En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
25 Mart 2020

ÇÖZÜM : BEYİN NAKLİ



BU YAZI 2016 YILINDA YAYINLANDI :

https://www.kemalyesilcimen.com/?artikel,340/

Ülkemizin iki önemli sorunundan birincisi : Hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması, ikincisi ise büyük ekonomik giderlere ve bağımlılığa yol açan hayati aşı ve ilaçlarla, teknolojide bağımlılığın kırılması. Bu iki soruna çözüm bulmak amacıyla iki kurum kuruldu. Türkiye Sağlık Enstitüleri (TÜSEB) ve Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi. Bu iki kurumun merkezi bir beyin olarak 70 yıldır eli kolu bağlandığı için bilimsel kısırlığa mahkum bilim dünyamızı acilen özgürleştirmesi gerekiyor. Bu iki kurumun bu amaca yönelik çalışması, hastalıkların önlenmesi ve bilim dünyamızın üretime geçmesi demektir.

 

ABD'de 1849'da yani 2 asır önce 600'ün üzerinde patentli ilaç vardı. 1.000.000. patente ABD, 1911 yılında ulaştı. Güney Kore'de,1985 yılında patent başvurusu 2703 iken, 1991 yılında 5 katına çıkmış, sonra katlanarak artmış ve 2008 yılında 127.114 adete ulaşmıştır. Bizim yardıma koştuğumuz Güney Kore günümüzde 3-4 markayla dünyayı sarsıyor. Biz ise bilim teknoloji yarışında son yıllara kadar nal topladık. Neden mi?

 

Bilim dünyamız, asırlardır fikir, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Bu esaretten teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmıyor. Yıllardır bilim yapıyoruz da ne oluyor? Da Vinci robotlarından suni kalp pompasına kadar ithal edilen milyarlarca dolarlık teknoloji bizi borca garkederken, keşif ve patentten habersiz modern sömürüye aracılık eden bilim dünyamız yüzünden, bu sistemi kuranlar bize sattıklarıyla ihya oluyor. Bizi de gelişmekte olan ülkeler masalıyla, 70 yıldır aldatıp uyutuyorlar. Ne biçim gelişmeyse, bırakın aşı ve ilaç üretmeyi, muzu, sarımsağı bile ithal ediyoruz.

 

Adamlar, bizi otla çöple, alternatif yalanlarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık yapay kalp, ortopedi, göz… cihazlarını, ilaçları, aşıları ve yüksek teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan Kanamalı Kırım Kongo hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor. Bu virüsleri yayan vahşi batı aşısını yapacak ve sonra da bize himmet edecek(!) Bilim dünyamızın beklentisi bu. Bilim ve teknolojik ilerleme idrak sınırlarımız ötesinde. Beklenen Marmara depreminden bizi koruyacak araştırmaları, soykırım yasası çıkaran Fransız araştırma gemileri yapmadı mı? Batı dünyası yapar, biz seyrederiz. Bilimsel mandacılık işte bu! Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adama, bu kadar üniversiteye rağmen neden bu haldeyiz? Altyapısı bile olmayan üniversitelerde zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. Bizim araştırmalar para kazanmıyor, kıt kaynakları tüketiyor. Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz.


Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi vesayet altına almaktı. Fulbright eğitimi, zihinlere vesayet yazılımı yani bilimsel mandacılık yüklemektir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Düğünleriniz bile gavur düğünü gibi olur. Savaşların hedefi, sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze eden uydurma bir din ile bunu empoze eden bir avuç din adamından geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor. 


Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur.

 

KÖHNEMİŞ SÖMÜRÜ SİSTEMİ TASFİYE EDİLMELİ

Milyon tane palavra yayın yapsan ne olacak? Başkalarının yaptığı araştırmaların kötü tekrarı maaşını artırsa da derde derman olmuyor. Tohuma kadar dışardan ithal ediyoruz, neden? Haremağası yöntemiyle kastre edilen üniversiteler bilim ve teknoloji üretemiyor. Çünkü sanayi - üniversite bağı küresel sistem tarafından kesilmiş, niye diyen yok. Modern sömürge yapmanın yolu bu. Herkes yayın yaptık diye hava atarken, ülkemiz cep telefonu çöplüğü oldu. Papyonlu, sakallı, bilim adamı pozunda bir sürü zat, başkalarının keşfettiklerinin reklamını yapar, yabancıların ekmeğine yağ sürerken, bize de hacıağa gibi izlemek düşüyor. Patent ve projeye dönük olmayan palavra yayınlarla, başkasının keşfettiği akıllı robotlarla, halkı keriz yerine koyan reklamlarla kıt kaynakları çarçur etmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

Çağımızda İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık pazarın hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler. Modern sömürüye göre tasarlanan bu sistem kıt kaynaklarımızı emme basma tulumba gibi dışarıya pompalıyor. Sınırsız bilgi ve teknolojik detaya, ağlarla anında ulaşılan 4. sanayi çağında, bizim gibi ülkelerin Güney Kore gibi bilim ve teknolojde devrim yapması engellenmek isteniyor. Bilim, teknoloji ve finansal zenginliğin modern sömürgelere geçmesi istenmiyor. Modern sömürüye yol açan bu sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Ama nasıl?

Milli eğitim ve yüksek öğrenim bu hedefe göre düzenlenmeli. Amerika'nın kurmuş olduğu meşhur NIH (MİLLİ SAĞLIK ENSTİTÜSÜ)ve FDA (GIDA - İLAÇ DAİRESİ) gibi kurumlara ihtiyacımız var. Bilim dünyamızı bu hedeflere göre yeniden kim organize edecek? Tabii ki bu iki kurum, bilim dünyamızı ve üniversiteleri bu hedefe kilitleyen yöneten beyin olmalıdır. Üniversitelere harcanan milyarlarca dolar, ancak bu şekilde boşa gitmekten kurtulur.

Yılda 6.5 milyar dolar ARGE'ye harcayıp umulan verimi alamıyorsak, verim almayı sağlayacak bir kurum olmadığı içindir. ARGE merkezleri % 100 artmasına rağmen nitelikli projeler çıkmıyorsa, bu soruna çözüm bulacak kurumsal bir beyin olmalıdır. Kimse bilim yapıyoruz diye halkı uyutmasın. Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı? Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor? Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz? Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz? Lafa gelince herkes bilim yapıyor. Bilimde asıl konu kazanılan trilyon dolarların kimin cebine gittiği. Asıl Da Vinci'nin şifresi bu. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır. Kıt kaynakları bilim yapsın mantığı ile herkese dağıtarak çarçur etmeye son vermeliyiz. Belli hedeflere yönelik bilimsel araştırma merkezleri kurulmalı. TÜBİTAK, üniversiteler ve sanayi işbirliği sağlanmalı. Bilim ve teknolojik araştırmalar, ihtiyaçlara ve üretime dönük olmalı. Belli hedefler ortaya konulmalı ; Hayati ilaçlar, aşılar, cari açığı artıran teknolojilerin geliştirilmesi ve üretimi...

BEYİN NAKLİ ŞART

Kurucu irade ne yapmayı planlıyor bilmiyoruz. Bildiğimiz, batıdaki araştırma merkezleriyle ortaklıklar kurulacağı haberleri. Yani biz ev sahibi olacağız yine yabancılar yapacak biz de onlara takılacağız. Çünkü bilim ve teknoloji konusunda alt yapımız yok. Milyar dolarlık yatırımlar yapacak durumda değiliz. Gelecek 10 yılda ne kadar tıbbi araç ve gerece ihtiyacımız var onu bile bilmiyoruz. Hastalıklar peşinde koşturmaktan ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Sorunların ve çözümlerin tartışılacağı kongreleri düzenlemeyi bile akıl edemiyoruz. Tek bildiğimiz iyi niyetle yapılan girişimler. Sorunlara iyi niyetle kafa yoran bilim insanlarının sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Onların da fikrini soran yok. 4 asırdır yabancıların ağzına bakarak iş yapıyoruz. Kendi insanımıza ne zaman güveneceğiz?

Başarılarımızı da söyleyelim : YERLİ OTO, ANKA uçağı, ALTAY tankı, ATAK helikopteri, HÜRKUŞ uçağı, GÖKTÜRK uydusu, MİLLİ AŞI  ve MİLLİ İLAÇ MERKEZİ, F16 YAZILIMLARI ile bilim teknoloji savaşına yeni başladık. Başladık ama sömürü lobisi yerli otoda bile, nasıl hemen saldırıya geçti? Yer gök ithal taşıtla doldu ama bir yerli otoya bile tahammül edemiyorlar. Bunlar Türkiye'nin bağımsız ve gelişmiş olmasını istemiyorlar. Bunların derdi Türkiye'nin modern sömürge olması. Çünkü bunların yaşaması bu sömürüden aldıkları paya bağlı. Bunların yaşaması sizlerin hasta olmasına bağlı. Yoksa yok olurlar.

Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya etmiyor. Filistin'den Afganistan'a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir. 

Bu akıl oyunu, Üniversite Sanayi bağını keserek teknoloji üretimini önlerken, harem ağasına çevirdiği yüzbinlerce kişilik bilim ordumuzu palavra araştırmalarla oyalıyor, uyutuyor ve kıt kaynakları çarçur ediyor. Sonuç : bilim ve teknolojide mandacılık. Kısırlığın nedeni bu. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynakları, 'Bilim ve Teknoloji Merkezleri'nde hayati ihtiyaçları üretmek için harcamak gerekiyor.  

Bilimden teknolojiye, siyasetten ekonomiye ülkeye yön veren kadroları yetiştiren akademik yapılar, medyadan bürokrasiye, STK'lardan meslek odalarına kadar stratejik yerleri örgütleyen ve yöneten beyindir. Küresel güçler için bu beyni kullanmadan güçlü oligarşik yapıları örgütlemek ve sömürü sistemi kurmak mümkün değildir. Halkın değerlerine yabancı, küresel çıkarlara elverişli kadroların yetiştirilmesi artık çocuk yuvalarından başlıyor. Bu amaçla 18. yüzyılda kurulmaya başlanan yabancı kolejler, sömürü sisteminin temeli olmuştur. Akademik yozlaşma ve modern sömürgecilik, asırlardır devam eden bu zihinsel savaşın eseridir.

Milli olmayan yapıların eğitim ve öğretimi yozlaştırıp, bilim ve teknolojik gelişmeyi sabote ettiğini görüyoruz. Türkiye'de umut ışığı olmadığını, tek kurtuluşun yabancı ülkelere kaçmak olduğunu söyleyen, beyin göçünü teşvik edip vatan millet kavramıyla dalga geçen yine bunlar. İşte bu akademik yozlaşma yüzünden koskoca bilim dünyamız, tükettiği devasa kaynaklara rağmen bilim ve teknolojik devrimi yapamıyor, eseri olan bilimsel mandacılıkla övünüyor, modern sömürüyü seyrediyor. Küresel sömürü sisteminin devşirme askerleri ise, devlete karşı olmayı aydın olmanın şartı olduğunu söylerken teröre karşı tek laf etmiyor. Bunların görevi, küresel sömürüyü ve bunun uzantısı terörü gizlerken yıkmak istedikleri devleti suçlamak.Günümüzde devşirilmiş akademik kadrolar, GÖKTÜRK uydusunu uzaya gönderen milli iradeye karşı ODTÜ'de olduğu gibi saldırıya geçmişse, yerli taşıtı engellemek için kampanyalar açmışsa, hastaneleri bile bombalayan teröre destek vererek devlet ve halk düşmanlığı yapıyorsa, Ermeni soykırımı yaptık diye Ermenistan'dan özür diliyorsa, geleceğimiz tehlikede demektir.

BEYİN NAKLİ NASIL YAPILIR?

 

Batı ülkelerinde hastalıkları önleyen, 'Önleyici kardiyoloji, Önleyici tıp' bilim dalı ve uzmanları var. Halk sağlığı enstitüleri ve fakülteleri var. Görevleri toplumu hastalıklardan korumak. Hastalık savaşını yönetecek 'Milli Sağlık Akademisi' gibi merkezi bir beyin olmadan bu savaşı kazanmak mümkün değil. Nasrettin Hoca gibi testiyi kırmadan önlem almak gerekiyor ama bilim ve aydın dünyamız buna da karşı çıkıyor. Modern dünya, koyunlara kalp hızına duyarlı çip takmış, vahşi hayvan görünce korkudan kalp hızı artıyor, çobanına 'kurtar' diye mesaj atıyor, bizimkiler devlet silah bıraksın, terör daha fazla masum insan öldürsün diye imza topluyor. Bunların maaşını da biz veriyoruz. 

Hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması için tıp eğitimi ve sağlık sistemi de yeniden düzenlenmeli. Tıp eğitimi ve sağlık sistemi hastalık odaklı değil sağlık odaklı olmalıdır. Hastalık lobisinin sömürüye çanak tutması yüzünden 30 yıldır trilyonlarca dolarlık bir serveti, ithal ettiğimiz ilaç, aşı, cihaz ve teknolojiye ödedik ve hala ödüyoruz. Hastalıkların önlenmesi için çevreden gıda sektörüne bizi hasta eden yapıların terbiye edilmesi, hastalık üreten yaşam tarzının ve bunun mimarı medyanın sağlıklı hale getirilmesi gerekiyor. Bunların yapılması şart ama hastalık ve sömürüden beslenenler hemen karşı çıkıyor. Bunların şerrinden hastalıkları önleyemiyoruz. Sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme ve sağlıklı çevreye bağlı. Fastfood'dan kolaya yediğimiz içtiğimiz zararlı katkı maddeleri, kimyasallar, tarım ilaçları, hormonlar, GDO'lar dev bir sektörü ve halkı zehirliyor. Bunları araştıracak ve bilimsel çözümler sunacak bir beyin olması gereken MİLLİ SAĞLIK ENSTİTÜSÜ (TÜSEB)  sürekli engelleniyor. Tabib odaları yönetimi, Üniversite Dayanışma Platformu, sendikalar, vakıflar ve dernekler ve 91 tıp fakültesi dekanını anında toplayan üst akıl, MİLLİ SAĞLIK ENSTİTÜSÜ (TÜSEB), Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesine ve kanunu çıkaran milli iradeye karşı adeta savaş açıyor(1,2).

Bilim ve teknolojik sömürüden yoksulluğa, ekonomiden siyasete tüm sorunları çözmenin yolu, gavurun yani sömürgecilerin kılıcını sallayan yapıları tasfiyeden geçiyor. Yozlaşmış ve devşirilmiş yapıların ülke yararına her türlü gelişmeye karşı gösterdiği ilkel refleks ; devlete ve milli iradeye karşı çıkmak, itiraz etmek, imza toplamak, dış dünyaya şikayet etmek.  Kendi halkını, kendi devletini, kendi kültür ve medeniyetini aşağılamak. Bilimsel ve teknolojik her gelişmeyi engellemek, küresel sömürü düzeninin piyonu olmak. Medyadan eğitime, ekonomiden siyasete milli olmayan ne varsa tasfiye edilmelidir. Sömürü sisteminin uzantısı olan bu yapıları temizlemeden, üniversite - sanayi işbirliğini kurmak, bilim ve teknolojik gelişimi sağlamak imkansız. Yerli taşıttan milli füzeye kadar her türlü bilim ve teknolojik gelişimi engelleyen yozlaşmış sömürgeci yapıların tasfiyesini, bilim dünyamızı harekete geçirecek beyin naklinin izlemesi gerekiyor.

Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Beynimizi üstün kılan, vücudun mükemmel çalışmasını sağlayan beyin hücrelerinin arasındaki network yani iletişim ağıdır. Beyin olmadan organların sağlıklı çalışması ve yönetimi mümkün değildir. Öncelikle yapılması gereken iş, nitelikli beyin hücrelerinden bu anlamda bir beyin oluşturmaktır.

İkinci aşamada yapılacak operasyon ise beyin naklidir. Bunun anlamı, akıl ve bilim gücünü sağlam bir kafatası içinde Milli Sağlık Akademisi, TÜBİTAK, Bilim ve Teknoloji Merkezi benzeri yapıları toplayan beyin nakli olmalı yani aklımızı başımıza almalıyız. Üniversiteler, bilim ve düşünce kuruluşları, milli sorunları çözecek bilginin üretildiği, akıl eden, planlayan, yöneten bir beyine dönüşmelidir.Bilimsel eğitim beyinlere moloz bilgiyi yükleyerek zihinleri işlemez hale getiren değil, arge, proje, patent ve bilgi üretmeyi öğreten eğitimdir. Ezberci Fulbright eğitimi ise zihinleri zombiye çeviren virüsün adıdır.

Özgür ve bilimsel düşünmeyi yok eden ezberci ve teste dayalı sistem yerine, ilaçtan aşıya, enerjiden milli güvenlik ve uzay teknolojisine… temel sorun ve ihtiyaçlarımıza yönelik bilim ve teknoloji odaklı eğitim ve öğretim sistemi kurmalıyız. Gelişmiş ülkeler düzeyine, PİSA’da bizi sonuncu yapan eğitim - öğretim sistemiyle gelemeyiz.

YÖK sistemi, ‘Milli Sağlık Akademisi’ ve Bilim - Teknoloji Merkezi’ kurulmasını organize edecek şekle dönüşmeli, tüm eğitim ve öğrenim kurumları bu merkezin hedeflerine uygun olarak düzenlenmeli ve çalışmalıdır. Bu beyin naklini başarmadan kendi geleceğimizi kendimiz tayin edemeyiz. Bu devrimi yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır. Aksi halde milyarlık bütçeleri bu amaçtan yoksun üniversitelere harcamak kıt kaynakları israf etmek demektir. Milli sanayi ile bilim dünyamızı buluşturan bu merkezlerin kurulması, her türlü dış baskıdan korunması ve bağımsız olarak çalışması elbette devlet eliyle olacaktır.

Çözümü, farklı ama milli düşünenler bulacaktır. Tartışma yeri medya ve kongrelerdir. Farklı fikirleri bilim dünyası tartışacak, milli irade de imkan ve ihtiyaçlara göre karar verecek, işin takipçisi olacaktır. Beyin işlevi görecek bu kurumların, küresel iradenin yani hastalık lobisinin eline geçmesini önleyecektir. Küresel iradenin devşirme medyası ve devşirme kongrelerinde çözüm aramak beyhude, devşirme akademisyenlerden medet ummak aptallıktır. Milli çıkarları düşünen, kendi sorunlarımıza çözüm arayan milli kongrelere ihtiyaç duyuyoruz. Sömürüden beslenen oligarşik yapılar, bu gelişimi engellemek için çalışacak hatta savaşacaktır. Oyunun kuralı basit ; her yönden akıllı ve güçlü olan kazanır. Asırlardır devam eden küresel oyunları anlayıp buna göre strateji geliştiremeyen kaybeder. Hastalıkları önleyecek ve bilim - teknoloji üretecek şekilde, bu köhnemiş yapı ve sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

Küresel sistemin kurduğu hastalıklı yapıdan sağlıklı yapıya geçiş kolay olmayacaktır. Bilimsel mandacılığın rehavetine alışmış olanlar özgürlük ve bağımsızlığa karşı çıkacaktır. Kongrelerin konforuna alışanlar, yabancıların  reklamını yapmaktan rant sağlayanlar bu çabalara karşı çıkmaya devam edecektir. Emme basma tulumba gibi kaynaklarımızı dışarıya pompalayan tüm sistemin baştan sona değişmesi gerekiyor. Türkiye şimdi, hastalıkları önleyecek sağlık savaşıyla, bilimsel mandacılığa karşı bilim ve teknoloji savaşını veriyor.Bilim ve teknolojide özgür ve bağımsız olmamızı isteyen herkes bu savaşın neferidir. Hastalıklardan canı yanan, sağlıklı toplum için çırpınan herkes bu savaşın askeridir. Gazamız mübarek olsun.

KAYNAKLAR

1.Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı'na bağlanması tasarısına, 91 tıp fakültesi dekanı itiraz etti : http://www.medimagazin.com.tr/hekim/universiteler/tr-saglik-yokune-itiraz-2-15-59524.html

2. REDDEDİYORUZ!  http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tuseb-4657.html

3. Üniversitelerimiz ne kadar üretken?

http://www.milliyet.com.tr/universitelerimiz-ne-kadar-uretken-/gundem/ydetay/2135142/default.htm

4. http://www.sabah.com.tr/yazarlar/oguz/2015/12/24/ar-ge-destegi-nasil-verilmeli 

5. www.aciamagercek.com

İLGİLİ YAZILAR :

 

Üniversitelerimiz ne kadar üretken?

Abbas Güçlü - MİLLİYET 

Üniversiteleri üretken olmayan bir ülkenin üretken olması çok zor!

Çünkü geleceğe yön verenleri onlar yetiştiriyor.

Batılı üniversiteler, ekonomik olarak, genelde üçlü bir sacayağı üzerinde duruyor.

Gelirlerinin üçte birini devlet ya da vakıf veriyor, üçte biri öğrenciden alınıyor, üçte birini de üniversite kendi üretiyor.

Bizim üniversitelerin pek çoğu tek ayak üzerinde.

Arkalarında ya devlet var ya da vakıf ve öğrenci gelirleri.

Bilim ve teknoloji üreterek bütçeye katkıları yok denecek kadar az.

Yani bilimi üretime dönüştürme konusunda sıkıntıları var.

Yıllardır üniversite-sanayi işbirliğinden söz edilir ama arkası bir türlü gelmez.

Yine aynı şekilde teknokentlerle çağ atlayacağız vaatleri de havada kaldı.

İşte bu yüzden kendilerini gösterme zamanları geldi de geçiyor.

Üreterek hem öğrencilerine hem de ülkeye örnek olsunlar ki tüketim toplumu olmaktan kurtulup üretime odaklanalım.

Yoksa işimiz çok zor!..

http://www.milliyet.com.tr/universitelerimiz-ne-kadar-uretken-/gundem/ydetay/2135142/default.htm

 



Bu yazı 1,492 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,780 µs