En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
14 Mart 2016

ŞİFREYİ ÇÖZELİM



Tüm yazılar için alttaki kutuyu tıklayınız.

• Diyabet dahil salgın halini alan hastalıklar neden önlenmiyor? Neden bu konuda  başarı yok? Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine neden sivrisineklerle aptalca uğraşmak zorunda kalıyoruz? 

Bir kere daha anlatalım :

Küresel sağlık anlayışı, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini ortadan kaldırmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir.

• Hastalık üreten yaşam tarzının doğal sonucu olan hasta sayısındaki patlama, trilyon dolarlık sağlık sektörünün can damarıdır. Sektörün sadece 2007 yılı ABD cirosu bile 2.3 trilyon dolar. Dünya cirosu ise akıl almaz boyutta. Bu verimli kaynağın değerlendirilmesi için ne gerekiyorsa yapılır, hiçbir fedakarlıktan kaçınılmaz.

• Onbinlerce doktor ithal etmekten, milyar dolarlık bilimsel araştırmalara, onbinlerce bilim adamı ve doktorun dünyanın bir ucundan öbür ucundaki kongrelere taşınmasına kadar her çeşit harcama finanse edilir. Ancak, hastalık üreten bataklığın kurutulmasına gelince, gerçek anlamda hiçbir mücadeleye izin verilemez. Sonucu etkilemeyen göstermelik çabalar, ‘dostlar alış verişte görsün’ türünden reklama yönelik çalışmalar vaziyeti kurtarmak için zorunludur.

• Bunların hepsi gerçektir. Hastalıklar ve sağlık harcamalarının birlikte artması yüzünden, bu sektör giderek dev bir pazara dönüşüyor. Bu trilyon dolarlık sektörün başarısı için, herkes senaryoda verilen rolleri çok iyi oynuyor, kimse bindiği dalı kesmek istemiyor.

• Hastalıkların önlenmesi, hastalık oluştuktan sonra tedavisine göre, çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olmasına rağmen, trilyonlarca dolarlık sektörün yaşaması için bizlerin hasta olması gerekiyor. Bu yüzden sağlık odaklı değil, hastalık odaklı bir anlayışa mahkum oluyoruz. Hastalık için yapılması gereken hastalıklarla boğuşmak iken, sağlık için yapılması gereken; hastalıklara yol açan risk faktörlerinin önlenmesidir. Yani sağlıklı yaşam tarzı ve sağlıklı çevrenin sağlanması, sigara, alkol, sağlığa zararlı kimyasallar, katkı maddeleri, GDO… yasaklanması, tembel yaşantının önlenmesi…

• Sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu anlayış; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme, sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor.  Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyon dolarlık sektör ne olacak?  Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor. 

• Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecektir? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz ve sağlıklı yaşamasını sağladığınız insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?

• Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak? Örneğin, hipertansiyona yol açan risk faktörlerini doğuran yaşam tarzını değiştirdiğiniz zaman, ilaçları kime satacaksınız? Bu anlayış, bilimsel araştırmaların yönünü de belirlemiş oluyor: Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyen ve bu tavukların sayısını artıran araştırmalar.

• Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı. Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok. 

• Bu araştırmaların finansmanı yani değirmenin suyu nereden geliyor? Bilimsel araştırmalara milyarlarca doları yatıranlar, insanlık için, Kızılay'a yardım olsun diye yapmıyorlar. Amaçları daha çok kazanmak ve daha sonra ki araştırmaları finanse etmek. Mesela obesiteyi önlemek yerine şişmanları zayıflatmak onlar için ekmek kapısı. Obesiteyi önlerseniz, bir düzine hastalığı da önlemiş olursunuz ki, hastalıktan beslenen modern yapı çöker ve bu yapıdan beslenenler aç kalır. İşte bu yüzden hipertansiyondan diyabete, böbrek yetmezliğinden kalp ve damar hastalıklarına kadar milyonlarca insanımız hastalıktan kırılıyor ve her yıl yüzbinlerce insanımız ölüyor ama önleyici araştırmalar yok. Neden? Kimse bindiği dalı kesemiyor. İlaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Bu yüzden Kanamalı Kırım Kongo virüsünden insanlarımız ölüyor, çünkü modern bilim merkezleri bunun aşısını karlı bulmuyor. Devletlerin ise bilime harcayacağı parası yok çünkü küresel sermaye bu amaçla borç vermiyor. Önce koladan mısır şekerine, hurda demir eriten fabrikalardan çimento yatırımlarına kadar sayısı belirsiz hasta eden yatırımlar giriyor, sonra da tedavi eden ilaç ve teknoloji. Ne kadar insancıl değil mi? Sigara içimi azalmasına rağmen KOAH ve astım neden artıyor? 

• Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar!  Götürüsü olan sebepler ne olacak?  Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

• İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir.  ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler. Çünkü erken teşhis kampanyaları sonrası, tedavisi gereken dev bir hasta potansiyeli keşfedilir. Bu zengin maden yatağı ilaç, teknoloji ve hizmet sektörü için piyangodan çıkan büyük ikramiyedir. Satışlarda patlama yaşanır. Böylece sektör yeni bir kampanya için gerekli enerjiyi fazlasıyla toplamış olur. Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan hasta edilen bu verimli madenlerin işletilmesi küresel sistemin yaşam kaynağıdır.

• Hastalıkları önlemek yerine mahalle aralarına kadar yayılan klinikler ve dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Herkes önüne gelen hastaya MR, BT… çektiriyor. Da Vinci robotlarıyla ameliyatlar yapılıyor. İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı astronomik şekilde arttı ve artmaya devam ediyor. SGK açıklamasına göre, hastalık harcaması 9 yılda 8 kat arttı. 2013 hasta muayene sayısı 700 milyon. Başka rakam vermeye gerek var mı? 

Peki sonuç ne? Daha mı sağlıklıyız? Elinde çekiç olan çakmak için çivi arıyor, herkesi çivi gibi görüyor. Sistem sağlık odaklı değil, hastalık odaklı. Sistemin değişmesi gerekiyor ama kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. Vergilerin bile önemli bir kısmı içki, sigara ve sağlığa zararlı ürünlerden. Fabrikalar zehirlerini daha ucuz olduğu için nehir ve denizlere akıtıyor, zehirli dumanlarını çevreye salıyor. Belediyeler kanalizasyonları biyolojik arıtmasız denize akıttığı için müsilaj kaderimiz.  Kimse bunları önleyelim demiyor. Kanser ve hastalıklar olduktan sonra erken teşhis için çırpınanların amacı ne? Hasta olmak kader, tedavi olmak imtiyaz mı?

• Frost & Sullivan’ın Hitachi için yaptığı çalışmaya göre, dünya sağlık harcamaları 2020 yılına kadar 12,7 trilyon dolara ulaşacak. Hastalık önleme, muayene ve takip yatırımlarının 2014 yılında toplam harcamalar içinde yüzde 30 olan payı ise 2020 yılında yüzde 45’e kadar çıkacak. Hastalıkların tedavisi için harcanan tutarlar, önleme ve muayeneye yönelik harcamaları geride bırakacak.

• Aynı raporda sağlık sektöründeki çok sayıda yeniliğin tıp alanında devrim yaratması, tıbbi görüntüleme, ilaç, tıbbi cihaz ve fen bilimleri gibi sağlık sektörlerindeki harcamaların 2020 yılında yüzde 6,4 artışla 2,1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Aynı zamanda nano teknolojik robotlar, kombine cihazlar, elektronik tedavi yöntemleri ve gen manipülasyonu gibi teknolojilerin mikroskopik ölçekte karmaşık işlemleri mümkün kılarak ve hasta ihtiyaçlarına uyarlanmış tedaviler sunarak dünya çapındaki hasta bakımı sektörünü dönüştüreceği tahmin ediliyor. Bu değişim dünyada başladığını duyuran Hitachi, Danimarka'da teknoloji firmaları ile işbirliği halinde e-Sağlık sistemlerinin kullanımını teşvik etmek ve verimini arttırmak için 'süper hastaneler'in kurulduğu örneğini veriyor.

• Belli başlı 5 kronik hastalık olan kanser, şeker, ruhsal bozukluklar, kalp ve solunum rahatsızlıklarının gelecek 20 yıl içinde küresel ekonomiye getireceği yükün 47 trilyon ABD dolarını bulması bekleniyor. Dünya Ekonomik Forumu'nun Harvard Halk Sağlığı Fakültesi ile yürüttüğü araştırmaya göre, her yıl 36 milyon insanın ölümüne yol açan bu hastalıkların dünya ekonomisine getireceği yükün küresel gayrisafi hasılanın yüzde 4'ünü temsil edeceği öngörülüyor. Dünya Sağlık Örgütü ise bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle ölenlerin sayısının 2030 yılında 52 milyon kişiye ulaşacağını tahmin ediyor. 

• Bulaşıcı olmayan hastalıklar, sanılanın aksine, yağlı ve şekerli gıdaların çok tüketildiği, insanların daha az hareket ettiği ve fazla alkol ile sigara tüketiminin olduğu zengin ülkelerden ziyade fakir ülkelerin insanlarını daha çok etkiliyor. Bu tür hastalıkların yol açtığı ölümlerin yüzde 80'i az ve orta gelirli ülkelerde meydana geliyor. Halbuki, Dünya Sağlık Örgütü, çok az para harcanarak 5 kronik hastalığın yol açtığı sağlık sorunlarının tedavisinde önemli ilerlemeler sağlanabileceğini açıkladı. Örgüt, özellikle fakir ülkelerin küçük miktarlarda yapacağı sağlık harcamaları sayesinde, sağlık sistemlerinin iflas etmesinin de önüne geçilebileceğini bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü uzmanları, hükümetlere bir dizi öneride bulunarak sağlık alanında atılabilecek adımları da sıraladı. Buna göre, tütün ve alkol vergilerinin artırılması, kapalı alanlarda sigara içilmesinin yasaklanması, tuz ve transyağ içeren gıdaların tüketim seviyesini düşürecek kampanyalar düzenlenmesi ile diyet ve fiziksel aktiviteyi artırmayı amaçlayan bilinçlendirme kampanyalarının başlatılması, bulaşıcı olmayan hastalıkların neden olduğu ölümleri azaltabilir.

• Modern tıbba yön veren sektörler, para getiren hastalık ve risklere dayandığı için, hastalık madenlerinin keşfi sektörün yaşam kaynağı. Sektörün kucağındaki yapıların görevi ise, erken teşhis numarasıyla yeni rezervler ve satılık hastalıklar. Bilim ve sağlık maskeli bu organizasyon yüzünden hastalık rezervleri sürekli artıyor. Binlerce sanal hastalık bu nedenle uydurulup keşfedildi. Sektör destekli erken teşhis hayat kurtarır kampanyaları bu amaçla yapıldı. Ama iş, kanser ve hastalıkların önlenmesine gelince, göstermelik eylemler hariç ne kaynak ayrılıyor ne de kampanya yapılıyor. Sebep basit: hastalıkları önlerseniz ilaç ve teknolojiyi kime satacaksınız. Zincir hastanelerin çalışması, sizlerin hasta olmasına bağlı.

• Erken teşhis hayat kurtarır kampanyaları ve gizli saklı tüm hastalıkları ortaya çıkarmak için yapılan çekap taramaları cebi şişkin akıllı hastalar için. Dünyadaki tüm kaynaklar azalırken, çekap madenleri sürekli artıyor. Pahalı genetik analizler ve kanser belirteçleri ile ileride çıkacak hastalıklar bile biliniyor, yeter ki akıllı hasta olun. Her yıl milyarlarca doları hastalıktan beslenen modern tıbba hediye ediyoruz.

• Hastalıkların önlenmesine yönelik kampanyalar bu sektör için çok zararlıdır. Çünkü hastalıkların önlenmesine harcanan her kuruş hasta sayısını  azalttığı için, hastalık madenlerinin işlenmesiyle büyüyen bu dev sektör çökecektir. Bu yüzden perde arkasından küresel şirketlerin desteklediği sağlık kampanyalarında şu gerçeği görürsünüz: Bu kampanyalar hastalardan oluşan pastayı küçültmeye değil, büyütmeye yöneliktir. Bu nedenle hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşını yönetmek, bu çeşit küresel desteğin ne anlama geldiğini idrak eden sivil toplum kuruluşlarına ve bağımsız ulus devletlere düşer.

• Aslında bu satranç oyununda yadırganacak bir durum yoktur. Yaşam tarzı dediğimiz bu hayat oyununun bir tarafında insan, toplum ve toplumun organize gücü olan ulus devletler vardır. Oyunun diğer tarafında ise insanın özgür iradesini yok ederek toplumun yaşam tarzını kendi istediği şekilde kurgulamaya çalışan küresel sistem vardır. 

• Bu mücadelede gelişmiş ülkeler dahil tüm dünya ülkeleri, kendilerini mat edecek kadar zekice hazırlanmış bir oyunla karşı karşıyadır. Bu oyunun ilk hamlesinde, toplumun beyni olan aydınlar, küresel sistemin ödül ve cukkalarıyla memnun edilir. Her çeşit yayından bilimsel çalışma ve kongrelere kadar, toplum ve devletten destek alamayan aydınlar ve bilim adamları mecburen bu desteği, ilgi ve şefkati gördüğü küresel safa geçmek zorunda kalır.

• Bu satrancın kalan hamlelerinde beyin gücünden yoksun kalan ve körebeye dönen toplum ve devletler için, küresel oyunlar karşısında mat olmaktan başka bir seçenek yoktur. Çünkü bu oyunu, beyin gücünü kendi safına çeken kazanacaktır. Ve ilk saf değiştirmeye zorlanan da toplumun organize güçleri, aydınlar ve bilim adamları olacaktır. Bu saftan sökülen her çivi, toplum ve devlet binasının çöküşü demektir.

• Özellikle en büyük değerin para olduğu, ahlak ve hukuk gibi değerlerin ise para etmediği toplumlarda, bu oyunun galibi daima küresel sistem olacaktır. Beyin gücünü kaptıran devlet ve toplumlar ise, savaş meydanında başsız kalan cengaver gibi kelle koltukta haybeye kılıç sallayacak ve oyununun son sahnesi de acıklı olacaktır. Bundan daha doğal bir sonuç olamaz.

www.kemalyesilcimen.com

Tüm yazılar için alttaki kutuyu tıklayınız.

 



Bu yazı 1,436 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,379 µs