En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
30 Ocak 2021

MODERN SÖMÜRÜ NASIL YAPILIYOR?



 MODERN SÖMÜRÜ NEDİR?

Sömürge denilince aklımıza boynuna halkalı zincirlerin takıldığı kölelerin yaşadığı ülkeler geliyor. Afrikadan Amerikaya kadar asırlarca bu şekilde sömürülen zenciler ve yerlilerin yerini modern dünyanın modern köleleri aldı. Modern sömürgeler görünüşte özgür ve bağımsız olmasına rağmen çatır çatır sömürülen ülkelerdir. Bu açıdan incelenirse, sessiz ve derinden hem dış sömürüye hem de iç sömürüye tabi tutulan ama aydınları tarafından gelişmekte diye uyutulan ülkeler, şimdi bu sömürü zincirlerini kırmaya çalışıyor. Dış sömürgelerin parasının çoğu dolar. Basılan dolar ve euro oranında batıya vergi ödemiş oluyorlar. Bu ülkelerin küresel finansa 280 trilyon dolar borcu var. Her yıl milyarlarca doları borcun faizi olarak ödüyorlar ama borçları ödedikce azalmıyor, aksine artıyor. Tıpkı sahte senetlerle borçlandırılan sermayeler gibi...  Fiyatı Küresel şirketlerce belirlenen petrolden doğalgaza, koladan kahveye, akıllı telefondan pizzaya, ilaçtan aşıya, BTden MRa kadar 350 küresel şirkete milyarlarca dolar ödüyorlar. Bunlar dış sömürü örnekleri. Dış sömürüyü sağlayan vesayet düzeninin kurduğu İç sömürü ise çok çeşitli ve karmaşık. Borsa, faiz, döviz, spekülasyonlar, astronomik vergiler ve geçiş ücretleri. Osmanlı bile sadece üretim ve kazançtan %10 vergi alıyordu. Modern sömürü de insanlar hem kazanırken, hem de harcarken astronomik ve akıl almaz vergiler ödüyor. Gizlice çalınan paralar hariç. Halkın gelir ve serveti enflasyon oranında her yıl sürekli ve gizlice çalınıyor. Yolsuzluk milli gelirin dörtte birini yine gizlice çalıyor ve caydırıcı önlemler olmadığı için önlenemiyor. Her yıl yenilenen kaldırımlar, 4-5 katına verilen ihaleler... sanmayın ki hizmet için.

MODERN SÖMÜRÜ NASIL YAPILIYOR?

 Küresel sömürü sistemini anlamadan olayların perde arkasını göremeyiz. Gelişmiş ülkeler halkın parasını üretken yatırımlara dönüştürürken, sömürge ülkeler halkın parasını tüketime, ithalata, betona, kripto soygunlara yönlendirir, yolsuzluğa kurban eder, aşırı vergi ve enflasyonla üstüne yatar. Toplanan vergiler ödenecek borçların faizini bile karşılamaz, yeniden yüksek faizli borç verir.

İnsanlık tarihiyle özdeş olan vahşi sömürü, batının dünyayı istilasıyla yaygınlaştı. Afrikadan Hindiçine, Amerikadan Avustralyaya kadar katliam ve soykırımlarla devam etti. Amerikada Kızılderililer ve yerli halk, Afrikada zenciler ve Araplar, Avustralyada Aborjinler ve uzakdoğu Asyanın bahtsız milyarları vahşi sömürünün kurbanı oldu.

Vahşi batının II. Dünya savaşı sonrası modern yaşam tarzına geçmesiyle sömürü de modernleşti. Zincirli ve prangalı sömürü, yerini sahte özgürlük, demokrasi ve insan haklarıyla maskelenen modern sömürüye terketti. Modern sömürü çağında tarımdan turizme, sanayiden teknoloji alanında kendinize ait sermaye ve patentiniz yoksa, alacağınız sadece ırgatlık ücretidir. Mesela turizmde köle gibi çalışan milyonların yaptığı işin karşılığı asgari ücrettir. Patentli tohum ve ilaçları ithal eden ülkelerin tarımdan geliri de asgari ücrettir. Sanayi ve teknolojide patentler, marka ve sermaye kime aitse kazanan odur. Boğaz tokluğuna yapılan ırgatlığın adı da modern köleliktir. Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor.

II. Dünya savaşı sonrası kurulan modern sömürü sisteminin özü ; acıtmadan sömürmek, yeterince sömüremezse acıtmak esasına dayanıyordu. Karşı çıkan  Irak, Libya gibi ülkeler darmaduman edildi. Bu sistemde devletlerin para basma ve senyoraj hakkı dolaylı olarak küresel bankalara devredildi. Son 50 yıl içinde dolar 99 kat değer kaybetti. Karşılıksız basılan bu para sistemi modern sömürünün can damarıydı. Karşılığı olmadan basılan bu parayı borç olarak almak için tüm dünya yalvarmakla kalmıyor, ayrıca üstüne faiz vermek zorunda kalıyordu. Şimdi aynı soygun ve haraç sistemi, dijital paralarla yapılıyor. Bitcoin 55 bin kat artıyor. Bu parayı kumarda bile kazanamazsınız. Tabii yarın sıfır olursa yani tüm paranızı kaybettiğinizde, tarihe postmodern olarak geçecek bu soygunda derdinizi anlatacak bir muhatab bile bulamazsınız. Kanlı savaşlarla elde edilen kazançlar kısa süreli iken, acıtmadan ve uyutarak yapılan modern sömürü akıl oyunudur.

Küresel akıl bilim dünyasını vesayet altına aldığı için, akademi ve üniversiteler  modern sömürü sistemi ve çözüm yollarını ders olarak okutmuyor, yönetimleri ve halkı uyarmıyor yani milletlerin beyin gücü Küresel akla çalışıyor. Sömürünün devamı ve devletlerin Küresel finansa 280 trilyon $ borcu bu yüzden. Küresel akıl borçlarla iktidarları baskı altına alırken STK, sendikalar, vakıflar ve muhalefetle iç çatışma ve kaos yaratarak küresel sömürüyü gizler. Etnik, dini, kadın-erkek, laik-antilaik gibi kışkırtmaların nedeni, hedef saptırmaktır. Ülkeleri sömüren küresel düzeni yıkmak yerine, bu düzene karşı çıkan iktidarları devirmek için her yola başvururlar. Sömürüye karşı sözde mücadele eden sol hareketlerin genetik yazılımı ve yönetimi sömürünün kontrolünde olduğu için solun hedefi, petrolden faize dünyayı sömüren küresel iradeyi gizlemek, buna karşı çıkan milli iradeleri devirmektir. Devletleri zam ve vergilere mecbur eden küresel oligarşiye karşı tek laf etmezler. Aksine dünyayı sömüren küresel yaşam tarzına karışmayın derler.

Bu sistemin iyi işlemesi için tüketime dayalı yaşam tarzı gerekiyor. Vahşi sömürü yerine sömürge eğitimiyle modern yaşam tarzını empoze etmek çok daha kolay. Bu yüzden sömürüyü sürekli hale getiren tüketici yaşam tarzı çağdaş uygarlık olarak sunuldu. İnsanlar cep telefonu, fastfood, kola, içki, sigara… kullanırken trilyonlarca doları modern sömürü düzenine gönüllü olarak hediye ettiler. Batı yaşam tarzı, medya narkozuyla kolayca yapıldı. Dallas ile başlayan yozlaştırma, milli değerleri ve ahlakı yok etme operasyonu pembe dizilerle ve Fatmagülle devam etti. Tarihimizi aşağılayan, kültür ve medeniyetimizi  dinamitleyen dizi ve çizgi filmlerle devam ediyor. Caddeler, mağazalar, gökdelenler yabancı isimlerle doldu. Artık yeni nesil her çeşit sömürüye müsait bedensel, ruhsal, sosyal, zihinsel hastalıklar içinde kıvranan, tüketirken tükenen ve yozlaşmayla çürüyen bir toplum oldu. 

NEDEN BAĞIMLIYIZ? 

Modern yaşam tarzı sadece sağladığı kolaylıklar ve konfor ile değil aynı zamanda geleneksel kurallar yerine kişisel istekleri de tatmin eden yönüyle uyuşturucu gibidir. Bu uyuşturucuya alışan toplumların fiziksel ve zihinsel konforu terketmesi mümkün değildir. Bu yüzden ne yiyeceğinden nasıl yaşayacağına kadar zihinlere yüklenen yaşam tarzının esiri olmaya mahkumdur. Giderek artan borçlanma, suç oranları, hastalıklar, yozlaşma... bu bağımlılığın sonucudur. Daha fazla borçlanmadan avuç avuç alınan ilaçlara, küresel ısınmadan çevre kirliliğine kadar alınan her türlü önlem, hasta eden, kirleten, tüketen modern yaşam tarzını değiştirmek için değil bağımlı olduğumuz modern yaşam tarzını sürdürmek içindir. Modern yaşam tarzından vazgeçerek sağlıklı yaşam tarzına geçmek, bağımlı toplumların idrak edebileceği birşey değildir. Onsuz yaşamak mümkün değildir. Sömürü bu yüzden bağımlı toplumlar için kaderdir.

Peki bu sömürü düzeni nasıl kuruldu, nasıl organize edildi? 

1812'den sonra kurulan yabancı kolejlerin amacı, Osmanlıyı yıkmak ve bakiyesi 64 ülkeyi sömürecek kadroları devşirmekten ibaret değildi. Kültür ve değerlerimizi yok ederken Batı yaşam tarzı ve değerlerini empoze etmekte hedefti. Bu amaçla 1863'de Boğaziçine Robert koleji kuran papaz Cyrius Hamlin, "Türkler İslamı İstanbula nereden soktuysa bizde Hristiyanlığı oradan sokacağız" diyordu. 1914’e gelindiğinde ABD’nin Osmanlı topraklarında 426 okulu ve 25 bine yakın öğrencisi vardı. World Missions’un 1914 yılına ait istatistiklerine göre İngiliz Misyoner Cemiyetlerinin (British Missionary Societies) Osmanlı Devleti’nde 178 okulu ve 12.800 öğrencisi vardı. Binlerce İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve Amerikan misyoner okulunda misyoner öğretmenler eliyle yüzbinlerce eleman devşirildi. Osmanlı'daki etnik ve dini unsurların bağımsızlık hareketlerine zemin hazırladılar. Etnik ve dini grupları kışkırtan, Osmanlıyı yıkan kadrolar bu okullarda yetişti. Amerikan mandası isteyenler ve sonra da kaçıp gidenler dün de bugün de aynı tezgahın ürünüydü. American Board 1924 raporu  ise "Hıristiyan öğretmenler, Hristiyan düşünce ve batı yaşam tarzı temelinde yatan prensipleri öğrencilere aktaracaklar, böylece misyonerlik Türk öğrencilerinin hayatına Hristiyan karakterini sokma fırsatına kavuşacak" diyerek sosyokültürel hedefi açıkca ortaya koyuyordu.

Osmanlının hain organizasyonlar sonucu yıkıldığını bilen TC, 1924 yılında 40’a yakın İtalyan ve Fransız okulunu Atatürkün talimatıyla kapattı. 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkedeki bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış, dini propaganda yasaklanmış, Milli kültürün korunması için tarih ve yurt bilgisi derslerinin Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması ve  denetlenmesi kararı alınmıştır. Osmanlı döneminde binlerle ifade edilen bu okullardan, getirilen kural ve yönetmeliklere uymayanlar kapanmış veya kapatılmıştır. Bursa Amerikan Kız Koleji de din propagandası yapıldığı gerekçesiyle 1928 yılında kapatılan okullar arasındadır. Yabancı okullardaki yabancı kültürün tesirlerinden korumak ve onlara küçük yaşta milli bir ruh ve fikir eğitimi vermek amacıyla Türk çocuklarının yabancı misyoner okullarına gitmelerini yasaklayan bir kanun çıkarıldı. 23 Mart 1931 tarih ve 1778 sayılı kanuna göre; Türkiye’de ilk öğrenimlerini yapmak üzere okula gidecek Türk çocukları ancak Türk okullarına gidebileceklerdi. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra çok sayıda misyoner okulu öğrencisizlik yüzünden kapanmak zorunda kaldı.

HEP AYNI OYUN, HEP AYNI TEZGAH 

II. Dünya savaşı sonrası modern sömürü sistemi kurumsallaştı. BM, IMF, DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜ, DÜNYA BANKASI, OECD, G8, BİLDERBERG, DAVOS, AVRUPA KONSEYİ gibi kurumlar acıtmadan sömüren sistemi geliştirdi. FED ve küresel bankalarla, küresel kontrol altındaki borsalarla, havayolu ve denizyolundan kredi kartlarına kadar alınan komisyonlarla, dünyanın her noktasında modern sömürü sistemi kuruldu. Bu sömürü düzenine zincirlenen İslam alemi küresel çıkarlara göre zihinleri formatlayan yabancı kolejler ve küresel eğitimle kendi evlatlarını, kendi eliyle ve kendi parasıyla sömürü imparatorluğuna kurban veriyor. İç ve dış sömürüyü sağlayan vesayet sistemi, kurban edilen bu evlatlarla kuruldu. Sömürü yazılımı, körpe beyinlere Fulbright eğitimiyle yüklendi. Gayrimilli eğitimin hedefi, ekonomiden siyasete, akademiden medyaya kadar her alanda, küresel çıkarlara aracılık ve hizmet edecek yerel oligarşiyi oluşturmaktı. Devşirilen vesayet kadroları artarken sömürünün şekli de değişti. Batı yaşam tarzı ve Fulbright eğitimiyle modern sömürü dönemi başlamış oldu. Arge, patent, teknolojik gelişim yerine modern sömürüyü dayatan anlaşmalar yüzünden, üretilen uçaklarımız bile toprağa gömüldü. Derviş ve İMF dayatması, aşı üretimini bile engelledi. Üniversite- sanayi işbirliği engellendi, üniversiteler arge, patent ve teknolojik yönden kısırlaştırıldı, akademi tercüme bilime mahkum edildi. Sömürge eğitiminin temeli olan bilim ve teknolojide mandacılık yüzünden özgün üretim olmadı. Sömürü dünyasına aracılık eden kadrolarla tamamen bağımlı hale getirildik. Yabancı  kolejler ve Fulbright eğitimi bu kadroları devşirmek için fabrika gibi çalıştı. Küresel çıkarların yüklendiği beyinler her yere  yayıldı. Sonuçta sömürüyü garanti eden vesayet düzeni, krizler ve darbeler kaderimiz oldu.

1960lı yıllarda 3000 barış gönüllüsü ortaöğretimde ingilizce öğretmeni görünümünde yüzbinlerce üstün yetenekli öğrenciyi devşirdi. Bugün medya, siyaset, iş dünyası, diplomasi ve akademide boy gösteren batı hayranları devşirilen kadroların sadece bir kısmıdır. Biz günü kurtarmaya çalışırken büyük devletler 50 yıl sonrasını planlıyor. Son 50 yılda ise dersane ve okullarda ılımlı İslam, ilim, irfan numarasıyla ülkenin fakir çocuklarını zombiye çevirdiler. Çaldıkları sorularla üniversiteleri, emniyeti, yargıyı, orduyu kısaca devleti ele geçirmek için darbe üstüne darbe yaptılar. Geziden, 15 temmuza kadar tüm isyan ve darbelerde batının sinsi oyunları, zombi örgütleri, okulları, dersaneleri vardır. Sömürgeci Batının yöntemi aynı : Ülkenin çocuklarını eğitim numarasıyla devşirmek. Önce zihinsel soykırım, sonra zihinsel işgalle sömürü yazılımını yüklemek. Sonrada Afrikadan Asyaya dünyanın en ücra okullarında bile sömürü için kullanmak. Hep aynı oyun, hep aynı tezgah. Hain oranı bu yüzden yüksek. Eğitim sisteminiz bu yüzden milli ruh veremiyor, bu yüzden beyin göçü oluyor. Mesela 2020'de Alman Lisesi mezunlarının %86'sı, Robert Kolej mezunlarının %52'si, Saint Joseph mezunlarının %40'ı beyin göçü olarak yurtdışına gitti. Robert kolejin 2021 yıllık ücreti 167.000 TL. Kime hizmet ediyoruz?

Yabancı kolejler, Fulbright ve zombi eğitiminin hedefi, üniversite ve akademiyi küresel sömürünün aracısı ve papağanı yapmaktı. Dış güçlerin himayesinde Devletimiz aleyhine imza toplayan halk düşmanı akademisyenleri unutmayın. PKK terör örgütünü destekleyen meslek örgütleri bu eğitimin eseri. Türk milletini soykırım yalanıyla suçlayan sözde aydınlar da bu oligarşinin piyonu. Bayi toplantısına dönen sözde bilimsel kongrelerde küresel ilaç, aşı ve teknolojiyi pazarlayan bilim dünyası milli ilaç, aşı ve teknolojiyi baltaladı. Teknolojik üretimi önlemenin yolu, üniversite-sanayi işbirliğini önlemek ve bilimin sadece lafını eden kısır bir akademi üretmekten geçiyordu, başardılar. Sorunların çözümünden bilim ve teknolojiye kadar kısırlığın nedeni, milli üretim yerine bilimde papağanlığı esas alan haremağası modelidir. Yerli ve milli üretimi hedefleyen arge ve patentler yerine, dış ve iç sömürünün taşaronu olan kadroların yaptığı trilyon dolarlık ithalat ülkeyi enayi pazarına çevirdi. Sömürüyü gizlemek için de sürekli çatışma ortamı yaratıp devleti suçladılar. Modern sömürü sonucu asgari ücretli esaretin nedeni, sömürüye yardım ve yataklık yapan işte bu oligarşidir. Küresel akıl bilim dünyasını vesayet altına aldığı için, akademi ve üniversiteler  modern sömürü sistemi ve çözüm yollarını ders olarak okutmuyor, yönetimleri ve halkı uyarmıyor yani milletlerin beyin gücü Küresel akla çalışıyor. Sömürünün devamı ve devletlerin Küresel finansa 280 trilyon $ borcu bu yüzden.

Modern sömürü sonucu 26 ailenin serveti, dünyanın yarısının gelirini aşmış durumda. 350 küresel şirket dünyanın adeta sahibi. 8 milyar insanın büyük çoğunluğu modern köleler olarak bu mutlu azınlığa hizmet ediyor. Bu sömürü sonucu gelişmiş ülkelerin modern sömürüyü organize eden bir avuç oligarşiye borcu, 280 trilyon doları aşmış bulunuyor ve bu borç giderek artıyor yani bunların ödenme şansı yok. Ödedikce artan borçluluk hali, Modern sömürünün en önemli özelliği. Kazanan ve borçları toplayan ise bir avuç oligarşi. Para kazanmanın yolunu bulan akıl dünyayı parmağında oynatıyor. Bilim ve teknoloji araştırma merkezlerini finanse eden bu akıl, bilim dünyasına da yön veriyor. Parayı veren düdüğü çalar, yani kuralı koyar. Parayı alan ise kurala uyar yani emir alır. Vietnamdan Afganistana, Koreden Irakın işgaline kadar bu aklın emir ve talimatları geçerli. Trump ne dedi : Irak işgalinde binlerce ABD askeri öldü, 6 trilyon dolarımız gitti ama petrole bu şirketler çöktü. Dünyayı yöneten gizli iktidarın gücü; sınırsız servet, sınırsız güç, olağanüstü organizasyonla, küresel akıl ve iradeye dönüşüyor. Tüm evrensel kurumlar işte bu aklın hizmetinde : Dünya Bankası, BM, İMF, FED, NATO, CFR, DAVOS...

Bu sömürüyü anlayan ABD ve AB halkları bile sömürü sistemine isyan ediyor. İsyanı önlemenin yolu basılan dolar ve Euroları, isyan eden halka ulufe olarak dağıtmaktan geçiyor. Vatandaşlık maaşı da bir çeşit ulufe. Yeniçeri isyanları olduğunda padişahlar isyanı bastırmak için zamanın küresel bankerlerinden borç alıp dağıtırdı. Şimdi aynı işi ABD Başkanı yapıyor. Halkın isyanını bastırmak için FEDden trilyonlarca dolar borç alıp güya halka dağıtıyor. Çünkü sistem sadece askeri gücü sağlayan beşgen yapıya verilen ulufelerle yürümüyor. ABD ve AB halkları bu sömürü tezgahını anladı, trilyonlarca paranın ancak onda biri halka, onda dokuzu küresel şirketlere veriliyor. Küresel bankalar zaten istediği parayı enter tuşuyla elde ediyor. Borçlar ise ABD halkına yazılıyor. Basılan dolarlar ise dünyadan alınan haraçtır. ABD halkı ve dünya, bakalım bu sömürüye ne zamana kadar dayanacak.

Acımasızca sömürülen ve 280 trilyon dolar borçlu olan dünyanın ve insanlığın isyanını önlemede pandemi can simidi oldu. Ekonomik kapanmalar, yasaklar, işsizlik, dijital takip, dolan hastaneler, ölen milyonlar, korku ve panik içindeki dünyayı düşünemez hale getirdi ve dikkatleri küresel sömürüden uzaklaştırdı. Pandemi döneminde yüzlerce trilyon $ borsa faiz döviz altın emtia dijital coin tezgahıyla el değiştirdi. Küresel efendiler pandemi döneminde servetlerine trilyon dolarlar kattılar. Küresel aklın, dikkatleri sömürüden uzaklaştırmak için kullandığı klasik numarası olan etnik ve dini çatışmalar, savaşlar, kadına şiddet, uyuşturucu ve hastalık salgınına şimdi de pandemi eklenmiş bulunuyor. Ne güzel tezgah değil mi?

Modern sömürüyü anlamadan, yaşamsal sorunları çözmek, ekonomik sıkıntılardan kurtulmak, asgari ücretli esareti ve yoksulluğu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Görüldüğü gibi küresel oyun dış kaynaklı. Dış güçlere karşı koyması gereken aydın ve bilim dünyasını kaybeden ülkelerin sömürüden kurtulma şansı, eğitim sistemine atılacak milli formata bağlı. Bilimden teknolojiye, siyasetten medyaya ülke çıkarlarını düşünen kadrolar olmadan modern sömürüyü önlemek imkansız. Biz daha modern sömürüyü anlamadan küresel akıl postmodern sömürüye geçiyor. Postmodern sömürü, kendi gönlüyle sömürüye koşan ve sömürüden zevk alan bir dünya yaratıyor. 

MODERN SÖMÜRÜ NASIL YAPILIYOR? 

Kolejler ve Fulbright eğitimiyle devşirilen milletin değerlerine yabancı bu elit tabaka, milli kültürümüzü dejenere ederken batı kültürünü çağdaş uygarlık diye yutturdu. Modern sömürüyü dayatan anlaşmalar yüzünden, üretilen uçaklarımız bile toprağa gömüldü. Arge, patent, teknolojik gelişimi sağlayacak Üniversite- sanayi işbirliği engellendi, akademi teknolojik yönden kısırlaştırıldı, tercüme bilime mahkum edildi. Derviş ve İMF dayatması, aşı üretimini bile engelledi. Bilim ve teknolojide mandacılık yüzünden son 10 yıla kadar özgün üretim olmadı. 

Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adama rağmen neden bu haldeyiz? Arge, patent, proje, inovasyon ve üretim olmadan bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. Bizim araştırmalar para kazanmıyor, kıt kaynakları tüketiyor. Herkes yayın yaptık diye hava atarken, ülkemiz cep telefonu çöplüğü oldu. Adamlar bizi otla çöple meşgul ederken, milyarlarca dolarlık ilaç ve teknolojiyi bize satarak köşe oluyor. Batı dünyası keşfeder ve üretirken, işbirlikci kadrolar bunların reklam ve pazarlamasını yapıyor. Bilimsel mandacılık işte budur. Başkasının ürettiği bilginin tercümanı papyonlu, sakallı, bilim adamı pozunda bir sürü zat sömürünün ekmeğine yağ sürerken, bize de hacıağa gibi bunları izlemek düşüyor. Kimse bilim yapıyoruz, yayın yapıyoruz diye halkı uyutmasın.  Marmara deprem araştırmalarını bile Fransız araştırma gemileri yaptı. Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı? Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor? Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz? Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz? Lafa gelince herkes bilim yapıyor. Yapılan yayınların bize getirisi yok. Bilimde asıl konu, kazanılan trilyon dolarların kimin cebine gittiği. Asıl Da Vinci'nin şifresi bu. Küresel aklın yaptığı yayınlar patent ve paraya dönüşürken bizim yayınlar kaynak tüketiyor.

Ne işe yaradığı meçhul sözde bilimsel yayın lobisi, bilimin niçin yapıldığını bile anlamaktan yoksun. Bilim iki ayak üzerinde yükselir. Birinci ayak; bilime harcanan paradan çok, bilimden kazanılan paradır. Bilimden para kazanamazsanız, bilime harcayacak parayı bulamazsınız. Bu harcamanın amacı, araştırmalarla üretilen bilgi, patent, ilaç ve teknolojinin trilyonlarca dolarlık ebedi gelire dönüşmesini sağlamaktır. Apple 2 trilyon dolarla kaç Türkiye bütcesi ediyor? Sadece Covid19 aşısı bile yüzlerce milyar dolarlık piyasa. Bilimin ikinci ayağı ise üretilen bilgi ve teknolojinin günlük hayata yani yaşam tarzına yansımasıdır. Bu iki ayaktan yoksun ülkeler ilerleyemez, ayakta bile duramaz. Çünkü bilim bu iki ayak üstünde yükselir ve yararlar sağlar. Bu yararlar; sorunların çözümü, ekonomik gelişme, refah, konfor, yaşam kalitesinde artma, sağlıkta iyileşme ve insan ömrünün uzamasıdır. Aşıyı keşfeden ve üreten ülkeler yasaklara mahkum olmadan özgürce yaşar zengin olurken, aşıyı dilenen ülkeler keşfedenin vicdanına kalır, hacı bekler gibi aşı bekler. Brezilya, Meksika gibi mezar ve hastane doldurmak kaderi olur.

Savaşların enkaza çevirdiği Almanya, Kore, Japonya bilim ve teknolojide dünya devi olurken, bilim ve teknolojide hadım edilen Türkiye tüketim toplumu oldu. Sömürge eğitiminin elitleri ülkeyi batının pazarı yaparken halkı da asgari ücrete mahkum etti. Depreme dayanıksız diye yıkılacak milyonlarca bina, bu eğitim ve üniversitelerin yetiştirdiği kadroların eseri. Trakyaya zehir saçan Ergene civarına yapılan fabrikalar ve bunlara izin verenler yine aynı sömürge eğitiminin kurbanı. Halktan ve meclisten gizlenerek gömülen uçaklar, baskılar, tehditler, santajlar... Hepsinin nedeni bizi süs bitkisi gibi saksıya hapsedip sömürmek içindi. Son 30 yılda ithal ilaç, aşı ve teknolojiye trilyonlarca dolar ödedik dersek konu daha iyi anlaşılır.

MODERN SÖMÜRÜNÜN TEMELİ :

BİLİMSEL VE ZİHİNSEL MANDACILIK 

Fulbright eğitimi, milli değerler ve aidiyet bilinci vermek yerine küresel insan yetiştiriyor. Online eğitimle dijital devrime geçerken zihinsel soykırım ve zihinsel işgal hızlanıyor. Dini ve milli değerler, ahlak, vicdan silinirken küresel değerler yükleniyor. Ulus devletlerin altı oyuluyor. Zihinleri ele geçiren savaşı ordularla nasıl kazanacaksınız? Milli varlığımızı kim koruyacak ve milleti geleceğe kim taşıyacak? Bu ülke için, bu millet için çalışacak bilim insanlarını ve aydınları kim yetiştirecek? ‘Ekmek yediğin yerdir vatan’ yazılımı yapan eğitimin yetiştirdiği dünya vatandaşları mı? Kolejlerde, özel okul ve üniversitelerde bir servet harcanan nesiller yabancı şirketlere çalışsın diye mi bunca masraf, bunca sıkıntı? 

İki asırdır anlamadığımız acı gerçek şu : Eğitim yabancı zihniyet ve kolejlere verilirse, devlet ve ordu kısa sürede yabancıların eline geçer. Bilimsel ve kültürel mandacılık ve modern kölelik yabancı okullarla başlar. Kendi çocuklarınız eliyle ve kendi paranızla modern sömürge olursunuz. İster Fetönün okulları olsun isterse yabancı çıkarlara adam yetiştiren diğer okullar olsun farketmez, sonuç aynıdır. Bu yüzden Osmanlı ordusunu Alman paşalar, devleti de yabancı büyükelçilerin adamları yönetti. Bu yüzden Bingaziden Yemen çöllerine, Galiçyadan Çanakkaleye, Sarıkamışa 7 milyon şehit verdik ve ülkeyi savunacak ve yönetecek beyin kalmadı. Dünyada son hızla devam eden bilim teknoloji savaşında hiçbir ülke, kahramanlık türküleri söyleyerek, kahramanlık filmleri çevirerek ayakta kalamaz. Savaşı da, özgürlüğü de,  bağımsızlığı da, zenginliği de kazanan akıldır, bilimdir, teknolojidir, bunu sağlayan eğitimdir. Hiçbir ülke sömürge eğitimiyle, bilim ve teknolojide mandacılıkla, bilim ve teknoloji de ilerleyemez, ayakta bile kalamaz. Çanakkalede topumuz ve mayın gemimiz olmasaydı, düşmanı denize gömemezdik. Sarıkamış soğuğunu dikkate alan akıl, bilim ve teknolojimiz olmadığı için 80.000 evladımızı şehit verdik. İşin özü şu : Eğitim sistemi, bilim ve teknolojik üretim yerine sömürüyü planlayan yabancıya çalışırsa her şeyinizi alırlar ve gelişmekte olan ülke diye  de 70 yıl uyuturlar. 

Milli kurtuluşun yolu, milli ve bilimsel eğitimdir. Milli kurtuluşun yolu, teknolojik devrimi yapacak üniversite - sanayi işbirliğidir. Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli eğitim ve teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz. Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi Türkiyeyi vesayet altına almaktı. Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek akademiyi batının papağanı yaptı. Arge, patent, milli üretim yerine  pazarlama yapan elitler yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Bütün sıkıntıların nedeni teknolojik mandacılık yoluyla yapılan modern sömürü. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kavga ve kaosun gerçek nedeni budur. İşte bu yüzden toplumun yarısından fazlası asgari ücrete mahkum. Milli ve yerli teknolojik üretimi artırmadan asgari ücret artmaz.

MODERN SÖMÜRÜ NASIL YIKILIR?

Sömürü sisteminin nasıl değişeceğini öğrendik. Kötü kaderimizin nasıl düzeleceğini biliyoruz. Artık bilim dünyamız derde deva olmayan sözde bilimsel yayın ve kongre oyununu bozarken kendi arge ve patenti için çalışıyor, milli aşı ilaç ve teknolojisini üretecek bilim yapıyor. Milyarlarca liralık solunum cihazıyla dünyanın yardımına koşmadık mı? Milli irade, ülkeyi sömürüye mahkum eden gayrimilli eğitimi, yabancı kolejleri ve bunların kurduğu modern sömürü sistemini değiştirmek istiyor. Kaynakları dışarı aktaran sömürü çarkına gençlerini kaptırmak istemiyor. Servet ödeyerek yetiştirdiği beyinlerin yabancıya uşak olmasını, devletin parasını verdiği okulların terör ve anarşi yuvası olmasını istemiyor. Milyarlarca dolar harcadığı çocuklarını beyin göçü virüsüyle kaybetmek istemiyor. Modern sömürüye asker yetiştiren yabancı kolejlere milli format atmak istiyor. İstiyor ama sömürü cephesi ve uzantıları izin vermiyor. Milletin bütcesini ve kadrolarını verdiği üniversitelere, Milli iradenin Rektör atamasına bile topyekün isyan ediyorlar. Oligarşik yapı sanki devlet içinde devlet. Kanun, nizam ve Anayasa tanımıyor. Korkuları, oligarşik yapıyı ve beyin göçünü önleyecek olan milli uyanış. Korkuları, Milli ve yerli anlayışla yetişen nesiller modern sömürüyü önleyen bilim ve teknolojik atılımın motoru olacaktır. 

Milli irade kendi uçağını, silahını, gemisini, tankını, ilacını, aşısını, uydusunu, füzesini yapmak için çırpınırken, bu ülkenin düşmanları ve içimizdeki uzantıları bunları engellemek için terörden darbelere her çeşit yöntemi kullanıyor. Üniversitelerde bilim bitti diyenler, son 10 yılda üniversite- sanayi işbirliği ile başarılan arge, patent, proje ve üretimden neden bahsetmiyor? Bütün engellere ve darbelere rağmen milli iradenin eserlerini görün ve takdir edin :

ANKA, İHA, SİHA, ATAK HELİKOPTERİ, HÜRKUŞ, ALTAY TANKI, MİLGEM, MİLLİ DENİZALTI, MİLLİ FÜZELER, MİLLİ SİLAHLAR, LAZER GÜDÜMLÜ BOMBALAR, MİLLİ AŞI, MİLLİ İLAÇ, BİLİM TEKNOLOJİ MERKEZLERİ, ELEKTRİKLİ YERLİ OTO, MİLLİ SAVUNMADA 600 PROJE GERÇEK OLUYOR. GÖKTÜRK ve TÜRKSAT UYDUSU, MİLLİ UZAY PROGRAMI İLE TÜRKİYENİN UZAY ÇAĞI BAŞLIYOR.

NEREDEEEN NEREYE... 

Çıkarma gemisi olmadığı için Kıbrıs'tan döndüğümüz günleri unutmayın. NATO, ABD ve Almanyanın verdiği silahları terörle mücadele dahil hiçbir yerde izinsiz kullanamazsınız diye dayattığı yılları unutmayın. TBMM nin, “15 günde 15 kanun” diyerek IMF baskısıyla gece gündüz çalıştığını unutmayın. Çıkarılan Şeker Kanunu ile pancar üretim alanları, Tütün Kanunu ile tütün ekim alanları daraltıldı. Seçilmeden üzerimize atanan Dervişi unutmayın. Batırılan bankalar soygunu 65 milyar dolara patladı, unutmayın. Daha dün İsrailin verdiği Heronlara muhtaç olduğumuzu, çıkarma gemimiz olmadığı için Kıbrıs sahilinden çaresizlik içinde döndüğümüz günleri unutmayın.

Askerin palaskasını bile NATO’ya muhtaç ve bağımlı Türkiye’den, kendi yaptığı insansız uçaklarla, kendi ürettiği tank ve silahlarla korkusuzca, özgürce, kimseden izin almadan yurt dışı operasyonlar yapan Türkiye’ye geçiyoruz. ABD, Fransa, Almanya, İngiltere'ye kadar yedi düvelin hep birlikte Türkiyeye yaptığı kıskacın, tehditlerin, yaptırımların nedeni bu. Terörden kaosa, ekonomik krizden soykırım yalanına tüm baskıların nedeni bu. Parçalayıp yıktıkları Osmanlıdan sonra sömürdükleri Türkiye ellerinden kayıp gidiyor. Doğu Akdenizden Boğaziçine kadar koparılan yaygaranın nedeni, ülkeyi batıya bağımlı hale getiren modern sömürünün önlenecek olmasıdır. Sömürüye sağlayan oligarşi tasfiye edilirse nasıl sömürecekler? Terörden darbelere, ekonomik ve siyasi baskılara, Geziden Boğaziçine kadar kavganın nedeni, modern sömürüden kurtulmak için çırpınan milli iradeyi boğmak içindir. Bilim ve teknolojide mandacılığı yıkmaya çalışan Milli iradeye karşı savaşanların tamamı sömürgecilerin uzantısıdır. 

TÜRKİYE BAĞIMSIZLIĞA UÇUYOR

Dün üç kıtaya yayılan topraklarımızı yağmalayan sömürgecilerin hain planları çöpe atılıyor. Türkiye artık köklerinden koparılıp saksıya esir alınan, kurudukca sulanan, yeşerdikce budanan süs bitkisi değil. 1 milyon dolar için Avrupa ülkelerinin kapısında dilenen, yakıt yokluğu nedeniyle tir tir titreyen Türkiye yok artık. Bilim ve teknolojik atılımıyla modern sömürü düzenini yıkan bu milli devrimi durdurmak artık imkansız. 

Bilim ve teknolojide bunları yapabilen irade ve güce kavuşmamız, küresel ve yerli oligarşiyi çıldırtıyor. Trilyonlarca dolarlık ballı pazar ellerinden kaçtığı gibi, Türkiye kendilerine dişli rakip olacak. Adamları ürküten ve panikleten bu. Krizler içinde kıvranan batının krizden çıkması, bizim krize girmemize bağlı. Türkiye’nin elini ayağını bağlayan suni sorunları çözmesi, bilim ve teknolojide devrim yapması istenmiyor. Küresel irade ile birlikte iç ve dış sömürü düzenini kuranlar, milli iradeyi çeşitli oyun ve dümenlerle esir almaya çalışıyor.

Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Çağımızda milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Filistin'den Afganistan'a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya etmiyor. Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir.

Modern sömürüye çalışan kurumlara milli format atan Türkiye, sömürülen dünya ve İslam ülkelerine kötü örnek oluyor. Sömürü düzeninin canını sıkan bu. Dünyada kurdukları sömürü düzeni çatırdıyor. Amerika, Fransa ve diğer batı ülkelerinde başlayan olaylar, sömürü düzeninin çöküşünü haber veriyor.

Güçlü Türkiyeyi, sömürüye ve yabancı kültürlere teslim edenler değil, arge patent proje ve üretimi  teşvik edenler kuracaktır. Elliden fazla uçağını ABD baskısı yüzünden 1947'de halkından gizlice toprağa gömen, Batı kapılarında dilenen, IMF'ye boyun eğen, askerin palaskasını bile Nato'ya muhtaç eski Türkiyeden, kendi teknolojisini üreten, kimseden izin almadan kullanan, tehditlere boyun eğmeyen, sömürgecilere posta koyan yeni Türkiyeye...

Kutlu olsun

 



Bu yazı 1,667 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,856 µs