En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
23 Nisan 2019

HASTALIK SAVAŞI



HASTALIK ÜRETEN YAŞAM TARZI KASTEN HASTA EDİYOR - 2011

Fazla maliyetli olduğu için Avrupa'dan ülkemize kaydırılan kirli sanayi, ölüm  ve hastalık saçıyor. Ülkemizde sigara içimi azalmasına rağmen akciğer hastası sayısı çığ gibi artıyor. Şimdiden 8 milyonu geçti. Milyarlarca dolarlık ilaç harcamasına rağmen akciğer hastalıkları ilerleyici ve tedavisi yok.

Sebep; Çevre kirliliği. Dilovasındaki çevre kirliliği orada kalıyor, bize dokunmaz sanmayın, hava cereyanı ve bulut hareketleriyle Dilovası ve Trakya'dan 1 saatte tüm Marmara'ya yayılıyor. Malum, Trakya'daki sanayide ölüm ve hastalık saçıyor. Yarın Çin gibi, Pekin gibi olur maskeyle yaşamak zorunda kalırsak şaşırmayın. Çin'de çevre kirliliğine bağlı ölümler, tüm hastalıklara bağlı ölümleri geçti, haberiniz var mı? Kirli sanayi, işsizliği önlüyor diye uyumayın. Uyanın artık. Alınan asgari ücret, ilaç paralarını karşılamıyor. Altından çanağın olsa her gün içine kan kustuktan sonra neye yarar?

Halbuki çözümü çok basit. Bilimden ve vicdandan nasibini almak. İşte önce kasten hasta edilen ve sonra da hastane köşelerinde tedavi için çırpınan ve hayatını kaybeden, bilimden ve vicdandan nasibini alamayan zavallı bir toplumun içler acısı hali :

Dilovası'nda çevre eylemi

Kocaeli'nin Dilovası İlçesi'nde Dilovası Koruma ve Geliştirme Platformu'nun organizasyonuyla daha temiz bir Dilovası için, siyasi parti temsilcileri ile vatandaşların katıldığı eylem yapıldı.

Seslerini duyurmak isteyen yaklaşık bin kişinin katıldığı eylemde Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi ve İzmit Atık ve Artıkları Arıtma, Yakma ve Değerlendirme Tesisi (İZAYDAŞ)’ın kaldırılmasını istedi. Grup adına açıklamayı yapan SP İlçe Başkanı Oğuz, Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesiyle var olan çevre kirliliğinin arttırılmasına neden olacağını söyleyerek konuşmasına söyle devam etti :

"Geçmişte çeşitli raporlarla Dilovası İlçemiz’in yaşanmayacak hale geldiği gösterilmiştir. Kocaeli Valiliği Gebze ve civarında Dilovası Karma Organize Sanayi Bölgesi’nin içersinde faaliyet gösteren tüm kömür işletmelerini Dilovasının hava akım koridorlarının üzerindeki hakim tepelerinde kurulan Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi’ne taşımıştır. Basında yer alan bilgilere göre Kömürcüler OSB sahte evraklarla kurulmuştur.Ayrıca kuruluş aşamasında Mahalli Çevre Kurulu’nun 97 No’lu kararıyla zorunlu kılınan ve Avustralya Modeli adlandırılan,kömürlerin kapalı kasalı kamyonlarla taşınması,kapalı alanlarda elenmesi ve lslak çalışmayla kömür tozunun çevreye yayılmasını engellenmesine yönelik uygulamaların hiç biri hayata geçirilmemiştir. İşletmeler geldikleri yerlerdeki üretim biçimlerini sürdürmeye, dolaysıyla ilçemizde var olan çevre kirliliğinin artırılmasına neden olmaktadır.’’dedi.

Yazının tamamı : http://gundem.milliyet.com.tr/dilovasi-nda-bin-kisilik-cevre-eylemi/gundem/gundemdetay/27.01.2013/1661075/default.htm

ÇEVRE SAVAŞI DEVAM EDİYOR

 

• Çevre felaketiyle karşı karşıyayız. Radyasyon raporu, Türkiye’nin radyasyon tehlikesine açık bir ülke olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Radyasyonlu çay ve çevre felaketine yol açan binlerce zehirli varilden sonra, şimdi de radyasyonlu hurdalar başımıza bela oldu. Denetlenmeden ülkemize giren radyasyonlu hurdaların tümü eritilerek iç piyasada kullanılan malzemelere dönüştürülmüş. Soframızdaki çatal-bıçak, yemeğimizi pişirdiğimiz tencere, cebimizdeki anahtar bile radyasyonlu olabilir.    

 

• TBMM Araştırma Komisyonu, Dilovası’ndaki kanser patlaması üzerine bölgenin boşaltılmasını öneriyor. Peki ya o fabrikalarda çalışanlar ne olacak? Çevre felaketine yol açtığı ve önlemleri milyarlarca avro tuttuğu için cennet vatanımızın en kalabalık bölgelerine kaydırılan Avrupa’nın kirli işleri ölüm saçıyor. Gökten zehir yağıyor. Küreselleşmenin acımasız kar hırsı yüzünden tersaneler bile ölüm kusuyor. Döviz tanrısına canlarımız kurban olarak sunuluyor. Halka rağmen gizli eller her şeyi ayarlıyor. Boğaz tokluğuna ölüme gittiğinin farkında bile olmayan zavallı işçilerimizi ve toplumu koruması gerekenler ise göz yumuyor.

 

• Havadaki kadmiyum oranı ise, Avrupa Birliği’nin tehlike sınırı kabul ettiği rakamların tam 239 katı yüksek! TÜBİTAK, Kocaeli Üniversitesi ve Gebze İleri teknoloji Enstitüsü ölçümlerine rağmen zavallı işçilerimiz tehlikeden habersiz çalışıyor. Kanserojen maddeler ve kirletilen hava her çeşit kanser, kalp-damar ve akciğer hastalığına davetiye çıkarıyor. Ölümlerden ölüm beğenin! 

 

Dünyanın çöplüğü oluyoruz !  

 

• Derelere akıtılan zehirler, içme suyumuza karışan kanalizasyon suları, yemyeşil çevreye atılan, toprağa gömülen binlerce varil içindeki kimyasal atıklar, filtresiz bacalardan üstümüze çöken zehirli dumanlar, devasa gemilerle ülkemize sokulan milyonlarca ton radyasyonlu hurdalar... Yüce Allah’ın kusursuz yarattığı çevrede yaşamak, kul hakkı değil mi? Temiz çevreyi korumak ve kirlenmesini önlemek kimin görevi? Çevre kirlenmesine göz yumanlar, kulların temiz çevrede yaşama hakkının gasbedilmesi günahına ortak değil mi? Kul hakkı yemenin en acıması bu. Çünkü henüz doğmamış bebeklerin hakkı bile elinden alınıyor. Çevre kirlenmesine göz yumup, çevre kirlendikten sonra kamu kaynaklarını çarçur etmek ise yolsuzluğun yeni tanımı. 

 

• Dünya Sağlık Örgütü arseniği içme suyu için en tehlikeli kimyasal olarak kabul ediyor. İçme suyunda 1 mikrogram arsenik bulunması  5 binde bir kanser yapma riski taşırken, her türlü kimyasal zehir, tarım ilacı ve kanalizasyonun karıştığı Kızılırmak suyunu içmeye çalışıyoruz. Ergene, ölüm saçıyor. Kirlenmeyi önlemek yerine kirlendikten sonra arıtmak ne anlama geliyor? Hereke ve Dilovasında gökten halkın üzerine çimento, hurda demir tozu ve kimyasal zehir yağıyor. İnsanlar pencere açıp nefes alamıyor, çamaşır asamıyor. En yakın temas halinde olan liman ve fabrika işçileri ise, aç kalmamak için zehire, toza, dumana katlanıyor. Zavallı halkımız çaresiz, akciğer hastalıkları ve kanserden kırılıyor.  Ekzosdan, silikat ve kimyasallara ciğerlerimizde, damarlarımızda dolaşan nanopartiküller gözle görülmeyen zehir, bilen var mı?  Bu felaketi önlemek çok mu zor? Birazcık vicdan ve Allah korkusu yok mu? 

 

• Hollanda kökenli Royal Vopak firması Yalova Taşköprü'de dünyanın en büyük tehlikeli kimyasal atık depolama tesisini kuruyor! YALOVA'yı "gelişmiş ülkelerin istemediği zehirli, patlayıcı kimyasal atıklarının deposu" haline getiriyor! Rakamlar korkunç; yaklaşık 30 dönüm üzerine 150'den fazla depolama tankı yapılacak ve bu tanklara denizden ulaşım için 1000 metreye yakın "iskele" kurulacak! Hollanda'dan, Fransa'dan, Kanada'dan ve daha birçok "değerli vatandaşı" olan ülkenin kendi sınırları içinde istemediği "PİSLİKLER" gemilere yüklenecek ve TÜRKİYE'deki ÇÖPLÜĞE gönderilecek! Sorun sadece Yalova ile de sınırlı değil! Burada depolanacak ve bizim asla "kontrol etmeyeceğimiz" atıklar "altından geçen aktif fayın" kırılması veya başka bir sebeple "patlarsa" Marmara Bölgesi YOK OLACAK! Kendi elimizle İstanbul'un yani KÜRESEL GÜÇ BÜYÜK DEVLET TÜRKİYE'nin KALBİNİN dibine BOMBA inşa ettirmiş olacağız! (4)

 

• Avrupa’dan cennet vatanımıza kaydırılan küresel ortaklı çimento fabrikaları ve diğer çevre canavarları oksijenin önemli bölümünü tüketir çevreyi kirletirken, bizim insanımızın sağlık ve hayatını tehlikeye atıyor. Bizim oksijenimiz tükenecek, bizim çevremiz kirlenecek ve bu sağlıksız çevrede bizim insanımız hasta olacak, kimin umurunda? Uygarlık bu mu? Nerede insan hakları? Nerede sendikalar, sivil toplum örgütleri?  Bugün Somali’de olanlar yarın bizim başımıza gelebilir. Afrika’yı yüzlerce yıldır acımasız şekilde sömüren ve kirleten batılı şirketler, iş sahası açma bahanesiyle zavallı insanları açlığa ve ölüme mahkum etti. Somali sahillerine attıkları nükleer atık dolu variller ise Peygamber emaneti Somali halkının son yiyeceği olan balıkları yok etti. Şimdi birkaç milyon dolar yardımla Batı, vicdanını rahatlatmaya çalışıyor.

 

• Bu akıl oyununda kurallar çok acımasız. Doğadaki oksijeni tüketen kirli sanayi ile çimento ve hurda demir eriten  fabrikaları, bu akıl oyununu idrakten yoksun ülkelere kaydırmanız yeterli. Şimdi artık Rusya bile bizdeki çimento fabrikalarını satın alıyor. Hem çevre kirlenmesinden kurtulacak hem de oksijeni azalmayacak. Türklerin nasıl olsa oksijene ihtiyacı yok. İhtiyacı olan varsa yeni moda oksijen barlarına gidebilir.

 

• Bu çevre canavarlarının enerji ihtiyacını karşılamak için tezgahlanan milyarlarca dolarlık nükleer enerji santralleri ise ballı börek. Hem kirli sanayiden hem de çevre felaketinden kurtulurken milyarlarca doları da cebe indirmiş oluyorlar. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Biz ise çimento ve demir ihraç ediyoruz diye seviniyoruz. Aldığımız parayı ilaca ve hastalığa harcarken, rüzgarla yayılan kirli hava ve çevrenin yol açtığı hastalıklarla sürünüyoruz. Bunları ihraç etmeyi Avrupa Birliği bilmiyor mu? Kirlilik ve zararlar bizim ülkemizde kalacak, Avrupalı’da bizden ithal edip tertemiz kullanacak. Bizler boğaz tokluğuna asgari ücretle iş bulduk diye sevinirken, ilaçtan teknolojiye milyarlarca dolar kimin cebine akacak? İnsan haklarını bu durumda kim ihlal etmiş oluyor?

 

  • Bizim çevremiz kirlenecek, bizim oksijenimiz ve kıt enerjimiz tükenecek, Onlar da bize nükleer enerji, rüzgar  ve güneş enerjisi teknolojisi satarak 10-15 milyar doları cebe indirecekler.  Çağdaş uygarlığın kriteri olan Yüksek teknoloji merkezlerini İsrail gibi, İran gibi kendimizin kurmasına neden izin vermiyorlar?

 • Bizim aydınlarımız ise Kyoto anlaşmasını imzalamıyor diye kendi ülkesini şikayet etmeyi çözüm zannetti. Türkiye gibi ülkeler suçlanırken, Avrupa’dan cennet vatanımıza kaydırılan küresel ortaklı çevre canavarlarının arkasındaki küresel şirketler niçin gizleniyor? Bu  durumda dünyayı biz mi kirletmiş oluyoruz? Bunlara diş geçiremeyen bize saldırıyor. Bu yarı cahiller yüzünden ülkemiz günah keçisi oluyor. Neyse ki ABD eski başkan yardımcısı Al Gore açık yürekle gerçeği söyledi: Hastalıklı yaşam tarzının temeli olan tek dişi kalmış canavarı sorgulamak zorundayız.

• Sorunu yaratanlar çözümü de dayatıyor. Çözümün öncülüğünü de yine onlar yapıyor. Kirlettikleri dünyada pislik kendilerine bulaşınca hemen harekete geçtiler. Sabahtan akşama konser vermekle, şarkı söylemekle, şaklabanlık yapmakla  küresel ısınma azalmıyor. Önce bu zevatın özel uçak saltanatından vazgeçmesi gerekiyor. Tercüme aydınlarımız ise onlardan gelen her mesajı en ince ayrıntısına kadar beynimize kazımakla meşgul. Şimdi de diş fırçalarken akıttığımız suya, aydınlanmak için kullandığımız lambaya göz diktiler. Dünyayı asıl kirleten ve kaynaklarını tüketen kim? Binlerce yılda yetişen  Brezilya’nın balta girmemiş ormanlarını, dev ağaçlarını acımadan buldozerlerle talan eden ve küreselleşme masalıyla dünyanın öbür ucuna satan anlayış, bu ağaçların küresel ısınmanın sigortası olduğunu bilmiyor mu?

• Bu vahşi yaşam tarzı yüzünden dünyamız hızla kirleniyor ve hayatımızın en temel ihtiyacı olan oksijen azalırken karbondioksit hızla artıyor. Bundan 200 yıl önceye göre  havadaki oksijen miktarı, günümüzde yarıya düşmüş bulunuyor. Kirli sanayisini sermaye girişini teşvik masalıyla bu oyunu idrak edemeyen ülkelere kaydıran Avrupalı temiz havayı ciğerlerine çekerken, halkımız hastane kuyruklarında ömür tüketiyor, leblebi gibi ithal kalp ve akciğer ilaçları yutuyor. Çimento satışıyla övünürken, asıl sattığımız sağlık ve hayatımız!  İdrak eden var mı? Avrupa birliğinin çevre politikası temeli olan ‘kirleten öder’ prensibi neden uygulanmıyor?

• Marmara gibi 30 milyon insanın yaşadığı insandan yoğun bir bölgeye Avrupa’nın en kirli sanayisini kaydırmak nasıl bir anlayış, bilen var mı? Dünyanın kirli sanayisinin yol geçen hanı oluyoruz. Milyonlarca ton sanayi atığını doğaya zararsız hale getirecek yeterli tesis olmadan bu felakete nasıl izin veriliyor ve neden göz yumuluyor? Zehirli atıkları gizlice gömmek, sonra medya  ve yetkililer nezaretinde topraktan çıkarmak ve analiz etmek, sonra tekrar halka göstere göstere gömmek ne anlama geliyor? Daha mı ucuza geliyor? Aynı felaketi yaşamsal su kaynaklarımız olan dereler, nehirler ve göllere boşaltılan zehirli atıkları tekrar temizleme işleminde de yaşıyoruz. Toplumsal refleksimiz aynı: Cennet vatanımız kirletilirken seyretmek, insanlar ve balıklar zehirlendikten sonra söylenmek.  

 

Canlarımız para hırsının kurbanı 

 

• Bilim dünyamız ve yetkililerimiz sonuçlarla bizi ve kendilerini meşgul etmek yerine, biraz da içimizi karartan bu sonuçlara  yol açan sebeplere kafa yorsalar daha mantıklı olmaz mı? Yoksa güçleri mi yetmiyor? Zehirli atıkların çoğunu zararsız hale getirecek tesis olmadığına göre biz bu filmi çaresiz seyir mi edeceğiz? Siyanürden zehirli varillere kötü kaderimiz devam mı edecek? Sadece havamız, toprağımız değil suyumuz da kirleniyor. Temiz çevremiz kirlendikten sonra temizleyecek paramız, göç edecek yerimiz yok. Bu çevre canavarlarını baştan engellemek veya insansız bölgelere kaydırmak mümkün değil mi? Ulusal beyin’in dağıtıldığı ülkelerde, küresel beyin halka rağmen her şeyi planlıyor. Yani canlarımız para hırsının kurbanı.  

• Bu akıl oyununda işimiz zor. İşsizliğin çaresi sağlık ve hayatımız karşılığında boğaz tokluğuna çalışılan kirli iş alanları olmamalı. Alınan ücretler hastalık ve ilaç masraflarını bile karşılamıyor. Böyle iş olmaz olsun. Kişi başına düşen milli gelir yüzbin dolar olsa ne yazar? Altından çanağın olsa içine hergün kan kustuktan sonra neye yarar. Yazık değil mi bu millete? Neredeyse  sağlam insan kalmadı. Ciğerimize çektiğimiz hava, yediğimiz içtiğimiz her şey sağlığa zararlı partikül ve kimyasal zehir içeriyor. Bilimsel raporları okuyan yok mu? Cennet vatanımızı hastalık üreten bataklığa çevirenlere karşı bizi kim koruyacak? Nerede bilim adamları ve aydınlar? Önce hasta eden ve sonra da tedavi için süründüren kötü kaderimiz ne zaman değişecek?   

• Ülkemizde öksürük ve nefes darlığı olan astım hastası sayısı 4 milyon. Nefes darlığından ızdırap çeken akciğer hastası (KOAH) sayısı ise 4 milyonu buluyor.  En büyük etken olan sigara içimi ve hava kirliliği ise devam ediyor. Hava kirliliğine bağlı kanser riskinin %70’ inden tek başına dizel egzozu sorumlu. Dizel egzozu kalp ve damar sistemi için de zararlı. Kanserden başka astım krizlerine de yol açıyor. Minibüs, kamyon ve çocuklarımızı okula taşıyan dizel araçlardan sağladığımız tasarruf, sağlık ve ilaç masraflarını karşılamıyor.  

 

• Gelişmiş ülkeler biyodizele geçerken,  bizler biyodizel bile olmayacak yanmış yağları sulu yemeklere veya denize döküyoruz. Yanmış yağların tekrar tekrar kullanılması yüzünden ileri derecede kanserojen ve sağlığa zararlı maddelere maruz kalan mide ve damarlarımız ise her çeşit hastalığa açık. Mazot bile olmayacak yağları afiyetle yiyoruz. Hamburger zincirleri sağlık ve hayatımıza dolanıyor. Atık borularını bile tabaka tabaka tıkayan bu yağlar damarlarımızı mahvediyor. Bu atık yağlar denize ulaştığında ise bir litresi bir milyon litre suyu zehirliyor. Denizlerimiz kirleniyor. Deniz anaları yüzünden denize giremiyeceğiz.  

 

Bu felaket kalıcı ve yok edici

 

• Çin’de çevre kirlenmesine bağlı ölümler birinci sıraya yükseldi bilen var mı? (5). Yarın çevre kirlenmesine bağlı ölümlerde dünya şampiyonu olursak şaşırmayın. Çevre sağlığını düşünmeden yapılan yatırımlar, ölüme ve felakete yatırımdır. Altından çanağın olsa hergün içine kan kustuktan sonra neye yarar? Kanser ve çevre hastalıklarının maliyetini bilen var mı? Boğaz tokluğuna kanser olmanın mantığı ne? Hele bu tip yatırımların İzmit körfezi gibi cennet vatanın yerleşim yerlerine yapılmasına ne demeli? Başka yer kalmadı mı?    

 

• Marmara’ya kaydırılan bilinçsiz yatırımlar yüzünden sözde uygar (!) dünyanın çöplüğü oluyoruz. Çevre felaketi sağlık savaşına dönüşüyor. Bir toplumu yok etmenin yeni yöntemi bu olsa gerek: Çevre savaşı! Bize dayatılan kirlenmiş çevre ve yaşam tarzı hastalık saçıyor. Çevre kirlenmesi, korunmasız zavallı halkımız da her çeşit kanser, hastalık ve ölümlere yol açarken, bu felakete göz yumanlara, yetkisini zehirden, radyasyondan, kanserden yana kullananlara çeşitli ulufeler olarak geri dönüyor.

 

• Önce, kirletilen akvaryumda yaşamaya ve hasta olmaya zorlanan ve sonra da tedavi olmak için çırpınan zavallı bir toplumun kısa hayat hikayesi budur...

• Modern kelimesi ardına gizlenen vahşi ve yok edici bir yaşam tarzı ile karşı karşıyayız. Sadece sağlık ve hayatımızı değil, tüm yaşam alanlarımızı, dünyamızı felakete sürüklüyor. Savaşlar geçici bir yıkıma yol açarken bu yıkım ilerleyici ve yok edici. Biz ise bunu idrak edecek bilimsel öngörüyü bile yitirdik. Bu küresel felakete acilen dur demeliyiz.

Kaynaklar:

1.  Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap

2.  Soframızda radyasyonlu çatal var. Hürriyet 14 nisan 2006 S:24

3.  Dilovası boşaltılıyor. Hürriyet, 2 temmuz 2006, s:16

4.  www.haberturk.com/.../654844-turkiye-buna-evet-demis-olamaz 44

5.  http://www.skyturk.net/haber/cin-cevre-kirliligine-bagli-olumlerde-ilk-sirada-yeryuzu-12291.html

 

 

Türkiye buna 'EVET' demiş olamaz!  www.haberturk.com/.../654844   

 

ÜLKEMİZ çok ciddi bir tehlike altında! Birileri "nasıl" yapıyorlar bilmiyorum "YAPMIŞLAR" ve Yalova'ya "Dünyanın en büyük kimyasal atık deposunu" kurmak için belirli bir noktaya gelmişler...
Sevgili dostlar, durum ve gelinen nokta Türkiye adına ÇOK AMA ÇOK VAHİM! Türkiye bakıyor ve Hollanda kökenli Royal Vopak firması Yalova Taşköprü'de dünyanın en büyük tehlikeli kimyasal atık depolama tesisini kuruyor! Daha açık yazayım: YALOVA'yı "gelişmiş ülkelerin istemediği zehirli, patlayıcı kimyasal atıklarının deposu" haline getiriyor! Rakamlar korkunç; yaklaşık 30 dönüm üzerine 150'den fazla depolama tankı yapılacak ve bu tanklara denizden ulaşım için 1000 metreye yakın "iskele" kurulacak! Hollanda'dan, Fransa'dan, Kanada'dan ve daha birçok "değerli vatandaşı" olan ülkenin kendi sınırları içinde istemediği "PİSLİKLER" gemilere yüklenecek ve TÜRKİYE'deki ÇÖPLÜĞE gönderilecek! "Hollanda Kraliçesi'nin İsrail kökenli ortakları" ile Türk halkını zehirlemesine asla ama asla izin ve onay vermeyecektir! DURDURUN BU TESİSİ! Türkiye'yi sevenlere DUYURULUR!
Not: Başta Yalovalı kardeşlerim olmak üzere bölgede hatta İstanbul'da yaşayan herkese sesleniyorum: Çocuklarınızın sağlığını ve can güvenliğini düşünüyorsanız; VATANDAŞLIK haklarınızı kullanın ve mutlaka "BU BOMBAYA" engel olun!   www.haberturk.com/.../654844 

ÇİNDE, ÇEVRE KİRLİLİĞİNE BAĞLI ÖLÜMLER İLK SIRADA

Dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Çin’de, hızlı ekonomik büyümenin çevreye ve insan sağlığına etkisi devam ediyor

PEKİN (CİHAN)- Dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Çin’de, hızlı ekonomik büyümenin çevreye ve insan sağlığına etkisi devam ediyor. Çin’de hava kirliliğine bağlı bir yılda ölenlerin sayısı 650 bin kişi. Bu rakamla Çin dünyada hava kirliliğine bağlı ölüm sayısında birinci sırada yer alıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünyada hava kirliliğine bağlı ölüm sayısında Çin birinci sırada yer alıyor. Dünyanın en kalabalık olan ülkesinde fabrikalardan ve kalabalık otoyollardan yayılan hava kirliliği, sorunun sadece bir parçası olarak gösteriliyor. Çin’de yaşanan çevre kirliliği sonucu kardiyovasküler rahatsızlıklar ve solunum hastalıklarından dolayı yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği bildirildi.

Yayınlanan verilere göre ayrıca, dünyada hava kirliliğine bağlı ölüm sayısında Çin'i 527 bin 700 kişi ile Hindistan ve 99 bin 400 kişi ile Pakistan takip ediyor. Türkiye'de ise yılda 21 bin 300 kişi hava kirliliğinden yaşamını yitiriyor. Türkiye hava kirliliği ölümlerinde dünyada 14. sırada yer alıyor.

Uzmanlar, bir taşıtın insanın günlük gereksinimi olan 15 metreküp havayı 10 dakikada kirlettiğini belirtiyor.İnsanlardaki kanserin yüzde 2-5’i endüstriyel etkilenmeye bağlı olduğu ifade edilirken, hava kirliliği en fazla akciğer kanserine neden oluyor. 01 Ağustos 2011

KİRLETİLEN ÇEVRE ÖLÜM SAÇIYOR

Vücutlarında başta arsenik olmak üzere ‘ağır metal’ çıkan Kütahya’daki Eti Gümüş çalışanlarının tedavileri Ankara Keçiören Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde devam ediyor.
Doktor: Yıkılırsınız...
Eti Gümüş A.Ş.’nin siyanürlü atık çamur havuzunda 7 Mayıs’ta meydana gelen kazanın ardından, bölgede uzun yıllardır devam eden çevre ve sağlık sorunları bir bir ortaya çıkıyor. Son yaşanan gelişmelerden biri de sağlık taramasında işçilerin vücutlarında saptanan yüksek orandaki ağır metaller.
‘Cıvayı tutuyorduk’ Duman altındaydık. Doktor, ‘Cıvayı buhar haldeyken çekmişsiniz’ diyor. Biz zaten cıvayı görüyorduk. Hatta elimizle tutmaya kalkıyorduk. 600-800 lira maaşlı 800 işçi var. Kütahya’daki Eti Gümüş tesislerinde yaklaşık 800 işçi çalışıyor. Bir kısmı taşeron, bir kısmı da kadrolu çalışan işçiler 600-800 TL maaş alıyor. Sağlık Bakanlığı’nın talebi üzerine 800 işçiden yaklaşık 140 kişide idrar analizi yapıldı. 20 Temmuz’da sonuçları çıkan işçilerden 97’sinde normal sınır değerlerin çok üzerinde. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-doktor-yikilirsiniz-1-11-36553.html

ERGENE’den  ZEHİR  AKIYOR

Türkiye'nin en önemli tarım alanlarını sulayan Ergene nehri artık zehir yüklü... Türkiye'nin en önemli nehirlerinden biri olan Ergene'den zehir akıyor. İrili ufaklı yaklaşık 5 bin fabrikanın atıkları, bir zamanlar köylülerin su içtiği, balıkların yaşadığı, insanların yüzdüğü, nehri zehir kanalı haline getirdi.

Radikal gazetesinin haberine göre, Yıldız Dağları'nın eteklerinden doğan Ergene'yi Çerkezköy ve Çorlu'daki fabrikaların ağır sanayi atıkları öldürüyor. Ergene, Uzunköprü'den sonra ise bu kez ölüm saçmaya başlıyor. Bilinçsiz ve çaresiz pek çok çiftçi bu zehirli sıvıyı sulama suyu olarak kullanılıyor. Ağır metal atıklarının yoğun olarak görüldüğü zehir kanalının sulama suyu olarak kullanılması hem bölge hem de Türkiye açısından büyük bir tehlike demek! Çünkü bu havzadan yetişen buğday, ayçiçeği, şekerpancarı, mısır, çeltik, kabak çekirdeği, domates, salatalık, marul, karpuz gibi birçok sebzeyi bütün Türkiye tüketiyor.

ÇORLU'DA ATIKLAR KARIŞIYOR

Ergene'nin rengi Çerkezköy'de kararmaya başlıyor, Çorlu'dan sonra kapkara oluyor, iğrenç koku yayıyor. Fabrikaların atıkları yüzünden Muratlı ve Lüleburgaz'dan sonraysa zehir yatağına dönüşüyor. Karamusul'dan aldığımız suda yoğun olarak kurşun, civa, kadmiyum, kobalt, bakır gibi ağır metaller ve arsenik çıktı. Fosforlu-azotlu bileşiklerle solvent, asit alkali ve boya gibi kimyasallara rastlanıyor. Şiddetli yağmurlardala nehir taşıyor ve verimli araziler zehirli suyla kaplanıyor. Sular çekilince kimyasallar toprakta kalıyor.

VERİMLİ TOPRAKLARA ZEHİR AKITIYOR

Ergene, doğduğu yerden yaklaşık 150 kilometre sonra öldürmeye Uzunköprü'de başlıyor. Çerkezköy, Çorlu ve Lüleburgaz'daki fabrikalarının atıkları bu ilçede birleşiyor. Zehirli su, Trakya'nın en verimli toprakları olan Uzunköprü'nün uçsuz bucaksız vadisini suluyor. Çeltiklerin sulandığı nehirden aldığımız sıvı analizlerinde içinde kurşun, civa, nikel, kadmiyum, kobalt, bakır, antimon ve arsenik ağır metaller çıkıyor. Zehirli suyla tarlalar sulanıyor. Meriç'le birleşip Ege Denizi'ne dökülen zehir, deniz ürünleriyle insana geçiyor.

ANALİZ SONUÇLARI FELAKETİ BELGELEDİ



Bu yazı 1,050 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,826 µs