En Sıcak Konular

BİLİMSEL DEĞERLENDİRME dersi niye yok?

7 Ekim 2012 21:29 tsi
BİLİMSEL DEĞERLENDİRME dersi niye yok? Depremden GDO’ya, aşıdan kolesterole bilim dünyamızın bir bölümü ak, diğer bölümü kara derken, seyredenler kafamız karıştı diyorsa...

Bilimsel eğitim; bedensel, ruhsal, sosyal, çevresel ve zihinsel hastalıklı yaşam tarzından sağlıklı topluma geçişin yoludur. Bilimsel eğitim; bilim ve teknolojide, ekonomi, kültür ve sanatta Fatih olmanın yoludur. Bilimsel eğitim; gerçek anlamda özgür, bağımsız ve muktedir olmanın yoludur. Mevcut eğitim bu hedefleri sağlıyor mu?  

Bilimsel anlayıştan yoksun teste dayalı ezberci eğitim sistemi yüzünden, malumattan bilgiye, bilgiden fikire, fikirden bilime, bilimden teknolojiye geçemiyoruz. ‘Malumatın olsun’ anlayışı ile sırtlarında yük yük kitaplar taşıyan nesiller malumata boğulmuş. Bilgi okyanusunda sonsuz bilgiyle doldurulan beyinler, fazla yükleme nedeniyle tıpkı bilgisayar gibi yavaşlıyor ve çalışmaz hale geliyor. Diziler, reklamlar, filmler, haberler... Sürekli medya bombardımanı renkli, hareketli ve sesli dosyalarla hafızayı işgal ederken zihinler çöküyor. Bu yüzden sorunlar karşısında toplum ne yapacağını bilemiyor, başkasından medet umuyor. Zihinsel üretim yok, zihinsel çözümler kısır. Dünyayı kontrol eden batının istediği de işte bu:  ZİHİNSEL MANDACILIK.  Topluma yem olarak sunulan ise, bilimin dışında kalan öbür dünyanın konuları: Melekler kaç kanatlı?

‘Bilimsel düşünme, bilimsel anlayış  ve bilimsel değerlendirme’ dersi, gerekli bilgiye kolayca ulaşmayı öğretir, bilgiyi analiz eder, virüs taramasından geçirir : Bilgi okyanusunda, doğru ve yararlı olanı nasıl seçebiliriz? Yanlış ve zararlı olanı nasıl tanırız? Bilgiyi nasıl yorumlar, değerlendirir ve yarar sağlarız? Bilgi hamalı olmaktan nasıl kurtuluruz? Akıl yürütmeyi, sorun çözmeyi, düşünce ve çözüm üretmeyi öğreten bu program ders olarak okutulmalıdır. Bu bilinçle yetişen bir toplumu aldatmak zordur. Eğitimin bu programdan yoksun bulunması, ezberci eğitimle beyinlerin kilitlenmesi yüzünden sorunlar karşısında, ıssız yolda far yemiş tavşan gibi donup kalıyoruz. Depremden GDO’ya, aşıdan kolesterole kadar tüm hayati konularda bilim dünyamızın bir bölümü ak, diğer bölümü kara derken, seyredenler kafamız karıştı diyor. Çünkü zihinler, kafa karışıklığını önleyen anti-virüs programından yoksun.     

Peki milyar dolarlar harcadığımız şaşalı okullar bize ne öğretiyor? Sadece malumat. Televizyon bilgi yarışması programlarının, test imtihanlarının, dersanelerin, okulların amacı, bilgi çöplüğünden çoktan seçmeli hastalık. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çözemeyen para ve zaman kaybı ne işe yarıyor? ‘Bilimsel değerlendirme’nin ders olarak okutulması yerine kurbağa bacağından Missisippi nehrine kadar işe yaramaz bilgiyle beyinlerin işgali bilimsel esaretin nedeni. Eğitim ve öğretimin önündeki en büyük engel, insanları çözüm üretemeyen, isteklerini bile ifade edemeyen robotlara dönüştüren, bilimden uzak ezberci dayatma. Gereksiz bilgiyi moloz gibi zihinlere boşaltan eğitim ve medya yüzünden beyinler enkaz altında can çekişiyor. Bu enkazdan kurtulmadan hangi sorunu çözebiliriz?

Bu nasıl eğitim ki, seçmenleri veya depremde ölenleri saymayı bile öğretemiyor. Bu nasıl eğitim ki, sağlıklı, ahlaklı, vicdanlı, saygılı bireyler de yetiştiremiyor. Tecavüzü, vahşeti, şiddeti, alkol ve uyuşturucu bağımlılığını önleyemiyor aksine artırıyor.    

Eğer toplum bilimsel eğitimin süzgecinden geçseydi, şişmanlık, sigara, hipertansiyon, diyabet, kalp damar, kanser, KOAH benzeri hastalıklar içinde kıvranmaz, sağlıklı hayatın hayal olmadığını anlardık. Sağlık harcamaları % 800 artarken, bu astronomik artışın bize sağlık olarak dönmediğini görür, hastalıkları önlemenin tek çıkar yol olduğunu akıl ederdik. Eğer bu ders okutulsaydı, mikroplu suların parayla bize satıldığını idrak eder, damacana hamallığı yerine eskiden olduğu gibi, musluktan temiz su akıtmanın yolunu bulurduk.        

Eğer bu ders okutulsaydı, enerji kaynakları içinde yüzerken ithal enerjiye bağımlı kalmazdık. Çevre kirliliği ve enerji tüketimi yüzünden ülkemize kaydırılan çimento ve hurda demir sanayinin, yol açtığı hastalık ve ilaç parasını karşılamadığını, 30-40 milyar dolarlık cari açığa yol açtığını, bu açığı kapatmak için yapılan nükleer enerji yatırımının yabancıların cebine, çevre risklerinin ise bize girdiğini fark ederdik. Çağımızda akıllı ve bilimsel düşünenin üç kere kazandığını bilir, ona göre planlama yapardık. Eğer toplum bilimsel eğitimin süzgecinden geçseydi, son 10 yılda cep telefonlarına ve gsm hatlarına enayice yatırdığımız 250 milyar dolarla, dünyanın bilim ve teknoloji devi olurduk.   

Eğer bu ders okutulsaydı, GDO’nun kısırlıktan kansere kadar pek çok hastalığa yol açtığını, milletlerin akıl oyunuyla kısırlaştırıldığını anlar, oyuna gelmezdik. Kısırlık oranı 40 yıl önce %2 iken, şimdi neden % 25 oldu diye merak eder, sebebini bulur, önlem alır, tüp bebek peşinde koşmazdık. Ucuz diye sazan gibi mısır şekerine atlamaz, sonra da şişmanlık, diyabet, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp damar hastalıkları niye artıyor diye dövünmezdik. Milyarlarca doları ilaçlara kaptırmaz, kendi aşımızı kendimiz üretirdik. Kendini önce hasta eden sonra da tedavi etmek için kampanyalar ve zincir hastaneler açan bir topluma dönüşmezdik.

Eğer bu ders okutulsaydı, yüzlerce milyar doları, cep telefonlarına, hastalıklara, enerjiye, gökdelenlere saçıp savurmak yerine, bilim ve teknoljiye yatırır kısa sürede dünya devi olurduk. Bu söylenenlerin hepsi gerçek ve kanıtları ortada. Ama bilimde ‘kanıtın gücü’ konusunu bilmeyen toplumlar, kanıtları nasıl bulsun ve nasıl değerlendirsin? Bilim toplumu olmanın yolu, aklımızı kullanmayı öğreten derslerden geçer, yoksa beynimizi haşat eden lüzumsuz bilgileri ezberlemekten değil.

İngilizlerin, logaritma cetvellerini ezberletme yoluyla Hintlilerin beynini işlemez hale getirmesi, acımasız sömürü için gerekliydi. Batı dünyasının İslam ülkelerinde uyguladığı bu akıl oyunu, ayfon 5’leri, cep telefonlarını, tablet bilgisayarları, süperlüks taşıtları satması için gerekli. Apple firması trilyon dolara koşarken bizim enayiliğimiz onların cebine para olarak akıyor. Çünkü İslam dünyası, İslam’ın ‘oku, anla, araştır’ emrinden habersiz. Doğal kaynaklara rağmen neden bir İtalya kadar üretemiyor, sürekli israf ediyor tüketiyor anlamıyor. Barış dini olan İslamın yaşandığı toprakların neden kan revan içinde olduğunu idrakten bile yoksun. Bilimsel mandacılığı dayatan materyalist eğitim, düzgün ve ahlaklı toplum olmayı da engelliyor. Bilimden yaşam tarzına, ahlaktan kültüre kadar… İslam’ın ruhuyla çelişen bu sistem bizi eğitiyor. Acıkmadan yiyeni, komşusu açken tok yatanı, çalanı, çırpanı, yalanı talanı kim eğitiyor? Bu yüzden sosyal, ruhsal, bedensel ve ekonomik hastalıklar içinde kıvranıyoruz.

Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla uyuturken, milyarlarca dolarlık Da Vinci robotlarını, yapay kalp cihazlarını, MR, BT gibi teknoloji ürünlerini, laç ve aşıları bize satarak köşe olurken, aydın ve bilim dünyamız bu oyunu göremiyor. Çünkü beyinler bilimsel mandacılığa göre formatlanıyor. Mevcut sistem oynanan oyunları idrak etmeyi ve akıllı çözümler üretmeyi önlüyor. Çünkü bunları görmeyi, anlamayı, çözüm üretmeyi sağlayan dersler okutulmuyor. Neden mi? Çağımızda milletleri köleleştirmenin en kestirme yolu zihinleri malumatla doldurup işlemez hale getirmek. Kendini akıllı zanneden ise ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Bu sistem yabancıya çalışıyor. İşte akıl oyunu bu. Oyun böyle oynanıyor. Bu savaşı bilmeyen millet ve devletlerin yaşama şansı yok. 

Peki bilim dünyamız ne yapıyor? Keşfettiği ile değil, satın aldığı cep telefonları, tablet bilgisayarları, 4 çeker lüks cipleri birbirine göstererek caka satmayı marifet sanıyor. Bunları siz mi keşfettiniz, siz mi ürettiniz? Sarımsağı bile Çin’den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz?

Bu yüzden, geriye dönüp baktığınızda, kendinize ait bir otomobil bile üretemediğinizi görüp üzülürsünüz. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanların, depremde enkaza dönen şehirleri yapanların bizim okullarımızda yetiştiğini bilir yutkunursunuz. Beklenen Marmara depremi için soykırım yasası çıkaran ülkelerden medet umarken, bir araştırma gemimiz olmadığı için kahrolursunuz. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Gecekondu üniversiteler ise, diplomalı işsizlerin ne işe yaradığını bilemiyor. Eğitimden medyaya tüm kurumlar, üreten değil tüketen insan yetiştiriyor. Küresel aktör olacağımızı düşlerken pazar oluyoruz. Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. Çağımızda küresel aktör olmanın yolu bilim ve teknolojiden geçiyor. Taşıttan bilgisayara, aşıdan enerjiye üreten kazanıyor ve yaşıyor. Ürettiği ve keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin yaşama şansı yok. Biz ise etrak-ı bi idrak, yuvarlanıp gidiyoruz.

Kurulan bu sistemde bilgiyi değerlendirme dahil, nitelikli işleri isteseniz de yapamazsınız. Çünkü bunun eğitimini verecek bilim dünyamız, bilinçli olarak bitkisel hayata sokulmuştur. Örneğin aşı ve ilaç. Sadece ambalaj sanayi size ait olabilir. Kendiniz bir molekül keşfedebilir misiniz? Bunun için milyarlarca dolar tutan araştırma merkezlerini kurmak için gerekli parayı size kim verir ve niye versin? Zaten sizin bilim dünyanız ve üniversiteleriniz bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmıştır. Harem ağası yapmanın tekniği ise basittir. ‘Herkes bilim ve araştırma yapacak’ diyen cahillerle kıt kaynakları tüketmek yeterlidir. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynaklarımızı, kurulacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’nde hayati konularda üretim için kullanmak gerekmez mi? Bu oyunu idrak edecek zihinsel eğitime ihtiyacımız var.

Başımıza gelen felaketlerin nedeni, küresel eğitim masalıyla kendi inanç, tarih ve kültürümüzden uzaklaştıran, hippi ve zombi nesiller yetiştiren, bilimden uzak materyalist eğitim anlayışı. Beyinleri gereksiz bilgiyle dolduran, kilitleyen ve insanımızı düşünemez hale getiren bu ezberci sistemle mücadele lafla olmaz. ‘Bilimsel düşünme ve değerlendirme’ dersi eğitimin temeli olmalıdır. Ama önce sınavlarla, televizyonlarla beyinlere malumat yükleyerek zihinsel esarete mahkum eden dersaneleri ve bilgi yarışması programlarını, beynimizi esaretten kurtaran, sorgulayan, sorun çözen, bilim ve teknoloji üreten şekle sokmalıyız. Belki milyarlarca doları saçtığımız dersaneler ve medya bu yolla işe yarar hale gelebilir. Yoksa halimiz harap. Paramızla rezil oluyoruz. Parasıyla rezil olan başka millet var mı? Bu deyim başka dilde var mı?

 II. Dünya savaşı sonrası ülkemizi modern sömürge haline getirmek için dayatılan Fulbright eğitiminin sonuçları, üretim değil tüketim, yüksek faizli borçlanma, cari açık, enflasyon, işsizlik, yoksulluk. Çalışanların yarıya yakını asgari ücrete mahkum. Emekli, dul, yetimlerin durumu ortada. Modern sömürgecilik eğitim ve öğretim kurumlarını ve akademiyi buna elverişli hale getirmekle başlıyor.

Bilim dünyamız ve üniversiteler, asırlardır bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Harem ağası yapmanın yolu, önce bilim ve teknoloji üreten yolu budamak, sonra da teknolojik üretime ve kazanca dönüşmeyen sözde bilimsel çalışmalarla kıt kaynakları tüketmek : Bilimde kendi kendini tatmin. Yapılan anlamsız araştırmalar ve ithal edilen akıllı telefonlar kendini tatminden başka bir işe yaramıyor.

Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir. Bu akıl oyunu, Üniversite Sanayi bağını keserek teknoloji üretimini önlerken, herkes bilim ve araştırma yapacak diyerek kıt kaynakları tüketiyor. Sonuç : bilim ve teknolojide mandacılık. Kısırlığın nedeni bu. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynakları, ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’nde şimdiye kadar trilyonlarca $ harcadıgımız ilaç, aşi ve yüksek teknolojide hayati ihtiyaçları üretmek için harcamak gerekiyor.

Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, kaynakları dışarıya akıtan bu haremağası modelinden kurtulmalıdır. Neden mi? Kaynaklar sonsuz değil sınırlıdır. Bu sınırlı kaynakların bilimsel anlayışla ve akıllı kullanımı gerekiyor. Aksi halde solunum cihazından uçağa, ilaçtan aşıya kadar binlerce teknolojik ürüne harcanan para, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür. İşin özü bu. Modern sömürü böyle yapılıyor.

Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık solunum cihazlarını, yapay kalp cihazlarını, kalp kapaklarını (klips), kalp pillerini(ICD) bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan KKK hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor.

Bilim dünyamız ve aydınımız hacıağa gibi, başkasının keşfedip ürettiği teknolojiyle caka satıyor, fiyaka yapıyor ama başkasını zengin edeceğimize bunları biz de üretelim demiyor, teşebbüste bile bulunmuyor. Bunları farkedecek beyinler yabancılaşıyor. Beyinleri işlemez hale getiren akıl oyunu işte böyle oynanıyor. Kopya ve birbirinin tekrarı olan sözde araştırmalar ve uzmanlık tezleri, kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. Modern sömürünün kurduğu sistem bu.

KENDİ AKLINI KULLAN 

Bilim ve teknoloji üretiminde nal toplarken, başkalarından aşırdığımız bilgiden ne ölçüde yararlanıyoruz? Çevre kirliliğinden trafiğe, sel baskınlarından depreme, kötü kaderimiz değişiyor mu? Yaptığımız kopya tezlerle, üretmediğimiz ama kopyaladığımız bilgi işimize yarıyor mu? Ne gezer… Yürüttüğümüz bilgiyi bile uygulamayı beceremiyor, ağzımıza yüzümüze bulaştırıyoruz. Domuz gribi ve kolesterolle ilgili zavallı halimiz ortada. İdrak etmedikten sonra, copy past yapmanın faydası yok. Ne işe yaradığı belirsiz tezler ve araştırmalar yapmakla, Bilim ve Teknoloji merkezi, Araştırma merkezi gibi tabelaları binalara asmakla, yapılan binlerce tezi depolara veya bilgisayar ortamına atmakla sorunlar çözülmüyor. Eğer çözülseydi, yağmur yağdığında bu merkezler ve içindekiler seller altında kalmazdı. Demek ki bilim ve teknolojiden nasibimizi alamamışız. Bütün bunları yapacak olan beyin, bilim dünyamızdır. Beyinlere yüklenen yazılım modern sömürüye yarıyor. Bu yazılım değişmeden asgari ücretle yaşamaktan kurtulamayız. 

Sadece donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, yılda dört trilyon dolara yaklaşıyor. Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, halkımız sadece telekominikasyonda akıllı telefonlara ve GSM hatlarına şimdiye kadar 250 milyar dolar harcadı. Her yıl yeni modelini aldığımız akıllı cihazlar modern sömürüyü akıl etmemize yaramıyor. Üretmeden, keşfetmeden, hazıra konduğunuz, tükettiğiniz her şey sizi de tüketir, ülkeyi de. Bu harcamalar, ne yazık ki akıl ve bilim olarak geri dönmüyor.

İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, bir Afrika ülkesi gibi yıllarca fındık fıstık üzüm incir ihracıyla oyalanan ve uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da oyalanır ve orta gelir tuzağına hapsedilir? Nasıl mı? Çok basit. Bizi zengin edecek paraları solunum ve kalp cihazlarına, telefonlara, ilaç ve aşıya harcıyoruz. Kaynaklar, emekler, zamanlar ve hevesler heba ediliyor ve bu akıl oyununu hala farkedemiyoruz. Artık uyanma zamanı gelmedi mi?

Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Çağımızda milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Filistin'den Afganistan'a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir. Kaynakları dışarıya pompalayan sömürü için, 70 yıldır gelişmekte olan ülke diye uyuttular. Trilyonlarca dolarlık ilaç, aşı, teknoloji ithalini gelişme diye yutturdular. Modern sömürge pazarı olduk.

Eğitim ve öğretimin bilim ve teknolojik devrimi sağlayacak sisteme dönüşmesi gerekiyor. Mevcut sistem, bilim ve teknoloji üretimini sağlayacak şekilde baştan aşağı değişmelidir. Bu devrimi yapacak güçlü bir başkanlık sistemine ihtiyaç duyuyoruz. Ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kuracağız, ya da futbol, televole, UFO’lar, melekler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve bağımsız olacağız. Hangisini seçelim? Ya ‘bilim nerde olsa alın’ emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüketimle aldatan küresel şeytana…

Okuyan, okuduğunu anlayan, bilim ve teknoloji üreten zihniyete, irade, güce ve kabiliyete kavuşmak dileği ile...

KAYNAKLAR

Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006 

   

Bilim ve teknolojide neden geriyiz ?

 

Dünyada yalnızca 14 milyon Yahudi/Musevi var. (Kuzey ve Güney Amerika'da 7 milyon, Asya'da 5 milyon, Avrupa'da 2 milyon ve Afrika'da 100 bin Musevi yaşıyor.) Peki, kaç Müslüman var: 1,4 milyar Müslüman. (1 milyar Asya'da, 400 milyon Afrika'da, 44 milyon Avrupa’da, 6 milyon Amerika kıtasında.)
Yani
dünyada 1 Musevi’ye karşın 100 Müslüman var...

İyi ama
Yahudiler Müslümanlardan niçin 100 kat daha güçlü ve daha zengin ve daha eğitimli ve daha mucitler? Tarafsız ve bilimsel yollarla tespit edilmiş nedenlerini öğrenmek istiyorsanız lütfen okumayı sürdürün...

Tüm zamanların en etkin bilim adamı Albert Einstein bir Yahudiydi.
Psikanalizin babası Sigmund Freud bir Yahudiydi. Karl Marks Yahudiydi.

Tüm insanlığa zenginlik ve sağlık katmış Yahudilere bakalım: 

*Ben amin Rubin insanlığa aşıyı armağan etti.


*Jonas Salk ilk çocuk felci aşısını geliştirdi. 
*Gertrude Elion lösemiye karşı ilaç buldu. 
*Baruch Blumberg Hepatit-B aşısını geliştirdi. 
*Paul Ehrlich frengiye karşı tedaviyi buldu. 
*Elie Metchnikoff bulaşıcı hastalıklarla ilgili buluşuyla Nobel ödülü kazandı. 
*Gregory Pincus ilk doğum kontrol hapını geliştirdi.

*Bernard Katz nöromusküler iletişim (kaslarla sinir sistemi arası iletişim) alanında Nobel ödülü kazandı. 
*Andrew Schally endokrinoloji (metabolik sistem rahatsızlıkları, diyabet, hipertiroid) tedavilerinde kullanılan yöntemi geliştirdi.
*Aaaron Beck Cognitive Terapi’yi (akli bozuklukları, depresyon ve fobi tedavilerinde kullanılan psikoterapi yöntemini) geliştirdi. 
*Gerald Wald insan gözü hakkındaki bilgilerimizi geliştirerek Nobel ödülü kazandı. 

*Stanley Cohen embriyoloji dalında Nobel aldı. 

*Willem Kolff böbrek diyaliz makinesini yaptı. 

*Peter Schultz optik lif kabloyu,

Charles Adler trafik ışıklarını,
*Benno Strauss paslanmaz çeliği, 
*Isador Kisse sesli filmleri,
*Emile Berliner telefon mikrofonunu, 
*Charles Ginsburg ilk bantlı video kayıt makinesini geliştirdi. 
*Stanley Mezor ilk mikro-işlem çipini icat etti. 
*Leo Szilard ilk nükleer zincirleme reaktörünü geliştirdi.

 

Son 100 yıl içinde Yahudiler sadece bilimsel alanda 104 Nobel ödülü kazanırken, 1.4 milyar Müslüman neden yalnızca 3 Nobel kazandı. 

Yahudiler niçin bu kadar yaratıcı ve neden bu kadar güçlüler? Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu yatırımcılara/işadamlarına ve markalarına bakalım: 
* Ralph Lauren (Polo), 
* Levi Strauss (Levi's Jeans), 
* Howard Schultz (Starbuck's), 

* Sergei Brin (Google), 

* Michael Dell (Dell Bilgisayarları), 
* Larry Ellison (Oracle), 
* Donna Karan (DKNY), 
* Irv Robbins (Baskins & Robbins),
* Bill Rosenberg (Dunkin Dougnuts),
* Richard Levin (Yale Üniversitesi'nin kurucu başkanı).

Yahudi inancına bağlı ve küresel çapta büyüyüp tanınmış şu sanatçılara bakalım:
* Michael Douglas, 
* Dustin Hoffman, 
* Harrison Ford, 
* Woody Allen,
* Tony Curtis, 
* Charles Bronson, 
* Sandra Bullock, 
* Billy Crystal, 
* Paul Newman, 
* Peter Sellers, 
* George Burns,
* Goldie Hawn, 
* Cary Grant, 
* William Shatner, 
* Jerry Lewis,
*Peter Falk...
 


Yönetmenler ve yapımcılar arasındaki Yahudiler:
* Steven Spielberg, 
* Mel Brooks, 
* Oliver Stone, 
* Aaaron Spelling (Beverly Hills 90210), 
* Neil Simon (The Odd Couple), 
* Andrew Vaina (Rambo 1 /2 / 3), 
* Michael Mann (Starzky and Hu tch), 
* Milos Forman (One Flew Over The Cuckoo's Nest, Amadeus), 
* Douglas Fairbanks (TheThief of Baghdat), 
* Ivan Reitman (Ghostbusters) , 
* Kohen Kardeşler,
* William Wyler. 
* William James Sidis, 

Sorun kendinize: 250’lik IQ derecesiyle dünyaya gelmiş en parlak insan hangi dine mensuptur?
Sorun kendinize: Neden Yahudiler bu kadar güçlüdür? 

Cevabı şudur: 

Her çocuğa ve her gence kaliteli eğitim verirler... 

Bu eğitim türü sorgulayıcı(teslimiyetçi değil), araştırıcı (ezberci değil) ve yaratıcıdır (bilgi üretmek/bulmak içindir) 


Soru: Neden Müslümanlar bu kadar güçsüzdür? 
Cevap: Bilimsel gelişime yararı olmayan eğitim sistemi uyguladıkları için (sorgusuz, araştırmasız, ezberci ve dayatmacı eğitim...).
 

Oysa Gezegenimizde yaklaşık 1.476.233.470 Müslüman yaşamaktadır. 
Yani, toplam
dünya nüfusu içinde her 5 kişiden biri Müslümandır. 
Her bir Hindu'ya 2 Müslüman düşmektedir, 
her bir Budist'e karşılık 2 Müslüman vardır ve 
her bir Yahudi'ye karşılık 100 Müslüman bulunmaktadır.
 

Müslümanlar bu kadar kalabalık ama neden güçsüz?
Nedeni; beyinleri uyuşturan ezberci eğitimdir.


İslam Konferansı Örgütü'nün (OIC) 57 üyesi vardır ve ülkelerin tümünde sadece 500 adet üniversite bulunmaktadır.

Yani üniversite başına 3 milyon Müslüman düşmektedir.

Başka bir deyişle 3 milyon kişi için bir üniversite yapılmıştır (Bunların kalitesi de başka bir sorundur).
Fakat sadece ABD'de 5 bin 758 adet üniversite vardır. 

Shanghai Jiao Tong Üniversitesi tarafından 2004 yılında hazırlanan “Dünya üniversiteleri akademik değer listesi”de ilk 500’e giren Müslüman ülkelerin hiç birinden tek bir üniversite yoktu. 

Neden?.. Yanıt: 
Kalitesiz ve ezberci eğitim...

OKUMA YAZMA ORANLARI ÇOK DÜŞÜK!

 

UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında okuma-yazma bilenlerin oranı % 89’dur. Bunların %98’i ise en az ilkokul mezunudur ve 100 kişiden 40’ı üniversite mezunudur. 15 Hıristiyan çoğunluğa sahip ülkedeki okuma-yazma oran ise %100’dür, yani bu 15 ülkede okuma-yazması olmayan tek kişiye rastlamak olası değildir!. 


Müslüman ülkelerde durum bunun zıddıdır: 100 kişiden sadece 40’ı okuma-yazma bilir ve herkesin okuryazar olduğu bir tek Müslüman ülke bulunmamaktadır! Bunların %50’si ilkokul mezundur ve sadece %2’si üniversiteyi bitirmiştir.

BİLİM İNSANI ORANI DA ÇOK DÜŞÜK!

ABD’de toplam bilim insanı sayısı 4.000, Japonya’da 5.000’dir.

57 Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı ise sadece 230 kişidir.

(Akademisyenlerin hepsi bilim insanı değildir. Bilim insanı demek, pozitif bilimlerle aktif olarak uğraşan kişi demektir.) 

Ve her 1 milyon Müslüman kişiye sadece 1 bilim insanı düşmektedir. 

 

Teknisyenler bakımından Müslüman çoğunluklu Arap ülkelerdeki durum daha da kötüdür:

Her 1 milyon Müslüman Arap nüfus içinde 50 teknisyen bulunmaktadır.

Hıristiyan dünyasında ise her bir milyon kişi içinde 1000 teknisyen bulunmaktadır. 


NEDEN?..

 

Yanıt: Kalitesiz-ezberci eğitim ve ARGE’ye (araştırma geliştirmeye) yeterli kaynak ayrılmaması...

Çünkü Müslümanlar gayri safi milli gelirin yalnızca % 0,2’sini araştırma-geliştirme bütçesi olarak ayırıyor.

Buna karşın Hıristiyan dünyası araştırma-geliştirmeye % 5 oranında, yani 25 kat daha fazla fon ayırmaktadır.

SONUÇ:

 

İslam dünyası yeni bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur.

Ayrıca dünyanın ürettiği bilgiyi kendi halklarına öğretmekte de başarısızdır. 
Bunun kanıtı ise ileri teknoloji ihracat rakamlarında saklıdır:

Pakistan’ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oran %1’dir.

Suudi Arabistan, Kuveyt, Fas ve Cezayir’in ise % 0,3’tür.

Hristiyan Singapur'da bu oran % 58'dir.

Gelecek dünya, bilgi temelli toplumların olacaktır. 

 

Müslüman 57 ülkenin gayri safi milli hâsılalarının toplamı 2 trilyon doların altındadır. Buna karşın 310 milyonluk ABD tek başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretmekte; Çin 8 trilyon dolar, Japonya 3,8 trilyon dolar ve Almanya 2,4 trilyon dolarlık üretim yapmaktadır. (Satın alma gücü eşitlenerek hesaplama yapılmıştır.) 

Mal ve hizmet üretimi, İspanya’da 1 trilyon doların üzerindedir. Katolik Polonya 489 milyar dolarlık mal ve hizmet üretimi gerçekleşmektedir. Budist Tayland 545 milyar dolar değerinde mal ve hizmet üretimi yapmaktadır. İşin daha acıklı tarafı ise şudur: İslam dünyasının gayri safi milli hâsılasının tüm dünya içindeki oranı hızla azalıyor. 

O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür?
 


Cevap: Eğitim Yoksunluğu. Tam anlamıyla söylersek; bilimsel eğitim yoksunluğu. 

Çok kesin biçimde söylersek; akılcı olmayan, ezberci, teslimiyetçi ve çağdışı eğitim.

 

Dr. Faruk Saleem �" İslamabat, Pakistan

AYDIN VE BİLİM DÜNYAMIZ SADECE KARŞI ÇIKAR

ZİYA ÖZEL'İN KANSER İLACI İNTERNETTEN KAPIŞ KAPIŞ

TÜRKİYE -  23 Eylül 2013

Zakkumlu tedavi 25 yıl sonra bile Türk halkının umudu! Patenti ABD tarafından alınan ancak 4 aşamalı testten henüz ilkini geçen ilaç, el altından satılıyor.

Bundan 25 yıl önce 'kanserin çaresini buldum' dediği için 'şarlatan' ilan edilen Dr. Ziya Özel'in zakkumdan elde ettiği 'Anvirzel' isimli ilaç, internet üzerinden Honduras'tan sipariş edilip usulsüz olarak Türkiye'ye getiriliyor. 4 aşamalı 'faz' testlerinden sadece ilk aşamayı geçen ilacı, Türkiye'de bir çok kişi internet üzerinden 1500-2000 dolara alabiliyor. İrlanda'da da özel olarak üretilip satın alınan, ancak tam olarak onay alamadığı için güvenli olup olmadığı belli olmayan ilaç sebebiyle, bir çok hasta farkında olmadan kobay olarak kullanılıyor.

Şu an Faz-2 testleri için bekleyen, ismi bile Türkçe olan Anvirzel (An=Anti, Vir=virüs, Zel=Özel'in zel'i) isimli ilaç, Dr. Ziya Özel'e o yıllarda Türkiye'de destek verilmediği için 1996'da Amerika'da tescil ettirildi. Ancak ilacın formülü dışarı sızınca Honduras'ta bir klinikte de üretimine ve satışına başlandı. ABD'den verilen patentle üretim yaptığı iddia edilen bir kliniğe ait ofisin İstanbul'da olduğu iddia ediliyor.

Türkiye'de bulunan kanser hastaları, tetkiklerini firmaya gönderip ilaçları 1500-2000 dolar arasında bir fiyatla Honduras'tan getirtebiliyorlar. İnternetten ilaç hakkında bilgi almak istediğinizde, çok sayıda kullanıcı yaptığı yorumlarda, ilacı İstanbul'daki bir irtibat bürosu kanalıyla Honduras'tan getirttiğini belirtiyor. Anvirzel, Faz-2 ve diğer aşamaların tamamlanıp FDA onay verdiğinde ise Türkiye'ye ve bütün dünyaya ABD'den tedarik edilecek. Bir başka deyişle, Dr. Özel'in “Bunun patenti bize ait olursa, Türkiye'nin dış borcu diye birşey kalmaz” dediği ilacı, yurt dışından ithal etmeye başlayacağız.

Dr. Ziya Özel, 1988 yılında 'zakkumdan elde ettiğim ilaç kansere iyi geliyor” dediğinde, başta 'ilaç lobisi' olmak üzere bir çok yetkili karşı çıkmıştı. Hâtta bir vatandaşımız, kaynatıp içtiği zakkum yapraklarından hayatını kaybedince ismi 'zakkumcu doktor'a çıkan Ziya Özel, bir anda?'istenmeyen doktor' oldu. En sonunda ABD'den davet alan Dr. Ziya Özel, Pharmaceutical Ventures Thrust isimli bir firmayla anlaşma imzaladı. Firma doktorumuz için, Ozelle Pharmaceuticals isminde bir şirket kurdu ve 400'de 1 hissesini Dr. Özel'e vermek kaydıyla Anvirzel'in patentini aldı.?

İlacın Faz-1 safhasında, hastalar üzerinde olumlu etki yaptığı ve kanser hücrelerini öldürdüğü saptanınca, daha çok hasta üzerinde denenmesi için Faz-2'ye start verilmişti.  Türkiye'de büyük tepki ile karşılaşınca 1992'de ABD'den zakkumdan elde edilen “Oleander” maddesinin bağışıklık sistemini güçlendiren etkisi üzerine patent alan Dr. Özel şöyle konuşmuştu: “Benim yaptığım zakkum ekstresi, kanser ilacı değil. Bu, vücudun bağışıklık sistemini güçlendiren bir sistem. Sadece iyilik yapmak istiyordum, mücadelem buydu. Neredeyse vatan haini ilan edildim.”

 



Bu haber 3,027 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,125 µs