En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
3 Haziran 2020

2. DALGA BÖYLE ÖNLENİR



Biyoteknoloji devrimi sayesinde, her çeşit virüs pandemisinde virüsü, bulaştırıcıları ve hastalığı geçirip bağışık olanları 10 dakika içinde yüksek hassasiyetle tesbit ediyoruz ama bedavaya değil dövizle. Önemli olan bu test kitleri ve cihazlarının seri üretimini yerli ve milli olarak Türkiyede yapmak. Çalışmalar devam ediyor. Roche ve Abboutt firması bir ay gibi kısa sürede bu işi başardı. Yüzlerce firma bu konuda iddialı bir şekilde çalışıyor. RNA virüsleri sık mutasyona uğradığı için aşılar başarısız olabilir. Salgın için tek çözüm, virüs ve bağışıklık testlerinin bir hafta içinde Türkiyenin tamamında yapılarak bulaştıran azınlığın karantinaya alınması ama küresel ezberleri tekrar edenlere gelde anlat. Biyoteknoloji çağında bu çözüm gözlerden saklanırken, bilim dünyası WHO gibi küresel bilim çevreleri tarafından dayatılan çözümleri papağan gibi tekrarlıyor. Ev hapsi, maske, mesafe ile yaşam tarzımız değişiyor. Başka çözüm yok mu? Bu yöntemle salgının kökünü kurutabilsek katlanalım ama yüzbinlerce kişide gizlenen virüs kurbanlarına bulaşmak için fırsat kolluyor. Bunca çileye rağmen sadece bulaştırıcı sayısı azalıyor. Bu virüs bir kişiden yayılarak pandemiye dönüşmedi mi? Eee.... şimdi yüzbinlerce gizli taşıyıcıya rağmen 1. raundu nasıl kazanmış oluyoruz? Toplu taşıma ve pazarlar  yoluyla kalabalık şehirlerde sonbaharda bu sayı artmayacak mı? Tamam,  Covidle mücadelede dünyaya örnek ülkeyiz. Fransa kadar test yaptık. Ölü sayısı ise İngiltere’dekinin onda biri ama virüsün kökünü yasaklara rağmen kazıyamadık. Bilim dünyamız malum yasaklar yerine, pandemide kesin çözüm olan tüm nüfusa uygulanması gereken test kitleri ve cihazlarının geliştirilmesi ve seri üretimi üzerine kafa yormalı. Virüsün tamamen yok edilmesi, herkese yapılacak test cihazı ve kitlerinin seri üretimiyle mümkündür. Büyük düşünürsek virüs esareti kısa sürede sona erer. İmkansız dersek virüsün hapsettiği yasakların, dijital esaretin ve ekonomik krizin şeytan üçgeninden çıkamayız. Kuyruğu peşinde koşan kedi gibi virüsün hasta ettiği kişilerle uğraşmak yerine Yeni Zelanda gibi virüsün kökünü kazımalıyız.

Bu gerçeği aylar sonra daha yeni farkettik : Günde bir milyon kişiye test yapsanız bile, 80 milyon içindeki taşıyıcılar, virüsü topluma bulaştırmaya devam ediyor. Toplu taşıma, pazarlar ve kalabalık şehirler ikinci dalga için yeterli sebep. Sonbaharda grip salgınıyla birlikte ortaya çıkacak 2. Dalga ekonomiyi, sağlık ve hayatımızı tehdit ediyor. Sebep açık :Herkes maske mesafeye dikkat etse bile, % 3 hastaya Covid bulaşmaya devam edecek. Yani minimum   2.400000 kişi virüse açık. Sadece maske veya mesafeye dikkat edilirse, %13 kişiye yani 10 milyon kişiye virüs bulaşabilir. Yani bu yöntemler  pandemiyi kontrol altına alsa bile, salgın devam edecek. Kış aylarında kritik seviye aşılırsa ekonomi ve sağlık hizmetleri durabilir. Bill Gates, hastaneler Covid işgali nedeniyle milyonlarca hasta normal sağlık hizmeti alamadığı için ölecek diye uyarıyor. Bu sayı Covide bağlı ölümlerden kat kat fazladır.

Bu yüzden test politikasını değiştirmek zorundayız. Virüsün kökünü kazıyacak yöntem, testlerin bir hafta gibi kısa bir sürede herkese yapılmasıdır. Zor ve pahalı olan bu yöntemle virüs olayı biter. Başka sihirli çözüm yok. Şimdiki yöntem virüsün yayılmasını önleyemediği için daha pahalı sonuçlara yol açıyor. Yaz aylarını ağustos böceği gibi geçirmek yerine, bu test kitini ve cihazını Türkiyede üretebiliriz. Roche ve Abbott firmasının testinin hassasiyeti % 100 e yakın  ama pahalı. Ülkemizin bilimsel ve teknolojik alt yapısı bu test cihazını seri olarak üretmek için yeterli. Yeter ki bilim dünyamız bu konuda tek ses olarak gerçeği anlatsın. Yabancı testlere niye döviz kaptıralım. Daha sonra pardon demek Türkiyeye daha pahalıya mal olur. Bedava hayat yok. İrade ve karar gerekiyor. Başka çözüm yok. İleri de gelişmiş ülkeler de bu yolu seçmek zorunda kalacak. Yerli solunum cihazlarına dünyadan talep yağıyor. Şimdilik 1 milyar doları geçen 60 bin solunum cihazı siparişi aldık. Şeker ölçüm cihazı gibi Covid test cihazının seri üretimini yapsak, Türkiye için 1 milyon test cihazı engeç bir ayda virüsü bitirir. Dünyadan 100 milyon talep gelir. Büyük düşünen Türkiye için İmkansız değil. Milli irade ve kararı yeterli.

Pandemi yarın bitecek, bunca masrafa ne gerek var diye kendimizi aldatmayalım. Akıl, bilim ve teknolojiyi kullanan ülkeler Wuhanda olduğu gibi salgını kontrol altına alacak, başkasının ipiyle kuyuya inen ülkeler ise çökecek. Biyoterörizme karşı hazır olmalıyız. Virüsün ardındaki akıl yeni dünya düzenini yani postmodern kölelik sistemi olan zombi toplumu kuruncaya kadar salgını kullanmaya devam edecek. Onun için bilim teknolojiyi ve başaran ülkeleri örnek alarak milli aşıdan milli test ve cihazlara kadar kendimiz çözümler üretelim. Bilim ve teknoloji üreten ülkeler, mandacılık altındaki ülkeleri vesayet altına alırlar. Aşıdan testlere kadar bunu yaşıyoruz. Başkasına muhtaç olmak ne kadar zor değil mi?

BİLİM VE TEKNOLOJİYİ ORGANİZE EDEN AKIL

Dünyadaki savaşın hastalık savaşına kaydığını henüz idrak edemedik. Hastalık savaşı, ülkeleri hapsediyor, ekonomilerini çökertiyor, dijital yaşam tarzını dayatıyor, yüzlerce trilyon dolara mal oluyor, kimse farkında değil. Covidin sadece ilk ayında borsa faiz döviz altın ve değerli madenler üzerinde oynanan spekülasyonla 50 trilyon dolar el değiştirdi, kimse görmedi. Uğruna bir asırdır kanlı savaşlar yapılan herkesin konuştuğu petrol sektörü 10 trilyon $ bile değil. Hastalık savaşı sadece ilaç aşı ve tıbbi teknolojiden ibaret değildir. Hastalık savaşında kullanılan yöntemlerden habersiz, bilimsel ve teknolojik alt yapısından yoksun ülkelerin eksiği Sağlık istihbarat örgütüdür. Bu yapıdan yoksun ülkelerin hastalık savaşını idrak etmesi zor, kazanması ise imkansız.

Yeni savaş yöntemlerini bilmeyen ve kaynaklarını buna göre organize etmeyen milletler, yeni savaşta yenilmeye mahkumdur. Bilim dünyası ve doktorlar virüs konusunda perde arkasındaki bu gerçekleri neden konusmuyor? Pandeminin insan eliyle yayılmış olabileceğini neden söylemiyor? Pandeminin biyolojik savaşın ilk perdesi olduğunu söyleyenlerin eleştirisi bu. Cevap basit : Bu görev devletlerin işidir. Doktorlar ve bilim dünyası, bu konuda gerekli kanıtları toplayan ve değerlendiren tıbbi istihbarat örgütünün elemanı değildir. Bu görev Sağlık alanında her türlü bilgi, deneyim ve organizasyona sahip istihbarat örgütlerinin işidir. Devletler böyle hayati bir görevi tıbbi istihbarat konusunu bilmeyen meslek gruplarına tevdi edemez. Çoğu ülke bu bilgi ve yetenekte örgüte sahip olmadığı gibi böyle bir yapıyı idrak edecek akla da sahip değildir. İdrak ettikleri zaman ise iş işten geçmiş olacaktır. Böyle bir organizasyon olmadan komplo türünden yapılan yorumlar ülkeleri virüs saldırısından koruyamaz. Bilim adına aynı lafları tekrar ederekte virüsü yok edemeyiz. Virüsün ardındaki akıl, bilim ve teknoloji gücünü organize ederek planlarını icra ediyor. Başka ülkelerin tavsiye ve aklıyla hastalık ve virüs savaşına karşı koyamayız. Savaşı yöneten akıl diğerleriyle kedi fare gibi oynar. Yapılacak iş basittir : Acilen her türlü donanım ve bilgiye sahip Sağlık istihbarat örgütü kurmaktır. Yoksa virüsün ardındaki aklın planlarını bilemeyiz, önlem alamayız.

Evlere kapanmayla başlayan üretim kaybı, ticaretin durması, hizmet sektörünün zararları ekonomiyi sarsıyor. Masraflar artarken gelirler azalıyor. Milyonlarca insan sırf bu yüzden işini kaybediyor. Aynı şekilde devletin vergi gelirleri de azalırken giderleri sürekli artıyor. İhracat ve turizm gibi başlıca döviz gelirlerindeki kayıplar, cari açığı artırıyor. Hem üretim kaybı hem de finansal krizle karşı karşıyayız. Uzun sürmesi halinde üretim kaybı özellikle gıda ve tarım ürünlerinde ciddi kayıplara yol açabilir. Bu durumun doğal sonucu tabii ki enflasyondur. Salgının 1 yıl sürmesi halinde turizm, eğlence ve kültür ile otel harcamaları yüzde 90’dan fazla azalacak. Devletin yoksullara aktarmak için 428 milyar liralık kaynağa ihtiyacı olacak. Vergiler azalırsa devletimiz bu harcamaları nasıl karşılayacak? Virüs, ekonomik kriz ve kaosla devleti çökertmek istiyor. Bunları bilmek için ekonomist olmaya gerek yok.

Virüsle mücadelede şimdiye kadar uygulanan yöntemler virüsün hızlı yayılmasını önlüyor ama salgını bitirip güvenli bir çalışma ortamı sağlamıyor. Bu  yüzden üretim durma noktasına geldi. Buna  hiçbir ülke daha fazla dayanamaz. Dünya devleri bile bir an önce ekonominin çarklarını döndürecek yöntemler peşinde. Aksi halde  ekonomik kriz, kaos ve çöküş kapıda. Sadece salgın hızını azaltmaya devam edersek toplumun çoğunluğu hastalanana kadar bu salgınla uğraşmak zorunda kalacağız. Salgını önlemenin yolu, bulaşan herkesi kısa sürede tesbit edip karantinaya almaktan geçer. Tayvan ve Çin, salgını aldığı akılcı ve bilimsel yöntemlerle bitirdi. Aynı yöntemleri biz de uygulayabiliriz. 

Virüs taşımayanların önlemler altında çalısmasına ve normal hayata geçmesine mani bir durum yoktur. Virüs taşıyanları nasıl bileceģiz. Tabii ki filyasyon, dijital takip ve testlerle. 80 milyona test yapamayız dersek bu savaşı kaybederiz. Neden mi? Yarın 2. ve 3. dalga gelirse ne yapacağız? Tekrar mı evlere kapanacağız. Peki bu durumda üretim ve ekonomi ne olacak? Ekonomik kayıpların maliyeti testin maliyetinden daha mı az? 

Ev hapsinin gözden kaçan bir tehlikesi de şu : Türkiyede yıllık ölüm sayısı 430 bin olup bu rakamın yaklaşık yarısı kalp damar hastalıkları nedeniyledir. 1960’larda kalp krizi geçiren her 100 kişiden 30’u hastaneden çıkamadan ölüyordu. Bugün bu oran yüzde 3 civarında. Yani günümüzün hastane tedavisini alamayan hastalarda ölüm oranı 10 kat daha fazladır. Covid nedeniyle hastaların çoğu virüs bulaşır diye hastaneye gitmediler. Newyorkta son 2 ayda virüs bulaşır korkusuyla hastaneye gitmeyip evde kalp krizi geçirip ölenlerin sayısı 8 kat arttı. Bunları niye anlatıyoruz? Yarın bilimden habersiz cahil kesimin 2020 yılında gerçekleşen ölümlerin önceki yıllardan fazla çıkmasını, Covide bağlı ölümlerin gizlendiği mavrasına bağlamasın, okuyup öğrensinler diye... Kaba bir hesapla hastaneye gitmekten kaçındığı için ölen hasta sayısı, Covidden ölenlerden kat kat fazladır. Hayır demek bilimsel tıbba ve açılan modern hastanelere  haksızlık olur. Özetle virüsle mücadele edelim derken halk deyimiyle Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım.

DÜNYANIN KURTULUŞU BU YÖNTEMDE   

Dünyanın başına bela olan salgınları önlemede teknoloji hızla gelişiyor. Kısa süre sonra virüs ve antikorları % 100e yakın kesinlikle gösteren teknolojik yazılımın akıllı telefonlara indirildiğini duyabiliriz : 5 dkda Covid ortaya çıkacak. Bir damla kanla 5 dkda bağışıklık durumun belli olacak. Bundan sonra ise akıllı telefon sahibine ne yapacağını söyleyecek. El kadar şeker cihazıyla herkes kan şekerine günde 4 kez bakmıyor mu? Minik bir cihazla yarın Covid testini herkes istediği an yapacak. Pozitif olanlar gönderilen mesajla anında karantinaya alınacak. Az sayıda bulaştıran yüzünden milyarlarca insan boş yere evlerde hapis olmayacak. Önemli olan böyle bir cihazı en kısa zamanda yapmak. Bu cihaz, Türkiye ve dünyayı salgından, ekonomik krizden ve maskeli esaretten kurtarır. Dünya ve Türkiyede çok sayıda araştırma merkezi bu test  cihazını geliştirmek için gece gündüz çalışıyor. ODTÜlü mühendis bir grup 2 ay önce benzer bir test cihazı yaptı. Hassasiyeti yüzde yüze yakın diyorlar. Bir ay önce de Abbott firması 5 dkda % 100 sonuç veren cihazı piyasaya çıkardı. Solunum cihazını bir ayda yapan Türkiye bu cihazı ve test kitini yaz aylarında yapabilir. Sonbaharda bir haftada tüm Türkiyeye bu testi uygularız. Milyonluk sağlık ordumuz ne güne duruyor. Herkes apartmanına, köyüne yapsa bu iş biter. Ayrıca uygun fiyatla satarak dünyaya örnek oluruz. Bu cihazlar ilk çıkan cep telefonları gibi hantal gelebilir. Ancak dünya bunu küçültmek için çalışıyor. Araştırmalardaki hedefler gerçekleşirse dünya salgınlardan kurtulacak.

KURTULUŞ BİLİM VE TEKNOLOJİDE

80 milyona bir hafta içinde test yapıp covidli olanları karantinaya alacak teknolojiniz varsa salgınlar sorun olmaktan çıkar, camiler kapanmaz, ekonomi durmaz, hayat zehir olmaz. Virüsle başlayan dijital esarette, teknolojisi olmayanın inancını ve hayatını yaşaması mümkün olmayacak. Yerli ve milli ilaç, aşı ve tıbbi teknolojinin önemini şimdi daha iyi anlıyoruz. Yarın batı dünyası aşıyı bulursa bize bedavaya mı verecek? Yoksa domuz gribinde olduğu gibi işe yaramaz aşıları mı verecek? Bir defa unutmayalım ki her ülke önce kendini, sonra cebini düşünür.

Salgının bitmek bilmeyen kötü sonuçlarıyla uğraşmak yerine, bu kaynağın yüzde biriyle milli aşı, ilaç ve Covid test cihazının seri üretimi yapılarak salgın kısa sürede önlenebilir. Bu yöntemle bundan sonra ortaya çıkacak mutasyon ve yeni salgınlarında önlemi alınmış olur. Evlerde yıllarca kalmaya mahkum olmak, hem toplumun sağlık ve psikolojisini bozar, hem de ekonomiyi çökertir. Üretim ve ticaret olmazsa, hizmetler aksarsa bu durum virüsün faturasından daha ağır sonuçlara yol açar. Ekonomik krizle tökezlersek iç ve dış düsmanlar kaos ve halkı kışkırtarak ülkemizin üstüne çullanacaktır. 

Bilimsel öngörülere göre Covid toplumun en az % 60ına yayılacak. Toplumsal bağışıklık ve korunmanın bu yolla olacağı biliniyor. Türkiye için hesaplarsak 83.000.000×%60= 50 milyon kişinin Covid geçireceği anlamına gelir.

WHO ölüm oranının en az % 2.5 üzerinde olduğunu söylüyor. Türkiye ölüm oranı ise : % 2.5 civarında. Bu hesaba göre beklenen ölüm : 1.250.000 kisidir. Yani 50 milyon kişiye bulaşması halinde, ne yaparsanız yapın çıkacak en iyi rakam bu. Bunlar bilimsel tahminlerdir.

Yönetimlerin cevabını aradığı soru şu :

Salgının sağlık sistemi ve ekonomiyi çökertmesini önleyerek salgınla mücadele etmek mümkün mü? Tabii ki mümkün. Toplum artık virüsten nasıl korunacağını biliyor. Öğrenme döneminde gerçekleşen rakamlar bile ülkemiz için dünyanın en iyisi :

Ortalama günlük ölüm : 100. Tabii son rakamlar 60 altına düsmüstür. Gelişmiş ülkelerin ölüm rakamları bizden katbekat fazladır. Türkiyenin şimdiye kadar Covidden ölüm sayısı, yıllık ölüm sayısının yüzde biri bile değildir. Dünyada Covid ölüm sayısı 300 bin ise her yıl ölen 60 milyonun yüzde yarımıdır.

Türkiyede günde ortalama 100 ölüm halinde 1 yıllık dönemde 36.500 eder ki, bu sayının her yıl ülkemizde gerçekleşen toplam ölüme oranı % 8 dir. Türkiyede Covide bağlı beklenen 1.250.000 ölüme oranı ise : % 3.5 olur. Bir yıl sonra aşı ve etkili ilaçlarla ölümler engellenirse kalan % 96.5 hasta kurtarılmış olacaktır.  Kimse ölmesin istenir ama bu mümkün değildir. Hatta aşı ve etkili ilaç kullanımı halinde bile sıfır ölüm söz konusu değildir. 

Normalleşme sadece üretim, döviz getiren, ihracat, gıda tarım hayvancılık gibi sektörlerde olmalıdır. Eğlence, toplu maçlar, sinema, tiyatro gibi mesafenin kalktığı sektörler virüsün en kolay yayılma yolu olduğu için kısıtlamalar devam etmeli. Yoksa kaçınılmaz olan 2. ve 3. dalganın ekonomiye faturası çok daha ağır olur. Türkiyede beklenen ölüm : 1 milyon üzeri. Gerçekleşen ölüm : 3000 civarı. Bu kadar az olmasının nedeni sıkı önlemlerdir. Önlemler bozulursa kışa doğru salgında artış olacaktır. Ölüm oranı hesabında bilimsel açıdan yanlışlık yapıldığını da göz önüne alalım : Şikayeti nedeniyle test yapılanlardan testi pozitif çıkanların ölüm oranı hesaplanıyor. Virüs taşıyan belirtisiz hastalar da bu hesaba dahil edilirse ölüm oranı % 1 altına düşecektir.

Bisiklete ilk binen için risk yüksektir. Öğrendiği zaman risk azalır. Covidle ilk karşılaştığımızda risk yüksekti. Çünkü ne yapacağımızı bilmiyorduk ve toplum bu konuda eğitimli değildi. Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulumuz sayesinde her türlü önlemi aldık ve gereken herşeyi yaptık. Virüsle mücadele konusunda çok şey öğrendik ve toplum fevkalade eğitildi. Riskleri azaltmayı öğrendik. Şimdi bunları uygulama ve imtihan zamanı. Norveç  İsveç Tayvan Çin gibi daha eğitimli olursak risk daha da azalacak. Dünle bugünün farkı bu yüzden. Küresel krizin ve virüsün hedefi olan ekonomik kriz ve kaosu önlemek ve evlere kapanmaktan bunalan halkın yoğun baskısı nedeniyle dikkatli, kontrollü ve kademeli olarak normal hayata geçmek zorundayız. Aksi halde kayıplar virüsten daha fazla olacaktır.

Sonuç olarak, Bilim kurulunun önerilerine uyarak bulaşma oranını gösteren RO : 1 altına düşmesi halinde bayram sonu kademeli olarak yeni normal hayata geçebiliriz. Hergün yapılan tarama testleri ve hastaneye müracaat oranlarında artış olursa önlemleri artırmak zor değildir. Toplum olarak bu konuda deneyim kazandığımızı söyleyebiliriz. Hafta sonları sokağa çıkma yasağının yıl sonuna kadar sürdürülmesi ise ekonomiyi çok fazla etkilemeden ek bir önlem olabilir.

Bilimsel istatistiki modeller ve öngörüler, salgının küresel hesaplaşmanın ürünü olduğunu ve ardından ekonomik kriz ve kaosun geleceğini idrak edemeyenler için birşey ifade etmez. Atılan taşın ve kırılan camın peşinden koşanlar, taşı atanı ve amacını bilemez. Atılan taşı, kırılan camı veya virüsün genomunu inceleyerek faili ve niyetini bilemeyiz. Küresel oyunu göremezsek kuyruğu peşinde koşan kedi gibi kaynakları, gücümüzü, sabrımızı virüsün sosyal ve ekonomik sonuçlarına harcamakla tüketiriz. Hergün virüsün yol açtığı rakamlar içinde boğulur küresel oyunun perde arkasını göremezsek, kriz ve kaos kaderimiz olur.

Barışta parayı veren kuralı koyar. Savaşta ise kazanan kuralları koyar, kaybeden bu kurallara uyacağını beyan eder. Savaşların değişmeyen kuralı budur. Virüsle savaşın daha başındayız ama virüs dünyayı parmağında oynatıyor. Virüs ölü bir protein olduğuna göre bizimle savaşan virüsün ardındaki akıl. Bu savaşta kuralları dayatan O. Savaş daha bitmeden savaşı kazanan kim? Virüs, A dan Z ye hayatınızı değiştiriyorsa, biz kazandık diyerek sadece kendimizi aldatırız. Virüsle savaşı kazandıysak, sosyal hayattan ekonomiye kadar virüsün dayattığı esareti neden yaşıyoruz? Virüsü yendik demek için virüsün kökünü kazımanız lazım. Bu ise bilim ve teknoloji ile olur.

Koyunların bile tehlike anında üstüne takılı çipten çobanına mesaj gönderip önlem aldığı bir dünyada, yaygın taramayla virüs taşıyanları Wuhanda olduğu gibi önleyemiyorsak uzay muhabbeti etmeyelim. Nüfusun çoğunu aşılayıp kurtulduk zannetmeyin. Yeni öldürücü virüsler ve varyantlar ortaya çıkarsa ne yapacağız? Anında çözüm bu yöntemdir.

 



Bu yazı 1,686 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,774 µs