En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
5 Nisan 2008

KÜRESEL FELAKET GELİYOR !



• Uyanın! Küresel felaket geliyor. Dünyamızda, küresel ısınmaya yol açan gaz oluşumu, son 20 yıl içinde inanılmaz derecede artarak 650.000 yılda oluşan miktarı geçti.  Son 100 yıl içindeki ısı artışı ise son 200. 000 yılın ısı artışına ulaştı. Küresel ısınmaya yol açan bu hızlı artış ne anlama geliyor? Buzdağları tereyağ gibi eriyor. Doğal felaketler son 40 yılda 4 kat arttı. 2010 yılına kadar 50 milyon insan çevre felaketlerinden dolayı yurdunu terk edecek. Küresel ısınmanın acımasız sonuçları; kuraklık, susuzluk, açlık, kıtlık, doğal afetler, salgın hastalıklar… Bunların hepsi birer sonuç değil mi? Bu açık ve basit gerçeği yorumlayacak akıl ve önseziyi mi yitirdik?

Bilim; sebep-sonuç ilişkisi bulmaya çalışır, neden?

• Sonuçları yani kötü kaderimizi değiştirmek için sebepleri değiştirmek gerekir. Bunun için de önce değiştirmek zorunda olduğumuz sebepleri bilmeliyiz. Bilimin bu temel kuralına göre davranmak gerekirken niçin hep bitmek bilmeyen sonuçlarla boğuşuyoruz? Küresel ısınma dahil bu felaketlerin asıl sebebi ne? Esas sebep bunlara yol açan hastalıklı yaşam tarzı değil mi? Moda olan bilim ve bilimsellik kavramı, niçin düşüncelerimize, davranışlarımıza ve hayatımıza yansımıyor? Neden bilimin tersine düşünüyor ve yaşıyoruz?

• Bilimsel araştırmalar, bu felaketin hastalıklı yaşam tarzımızdan kaynaklandığını yüzümüze çarpıyor. Biz ise sonucu kıyamet olan bu tehlikeli süreçte neyle uğraşıyoruz? Süreç ve sonuçlarla ! Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine, bu bataklığın eseri olan hasta bir dünya ve toplumla uğraşıyoruz. Gerçek sebep ve failler ise saklanıyor. Dünyayı kirleten kim? Hangi anlayış? Suçluyu hemen buluverdiler; metan gazı çıkaran inekler ve insanlar (!) Aman ne büyük bir keşif.

• Bütün çabalar şu gerçeği gizlemeye yönelik:
Tüketim toplumu olma kişilerin özgür seçimi değil, dayatılan  küresel yaşam tarzının amacı ve sonucu! Asıl gizleme ve koruma ise küresel yaşam tarzını ve bunun mimarları olan küresel şirketleri unutturma üzerine kurulu.

• Neyse ki ABD eski başkan yardımcısı Al Gore açık yürekle gerçeği söyledi: Hastalıklı yaşam tarzının temeli olan tek dişi kalmış canavarı sorgulamak zorundayız. Bizim aydınlarımız ise Kyoto anlaşmasını imzalamıyor diye kendi ülkesini şikayet etmeyi çözüm zannediyor. Türkiye gibi ülkeler suçlanırken, Avrupa’dan cennet vatanımıza kaydırılan küresel ortaklı çimento fabrikaları ve diğer çevre canavarlarının arkasındaki küresel şirketler niçin gizleniyor? Bu  durumda dünyayı biz mi kirletmiş oluyoruz? Bunlara diş geçiremeyen bize saldırıyor. Bu yarı cahiller yüzünden ülkemiz günah keçisi oluyor.

Sorunu yaratanlar çözümü de dayatıyor.

• Çözümün öncülüğünü de yine onlar yapıyor. Kirlettikleri dünyada pislik kendilerine bulaşınca hemen harekete geçtiler. Sabahtan akşama konser vermekle, şarkı söylemekle, şaklabanlık yapmakla  küresel ısınma azalmıyor. Önce bu zevatın özel uçak saltanatından vazgeçmesi gerekiyor. Tercüme aydınlarımız ise onlardan gelen her mesajı en ince ayrıntısına kadar beynimize kazımakla meşgul. Şimdi de diş fırçalarken akıttığımız suya, aydınlanmak için kullandığımız lambaya göz diktiler. Dünyayı asıl kirleten ve kaynaklarını tüketen kim? Binlerce yılda yetişen  Brezilya’nın balta girmemiş ormanlarını, dev ağaçlarını acımadan buldozerlerle talan eden ve küreselleşme masalıyla dünyanın öbür ucuna satan anlayış, bu ağaçların küresel ısınmanın sigortası olduğunu bilmiyor mu?

• Bu vahşi yaşam tarzı yüzünden dünyamız hızla kirleniyor ve hayatımızın en temel ihtiyacı olan oksijen maalesef azalırken karbondioksit hızla artıyor. Bundan 200 yıl önceye göre  havadaki oksijen miktarı, günümüzde yarıya düşmüş bulunuyor. Büyük şehirler ve sanayi bölgelerinde ise durum daha da vahim. Bu olumsuzluklara rağmen oksijen barlarına takılma tarzında ‘sağlıklı yaşam’ bilinci hızla yayılıyormuş(!). Bu bilince ulaşmış kitleler parayla oksijen soluma ayrıcalığına kavuşmuş bulunuyor, haberiniz olsun.

• Hızla yayılan bu oksijen barları milenyum çağının yeni sektörü.  Japonya’dan Amerika ve Avrupa’ya yayılan oksijen barları, şimdi bizim de hizmetimizde. Bir sürü insan kahveye gider gibi bu barlara gidiyor, çay kahve içer gibi oksijen maskesini takıp, bildiğimiz oksijeni para karşılığı solumaya çalışıyor. Küresel yaşam tarzının bizi getirdiği yer işte burası : Oksijen barları.  Çevre canavarı çimento ve benzeri fabrikaların halkın yoğun olduğu yerleşim yerlerinde tükettiği oksijeni, bu modern barlarda parayla satacaklar. Suyumuz, havamız, gıdalarımız ve temiz çevremiz üzerinde oynanan oyun aynı: önce kirletmek, sonra temiz kaynaklarımızı bize parayla satmak! Bizi kim koruyacak?

Bu akıl oyununda kurallar çok acımasız.

• Doğadaki oksijeni tüketen kirli sanayi ile çimento ve hurda demir eriten  fabrikaları, bu akıl oyununu idrakten yoksun ülkelere kaydırmanız yeterli. Hem çevre kirlenmesinden kurtulacak hem de oksijeniniz azalmayacak. Türklerin nasıl olsa oksijene ihtiyacı yok. İhtiyacı olan varsa oksijen barlarına gidebilir. Daha şimdiden milyar dolarlık cirolar söz konusu. Çimento ve demir ihraç ediyoruz diye sevinmeyin, aldığınız parayı ilaca ve oksijene verecek ya da yorgunluk ve hastalıktan sürüneceksiniz. Yoksa bunları ihraç etmeyi Avrupa Birliği bilmiyor mu? Kirlilik ve zararlar bizim ülkemizde kalacak, Avrupalı’da bizden ithal edip tertemiz kullanacak. İnsan haklarını bu durumda kim ihlal etmiş oluyor?

• Bizim çevremiz kirlenecek, bizim oksijenimiz ve kıt enerjimiz tükenecek, Onlar da bize nükleer enerji santralleri satarak 10-15 milyar doları cebe indirecekler. Rüzgar  ve güneş enerjisi teknolojisi satarak yolunu bulacaklar. Çağdaş uygarlığın kriteri olan Yüksek teknoloji merkezlerini İsrail gibi, İran gibi kendimizin kurmasına neden izin vermiyorlar?

• Bunun adı; akıl oyunu! Düşük oksijen düzeylerinde yaşamaya alışan beyinlerin idrak düzeyini nasıl yükseltebiliriz?  Vücut ağırlığının ellide biri olan beynin, oksijenin beşte birini kullandığını yani vücuda göre 10 misli fazla oksijen harcadığını hatırlatalım. Sorunların çözüm yeri beyin!

• Seks ve sefa turizmi uğruna dünyanın bir ucundan öbür ucuna her dakika kalkan devasa uçaklarla petrol tüketen ve gördüğü her şeyi iğfal eden anlayış her çeşit kirlenmenin asıl nedeni. Küresel ısınmanın önemli nedeni olan milyarlarca ton petrolü tüketen bu uçak ve gemilerin sayısı hızla artarken, su tasarrufu için klozetin su deposuna pet şişe yerleştirme gibi zırvalarla uğraşıyoruz. Gücümüz buna yetiyor.

• Öte yandan kişi başına bizden on misli fazla et tüketmekle övünen Batı ülkeleri, bizlere kırmızı et yemeyin diye öğütlüyor. Asgari kölelik ücretine mahkum ettiği ülkelerin et yiyecek hali mi kaldı? O masum hayvanları besihanelere hapseden, genetik ve hormonal yapısıyla oynayan ve sonra da bunların, küresel ısınmaya yol açan önemli oranda metan gazı ürettiğini keşfeden nasıl bir anlayış?

Hem kirlet hem kazan

• Petrolü ele geçirmek için dünyayı cehenneme çeviren yok ediciler hangi yaşam tarzının temsilcisi? Aşırı enerji tüketerek küresel ısınmayı artıran modası geçmiş geri teknolojileri kar hırsıyla fakir ülkelere dayatan kim?  Tertemiz nehirleri, gölleri ve su kaynaklarımızı gözümüzün önünde kirleterek bizi zehirleyen ve sonra da deniz suyunu arıtarak içmeye mahkum eden nasıl bir anlayış? Hastalık üreten yaşam tarzının mimarları dünyayı kirletirken de, temizletirken de faturayı bize ödetiyor, parasını da cebe indiriyorlar. Hem kirlet hem kazan. Ne kadar adil değil mi?

Uygunsuz gerçek ne?

• Yaşadığımız akvaryumu kirleten bu yaşam tarzı yüzünden küresel kıyametle karşı karşıyayız. Bu felakete yol açan yaşam tarzı, ‘uygunsuz gerçek’ olarak sadece bizi değil dünyamızı da tehdit ediyor. Peki uygunsuz gerçek ne? ‘Uygunsuz gerçek’ şu: Peşinden koştuğumuz, yere göğe sığdıramadığımız bu modern ve çağdaş yaşam tarzı, çok matah bir şeyse neden bizi ve dünyamızı hasta ediyor? Sorgulanması gereken bu! Eğer salgın gibi artan hastalıklar, çevre felaketleri, kuraklık, susuzluk olmasaydı ve buzdağları tereyağ gibi erimeseydi bu soruyu sormayacaktık.

• Bilim dünyası ise uyarıyor : Dünya nüfusu artmasa bile, tüketime dayalı Batı tipi yaşam tarzının dünyayı tüketen istilası, küresel felaket için yeterli. Neden çok açık: Petrolden savaşa, sağlıktan medyaya kadar her sektörü acımasızca kullanan bu yaşam tarzı, insan neslini dünyayı tüketen çekirge sürüsüne çeviriyor.  Sağlıktan ekonomiye, ahlaktan siyasete kadar her şeyi çökerten bu hastalıklı yaşam tarzı, insanlık alemini ve dünyamızı krizden krize sürüklüyor.

• Bizi ve dünyamızı boğan bu deli gömleğini nasıl çıkarabiliriz?  Bu gömleği giydirenler dahil kimse bu sorunun cevabını bilmiyor. Zihinlerin kirlenmiş moloz bilgiyle işgali, sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi çözmeyi engelliyor. Eroin gibi beynimizi uyuşturan televole anlayışı ve tüketim çılgınlığı sonumuzu hazırlıyor. Asıl tükettiğimiz; dünyamız, sağlık ve hayatımız!

• İnsanı tüketim canavarına dönüştüren, küresel ısınma ve çağımızın yaygın hastalıklarıyla sonumuzu hazırlayan bu yaşam tarzının alternatifini bulmak zorundayız. Modern yaşam tarzının akıl hocası Noam Chomsky bile dünyanın geleceğini iyi görmüyor. Küresel ısınmada 2 yıl içinde doğru adımlar atılmazsa geri dönülmez bir felaketin yakın olduğunu söylüyor. Aborjinleri bile perişan eden bu vahşi yaşam tarzından kurtuluşu, dün ilkel ve vahşi dedikleri çevreye saygılı tüketmeyen yaşam tarzında görüyor. 

• Batıda ruh hastaları içine şeytan kaçmış diye yakılırken, Fatih Vakfiyesi yazılı emriyle doktorlar evde sağlık hizmeti veriyordu. Peşinden koştuğumuz Çağdaş Batı, doğayı ve insanı kirletir, tüketimle küresel kıyamete yol açarken israfı yasaklayan, tüketim yerine temizlik ve gönül almayı esas alan inancımız küresel ısınmaya yol açmıyor. Batının dünyayı ve insanı hasta eden tüketim hırsının tek tedavi yolu Yunus'tan Mevlana'ya Anadolu erenlerinin karıncayı incitmeyen gönül anlayışı. Dünyayı ve insanı tüketen vahşi batının ilacı, fakiri, hastayı, çevreyi gözeten milli kültürümüz. Bu mirası dünyaya sunması gereken aydınımız, çağdaş diye vahşi batının peşinden koşuyor, ondan medet umuyor. Beyin nakli nasıl yapılır?

Kaynak : Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap 2006
.....................................................................................................................................................




Bu yazı 4,048 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,938 µs