Hastalık üreten bu yaşam tarzında, yediğimiz, içtiğimiz kanserojen, tarım ilacı, zehir, hormon, gdo, kimyasal içeriyor. Her şey sağlığa zararlı partikül, katkı maddeler ve zehir içeriyor. Kirlenmiş çevre, kirlenmiş gıdalar, kirlenmiş su, kirlenmiş hava, kirlenmiş ahlak, kirlenmiş medya, kirlenmiş toplum… Kutup balıklarında bile kanserojen mikroplastikler bulununca denizleri kirlettikleri naylon torbalar akıllarına geldi.
ASIL PANDEMİ BU
Afrikadan Çine kadar havayı, suyu, dünyayı kirleten küresel şirketlerin kirlettikleri hava, sattıkları sigara, alkol, fastfood, transyağlar, sağlığa zararlı gıdalar, kimyasallar... yüzünden her yıl 40 milyon insan ölürken, milyarlarca insanda hastalıklardan sürünüyor. Asıl pandemi bu. Bunların güya tedavisi ise yine küresel şirketlerin kasasına trilyon dolarlar olarak akıyor.
Sigara, alkol, fastfood, transyağlar, uyusturucu salgını... Sadece sigara, 21. yüzyılda bir milyar insanın canına kıyacak. Bizim gibi ülkeler, bu konuda sesini çıkarmıyor, sağlık ve hayatımızı hastalık lobisinin vicdanına bırakıyor. Küresel şirketler sigaradan her yıl 700 milyar dolar kazanıyormuş, onlar kazanırken bizler kaydediyormuşuz. Hergün yüzlerce insanın sigaradan öldüğünü canlandıran kamu spotları, sigarayla mücadele ettiğini zannediyor. Böyle mücadele olur mu? Sizin muhatabımız bağımlı insanlar değil, insanları uyuşturucu gibi sigaraya bağımlı kılan küresel şirketler. Sigara terörünü yapanları bombalayın diyen yok, ama ABD ve Kanada gibi tazminat istemek çok mu zor? Peki dünyanın yöneticileri, insan haklarının hızlı savunucuları ne yapıyor? BM, NATO, küresel mahkemeler, insan hakları örgütleri... Pandemide dünyayı hapishaneye çeviren DSÖ, yönetimler ve bilim kurulları, neden sigara için katı kurallar getirmiyor? Terör diye yırtınanlar, bu terör değil mi? Yoksa bir milyar insanın ölümü yeterli değil mi? Daha mı çok insanın ölmesi gerekli. Yoksa bu soykırım nüfus planlaması mı? Bu insanlar önce kalp damar ve akciğer hastası olacak sonrada kanser, sonra da acı içinde ölecek. Sigara alkol, fastfood, kola, gdo, kimyasal katkı maddeleri ve zehirler her yıl dünyada 40 milyon insanı öldürüyor, milyarlarca insanı da obeziteden diyabete, kalp damar, akciğer hastalıklarından kansere kadar bir sürü hastalığa yol açarak süründürüyor.
Bunlar DSÖ ve bilimsel araştırmaların resmi rakamları. Ancak bu kurumların hasta eden yaşam tarzına karşı öneriler dışında yapacak birşeyleri yok. Pandemide aslan kesilen DSÖ ve yönetimler, iş milyonlarca insanın üstelik bir sefer değil her yıl katledildiği sigara, alkol, fastfood, transyağlar, sağlığa zararlı kimyasallara gelince ticari özgürlük ardına sığınıyor. İşin ucunda trilyon dolarlar yatıyor. Hasta eden ve öldüren yaşam tarzında köpekler serbest, taşlar bağlı. Bunun adı özgürlük ve piyasa ekonomisi. Bu yüzden hasta olacak ve güya tedavi olacağız. Sigaradan alkole, sağlıktan sağlıksız gıdalara, kimyasallardan radyasyona kadar yüzlerce trilyon dolarlık sektörlerin ve küresel şirketlerin yaşaması için gerekli olan bu. Bunlara çeki düzen verelim, insanların sağlık ve hayatıyla oynamasınlar diyen yok.
Her yıl trilyonlarca dolarlık ilaç ve tıbbi teknolojinin harcandığı hastalık sektörünün yaptığı ise hasta balıkları son sistem makinalarde temizleyip sonra yine aynı hastalık üreten bataklığa atmak, yani hastalık canavarını beslemek. Bu yüzden dev hastaneler hasta izdihamı altında. Sıradaki gelsin komutuyla harekete geçen hastalar, dev süpermarketlerde alışveriş krizine girmiş müşteriler gibi köşe bucak şifa arıyor. Artık hekimin ve hastanın robotlaştığı, sağlığın ise metalaştığı duygusuz ve vicdansız bir dünyada yaşıyoruz. Tartışılan konu ise hasta balıkları yıkamak yani tedavi etmek için hangi modern hastaneyi, ilacı ve pahalı teknolojiyi kullanalım. Sigara, alkol, fastfood, kola, gdo, kimyasal katkı maddeleri ve zehirler her yıl dünyada 40 milyon insanı öldürür ve milyarlarca insanı da obeziteden diyabete, kalp damar akciğer hastalıklarından kansere süründürürken modern tıbbın yaptığı, trilyonlarca dolarlık sektörü beslemek : Hasta ol, tedavi ol, cebini boşalt. Ne olursan ol, yine gel. Postmodern tıbbın ilaç fiyatları ise akıl almaz düzeyde. Devletler kara kara düşünüyor. Hemofili hastasının tek dozluk ilacı 3.5 milyon dolar. SMA hastasının ilacı 2.5 milyon dolar. Medyanın sağlıkta gelişme diye verdiği haberler böyle. Kanserin çok pahalı ilaçları keşfedildi diye kanser mi olalım? Sağlıklı yaşamak mümkün değil mi? Niye kanser oluyoruz? Hastalıkları önlemek, sağlığı korumak kimsenin işine gelmiyor, kimse bindiği dalı kesmiyor. Hasta eden yaşam tarzı değişse, hastalıklar önlense, bunca ilaç ve pahalı teknolojiyi kime satacaksınız?
Peki bunları tartışmanın faydası ne : Bilerek hasta olacağız, bilerek öleceğiz, bilmenin faydası bu. Sağlık ve hayatımız üzerinde oynanan oyunları bilmek ya da bilmeden enayice ölmek, işte bütün mesele bu. Belki bazı insanlar, bazı riskleri bildiği için kısa süreli önlemler alacak. Ancak her türlü riske karşı uzun süreli bireysel korunma mümkün değil. Ayrıca sigaradan alkole, uyuşturucudan fastfooda kadar bir sürü riske bağımlı olan insanların bu bağımlılıktan kurtulması kolay değil. Sağlıklı yaşam için sunulan yüzme havuzlu pahalı siteler, spor salonları, uzmanlar, yaşam koçları, diyetisyenler, 50 gram beyaz peynir, 3 ara öğün, sihirli gıdalar, mucize bitkiler... Bunların ülkeleri sömüren İMF reçetesinden farkı ne? İrademizi esir alan sağlık düşmanlarından yani bağımlılıktan kurtulmak için, yine sistemi kuran küresel akıldan bizi kurtarması için medet umarak, para ve zamanımızı hediye edeceğiz. İrademizi yok ederek bizi bağımlı kılan sistem, para karşılığında bize irade ihsan edecek, bağımlılığımızı kısa süreliğine kaldıracak. Sağlıklı yaşam için harcanan milyarlar, yeni sektörler yaratıyor. Hastalık canavarı doymak bilmiyor.
Kamu otoritesi olan devletler, hastalıkları önlemek ve sağlığı korumak için gerekli önlemleri alabilir ama dünyayı hasta eden küresel finansa olan katrilyonlarca dolarlık borçları nedeniyle devletler ve toplumlar çaresiz ve bağımlı. Yani herkes bu hayata borçlu. Ayrıca devletler sigara, alkol ve binlerce riskten aldığı vergilerle yaşıyor. Hasta eden sisteme çomak sokulması küresel şirketlerin, küresel finansın, hastalık lobisinin çökmesi demektir. Modern tıp ve devletler dahil kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. Bu yüzden hasta et, cebini boşalt, temizle, kirli akvaryuma tekrar at sistemi devam edecektir.
Bağımlı olunan şeyler içki, sigara ve uyuşturucuyla sınırlı değil. Küresel yaşam tarzı, cep telefonundan sosyal medyaya, marka tüketimden ithal kafelere kadar hayatın her alanını kuşatmış bulunuyor. Bağımlı toplumların pahalı telefonlardan ithal muza kadar küresel yaşam tarzından vazgeçmesi mümkün değil. Yönetimlerin görevi ise halkın bağımlı olduğu küresel yaşam tarzının mimarı olan küresel şirketlerin ürünlerini ithal etmek için yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin kurallarına uymak. Dünyadaki muhalefetin görevi ise içkiden sigaraya halkın yaşam tarzına müdahale etmeyin diyerek bağımlı hayatı garantiye almak. Yüksek hukuk kurumları ise halkın sağlığını korumak yerine, küresel şirketlerin çıkarlarını korumayı evrensel hukuk diye yutturuyor. Bu şartlar altında bağımlı yaşam tarzından kurtulmak mümkün mü? Mecburen hasta olmak zorundayız. Neyse ki küresel sistem ilaçtan aşıya, dev hastanelerden pahalı tıbbi teknolojiye kadar toplumun hizmetinde. Hasta ederken de, tedavi ederken de yardımcı olan bu sistem, toplanan trilyon dolarların küçük bir kısmını ülkelere borç para olarak vererek sistemin devam etmesini sağlıyor. Bir taraftan hasta eden diğer taraftan güya tedavi eden emme basma tulumbanın çalışması için gereken bu.
Bu sistemle beslenen hastalık canavarı sadece bizi hasta etmiyor. Küresel ısınmayla dünyayı hasta eden, aşırı tüketimle kirleten ve aşırı karbonla ısıtan kendisi değilmiş gibi dünyayı kurtarma rolüne soyunuyor. Bu sistemi kuran ve işleten kim? Dünyanın petrol, kömür, ulaşım sirketleri kimin? Özel jetleriyle, özel yatlarıyla dünyayı kirletenler utanmadan dünyayı salak yerine koyuyor. Aslında amaçları, temiz enerji numarasıyla trilyonlarca dolarlık yeni fonlar oluşturmak. Özetle, hasta eden yaşam tarzına dünyayı bağımlı kılan ve bunu çağdaşlık diye sunan küresel akla karşı koymak, sağlıklı yaşam tarzını bu akla rağmen hayata geçirmek mümkün değil. Mümķün olsa, insanlık alemi bedensel, ruhsal, sosyal ve zihinsel hastalıklar içinde kıvranmazdı. Mümkün olsa çevre, denizler, su ve havamız bu kadar kirlenmezdi. Küresel ısınma, dünyayı hasta eden yaşam tarzının eseri. Bilim dünyası ise, küresel ısınma dahil, sağlığı korumak ve hastalıkları önlemek için ilk önce ve ısrarla yaşam tarzının değişmesi gerektiğini söylüyor ama bilimsel araştırmalar ve güncel pratik bunun o kadar kolay olmadığını gösteriyor.
Küresel yaşam tarzı Rus ruletinden daha tehlikeli. Rus ruletinde ölüm ihtimali % 17. Yaşam tarzı ise öldürmek ve hasta etmekte daha garantili. Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi işbirliğiyle yurt çapında yapılan araştırma Türkiye’deki ölümlerin % 86 sının, sağlıksız yaşam tarzından kaynaklandığını gösterdi. Yani ölümlerin % 86'sı önlenebilir. Önlenebilir demek henüz önlenmiyor demektir.
Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma stratejisi, preventive medicine, preventive onkoloji, preventive kardiyoloji gibi bu işin ilmini bilen uzmanları yetiştirecek olan önleyici bilim dallarının konusu. Ne yazık ki ülkemizde yok. Hitit ve Eti dillerine kadar uzmanımız var, yüzlerce üniversitemiz var ama bu hayati konuda uzmanları yetiştirecek bilim dalımız yok. Yani hastalıkları önleme ve sağlığı koruma gibi hayati bir konu sahipsiz. Bunun sonucu ise, her yıl hastane ve sağlık tesislerini dolduran 900 milyonluk hasta tsunamisi altında bunalan milyonluk sağlık ordusu. Bataklık oluşumunu önlemek ve mevcut bataklığı kurutmak yerine sivrisinek bulutlarıyla ömür tüketiyoruz. Bu yanlış strateji, kaynaklarımızı, sağlık ve hayatımızı tüketirken, hastaların kanı, canı ve göz yaşıyla hastalık canavarını besliyor.
İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlık ve hayatımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Sihirli gıdalar, mucize bitkiler toplumu oyalamak ve uyutmak için ayrı bir sektör yaratıyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor.
Modern kelimesi ardına gizlenen vahşi ve yok edici bir yaşam tarzı ile karşı karşıyayız. Sadece sağlık ve hayatımızı değil, tüm yaşam alanlarımızı, dünyamızı felakete sürüklüyor. Savaşlar geçici bir yıkıma yol açarken bu yıkım ilerleyici ve yok edici. Yaşam tarzı denilen kirletilen akvaryumda hasta olmaya zorlanan, sonra da tedavi olmak için çırpınan insanlık aleminin kısa hayat hikayesi budur...
11 - European guidelines on cardiovascular disease prevention in clinical practice. European of cardiovascular prevention and rehabilitation. December 2003 vol. 10 (supl): 1-78
12. Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle