En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
5 Eylül 2019

5. DEVRİMİN HEDEFİ : ZOMBİ TOPLUM




Beyin yıkayan bilgilerin robotu oluyoruz

 

Ekrandan insan beynine yüklenen renkli, sesli, hareketli dosyaların miktarı, zaman içinde kullanılabilir belleğini işgal ettiğinde, kişi artık TV’nin, akıllı telefonun, internet aleminin esiridir. Uyanın bilgimiz artsın derken bilgiyi formatlayan bilgi tanrısının kölesi oluyoruz. Sonra da sosyal atık oluyoruz. İnternet aleminde milyarlarca insan aptal balık sürüleri gibi küresel balinanın ağzına doğru ilerliyor. Küresel balina milyarların beynini yutuyor,  sindiriyor sonra da posa halinde çıkarıyor. Sosyal atık oluyorsunuz. Bilgi tanrısı zihinlerimizi önce işgal ediyor, sonra bize ait değerleri yok ediyor, sonra da kendi değerlerini yüklüyor. Nasıl mı?

 

Dış dünyadan yüklenen bilgilere X diyelim. Dışarıdan yüklenen bilgi (X) sonsuza giderken, yani temel bilgi dışarıdan akan bilgiler içinde kaybolurken, kişinin karşılaştığı sorunu kendi temel bilgisiyle çözme olasılığı matematiksel olarak sıfırdır. Dışardan yüklenen bilgi (X) sonsuza giderken, limit 1 bölü X = sıfırdır.

 

Bilgisayardan anlayanlar bilir, sadece word kayıtlarından oluşan dosyalar hafıza kartında çok küçük bir yer işgal eder. Televizyondan beynimize akan renkli ve hareketli görüntüler ise word dosyalarına göre binlerce kat yer işgal eder. Bu gerçeğin anlamı şudur; Kitap okuyanlara göre, TV karşısında pinekleyenlerde, kullanılabilir belleğin çabucak dolması yüzünden, beyni işgal eden bu bilgi bombardımanı sonucu zihinleri giderek yavaşlar ve bir süre sonra işlem yapamaz hale gelir. Algılama bozulduğu için sorulara anlamsız ve kopuk cevaplar verir. Televizyona aptal kutusu denmesinin nedeni budur. Renkli, sesli ve hareketli görüntüler arasına saklanan virüslü programlar ile beyinleri teslim alır, insanları köleleştirir. Ne yiyeceğinden, ne içeceğine ve hatta hangi marka taşıt alacağına kadar her şey, beyinlere işlenen bu virüslü görüntüler yoluyla kolayca başarılır. Afganistan’da başarılı olamayan Batı’nın tek kurtuluş ümidi bu yüzden halka bedava dağıtılan TV’ler olmuştur.  

 

KİTAP ÖZGÜRLEŞTİRİR, TV ESİR ALIR

 

Kitap okuma ise TV seyretme ile mukayese edildiğinde, beyni çalıştıran ve insanı özgürleştiren bir eylemdir. Bu yüzden Yüce Allah, Kuran’ı Kerim’in ilk cümlesinde tüm insanlara ‘oku’  demiştir. Bizi düşünmeye, hayal etmeye ve sorgulamaya zorlayan bu eylem, özgürlüğe giden yolun ilk işaret levhasıdır. Okumak, kainata gizlenmiş doğa yasalarını yani ALLAH’ın ayetlerini araştırmak, görmek, düşünmek, içindeki hikmeti bulmak okumaktır. Ancak, temel eğitim kurumlarında beynimize çocuk yaşlarda yüklenmesi gereken, ‘bilimsel değerlendirme’ ve ‘virüs tarama’ programlarının ışığında okumalıyız. Bu ışık olmadığı için özgür ve bağımsız olamıyor, başkalarının uydusu oluyoruz. Beyne giren her çeşit bilgiyi sorgulayan, değerlendiren ve zihinsel esareti önleyen bu ışığın yokluğu, ilerlemenin önündeki en büyük engeldir. Türkiye’nin temel sıkıntısı burada düğümleniyor.   

 

Neden acaba? Beynimize akan bilgileri sorgulayan bu temel süzgeçten yoksun olursak, medyadediğimiz dış dünyadan akan bilgilerin aptal belleği ve papağanı oluruz. Çünkü insanlar karşılaştıkları her problemin çözümünde, bu virüslü bilgileri kullandığı için, zaman içinde bu bilgilerin yönettiği küresel kuklalara dönüşür. Bu insanların duyguları, düşünceleri, davranışları ve yol haritası bu yeni bilgiye göre yeniden şekillenir. Davranış ve alışkanlıklar böylece değişir ve toplum bağımlı hale gelir. Siz selfi çeker, mesaj yollar, beğeni yaparken zihin haritanız bilgi tanrısının kontrolüne geçiyor.

 

Çünkü bu bilgiyle beslenen bilinçaltı artık medyanın yani üst aklın elindedir. İstenilen  insan tipini yaratmak artık çok basittir: Bilgi akışını kısıtlamak ve tek yanlı bilgilerle beyinleri beslemek yeterlidir. Radyonun frekansını ayarlar gibi zihinsel frekanslar ayarlanır, toplumun başka kanallardan bilgi alması kolayca engellenir. Zaten toplum belli kanalların dışında tüm kanallara beynini kapatmış, televole anlayışı dışındaki frekansları anlayamaz hale gelmiştir.

 

Bu teknoloji zihinleri sinsice ele geçiriyor. Bilgi sahibi olalım derken, beynimize giren bilgilerin yönettiği robotlar oluyoruz. Trene bakar gibi bakarken, bize çarptığını farketmiyoruz. Sanki her şey sanal! Çizgi filmlerle körpe beyinlere vahşet, tecavüz, kapkaç ve sağlıksız hayat programları kolayca yükleniyor. Çünkü ana babalar bile çizgi filmler, oyunlar ve diziler kadar çocuklarıyla ilgilenmiyor. Sonra da günlük hayata giren vahşet ve her çeşit kötülük ‘niye oluyor?’ diye toplumla dalga geçiliyor. Zihinsel virüsler toplumu düşünemez hale getiriyor.

 

Toplum zihnini uyuşturan televole, futbol ve geyik muhabbet salgını, bu zihinsel savaşın sonucudur. Sigara, alkol, pisboğazlık ve koltukta pinekleme bu sinsi savaşın ürünüdür. Bu yüzden kilo veremeyen, sigarayı ve alkolü bırakamayan hastalar  ‘elimde değil’ demektedir. Bu hastaların hayatı kimlerin elindedir ve nasıl kontrol edilmektedir?

 

Yaşam tarzını değiştir, modern köle ol !

 

Kızılderililerin ateş suyu ile uyuşturulup her şeylerinin ellerinden alındığı gibi, hayatı kolaylaştırdığı söylenen araçları almak için özgürlüğümüzü ve her şeyimizi kaybediyoruz. Almadan önce de, aldıktan sonra da bu araçların esiri oluyoruz, yani bunlardan kurtuluş yok. Sıradan bir tamirci çırağının bir elinde yabancı sigara, diğer elinde cep telefonu, cebinde kredi kartı... Aldığı üç kuruşu bunlara yatıran bu insanlar kimin için yaşıyor? Bu insanların yaşam tarzları nasıl sağlıklı olsun? Hayatı kolaylaştırmak için alınan araçlar bir süre sonra hayatın amacı haline geliyor. Hayatın amacı artık bu araçları almak, bu araçlar için çalışmak ve bu araçlarla yaşamak oluyor. Bunların esiri oluyoruz. Zihinlere servis edilen virüslerle bağlanıyoruz: bağlar hayata, bağlan hayata!

 

İnternet, cep telefonu, yazılı ve görsel medyanın yan etkilerinden nasıl korunabiliriz? Bu bilgi ve iradeden yoksun toplumlar, küresel balinanın ağzına doğru mutlu bir şekilde yüzen balık sürüleri gibi. Küresel balinanın mide ve barsağına gittiğini göremiyor. Yaşam tarzı adını verdiğimiz küresel balina yutuyor, sindiriyor ve posa halinde çıkarıyor. Toplum sosyal atık oluyor. Ruhsal ve sosyal atık olan kötüler her yeri kaplıyor. Pompalı vahşeti, çocuk pornosu ve tecavüzleri bu anti-sosyal atıkların ürünü değil mi?

 

Artık cep telefonu insanların en mahrem arkadaşı, sırdaşı, her şeyi oldu. ‘Bağlan virüsü’ ile aslında insanlar birbirinden ayrılıyor, sosyal hayat atomize edilerek, insanlar doğrudan küresel yapıya bağlanıyor. Tek tip insan modeli yaratılıyor: Aynı markaları tüketen, aynı şekilde davranan...Beyinler binlerce kere tekrarlanan görüntü ve programlarla yeniden formatlanıyor. Yarın çocuklarınız çift antenli sarı elbise isterse şaşırmayın.

 

Değiştirilen yaşam tarzı örneğin cep telefonu yeni pazarlar yaratıyor, yeni pazarlar da yaşam tarzını sürekli değiştiriyor. Çocuklar cep telefonu ile yatıyor, camiden tiyatroya kadar her yerde cep telefonu anonsları yapılıyor. Kültürden beslenme tarzına, ekonomiden yönetim biçimine kadar her alanda yaşam tarzı değişiyor.

 

Sorun ; özgürlük sorunu,

Çözüm : bilim ve akıl oyunu !

 

Caddeler, sokaklar, işyerleri ve evlerimiz kameralarla sürekli izleniyor. Kredi kartlarıyla yaptığımız tüm alışverişler, cep telefonu ve internetle beynimize giren çıkan her şey küresel iradenin bilgisi ve kontrolü altında. Dev ekranda sanki sanal bir hayat yaşıyoruz. Kendi yaptığımızı zannettiğimiz şeyler, aslında büyük gözün bilgisi ve programının bir parçası. Tüm yaşam tarzımız, her şeyimiz gözetim altında.

 

Bedenimizi esir alan taşıt, asansör ve koltuktan oluşan ‘Bermuda şeytan üçgeni’ne hapsedilen tüm yaşantımız, üzerine eklenen kredi kartı, cep telefonu ve internetten oluşan ikinci bir üçgenle, sanki bir kara deliğin korkunç çekim gücü altındaymış gibi her geçen gün biraz daha eziliyor, felç oluyor.

 

İhtiyaçlara göre değil reklâmlara göre belirlenen tüketime dayalı yaşam tarzı, üretmediğimiz malları ve olmayan paraları bize harcatarak sürekli artan faizlerle geleceğimizi ipotek altına alıyor. İnsanlar bir rüya âleminde, olmayan geleceğini tüketiyor, borçlanıyor. Paranın yerini alan kredi kartları, milli egemenliği küresel mağazalar zincirlerine devrederken, yaşam tarzımız artık kuyruğa girmek için aldığımız sıra fişinden öte bir anlam taşımıyor.

 

Algı yönetimi, istediği her şeyi gizlice ve sessizce değiştiriyor, ruhumuz bile duymadan. Değişiklikleri moda olarak algılıyoruz. Sadece modern yaşantı algısı yaratmak yeterli. Sağlıklı yaşam koşulları sağlanmadan, milyonlarca insanın altyapıdan yoksun şehirlere ve beton mezarlara tıkılması bile modern yaşantı algısıyla sunuluyor.

 

 Bu zihinsel esareti neden göremiyoruz ?

 

Çünkü bu karanlık savaşta kullanılan silah ve yöntemler mükemmel. Bunlarla başetmek çok zor. Cep telefonundan hamburgere, koladan sigaraya kadar her türlü silah, ‘hayatı kolaylaştırır, bununla her şey iyi gider’ algısıyla insanları gönüllü olarak teslim alıyor. Hem de inanılmaz bir hızla. Türkiye’deki kayıtlı cep telefonu abone sayısı 100 milyona ulaşmış bulunuyor. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir bulaşıcı hastalık bu kadar hızla yayılmadı.

 

Özgürlüğün tanımı bile sessizce değiştiriliyor. Gerçek özgürlük; insanın kendi hayatını kendisinin yönetmesi ve yaşam tarzını kendisinin belirlemesi iken, kredi kartlarının limiti; özgürlüğün yeni tanımı ve sınırı olarak sunuluyor. Artık daha çok özgürlüğün yolu, bu limitleri genişletmekten geçiyor. İnsanoğlu da, bu sahte özgürlüğün sınırlarını genişletmek için tüm enerjisini, zamanını, aklını ve her şeyini ömür boyu tüketiyor, tüketiyor, tüketiyor.      

 

Alış veriş çılgınlığı ve tüketmenin dayanılmaz hafifliği sağlığımızı, hayatımızı ve dünyamızı bir hastalık gibi kemiriyor, tüketiyor. ‘Ne kadar tüketirsen o kadar özgürsün’ anlayışı, küresel üretim dağlarını eritmek için pompalanıyor. Markalar dünyasında alış veriş çılgınlığı ve kredi kartı limitiyle belirlenen satın alma gücü özgürlük olarak sunulurken, insanlar, derin iradelerinin sinsice teslim alındığının farkında değil. Hafıza kartlarımız işlenirken, ‘kuklalar alemi’ yeni yaşam biçimi oluyor. Algı savaşı herkesi su dolu kapta yavaşca ısıtılan kurbağaya çeviriyor. Bu olayın toplumsal örneği televole uykusu. İnsanlar yıllar süren sessiz ve derin uykuya dalarken derin iradeleri hoş ve boş şeylerle zaman içinde teslim alınıyor.

Tüketim toplumunun yeni dünya düzeni çoktan kuruldu. alibaba.com, istenilen herseyi çok ucuz fiyata kapınıza kadar getiriyor. Çarşı pazar çok ucuz Çin mallarıyla dolu. Bu fiyata başka kimse üretemez. Şimdilik ucuzluk olsun diye bunlara göz yumuluyor. Trump, bu istilayı engellemek için astronomik vergiler koyuyor. Ancak kimse farkında değil : 1000 liralık telefon vergiyle 5000 olursa, genç nesil, gelsin bunlar bizi yönetsin diyecek ve vergi koyana oy vermeyecek. Çünkü işsiz veya düşük ücretle çalışanın başka çaresi yok. Üretim artmaz ve önlem alınmazsa patates soğan olayı daha sık yaşanacak. .

Sonuçta küresel tsunami, ucuz tüketime alışan ve üretim gücünü yitiren devletleri ve iktidarları sürükleyecek. İstanbul seçiminde bunu yaşadık. Bu tsunami, sadece ekonomiyi değil, tüm milli değerleri de önüne katıp götürüyor. Sınırları, orduları, dinleri ve devletleri en büyük engel olarak görenlerin sayısı hızla artıyor. Bu tsunaminin en sinsi yönü ise genç nesilde kendi ideolojisi olan deizm, ateizmi yani modern putperestliği yayması. Akıllı telefona tapan nesiller zombiye dönüşecek. Zaten dönüşüyor. Ayrıca çip takmaya gerek var mı?

Bilgi tanrısı google, sürekli herkesi dinliyor ve izliyor. Sadece internet taramalarınız değil, sözlü arzu ve istekleriniz de sahte tanrının rahmeti olarak anında beğeninize sunuluyor. Siz de özgürce seçiyorsunuz. Ancak seçimleriniz zihinlere yüklenen yazılımla sınırlı. Bu sanal hayatta her şey hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya ‘özgür seçimler’ yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını yaşıyoruz? Kaybolan bize ait özgür irade ve yaşam nerede?


Özgürlük adına özgürlüğün yok edildiği karanlık bir savaşın kurbanıyız. İrademizi yok eden bu savaşın hedefi; zihnimizi ve bedenimizi ele geçirmek. Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? Patron kim olacak? Dış dünyadan beynimize yüklenen programlar mı, yoksa biz mi?


Kendi yaşam tarzını dayatan ve bizi robota çeviren yeni dünyada özgür yaşamak mümkün değil mi? Başkalarının kurguladığı hayatın figüranı olmaktan başka çaremiz yok mu? Bizi hiçe sayan küresel yaşam tarzına teslim mi olacağız? Esir alınan kendi irademiz ve hayatımız ne olacak? Hasta eden yaşam tarzını değiştirin diyen bilime rağmen neden değiştiremiyoruz? Bilim adamları mı anlatamıyor, yoksa biz mi anlamıyoruz? Onların söylediği şeyleri yapmak neden bu kadar zor?


İnsanlık tarihinin bitmek bilmeyen bu özgürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında sonsuz cephede devam ediyor. Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bizi yutmaya çalışan küresel yaşam tarzına karşı direnmek ve sağlıklı yaşam alanları yaratmaktan başka çaremiz yok. Özgürlüğe atılan ilk adım bu.


Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi çözmeden sağlıklı ve özgür yaşamak mümkün değil. Zihnimize yüklenen küresel esaretten nasıl kurtuluruz? Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm de bilim ve akıl oyunu.

Çağımız bilim teknoloji çağı. Artık istihbarat savaşları her çeşit medya üzerinden yapılıyor. Bunu bireysel takip etmek yeterli değil organize takip gereklidir. Medyadaki teknolojik gelişmeleri takip edecek ve PROAKTİF önlemleri alacak kurumun adı Medya Akademisidir. 200 Üniversite ve 170 binlik bilim ordumuz niçin var? Çağımızda sürdürülen zihinsel savaşı bilim ordusunu organize etmeden kazanamayız. Başımıza musibet gelmeden proaktif önlem alamıyoruz. Düşmanın silahıyla zafer kazanılmaz. Tweeter, facebook, instegram... Her alanda milli medyamızı kurmalıyız. Bu zihinsel savaşı kazanmanın yolu, gelismiş bilimsel ve teknolojik yöntemleri kullanan Medya Akademisidir. 

Bu savaş, hayatımızı esir alan yaşam tarzına karşı vicdanımızın isyanı ve masum savaş ilanıdır. İrademizi ele geçirmeye çalışan zihinsel esarete karşı irademizin özgürlük savaşıdır. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. Yaşam tarzının beynimize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keseceğiz, ya da küresel robot olacağız. Seçim bizim.

  Kaynak :

  

  • Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006  

  



Bu yazı 1,862 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,455 µs