• Eskiden hipertansiyon bu kadar yaygın değildi. Koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve metabolik sendrom bu kadar yaygın değildi. Kanserden depresyona günümüzde sık görülen daha bir sürü hastalıkta bu kadar yaygın değildi. Tedavide ise bugün kullandığımız modern ilaçların çoğu yoktu. Hasta sayısı az olmasına rağmen doktora, hastaneye ve ilaca ulaşmakta kolay değildi.
• Geçen 30-40 yılda sağlık ve ilaç sektörü çok büyük gelişmeler kaydetti. Bugün artık mükemmel diyebileceğimiz yüzlerce ilaca sahibiz. Her çeşit inceleme ve tedavinin yapıldığı dev hastanelerimiz mahalle aralarına kadar yayılmış durumda. Herkes canı istediğinde istediği hastane ve doktora gidebiliyor. 2008 yılında muayene olan hasta sayısı 6 yıl öncesine göre % 500 artarak 500 milyon hastaya ulaşmış. Sağlığa harcadığımız para ise son 15 yılda % 500 artmış. SGK'nın 2011 rakamları ise dudak uçuklatıyor; Son 9 yılda % 800 artmış.
• Sağlığa harcadığımız para son 9 yılda % 800 artmış olsa da bu artış % 800 sağlık anlamına gelmiyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye ve sağlığa harcadığımız milyarlarca dolara rağmen, hem hasta sayısı hızla artıyor, hem de yaygın sağlık sorunlarının tedavisinde başarılı olamıyoruz. Burada bir çelişki yok mu? Örneğin hipertansiyonda başarı oranımız bunca hastane, bunca doktora ve bunca ilaca rağmen oldukça düşük. Hastaların %70-80’inde hedeflenen tedavide başarılı değiliz. Başarısızlığın nedenleri ve çarelerinden habersiz, önce hasta oluyor sonra tedavi oluyoruz. Boyun eğdiğimiz bu kaderi sorgulayacak kimse yok mu?
• Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişman hasta sayısı rekor düzeyde artmış, adeta bir salgına dönüşmüş. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Şeker hastası sayısı hızla artıyor, şimdiden 6 milyona ulaşmış. Hepatit B- C taşıyıcısı 6 milyona ulaşmış. Karaciğer nakline aday binlerce hasta çaresiz kötü kaderini beklerken, tam sayfa alkol reklamları çocukları bile özendiriyor. Akciğer kanserinden hastaneye yatan hasta sayısı son 40 yılda 43 kat artışla rekor kırarken daha sigara olayını bile çözemedik. Hastane acil kapılarında ve restoranlarda insanlar fosur fosur sigara içerken biz hala neyi tartışıyoruz?
• Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış herkes bununla övünüyor. Herkesin elinde dosyalar dolusu tahlil ve tetkikler, emarlar, tomografiler, anjiyo raporları... Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf! Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Sağlıklı yaşamanın bilimsel formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor?
• Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık küresel sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, toplum daha sağlıklı değil.
• Şişmanlıktan kansere, hipertansiyondan diyabete kadar bir dizi sağlık sorununa getirilen çözümler, yaşam tarzını değiştirmek yerine yaratılan sektörü daha da büyütmek esasına dayalı. Daha şimdiden, 5-6 ilacın ayrı ayrı veya bir tek tablet halinde alınacağı ilginç bir döneme giriyoruz. Sadece yüksek tansiyon için bile çok sayıda ilaca mahkum olabiliriz. Bunu alamayanların akibeti ise kötü. Yüksek tansiyon ve kalpten ölümler bu yöntemle kontrol altına alınabilirse, şeker hastalığı ile boğuşan şişman bir dünyada yaşıyor olacağız.
• Sonucta ne mi oluyor? Hastalıklar daha şimdiden rekora koşuyor. Kanser çığ gibi artıyor, önümüzdeki yıllarda 1 numaralı ölüm nedeni olacak. Kalp hastalıkları ise zaten 1 numaralı ölüm nedeni. Herkes anjiyo yaptırmak için sırada. Parmağa yüzük takar gibi damarlara stent taktırmak, baypas ameliyatı olmak moda oldu. Bu gidişle haftanın her günü ayrı bir uzmana ihtiyacımız olacak: Kalp, damar, akciğer, böbrek hastalıkları, kanser, diyabet…
• Kalp yetmezliği oranı ülkemizde yapılan HAPPY isimli araştırmanın erken sonuçlarına göre, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, yani dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok. Bu hastalara ne kadar yoğun bakım yatağı lazım bilen yok. Kıt kaynaklarımızı hastalıkları önlemek ve sağlığı korumak yerine organ nakillerine harcıyoruz. Binde 1-2 hastayı kurtaralım da diğerleri ne olacak?
• Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler kötü kaderimizi değiştiremiyor. Neden acaba? Nerede hata yapıyoruz? Eksik olan nedir?
• Küresel sağlık anlayışının göz boyaması yüzünden bu çok önemli paradoksu göremiyor ve çözemiyoruz. Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu çelişki hala devam ediyor. Başarısızlığın nedenlerinden ve çarelerinden habersiz, hasta olmaya ve tedavi olmaya devam ediyoruz. Önce kirlenmiş akvaryumda yaşamaya çalışan ve sonra da tedavi için çırpınan kadersiz bir toplumun acı hikayesinin perde arkasını gelin birlikte inceleyelim.
Küresel sağlık anlayışı
• Küresel sağlık anlayışının gelişimini bilmeden, sağlık ve hayatımızı kilitleyen kara kutunun şifrelerini çözemeyiz. Hastalık üreten yaşam tarzında, tedavi etmeye yönelik bu anlayış nasıl gelişti? Küresel sağlık anlayışına yön verenler, modern toplumları bu kalıbın içine nasıl koydular? Emme basma tulumba gibi çalışan bu sistemi anlamaya çalışalım.
• Bu uzun bir hikaye: Her derdin dermanı vardı… İnsanların kolayca hasta olması için hastalık üreten akvaryum, size her türlü kolaylığı sağlıyordu… Sadece hasta ederken değil, tedavi ederken de şefkatli kollarını açmış bekliyordu. Çağrı çok açıktı: Hasta olmaktan ve hatta kanser olmaktan bile korkma! Geç kalmaktan kork, çünkü geciken hapı yutar.
• Sonuçta, fast-fooddan sigaraya, sağlığa zararlı katkı maddeleri ve genetiği bozuk gıdalara, alkole, çevre kirlenmesine ve küresel ısınmaya kadar küresel şirketler özgürce rol alırken, küresel sağlık sektörü de tedavi etmek için fedakarca(!) çalışıyor. Hasta eden ve sonra da tedavi eden bu sistem, emme basma tulumba gibi çalışırken, biriken servetin çok az bir kısmıyla da yaşam tarzımızı istediği şekilde planlıyor. Pahalı ilaç ve teknolojiye dayalı bu cendereye girenlerde ise zaman içinde teşhis ve tedavi olmaya yönelik ‘sağlık bilinci’ gelişmiş oluyor. Bilincin temeli akıllı hasta olmaya dayanıyor. Çekap madenlerinin bitmek bilmeyen rezervi olan bu akıllı hastalar ile akıllı olamayan hastalar, yaratılan trilyon dolarlık sektörün can damarı ve hayat kaynağı.
Bu dev sektör iki kaynaktan besleniyor:
• Birinci kaynak; 'Akıllı olamayan hastalar', 'bana bir şey olmaz' yargısıyla, çekap denilen kontrollerle önlem almadığı için gün gelir hastalık üreten trafikte ansızın çarpılır. Bu umursamaz hastalar, takla atan taşıtların kaportacı veya hurdacıya gitmesine benzer şekilde hastane kuyruklarında ömür tüketir, hayatlarının kalan kısmında bu sektörün en sadık müşterisi olur. Kalp krizi ve felç geçirenler, şeker hastaları, aşırı şişmanlar, organ nakli bekleyen hastalar, kanser hastaları, kalp, böbrek, karaciğer yetmezliği ve daha niceleri…
• İkinci kaynak; 'akıllı hastalar'
Akıllı hasta nasıl olunur?
• Hastane kapılarında süründüren sürekli abonelikten korkanlar yıllık aboneliği tercih eder. Bu akıllı hastalar, taşıtların yolda kalmamak için servisten geçtiği gibi yıllık sağlık kontrollerinden geçerek erken teşhis ve tedavi için işlenmeye hazır bekliyor. Korku ve panik sektörünün körüklediği bu milyonlar, en pahalı cihazlar yardımıyla yapılan sayısız incelemelerin konu mankeni. Medyada gündeme gelen ani ölümler ve hastalıklar defileyi başlatmak için yeterli. Eğer her şey temiz çıkarsa bunun da ödülü var: bir şeyim yok diyerek derin bir oh çeker, cebleri hafiflerken rahatlar.
• Petrolden altına kadar tüm rezervler tükenirken, dünyanın bitmeyen tek kaynağı olan çekap madenleri sürekli işlenmeye hazır. Pahalı yöntemler ve sayısız kontrollerle, ileri de çıkacak hastalıklara bu günden önlem almak akıl ve bilime uygun değil mi? Tabii ki uygun. Ancak bunun için gerekli olan yüzbinlerce doktoru ve milyarlarca dolarlık harcamayı kim karşılayacak?
• Okinawa’da olduğu gibi sağlığı koruma ve hastalık üreten akvaryumu temizleyerek 120 yaşına kadar sağlıklı ve mutlu yaşamak mümkün değil mi? Hasta olmak zorunda mıyız? Sanki hasta olmak hak ve özgürlük, tedavi olmak ise lütuf ve ayrıcalık. Kirlenmiş akvaryumda başka çıkış yok. Eğitim sistemi ve küresel medya bu sorulara karşı beynimizi kilitlemiş bulunuyor. Varsa yoksa sihirli gıdalar. Genetiği değiştirilen ve sağlığa zararlı katkı maddeleri içeren gıdalara karşı halkı kim uyaracak ve bunları kim yasaklayacak? Bunlardan bahseden yok. Çünkü bunlar reklamla yaşayan medyanın ve küresel yapının yaşam kaynağı. Kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.
Hasta olmaktan korkma
Geç kalmaktan kork !
• Reklâmlarla bilinçaltı kurgulama sonucu, sürekli ye-iç şişmanla, sonra aşağıda belirtildiği şekilde zayıfla. İster liposakşınla yağlarını aldır, ister radyofrekans dalgasıyla erit. İster ameliyatla mideni küçült, midene kelepçe taktır veya mideyi daraltan balonla fazla yeme isteğini frenle. İster 2 milyara koşu bandı al, ister 5 bin dolara tenis kulübüne üye ol. Paran varsa dert etme, her şey kolay! İster akupunktur, ister ayrıntılı binbir diyet. Günde
.
• Bizim kendi irademizle yapamadığımız her konu hakkındaki yetki, yaşamak adına ve güya kısa bir süre, bize yaptırması için bir başkasına devredilir. Fakat bu kısa süreler hiçbir zaman bitmez ve bir de bakmışız ki yaşam tarzımız olmuş. Böylece özgürlük ve bağımsızlığımız kendi gönlümüzle, kendi elimizle başkalarına devredilmiş oluyor. Sonuçta yaşam tarzını değiştirmemiz, beynimize kaydedilen girdileri kontrol edemediğimiz takdirde mümkün değildir. Ancak bu programı yapanların arzu ettiği şekilde değiştirme şansımız olabilir, ama bedavaya değil. Her şey parayla!
.
• Sivrisinek üreten bataklığı kurutmak, hastalık üreten akvaryumu temizlemek yerine kuyruktaki hastalara cibinlik, şaplak, tablet, krem ve sprey. Ne kârlı iş değil mi? Sistem bu! Küresel sağlık anlayışı, sağlıksız yaşam tarzıyla hasta ederken de sağlıklı olma ayrıcalığını sunarken de çok geniş bir sektör yaratıyor. Trilyonlarca dolarlık bu sektör, insanların hayır dualarını almayı da ihmal etmiyor. Zaten bu sektörü diğer sektörlerden ayıran kutsanmış özellik de bu!
• Kirlenmiş akvaryumu temizlemek gerekirken, içinde yaşayan balıkları önce temizlemek ve sonra tekrar kirli akvaryuma atmak ve tekrar detokslamak… Detoks ve pozitif enerji masallarıyla ve sihirli gıdalarla uyutmak, sağlıklı yaşama hakkını paraya çevirmenin en kestirme yolu. Küresel sağlık anlayışının yeni yöntemi.
• Soluduğumuz hava zehir, yediğimiz içtiğimiz gıdalar sağlığa zararlı katkı maddesi içeriyor. Her taraftan zehir akarken, detoks yaptırmanın yararı kime? Zehirlenmeden yaşamak mümkün değil mi? Balıkları tek tek detokslamak yerine, sağlık ve hayatımızı kirleten bu akvaryumu detokslamak ve akıllı filtreler takmak aklın ve bilimin gereği değil mi? Bu soruları sormak negatif enerji yüklemek oluyormuş. Pozitif enerji yüklemenin yolu ise basit: Hastalık üreten akvaryumu görmezlikten gelecek ve bu kirlenmiş akvaryumda yaşamaya devam edeceksiniz. Her balık kendini detoks ettirecek, tabii parası varsa. Küresel köyün kavalcıları böyle söylüyor.
Küresel sağlık anlayışının şifreleri
• Küresel sağlık anlayışı, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini ortadan kaldırmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir.
• Hastalık üreten yaşam tarzının doğal sonucu olan hasta sayısındaki patlama, trilyon dolarlık sağlık sektörünün can damarıdır. Sektörün sadece 2007 yılı ABD cirosu bile 2.3 trilyon dolar. Dünya cirosu ise akıl almaz boyutta. Bu verimli kaynağın değerlendirilmesi için ne gerekiyorsa yapılır, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmaz.
• Onbinlerce doktor ithal etmekten, milyar dolarlık bilimsel araştırmalara, onbinlerce bilim adamı ve doktorun dünyanın bir ucundan öbür ucundaki kongrelere taşınmasına kadar her çeşit harcama finanse edilir. Ancak, hastalık üreten bataklığın kurutulmasına gelince, gerçek anlamda hiçbir mücadeleye izin verilemez. Sonucu etkilemeyen göstermelik çabalar, ‘dostlar alış verişte görsün’ türünden reklama yönelik çalışmalar vaziyeti kurtarmak için zorunludur.
• Bunların hepsi gerçektir. Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, bu sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.
• Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecektir? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz ve sağlıklı yaşamasını sağladığınız insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?
• Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak? Örneğin, hipertansiyona yol açan risk faktörlerini doğuran yaşam tarzını değiştirdiğiniz zaman, ilaçları kime satacaksınız? Bu anlayış, bilimsel araştırmaların yönünü de belirlemiş oluyor: Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyen ve bu tavukların sayısını artıran araştırmalar.
• Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı. Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok.
• Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar! Götürüsü olan sebepler ne olacak? Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.
• İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir. ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler. Çünkü erken teşhis kampanyaları sonrası, tedavisi gereken dev bir hasta potansiyeli keşfedilir. Bu zengin maden yatağı ilaç, teknoloji ve hizmet sektörü için piyangodan çıkan büyük ikramiyedir. Satışlarda patlama yaşanır. Böylece sektör yeni bir kampanya için gerekli enerjiyi fazlasıyla toplamış olur.
Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan hasta edilen bu verimli madenlerin işletilmesi küresel sistemin yaşam kaynağıdır.
• Hastalıkların önlenmesine yönelik kampanyalar bu sektör için çok zararlıdır. Çünkü hastalıkların önlenmesine harcanan her kuruş hasta sayısını azalttığı için, hastalık madenlerinin işlenmesiyle büyüyen bu dev sektör çökecektir. Bu yüzden perde arkasından küresel şirketlerin desteklediği sağlık kampanyalarında şu gerçeği görürsünüz: Bu kampanyalar hastalardan oluşan pastayı küçültmeye değil, büyütmeye yöneliktir. Bu nedenle hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşını yönetmek, bu çeşit küresel desteğin ne anlama geldiğini idrak eden sivil toplum kuruluşlarına ve bağımsız ulus devletlere düşer. Öğrenmek isteyen Atatürk’ün başardığı sağlık savaşını incelesin yeter.
• Aslında bu satranç oyununda yadırganacak bir durum yoktur. Yaşam tarzı dediğimiz bu hayat oyununun bir tarafında insan, toplum ve toplumun organize gücü olan ulus devletler vardır. Oyunun diğer tarafında ise insanın özgür iradesini yok ederek toplumun yaşam tarzını kendi istediği şekilde kurgulamaya çalışan küresel sistem vardır.
• Bu mücadelede gelişmiş ülkeler dahil tüm dünya ülkeleri, kendilerini mat edecek kadar zekice hazırlanmış bir oyunla karşı karşıyadır. Bu oyunun ilk hamlesinde, toplumun beyni olan aydınlar, küresel sistemin ödül ve cukkalarıyla memnun edilir. Her çeşit yayından bilimsel çalışma ve kongrelere kadar, toplum ve devletten destek alamayan aydınlar ve bilim adamları mecburen bu desteği, ilgi ve şefkati gördüğü küresel safa geçmek zorunda kalır.
• Bu satrancın kalan hamlelerinde beyin gücünden yoksun kalan ve körebeye dönen toplum ve devletler için, küresel oyunlar karşısında mat olmaktan başka bir seçenek yoktur. Çünkü bu oyunu, beyin gücünü kendi safına çeken kazanacaktır. Ve ilk saf değiştirmeye zorlanan da toplumun organize güçleri, aydınlar ve bilim adamları olacaktır. Bu saftan sökülen her çivi, toplum ve devlet binasının çöküşü demektir.
• Özellikle en büyük değerin para olduğu, ahlak ve hukuk gibi değerlerin ise para etmediği toplumlarda, bu oyunun galibi daima küresel sistem olacaktır. Beyin gücünü kaptıran devlet ve toplumlar ise, savaş meydanında başsız kalan cengaver gibi kelle koltukta haybeye kılıç sallayacak ve oyununun son sahnesi de acıklı olacaktır. Bundan daha doğal bir sonuç olamaz.
Kaynak :
Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir? Hayykitap 8. Baskı, 2006
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle