En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
8 Mayıs 2009

KARANLIK SAVAŞ : ZİHİNSEL İŞGAL



KARANLIK  SAVAŞ :  ZİHİNSEL İŞGAL

 twitter:@KemalYesilcimen

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ 

• Karanlık bir savaşla karşı karşıyayız. Niçin karanlık? Çünkü bu savaş gözlerimizi kör ediyor, gerçekleri göremiyoruz. Bize gösterilen boş hayallerle zaman tüketiyoruz. Saldırganın kim olduğunu, hangi silahla, nasıl ve nereden saldıracağını da bilemiyoruz. Doğrudan beynimize saldırıyorlar, farkında değiliz. Beş duyumuz ve zihnimiz gizlice ele geçiriliyor. Algımızı oluşturan iletişim kaynakları yabancılara satılırken, taşıt farına yakalanan tavşanlar gibi çaresiz ve hareketsiz bakıyoruz. Bizi biz yapan değerler elden giderken habersiz seyrediyoruz. Akıl tutulması işte bu! Sonuçta algımız giderek değişiyor. Her çeşit göz boyama ve aldatma sonucu dostu düşman, düşmanı da dost görmeye başlıyoruz. Toplumsal paranoya ve şizofreni olmaya zorlayan bu savaş, bizi kendimizden bile şüpheye düşürüyor. Bundan daha karanlık savaş olur mu? Yaşam tarzını sinsice belirleyen bu akıl oyununu idrak edemeyen milletlerin işi çok zor.

Amaç ; insan zihnini ele geçirmek  

• Bu karanlık savaşın hedefi; derin aklımızı ve beynimizi önce dağıtmak, sonra kendi gayesine uygun olarak yeniden oluşturmak.  Bunun için de öncelikle aydın, sanatçı, toplum önderleri ve bilim adamları seçiliyor. Son iki asırdır bu sistem fabrika gibi çalışıyor ve geleceğin karar vericilerini yetiştiriyor.  Stratejik yerlerin  bu beyinlerle sessiz ve derinden ele geçirilmesi, her çeşit işgalden daha kolay ve etkili bir yöntem. Bu karanlık akıl oyunuyla belirlenen kötü kader ise toplumun yaşam tarzı oluyor.

.

• Bilinçaltına gönderilen sinyallerle körpe beyinler yıkanıyor, geleceğin küresel robotları hazırlanıyor. İnsan ve toplumun yaşam tarzını kurgulamanın en kestirme yolu bu. Medyayı dikkatlice incelersek zihinsel devşirmenin her çeşidini kolayca görebiliriz. Bu yöntemin en etkili olduğu dönem ise çocukluk dönemi:

.

• Bu dönemde algılanması istenen nesneler, sevgi ve güven sözcükleri içine gizlenerek reklamlar, çizgi filmler ve çocuk programlarıyla sunulur. Çünkü ilk algılanan nesneler anne baba gibi vazgeçilmez olacaktır. Bu şekilde çocuğun zihinsel bariyerleri kolayca geçilerek sigaradan cep telefonuna, janjanlı şeylerden kolalı içkilere kadar yaşam tarzına girmesi istenen her şey, zihinlere kök hücre nakli gibi ekilir. Minik beyinlere binlerce kere aşılanan  ‘hayata bağlar’ - ‘bağlan hayata’ gibi şifre sözcüklerle ilişkilendirilen görüntü ve kurgular, çocukları hayata bağlıyan vazgeçilmez nesneler olur. Onlarsız hayat artık mümkün değildir.

.

Minik yavrular bu nesnelerin sağlığa veya insan hayatına zararlı olabileceğini idrak edemez. Sonraki yıllarda bu nesnelerin zararlı olduğu idrak edilse bile iş işten geçer ve bu alışkanlıklar hayatın parçası olur. Artık insanı yaşadığı dünyaya bağlayan bu nesnelerdir ve bunlar olmadan yaşamak anlamsızdır. Bunların yan etki ve zararları bile unutulur, bağımlılık benliği esir alır. Özgürlükler, sadece silahla yok edilmiyor. Henüz reşit olmayan beyinlerin bu şekilde aşılanması, özgürlükler açısından  endişe vericidir. Küresel minik robotlara dönüştürülmeye çalışılan ‘Selocan’ larımızı, bu esaretten nasıl koruyabiliriz?

  

Zihinsel işgal ve zihinsel soykırım 

 

• İnsan beynini ve yaşam tarzını kurgulayan bu savaş, kültürel salgın olarak yayılıyor. Eğlenceden eğitim ve kültüre kadar bir çok alanda sessiz ve derinden bulaşıyor. İnsan beynine en yoğun bilgi girişinin olduğu ortamlar; eğitim kurumları, yazılı ve görüntülü medya, internet ve eğlence mekanları bu salgının yayılma yerleri. Çünkü bu virüs bilgilendirme, eğitim, öğretim, eğlendirme gibi yararlı faaliyetler sırasında zihinlere kolayca nüfuz ediyor.     

 

‘Yat yat uyu’ virüsünün uyuşturduğu beyinlere hastalıklı yaşam tarzını sinsice yükleyen bu salgın pop kültürü, çağdaş ve modern yaşam gibi fiyakalı isimler arkasına saklanarak, dilimizden  mağaza isimlerine kadar yöresel ve geleneksel bize ait ne varsa hepsini 4 aşamada silip süpürüyor.

.

1. Birinci aşama, dış dünyayı tanıma ve bilgilendirme maskesiyle yapılan zihinsel aldatma ile başlar. Yararsız bilgilerle, pembe hayallerle sanal bir dünya kurulurken aslında yapılan iş, zihinsel aldatmadır. Bu pembe dünyanın zihinleri uyuşturan morfini ise televole.     

2. İkinci aşama ise bilgi bombardımanı arasına sokuşturulan kirli bilgilerle inşa edilen zihinsel kirletme dönemidir. Bilgi çağının en ciddi sorunu, bu bilgi kirlenmesinin yıllar süren tortusu olan zihinsel kirlenmedir. Bu dönemde yalan yanlış bilgiyle doldurulan kirlenmiş beyinler, kendilerine yaklaşan felaketi kurtuluş gibi görürken, bilinçaltına yazılan seçenekler listesinden seçimler yapmayı özgürlük zannedebilir. 

3. Üçüncü aşamada, yabancı kültürel değerler ve düşünce şekli bütün zihni kaplarken zihinsel işgal tamamlanıyor demektir. Beyinler sığlaşırken  yaşam tarzı istenilen şekle dönüşmüş olur.

4. Bu son aşamada ise zihinsel köleliğe yol açan zihinsel soykırım dönemidir. Bize ait ne varsa, acımasız şekilde imha edilir. Milli ve manevi değerler, vatan, bayrak, din, ahlak ve size ait her şey gereksiz, modası geçmiş ve çağ dışı  kabul edildiği için imha edilmelidir. Bu son dönem bildiğimiz soykırımdan daha acımasız ve tehlikelidir. Çünkü maddi soykırıma uğrayan toplumlar bedenen yok olduğu için, artık onları kullanma şansı yoktur. Zihinsel soykırıma uğrayan toplumlar ise asgari bir ücretle köle olarak kullanılabilir. Beyinlerine işlenen biat ve itaat programları sonucu sefalet ücretiyle çalışan verimli sürüler olurlar. Kanlı savaşlar sonucu esir alınan toplumlar ise sürekli isyan ettiği için verimli değildir. Aradaki fark budur.

• Bu zihinsel köleler, hayatını beynine yüklenen yeni değerlere göre tanzim ettiği için özünden uzaklaşır, kendi değerlerini küçümser hatta onları düşman gibi görmeye başlar. Kutsal değerleri çiğnenir veya satılırken sevinir ve üzülenleri yadırgar, ‘noolmuş yani?‘ der. Çünkü ruhunu yeni kutsallar sarmıştır. Zihinlere ne yüklerseniz yaşam tarzına o yansır. Kendi annesini, babasını, eşini, kardeşini, sülalesini, komşusunu bile acımasız bir şekilde öldürmekten çekinmez ama aynı gün eğlence partisi verirken, sakladığı annesinin cesedini, arkadaşlarının keyfini bozan utanılacak bir nesne gibi görür. Yaşadığı toplumu ve değerlerini aşağılayan anlayışın temeli işte bu zihinsel soykırımdır.

 

Kötülük Savaşı

.

• İyi olan her şeyi yok ederek yerine kötülük tohumları eken bu karanlık savaş, iyilerin kaybettiği ve yalnız kötülerin kazandığı kötülük dünyasında yaşamanın kuralını da belirliyor; kötü olmak ve kötülük etmek! Toplumsal şiddetin temelinde medyadan beynimize binlerce kere kazınan vahşet programları var. Bu filmlerde her çeşit vahşet ve kötülük zevkli bir oyun gibi sunuluyor. Öldürücü silahlarla her şeyi yok eden kin ve intikam tohumları, Terminatör rolünde zihinlere ekiliyor. Bulaşıcı hastalık gibi yayılan bu salgın, yaşam tarzımızı her çeşit hastalık ve kötülük üreten bataklığa çeviriyor. Bir karıncayı bile koruyup kollayan, bir ekmek kırıntısına bile saygı gösteren yüce bir kültürün gönül insanları, vicdanları sarsan akıl almaz vahşete zihinsel yöntemlerle işte böyle itiliyor. Zihinsel işgal ve zihinsel soykırım işte budur! Bu zihinsel oyunun gizlenmesine, sonu gelmez vahşetin medyada reklam ve reyting malzemesi yapılmasına ne demeli? Bu karanlık savaşta bataklığı yaratan organizasyonu kurutmadan, kötüler ve kötülüklerle tek tek nasıl başedebiliriz?  ‘İyiler kazanır, kötüler kaybeder’ gerçeğine dayanan iyilik dünyasını beyinlere nasıl işleyebiliriz?

.

• Gerçek hayattan ‘rol modeli’ olarak zihinlere yansıyan; güç ve paranın bütün değerleri ezerek yerine geçmesi, toplumun yaşam tarzını kemiren başka bir salgın hastalığa daha yol açıyor. Bu tehlikeli salgın yolsuzluktur. Güç ve paraya ulaşmak için her yolu mübah kılan bu virüs, esir aldığı toplumu çökertir, yaşam tarzını hastalık üreten bataklığa çevirir. Çünkü tüm kaynaklar yolsuzluğa kurban gittiği için, ruhsal ve sosyal hastalıklar içinde kıvranan toplum yeni kurban olacaktır. Önlenemeyen sosyal hastalıklar, zincirleme yolla ve çığ etkisiyle yaşam tarzımızı işte böyle kirletiyor.

 

• Kirlenmiş bilgiyle beyinleri sığlaşan toplumlar soygunun boyutunu kavrayamaz, neden ve nasıl olduğunu anlayamaz, önlem alamaz, alık alık seyreder. Kaybettiği trilyon dolarların binde birini bile tekrar borç alabilmek için, kedinin kendi kuyruğuyla oynadığı gibi sürekli dolanır durur. Esareti kurtuluş olarak algılar, sürekli sahte şifreleri çözmekle oyalanır. Halbuki, asıl Da Vinci’nin şifresi; kendi hayatının ve sağlığının kilitlendiği bu şifredir, bilemez ve çözemez! İçine düştüğü bataklığı idrak edecek ve kurutacak zihinsel yetenek ve derinliği de kaybeder. Onların yapabileceği tek şey;  bu bataklığın sürekli ürettiği sivrisinek ordusuyla savaşmak ve kıt kaynaklarını ahmakca harcamaktan ibarettir. Ama bu sivrisinek bulutları hiç bitmeyecektir.   

 

• Bilinçaltı kurgulama ve algı yönetimi, zihinsel köleliği sağlamanın en kısa yolu. Bu yolla, tek kurşun atmadan toplumlar kolayca yönetilir. Bilim ve akıl gücünü devredenler, yöneten aklı kaybettiği için yönetilen duruma düşerler. Zihinleri devşiren bu algı oyunuyla, çağdaş kölelik işte böyle oluşuyor.  Bu akıl oyununda, sağlıktan ekonomiye her alanda devam eden küresel savaşın değişik şekillerini bilmeyen toplumların yaşama şansı yok.

.

Kaynaklar 

.

www.kemalyesilcimen.com

 

Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006  

    

 TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ 

 



Bu yazı 2,095 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,728 µs