En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
20 Ocak 2009

NE YAPMALI ? NASIL YAPMALI ?



TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ 

Kötü alışkanlıklardan nasıl kurtulabiliriz?

Bizler seçimleri, seçimler yaşam tarzını yaratır.

Yaşam tarzımız, farkında olmadan yaptığımız tercihleri tekrar seçmemiz için, zihnimize gizlice yüklüyor. Seçim listesi önceden hafıza kartımıza işleniyor, biz de sözüm ona özgür seçimler yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük ? 

 

Kendi adımıza, kendi yararımıza doğru ve sağlıklı seçimler yapma özgürlüğü ve alışkanlığı bir disiplin olarak verilmediği için, seçimlerimizi daima bizim adımıza birileri gizlice yapıveriyor.

 

Ne yiyeceğimizden ne giyeceğimize ve ne yapacağımıza kadar her şey beynimize bir virüs gibi gizlice yüklenen dış programlar tarafından belirlenmiş oluyor. Yani bizler, başkalarının programladığı sanal bir hayatı yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız bizim hayatımız değil, bizim kimliğimizi ve kişiliğimizi silen, ne olduğu belirsiz dış dünyanın bitmek bilmeyen istekleri...

 

Bağımlılık aslında özgürlüğümüzü de yok ediyor.

 

Bu özgürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında sonsuz cephede devam ediyor. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve gönüllü kuklalar olacağız. Bu nedenle, ‘hastalık ve esaret üreten yaşam tarzımız nasıl değişir’ sorusu  içine, gerçekte ‘nasıl özgür oluruz’ şifresi gizlenmiş bulunuyor.  Yaşam tarzının beynimize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keserek bağımlı olmaktan kurtulacağız ya da küresel robot olacağız. Seçim bizim.

 

Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? 

Patron kim olacak?

Dış dünyadan beynimize üflenen programlar mı,

yok sa biz mi?            

Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu,

çözüm ise bilim ve akıl oyunu

 

Yaşam tarzını belirleyen, yaptığımız seçimler olduğuna göre, sağlıklı seçimleri nasıl yapabiliriz? Bize öğretilmeyen özgürlük eğitimi bu. Her çeşit yöntemin kullanıldığı bu karanlık oyunun hedefi; bedenimizi ve zihnimizi ele geçirmek. Sayısı belirsiz oyunların perde arkasını gösteren sihirli bir gözlüğe ihtiyaç duyuyoruz.

 

Şifrenin çözümü algı oluşumunda gizli.

 

Bizi yanıltarak irademizi ele geçirmeye çalışan bir algı savaşı yaşıyoruz. Dış dünyadan bulaşan algı virüsü uyutuyor, aldatıyor ve algımızı ele geçiriyor. Görmemiz istenenleri görüyor, yapmamız istenenleri yapıyor, zihnimize yüklenen algının figuranı oluyoruz. Algı yeteneğimiz bozulduğu için tehlike ve felaketler bitmek bilmiyor.

 

Algı nasıl oluşuyor ?

 

Biz insanlar dünyayı algıladığımız şekilde görür ve yaşarız. Algımız ise beynimize akan bilgi tufanıyla oluşur. Yoğun bilgi akışı beynimizi istila ederken, algımız ve zihinsel gözlüğümüz zaman içinde değişir, gelen bilgiye göre yeniden şekillenir. Artık dünyayı bu zihinsel gözlüğün ardından izleriz, bu gözlüğün gösterdiği şekilde görmeye ve yaşamaya başlarız.

 

Yıllar içinde oluşan bu pembe gözlük, bilgi kirliliği yüzünden ne yazık ki gerçeği göstermiyor ve bizi sürekli yanıltıyor. Virüs girmiş bilgisayar gibi algımız bozulmuş, zihnimiz karışık.  Algıyı ele geçiren, özgür iradeyi yok ederek toplumları uzaktan kumandayla yönetilen yığınlara dönüştürüyor.

 

Çağımızın önemli sorunu ; algı kirlenmesi. 

 

Algımızın hayata yansıyan çıktısı ise yaşam tarzıdır.  Yani dış dünyadan yüklenen bilgilerin belleği ve robotu oluyoruz. Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını yaşıyoruz? Kaybolan bize ait yaşam nerede?

 

Algı kirlenmesinin çaresi nedir ?

 

Bilgiyi analiz eden bilimsel değerlendirme ve anti-virüs programıdır.

Bu programa sahip insanları aldatmak zordur.

Eğitimin bu programdan yoksun bulunması, ezberci eğitimle beyinlerin kilitlenmesi ve konforlu yaşamla uyuşturulması, toplumun algısını teslim alıyor.

 

Algı yönetimi nasıl yapılır?  Yaşam tarzını nasıl etkiler?

 

Algı yönetimi ile pek çok konuda toplumu yönlendirmek mümkün. Seçilen konu, planlanan davranış modeliyle birlikte toplumun bilinç altına binlerce kere kaydedilir. Mesela ‘kalp krizi belirtileri olduğunda derhal hastaneye gitmek gerekir’ gibi. Aynı yöntemle sigarayı bırakma, şişmanlığı önleme, sağlıklı beslenme ve spor alışkanlığı yaşam tarzına dönüşebilir ve bu yolla çok sayıda hayat kurtarılmış olur.  Kötü alışkanlıklardan uzak, özgür ve bağımsız yaşamanın yolu  ‘elimde değil’ algısı yerine, ‘özgür ve bağımsız bir iradeyim’ algısını oluşturmaktan geçer. Öncelikle, irademizi esir alan temel algıyı değiştirmemiz gerekiyor. Başka yolu yok !

 

Sigaradan alkole

her türlü kötü alışkanlığa bağımlı olurken, 

‘elimde değil’ diyoruz.

Yönetim bizim elimizde değilse

kimin elinde?

 

‘Elimde değil’ dediğimiz her şeyi dış dünyanın egemenliğine terk ederken irademiz kayboluyor, algımız yabancılaşıyor. Ekran karşısında hipnotize oluyoruz.                                       

Beynimize kaydedilen bilgileri  nasıl kontrol edebiliriz? Her şeyin beynimize kaydedildiği bir girdisi ve yaşam tarzına dönüşen bir de çıktısı vardır.

Giren bilgiyi kontrol edemediğimiz sürece, yaşam tarzına dönüşen çıktısını değiştiremeyiz.

 

Kötü alışkanlıklar ve risk faktörleri,

Algı yönetimi ile nasıl değişir ?

 

Sağlıklı yaşam kılavuzu, bilimsel değerlendirme ve anti-virüs programlarına göre bilginin işlenmesi, yararsız ve zararlı bilgilerin elenerek sadece sağlıklı bilgilerin beynimize kaydedilmesi gerekir. Ancak bu işlem yeterli değildir. Şimdiki yaşam tarzımız, eski bilgilerin eseridir. Arşivdeki eski programlar, yanlış bilgileri ve kötü alışkanlıkları da içeriyor. Bu yüzden tüm arşiv temizlenmeli ve bilimin ışığında yeniden yüklenmelidir. Bu süreç; virüsle kirlenmiş ve kilitlenmiş bir beyinden, sağlıklı yeni bir insanın doğmasıdır.

 

Kötü alışkanlıklar ve risk faktörleri, algı yönetimi ile değiştirilebilir. Tansiyon, şeker, kolesterol,  egzersiz düzeyi, alkol ve sigara alışkanlığı değiştirilebilir. Yapılacak şey, sağlıksız programlar yerine, sağlıklı yaşam programlarını yüklemektir.

 

Bireysel yöntemleri öğrenirken

gerçeğin altını çizelim:

 

Bireysel çözümler toplumsal yanlışları düzeltmez.  Önemli olan toplumsal çözümdür.

 

Sağlık ve hayatımızı boğan

bu deli gömleğini nasıl çıkarabiliriz? 

 

Bu gömleği giydirenler de dahil kimse bu sorunun cevabını bilmiyor. Toplumsal algının kirlenmesi bu şifreyi çözmeyi engelliyor. Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, insanlık daha sağlıklı değil.

 

Bu hastalıklarla mücadelede bunca yılda gelinen yer; ‘kriz yönetimi’ yerine, risklerle uğraşmak yani ‘risk yönetimi’: Hastalık doğuran risk faktörlerini ortadan kaldırma stratejisi. Yani sivrisineklerle uğraşmak anlayışı.

 

Risklerle dolu bir dünyada, insanlığı sokan sivrisinek bulutları olan bu riskleri yok etme savaşı, dev bir sektör doğuruyor. Bu riskleri üreten bataklığı kurutmak çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen ‘bataklık yönetimi’ kavramı henüz bilinmiyor. Bu üçüncü kavramdan haberimiz yok. 

 

Yavru ve hasta bir kediyi

otobanda dolaşırken görseniz ne yaparsınız?

 

İnsanlık vicdanı henüz kurumamışsa bu hasta kediyi kurtarırsınız. Peki ya çarpılırsanız ne olacak?

Kurtarırken kendinizi tehlikeye atmış oluyorsunuz. Caddedeki kedi sayısını artıralım. 10 tane, 100 tane kedi görseniz ne yaparsınız?  Kedileri tek tek kurtarmak sorunu çözmüyor.  İçinde yaşadığımız akvaryum herkesi hasta ediyor. Bu yüzden her yerden hasta  ve hastalık akıyor.

 

Bilim dünyası ise bu dev sektörü doğuran

sonuçlara odaklanmış bulunuyor.

 

Bilime yön veren sektörler para getiren sonuçlara, krizlere ve risklere dayandığı için bilim dünyası dahil hiç kimse bindiği dalı kesemiyor. Bu yüzden bataklık kurutma görevini üstlenen yok.

 

Şişmanlıktan kansere, şeker hastalığından elektronik sigaraya kadar bir dizi sağlık sorununa getirilen çözümler, yaşam tarzını değiştirmek yerine yaratılan sektörü daha da büyütmek esasına dayalı.

 

Daha şimdiden, 5-6 ilacın ayrı ayrı veya bir tek tablet halinde alınacağı ilginç bir döneme giriyoruz. Sadece yüksek tansiyon için bile çok sayıda ilaca mahkum olabiliriz. Bunu alamayanların akibeti ise kötü. Yüksek tansiyon ve kalpten ölümler bu yöntemle kontrol altına alınabilirse, şeker hastalığı ile boğuşan şişman bir dünyada yaşıyor olacağız.

 

Şeker hastalığı ve şişmanlıkla ilgili araştırmalar ise son sürat devam ediyor.

 

Yediğiniz içtiğiniz kalorilerin emilmeden atılması da dahil olmak üzere bir sürü çözüm(!) hizmetinizde. Mideye konan kelepçe ve balonlar, karında toplanan yağların ameliyatla alınması, iştah artıran reklamlardan sonra alınan iştah kesen ilaçlar ve daha niceleri…

 

Küresel sağlık mehdileri ise

sihirli gıdalarla ve

yüksek teknolojiye dayalı rüyalarla

toplumu uyutmaya devam ediyor.

 

Yeter ki bu hastalık üreten yaşam tarzını değiştirmeyi kimse aklına bile getirmesin! Zaten isteseniz bile değiştiremezsiniz. Verilen mesaj bu! Dayatılan yaşam tarzını zorunlu olarak yaşıyoruz. Bilim dünyası ise yaşam tarzını kökten değiştirmek ve Okinawa benzeri sağlıklı bir yaşam tarzının nasıl kurulacağı konusunu araştırmak hariç her konuda harıl harıl çalışıyor. Bu gibi konular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

 

Asıl sorun ve çözüm ne?

 

Hastalık üreten yaşam tarzında, sağlığa harcanan parayı artırmak toplumu daha sağlıklı yapmıyor. Çünkü hastaları tedavi ederken, yaşam tarzımız giderek artan oranda hasta ve hastalık üretmeye devam ediyor.

 

Dünyada en fazla sağlık harcaması yapan ABD  halkı neden sağlıklı değil? Kişi başına sağlık harcaması, Küba’ya göre 24 kat fazla olan ABD’de toplum sağlığı Küba’dan daha kötü, ortalama yaşam süresi de daha kısa.

 

Bu gerçeği fark eden İngiltere ise hastalıkları önleyerek sağlığı koruyan sisteme geçiyor. Kötü alışkanlıkları azaltan ve hastaların yaşam tarzını değiştiren doktorlar artık daha çok maaş alıyor. Yani ‘ne kadar hastalık, o kadar para’ anlayışı yerine,  binlerce yıl önce başarıyla uygulanan Uzak Doğu’nun ‘ne kadar sağlık, o kadar para’ kavramı benimseniyor.

 

Gelişmiş ülkeler ne yapıyor?

 

ABD de risk faktörleriyle mücadele ve önleyici tedavi, son 30 yılda kalp-damar hastalıkları ve ölüm oranını % 40 azalttı. Amerikan yaşam tarzına bağlı önlenemeyen obesite ve diyabet salgını, tekrar artışa yol açabilir.

 

Yaşam tarzını kısmen değiştiren gelişmiş ülkelerde

kalp damar hastalıkları ve buna bağlı ölümler giderek azalıyor.

 

İki örnek ülke İsveç ve Finlandiya. Kalp damar hastalığı ölüm oranı son 30 yılda %70 azaldı. İsveç ve Finlandiya artık yüksek riskli ülke değil. Bu güzel sonucun, 1/3 oranı tedaviye, 2/3 oranı ise yaşam tarzının değişimi sonucu  risk faktörlerinin azaltılmasına bağlı.

 

Başarının sırrı nedir ?

 

Sigara içimi azaldı. Obesite oranı hala düşük. Hipertansiyonda düşüş sağlandı. Kolesterol düzeyinde belirgin azalma var.

 

Nasıl yaptılar ?

 

Sağlık, eğitim, sanayi, gıda sektörü birlikte çalıştı. Yaşam tarzını değiştirmeye yönelik yoğun sağlık eğitimi ve sürekli etkinlikler düzenlendi.

 

Avrupa’nın en büyük önleyici kardiyoloji projesi  olan EUROACTION çalışması  

 

Profesyonel ekip yaklaşımının risk faktörleri ve yaşam tarzında önemli düzelme sağladığını gösterdi. Avrupa önleme programının temeli şu: Önleme sağlık odaklı olmalı ve topluma yönelik olmalıdır. Ayrıca hükümet liderliği gerekir.

 

Bizde her çeşit uzmanlık var,  Önleyici kardiyoloji uzmanlığı yok. Böyle bir uzmanlık dalı kurmak kimsenin aklına gelmiyor. Neden acaba? Doktor ve ilaç ithal etmek daha mı kolay?

 

Avrupa  Uzlaşı Raporu  ise sağlıklı kalpler için sadece eğitimin yeterli olmadığını belirtiyor.

 

Mortaliteyi düşürmek için toplumsal stratejiler gerekir.

Uygun fizik ve çevre şartlarının sağlanması gerekir.

Politika oluşturulmasında bir çok sektöre yer vermeli.

Eğitim düzeyi düşük fakir gruplar hedef kitle seçilmelidir.

 

Hastalara yönelik bireysel strateji

zor, pahalı ve başarı çok düşük.

 

Ömür boyu sürer, kolay değildir,

Süreklilik gerekir, Profesyonel yaklaşım gereklidir.

Uygulamada zorluklar vardır, direnç varsa davranış tedavisi gerekir.

Sanıldığı gibi ucuz değildir. Başarılı olmazsa zaman kaybıdır. Başarı öngörülemez.

 

Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine tablet ve sprey dağıtmak sorunu çözmüyor.

Hipertansiyonda başarı oranımız; ilaç alanlarda % 20,  almayanlarda % 8. 

Diğerleri riskli yaşantısına devam ediyor.  Ne olacak bu hastaların hali?

Risk faktörleri nasıl önlenir?  Neden önlenemiyor ? Esas sorun bu ! 

 

Bireysel yöntemler zor ve pahalı olduğuna göre ne  yapmalıyız ? 

Yaşam tarzı nasıl değişir? 

 

Biz doktorlar sürekli hastalıklarla uğraşıyoruz.  Halbuki hastalıkların arka planında risk faktörleri var. Risk Faktörlerinin altında ise bunlara yol açan yaşam tarzı var.

 

Hastalıkları kazıyınca risk faktörleri, bunun da altından yaşam tarzı çıkıyor.

Bu yüzden kriz yönetimi yerine risk faktörlerini azaltan, bataklık yönetimi gerekiyor.

 

Başkent üniversitesi ve Sağlık Bakanlığı açıklama yapıyor: Her yıl 372 bin kişi yaşam tarzını değiştirmediği için pisi pisine ölüyor diye…Toplumun beyni başka 372 ile meşgul ediliyor.

Hatırlarsınız:bu sırada 372 koyun uçurumdan atlamıştı.

 

Yaşam tarzını değiştirmek yerine, sihirli gıdalar ve teknolojik rüyalarla uyutuluyoruz.  

Şunu yiyin, bunu yapmayın türünden öneriler, sağlık ve hayatımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken yaşam tarzı hastalık üretmeye devam ediyor.

 

Sağlıklı yaşam tarzını kurgulayan yeni yöntem ve stratejiler gerekiyor.

 

Sağlıklı yaşam tarzı, toplum mühendisliği projesidir. Akvaryumu temizleme ve sürekli temiz tutma, toplumun örgütlenmiş organizasyonu olan devletin anayasal görevidir.

Anayasada şu madde olmalıdır :Sağlıklı yaşam tarzının sağlanması devletin vazgeçilmez görevidir. Devlet bunun için gerekli her türlü önlemi alır ve her türlü organizasyonu yapar.

 

Sağlıklı yaşam kılavuzu  

Hayat Bilgisi dersi kapsamında okutulmalı ve sürekli yenilenmelidir.

 

‘Medya dersi’   zorunlu olmalıdır ! 

Medya nasıl izlenir, nasıl yarar sağlarız?  Yararsız, zararlı, virüslü programlardan nasıl korunabiliriz? Sağlıksız bilgileri tanıma ve doğrusunu  öğrenme yeteneğini nasıl kazanabiliriz?

Medya okur-yazarlığı olmadan medya izlemek, anti-virüs programı olmadan bilgisayar kullanmaya benzer. Asıl önemli olan kural, medyayı virüslü programlardan korumaktır. Ancak kim yapacak ve nasıl yapacak?  RTÜK, toplumun bedensel, ruhsal ve sosyal sağlığını koruyan Sağlıklı Yaşam Akademisi’nin kontrolünde olmalıdır.

 

‘Bilimsel değerlendirme’ dersi eğitimin temeli olmalıdır.

 

Beyinleri kilitleyen, insanımızı düşünemez hale getiren ezberci eğitimle mücadele lafla olmaz.

Akıl yürütmeyi, sorun çözmeyi, düşünce ve çözüm üretmeyi öğreten bu program ders olarak okutulmalıdır.

 

Bilgi okyanusu içinde pazarlanan bir sürü yanlış bilgi içinden, doğru ve yararlı olanı nasıl seçebiliriz? Yanlış ve zararlı olanı nasıl tanıyabiliriz? Bilgiyi nasıl yorumlar, değerlendirir ve yaşam tarzımıza nasıl yansıtabiliriz? 

 

Orta öğretimde ‘bilimsel değerlendirme’nin ders olarak okutulması yerine kurbağa bacağından Missisippi nehrine kadar bir sürü işe yaramaz palavra bilgiyle beyinlerin işgal edilmesi bilimsel esaretimizin asıl nedenidir. Gereksiz bir sürü bilgiyi moloz gibi üzerimize boşaltan eğitim sistemi yüzünden beynimiz sanki enkaz altında can çekişiyor. Bu enkazdan kurtulmadan hangi sorunu çözebiliriz?

 

Okullarda sağlığa zararlı gıdalar yasaklanmalı

 

Halkının sağlığını önemseyen ülkelerde olduğu gibi, sağlığa zararlı gıdaları yasaklamak, reklamları filtrelemek ve masum yavrularımızı korumak, biz de mümkün değil! Bunları tüketenler ‘elimde değil bağımlıyım’ diye sızlanırken, bunları yasaklaması gerekenler ‘elimde değil’ bile diyemiyor. Herkes topu başkasına atıyor.

 

Anaokulundan üniversitelere kadar milyonlarca öğrencinin sağlıklı beslenmesi için okul kantini ve büfelerde sağlığa zararlı şeyler yerine, yararlı besinleri bulundurmak çok mu zor? Meyve cenneti olan ülkemizde taze meyve tüketimini özendirmek için ne yapmak lazım? Kalori yükü ıvır zıvır ve asitli, şekerli içecekler yüzünden hipertansiyon, obesite, şeker hastalığı, metabolik sendrom, kalp ve damar hastalığı tavan yaptı duyan var mı?  Sömürge ülkelerde bile yasaklanan sağlığa zararlı maddeleri tüketmeyi özgürlük zanneden zihinsel bağımlılığı nasıl kırabiliriz? Zihinsel esareti nasıl yenebiliriz? Ulusal Algı Kurumu acilen kurulmalıdır.

 

‘Ulusal Korunma Kılavuzu’ uygulanmalıdır.

 

Korunma; risk faktörlerinin önlenmesi ve buna yol açan yaşam tarzının değiştirilmesidir.

Korunmanın nasıl yapılacağını planlayan, hedef ve öncelikleri belirli ‘Ulusal bir strateji’ gerekir.

 

Sağlıklı yaşam projesini yöneten Sağlıklı Yaşam Akademisi kurulmalıdır.

 

Bu kurum, merkezi beyin olarak planlama, denetim ve gözetimden sorumlu olmalı.

Ulusal Sağlık ve Yaşam politikası Hastalık odaklı değil Sağlık odaklı olmalı. Kestiği cezaya göre polise maaş vermek nasıl ki cezayı patlatırsa, bakılan hasta veya işlem sayısına göre doktora para vermekte hastalıkları patlatır. Hasta sayısı ve ilaç tüketimi % 100 artmıştır. Sağlığı koruyan ve hastalıkları azaltan anlayış, Performans sistemiyle çelişiyor.

 

Algı kirlenmesini önleyen,

Sağlıklı yaşam algısını yöneten

‘Ulusal Algı Kurumu’ kurulmalıdır.

 

Toplum sağlığını kötü yönde etkileyen her türlü bilinçaltı kurgulamaya karşı  ‘Ulusal Algıyı Koruma Kanunu’ çıkarılmalıdır.

 

Ulusal Algı Yönetimi ve Ulusal sağlık kuruluşları Sağlıklı Yaşam Akademisiyle koordine çalışmalıdır.

 

Sağlığa zararlı reklam ve yayınlar filtrelenmelidir.

 

Chicago Üniversitesi, son 30 yılda yayınlanan yüzbin reklamı inceledi: Reklamı yapılan gıdaların  % 98'i yağ, tuz ve şeker yükü. % 90'ının ise besin değeri düşük. Buna bağlı olarak ABD'de çocuk obezite oranı : 1978-2004 yılları arasında 3 kat arttı. 25 milyon çocuk obez veya aşırı kilolu.

 

Ulusal bilim kuruluşlarının öncülüğü olmadan

Sağlıklı toplumu kurmak mümkün değildir.

Türk Kardiyoloji Derneği’ ne bu yaşamsal konuda

her türlü imkan ve yetki verilmelidir.

 

Sağlıklı yaşam tarzı için

bilim alanında ne yapılmalıdır,

neden yapılamıyor?

 

Çözüm ; bilim ve akıl oyunu ise bilim ve akıl gücümüzün ışığında çalışarak, hastalık üreten risk faktörlerinden bizi kurtaracak, kötü alışkanlıklar ve bağımlılıktan bizi özgür kılacak,

Sağlıklı yaşam tarzını kuracak yöntemleri bulmalıyız. Nasıl başarabiliriz ?

 

Çözüm: Bilimsel Araştırmalar yapılmalıdır !                  

 

Ancak bu bilimsel yaklaşım, hastalıkları azaltacağı için sektörü küçültme riski taşıyor.

Sorunun düğümlendiği yer burası ! 

 

Sektörün küçülme riski önemli bir sorun, araştırmaların finansmanı ise ayrı bir sorun.

Sektör küçülürse zararları kim karşılayacak? 

 

Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar !  Götürüsü olan sebepler ne olacak ? Bu sorular bilim dünyasını aşıyor.

 

Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı.

 

Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok.

 

Oysaki  alınacak önlemler çok açık  Yüksek riskli gruplara yönelik tedavi ve topluma yönelik girişimler. İlk yöntemin başarı oranı  şimdilik düşük.  Toplumsal girişimler daha etkili ve yararlı. Örneğin kan basıncı kontrolünde bunca ilaca, doktora ve çabaya rağmen başarılı değiliz.

 

Bilim, yaşam tarzımıza niçin yansımıyor? 

Neden bilimin tersine yaşıyoruz?

 

Bilim; sebep-sonuç ilişkisi bulmaya çalışır, niçin?

Sonuçları yani kötü kaderimizi değiştirmek için sebepleri değiştirmek gerekir.

Bunun için de önce sebepleri bilmeliyiz.

Bilimin bu temel kuralına göre davranmak gerekirken niçin hep bitmek bilmeyen sonuçlarla boğuşuyoruz?

Küresel ısınma dahil bu felaketlerin asıl nedeni ne? Esas sebep bunlara yol açan hastalıklı yaşam tarzı değil mi?

Bilimsel araştırmalar, bu felaketin hastalıklı yaşam tarzımızdan kaynaklandığını yüzümüze çarpıyor. Biz ise sonucu kıyamet olan bu tehlikeli süreçte neyle uğraşıyoruz? Süreç ve sonuçlarla ! Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine, bu bataklığın eseri olan hasta bir dünya ve toplumla uğraşıyoruz.

 

Bilimsel araştırmaların yönü, sağlıklı yaşam eksenine çevrilmelidir.

 

Hastalık üreten akvaryumun temizlenmesi ve sağlıklı hayata geçişin yol haritasının çizilmesi amacıyla, ortak akıl ve bilimin çözümler ürettiği Ulusal kongreye ihtiyaç duyuyoruz.

Toplumu hasta eden sorunları ve yaşam tarzını masaya yatıran, bilimin sükuneti içinde çözüm yollarını arayan paneller yapmalıyız.

Akvaryumu kirleten kaynakları ve bunları temizleyen akıllı filtreleri bulmalıyız. 

Kuyruğu ile oynayan kedi gibi sonuçlarla uğraşmak yerine, hastalık üreten sebeplere yönelmeliyiz. Kıt kaynaklarımızı bilimin ışığında daha akıllıca kullanarak, çıkış yolunu bulmak zorundayız.

Türk Kardiyoloji Derneği Yönetimleri, halkı ve düşünce kuruluşlarını aydınlatıyor, kurtuluş planı yapıyor. Bu yeterli mi? Sonuca gidiyor mu? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Üniversiteler, düşünce ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretimi yapıyor, Çözümleri kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne?

Bu akıl oyununda saf dışı bırakılan akıl ve bilim gücümüz olmadan sağlıklı toplum mümkün değildir. Binlerce aydın ve bilim adamından güçlü bir beyin oluşturmanın yolu da yine Ulusal kongreden geçer. Ya sorunlara bilimsel çözümler üretecek ve çıkış yolları bulacağız, ya da sorunları  kördüğüm haline getiren sonuçlar peşinde koşacağız. Hangisini seçelim? 

 

‘Ulusal Yaşam Kongresi’

Sağlık ve hayatımızın kilitlendiği şifreyi çözecektir.

Başarımız, kalan beyin gücümüzün göstergesi olacaktır.

 

Çözüm Da Vinci’nin Şifresinde saklı :

 

Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma tıbbının babası Huang Dee 4600 yıl önce şifreyi çözmüş.

Bize uygulamak kalıyor.

 

Superior doctors prevent the disease, Mediocre doctors treat the disease before evident, İnferior doctors treat the full blown disease.

Üstün doktorlar hastalıkları çıkmadan önce önler, vasat doktorlar hastalıkları erken teşhis ve tedavi eder, inferior doktorlar ise hastalık yayıldıktan sonra tedavi eder.

 

Özetle,

İçinde yaşadığımız akvaryumun kirlenmesini önlemeden

Her çeşit kirliliği temizleyen akıllı filtreler takmadan

Sağlıklı bir hayata geçmek mümkün değildir.

Bataklığı kurutmanın en akıllı yolu bu.

Kaynak :

http://slaytyerim.com/slaytlar/cat_view/36-salk.html?start=10

www.kemalyesilcimen.com
Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir? Hayykitap 8. Baskı, 2007

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ   

 



Bu yazı 4,439 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,357 µs