En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
10 Nisan 2015



NE YÜZLE ?


Paranın sınırı yok, aç gözlü insanların gözünü doyurmak mümkün değil. Bir asır önce kuru ekmek ve hoşafa talim eden Çanakkale şehitlerinin 4 çeker cipleri, lüks evleri yoktu ama uğruna can verecek değerleri vardı. Kendileri için yaşamak yerine bizim için can verdiler. Peki bizim uğruna feda edeceğimiz hangi değerlerimiz kaldı? Dünya ekonomik kriz içinde kıvranırken o şehitlerin torunlarına yakışır şekilde, inanç ve kültürümüzün eseri, paradan daha değerli insani temelleri olan toplum modelini geliştirmek zorundayız. Her yönden sağlıklı toplumun yolu buradan geçer.

Üniversitelerin bir görevi de bu engin ve tok gözlü kültürümüzü ve toplum modelini günümüze taşımak ve gelişimini sağlamak olmalı. Ama neredeeee… Herkes üretmeden tüketmek istiyor. Son 10 yılda sadece cep telefonları ve geyik muhabbete 250 milyar dolar harcarken, bilim ve aydın dünyamızın yaptığı, başkasının keşfettiği akıllı telefonlarla caka satmak, fiyaka yapmak. Ancak bu akıllı telefonlar akıl olarak hayatımıza yansımıyor.

Bu açgözlü toplum modelinde, herkes kendinden kötü durumda olanları düşünmeden sürekli istiyor. Dünyayı ve ülkemizi sömürenleri görmeden ve bu sömürüye çözüm üretmeden kendine düşen pastanın büyümeyeceğini düşünemiyor. Asgari ücretin 900 tl olduğu ülkemizde, toplumun yarısı mütevazi bütceyle yaşamaya çalışırken, bir avuç insanın toplumun ekonomik dengesini ve adalet duygusunu bozacak şekilde milli gelirin çoğunu gasbetmesi kabul edilemez. Emekli, dul, yetim, işsizleri unutanlar, sıkıntıda olan milyonları düşünürlerse daha insani, ahlaki ve vicdani olur. Yoksa altta kalanın canı çıkar. Bu düşünce herkes için geçerlidir.  

Sağlıktan örnek verelim : Sağlığa ayrılan para; ilaç, teknoloji ve personele harcanıyor. İlaç ve teknolojide nal toplayan bilim dünyamız yüzünden, paranın çoğu ilaç ve teknoloji yoluyla dışarıya kaçıyor. Geriye kalan az miktar paranın paylaşımı ise kavgaya yol açıyor. Halbuki sorun, bilim dünyamızın ilaç ve teknoloji üretimindeki kısırlığından kaynaklanıyor. Küresel ilaç ve teknoloji sektörünün taşaronluğunu yapmak, üretmekten daha kolay. Marifet ise zor olan başarmak. En hayati aşıları ve Penisilini bile üretmekten aciz durumdayız. 2 yıldır penadur yoktu ithal bile edemedik kimin umurunda?

ABD'de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… Modern tıbbı ne kadar güzel özetliyor. Şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO'lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler ve alkol sağlık ve hayatımızı çökertiyor kimsenin umurunda değil. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Her yıl milyarlarca doları hastalıkları önleyemeyen bilim dünyamız yüzünden hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz.

NEDEN BU KADAR HASTAYIZ?

Önlenebilir ölümlerde dünya ve olimpiyat şampiyonuyuz. 1994-99 yılları arasında 37 ülkenin bulunduğu sıralamada erkeklerde koroner kalp hastalıklarından ölüm oranı, Kore ve Çin'de 100 binde 50 iken, Türkiye'de 650. Yani 13 misli fazla ama aydın ve bilim dünyamız bilmiyor. Kendi sağlık ve hayatından bile habersiz. Bu ne biçim aydındır, bu ne biçim okumaktır.

Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi'nin yaptığı araştırma 2005'te yayınlandı. Ölümlerin yüzde 86'sı önlenebilir nedenlerden ama aydın ve bilim dünyamız bunu da bilmiyor. 'Önlenebilir' demek, önlenmediği için pisipisine ölüyor demek. Her yıl hastalık üreten küresel yaşam tarzının öldürdüğü yüzbinlerce insanımızın dramına bilim dünyamızın duyarsız kalması düşündürücü.

Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet, metabolik sendrom ve şişmanlık adeta salgına dönüşmüş durumda. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. CREDİT isimli ulusal araştırmaya göre, Türkiye`de 8 milyon böbrek hastası bulunuyor yani her 7 erişkinden biri böbrek hastası. Şeker hastası sayısı 1990'da 1 milyonken şimdi 10 milyonu geçti. CREDİT 2  araştırması ise cahillerde ölüm oranının 13 misli fazla olduğunu söylüyor.

Koroner kalp hastalığı, 1990 yılından beri her yıl % 7 artıyor. 2012'de akut koroner sendromla yatan hasta sayısı 420.000, yıllık ölüm oranı %32. TEKHARF araştırması 2013 verilerine göre, kalpten ölümlerde Avrupa şampiyonuyuz. Kalpten ölümler İngiltere ve Almanya'nın 3 - 4 katı. 3,5 milyon koroner kalp hasta havuzuna, her yıl 120 bin yeni hasta ekleniyor. Kalp yetmezliğinde dünya şampiyonu olduğumuzu gösteren araştırmanın adı HAPPY. Neden happy, kim happy bilmiyoruz. Bildiğimiz şu : yapay kalp cihazı için SGK 400.000 euro ya kadar veriyor. Bilim dünyamız, çözümü ve mutluluğu burada arıyor. Hadi mutlu olun.

'Vasküler Risk' isimli araştırma sonuçlarına göre, ülkemizde 5 yıllık dönemde stent ve baypas gibi tedavi yöntemleri % 90 artarken, kalp krizi, felç ve ölüm oranı azalacağına, % 170 neden artmış bilmiyoruz. Her yer hastane doldu. Yoğun bakımlarda ve mezarlarda yer kalmadı, aydınımız bakıyor ama görmüyor. Aydın ve bilim dünyamız bakarkör ! 

İLİM KENDİN BİLMEKTİR

Bilmek için okumak gerek. İlk emir ; oku ama okumuyoruz. Okumak sebep-sonuç ilişkisi kurmak, bilimsel düşünmek. Okumak idrak etmek, gereğini yapmak, kötü kaderini değiştirmek. Okumak tebliğ etmek, bilimsel gerçekleri halka anlatmak. Okumak acı gerçekleri haykırmak. Aydın ve bilim dünyamız neyi tebliğ ediyor?

Bilim dünyamız, küresel sektörün kendi çıkarları için finanse ettiği araştırmaları en ince ayrıntısına kadar ezbere bilir ama kendi kötü kaderini gösteren araştırmaları bilmez, görmez, duymaz. Bilmiş olsak böyle zavallı durumda olur muyduk : 9 yıllık dönemde sağlık harcamaları % 800 artmış ama daha sağlıklı değiliz. Bu araştırmaları okuyup gereğini yapmayacaksak niye yapıyoruz?

Aydın ve bilim dünyamız bu acı gerçekleri bilmez, görmez, duymaz, okumaz, anlamaz, konuşmaz. Bilim; sebep - sonuç ilişkisi kuran disiplinin adı ise, kötü kader gibi yakamıza yapışan sonuçları önlemenin yolu, sebepleri önlemekten geçer ama bilim dünyamız, bilimin sadece lafını eder. Bunca yıldır milyonlarca insanımız önlenebilir nedenlerden ölmüş ve hastalanmış, umurunda değil. Herkes performansını artırmakla meşgul. Umurunda olsa ülkemizde insanların % 86'sı önlenebilir nedenlerden ölürken önlem alır, tekrarına mani olurdu. Aydın ve bilim dünyamızın idrak yolları hasta, bu yüzden ne yapacağını bilemiyor.

SEN KENDİNİ BİLMEZ İSEN BU NE BİÇİM OKUMAKTIR?

TURDEP II 2010 sonuçlarına göre diyabet oranı : % 13.7 yani 10 milyonu geçti. PURE 2013 sonuçları ise felaket : % 18 ! Son 3 yılda %13'ten %18'e çıktı. Hastaların %80'inde kan şekeri kontrolü yetersiz. Aydın ve bilim dünyamız, son 22 yılda % 1000 artan şeker hastalığını önlemeyi akıl edemediğimiz için her yıl 4 milyar doları şekerle ilgili hastalıklara harcıyoruz görmüyor, harcanan paraya rağmen halkımız neden daha sağlıklı değil bilmiyor.

Sağlığa harcanan paranın aslan payı ilaç ve ithal teknolojiye gittiği için, 2 TL'ye hasta muayene ediyoruz onu da bilmiyor. Tuvalet ücretinden az bir ücrete muayenenin nedeni, ilaç ve teknoloji ithalatına harcanan paradan geriye bu kadar kalacağını, okuyamadığı içindir. Yarın, sıkışan hastalar daha ucuz diye gelirse şaşırmayın. 2013 yılında muayene olan hasta sayısının 700 milyona ulaştığını hatırlatalım.

Zengin olmanın yolu hastalıkları önlemekten geçiyor ama aydın ve bilim dünyamız bilmiyor. Refah ve sağlığın yolu bilim teknolojide keşif, patent ve üretimden geçiyor onu da beceremiyor. İlaçtan yüksek teknolojiye ithal etmek kolayına geliyor. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artarken hastalıklar azalmamış hızla artmış, nedendir düşünemiyor. Ne dev hastaneler, ne sağlığa harcanan milyarlar sağlığı korumuyor ama görmüyor.

1923 yılı hekim sayısı : 554, 1960 yılı hekim sayısı : 9826 , 2013 yılı hekim sayısı : 130.000, 2023 yılı hedefi : 300.000, 100.000 doktor ithal edilecek.

Bilim dünyamız herkese bir doktor olsa ne yazar diyemiyor. Dilinde felç var, acı gerçekleri konuşamıyor. Dünya Sağlık Örgütü, çok az masrafla hastalıkların önemli oranda önleneceğini, bu yolla sağlık sistemlerinin iflas etmesinin önleneceğini bildiriyor, okumuyor. Hastalıklara harcadığımız para 67 milyar dolar olmuş ve bu rakam giderek artıyor, SGK bütçesi alarm veriyor. SGK'daki batak; 57.6 milyar TL, aydın ve bilim dünyamız bu artışı az görüyor. Hastalıktan sürünüyor, hasta toplum oluyoruz farkında değil. Modern tıp ilerlerken, hastalıklar azalacağına artıyor ama bilim dünyamız nedendir diye kafa yormuyor.

BU NE BİÇİM OKUMAKTIR?

Her yer üniversite doldu ama hala bilimsel anlayıştan yoksunuz. Çünkü ezberci, teste ve dersaneye dayalı eğitim sistemi, beyinleri uyuşturuyor ve bilimsel anlayışı yok ediyor. Hatta bu eğitim sisteminin dişlileri arasında ezilen aydın ve okumuş kesimin beyni daha çok hasar görüyor. Bilimsel anlayışın, bu eğitim sistemi ve tahsille köreldiğini unutmadan belirtelim. Üniversitelerin çoğu sosyal bilimler ama sosyal olayları bile analizde, bilimsel sebep – sonuç ilişkileri kuramıyor. Bu hastalık özelikle aydınımızda yaygın. Aydın ve bilim dünyamız kendi ülkesinin gerçeklerini bilmez, duyduğunu ve tercüme ettiğini basma kalıp tekrarlar durur, sorgulamaz. Teste dayalı ezberci eğitimin sonucu bu.

Bilim ve aydın dünyamız ünvan ve post kavgası yaparken dünyadan habersiz. Adamlar 500 milyon km uzaktaki kuyruklu yıldıza uzay aracı indirip bilimsel araştırma yaparken biz daha 20 yıl önce yaptığımız evleri çürük diye yıkmaya çalışıyoruz. Beklenen Marmara depreminden korunmak için, önlem olsun diye 1998 öncesine ait binalar çürük ve riskli diye yıkılıyor. Mağara adamlarının binlerce yıllık binaları bile tarihe meydan okurken, 15 - 20 yıllık binalar neden çürük? Yoksa bu evler kaçak mı yapıldı veya gecekondu mu? Bu evlerin yapıldığı döneme damgasını basanlar İTÜ mühendisleri değil mi? Bu riskli binalar yapılırken bilim dünyamız neden uyarmadı? Devlete ve kurumlarına güvenerek birikimlerini bu evlere yatıran halkın suçu ne? Sağlam diye satın aldığı evlere aynı devlet kurumları bugün çürük diyor. Bu riskli ve çürük raporu verilen evleri yapanları kim yetiştirdi? Bunlar uzaydan mı geldi? Bilim dünyamız post ve para kavgası yerine bu ayıbı ne zaman tartışacaklar? Yüzlerce milyar doları, taşa, toprağa, telefona, ithal taşıta, uçağa gömüyoruz ama tasarrufları ilaç ve aşı gibi zorunlu ve karlı işlere yatıramıyoruz.

Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci'nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken 400.000 euro'luk yapay kalp cihazlarını, 20.000 dolarlık kalp kapaklarını(klips), 10.000 dolarlık kalp pillerini(ICD) bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan Kanamalı Kırım Kongo hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor. Bu virüsleri yayan vahşi batı aşısını yapacak ve sonra da bize himmet edecek(!) Bilim dünyamızın beklentisi bu. Bilim ve teknolojik ilerleme idrak sınırlarımız ötesinde. Beklenen Marmara depreminden bizi koruyacak araştırmaları, soykırım yasası çıkaran Fransız araştırma gemileri yapmadı mı? Batı dünyası yapar, biz seyrederiz. Bilimsel mandacılık işte bu! Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adama, bu kadar üniversiteye rağmen neden bu haldeyiz? Altyapısı bile olmayan üniversitelerde zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. Bizim araştırmalar para kazanmıyor, kıt kaynakları tüketiyor. Çağımızda İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık pazarın hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, fındık fıstıkla oyalanan ve 70 yıldır gelişmekte diye uyutulan ülkeler.

Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Başkalarının çıkarlarına hizmet eden reklam ve pazarlama yerine, kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar ve kongreler yapmayı ne zaman akıl edeceğiz? Bilimsel yozlaşma ile teknolojik, ekonomik ve kültürel işgalin yol açtığı yaşamsal sorunlara çözüm arayan 'Ulusal Bilim Kongreleri' ne zaman ve kimin tarafından düzenlenecek? Kongreler yabancı beyinlerin pazarı ve gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak? Ünvanların arkasına sığınarak halkı bilim ile aldatmaya son verelim artık. Binlerce ilaç ve teknoloji ürünü içinde bir tane keşfettiğimiz bir şey var mı?

Çağımızda bilgi ve teknolojiyi üreten ve pazarlayan kazanıyor. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin'den Afganistan'a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Bilim ve teknolojide 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor.

Gönül ve akıl insanımız Yunus Emre ne diyor : 'İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmez isen bu ne biçim okumaktır' Bilim dünyamız, dış dünyanın yaptığı araştırmaları en ince ayrıntısına kadar ezbere biliyor ama kendi halkının acıklı halini yansıtan araştırmaları bilmiyor. Biliyorsa, bu bilginin hamallığını niye yapıyor? Aydın ve bilim dünyamız bu zavallı halini bilmeden, hiç kimseye ışık veremez.

Batı ülkelerinde hastalıkları önleyecek, 'Önleyici kardiyoloji, Önleyici tıp' bilim dalı ve uzmanları var. Halk sağlığı enstitüleri ve fakülteleri var. Görevleri toplumu hastalıklardan korumak. Hastalık savaşını yönetecek 'Milli Sağlık Akademisi' gibi merkezi bir beyin olmadan bu savaşı kazanmak mümkün değil. Nasrettin Hoca gibi testiyi kırmadan önlem almak gerekiyor ama bilim dünyamız O'nu da bilmiyor.

Eski Çin'de 4600 yıl önce başarıyla uygulanan sağlık odaklı sistemde, doktorların geliri hasta sayısına göre değil toplumun sağlık durumuna göre artıyordu. Yani hasta sayısı arttıkça doktor geliri azalıyor, hasta sayısı azalıp sağlıklı insan sayısı arttıkça, toplum sağlıklı hale geldikçe doktorun geliri artıyordu. Sistem, hastalıktan değil sağlıktan besleniyordu. Salgın hastalık halinde o bölgeden sorumlu doktor her şeyini kaybediyordu. Bu yüzden doktorlar tüm varlıklarını, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunmasına adamışlardı. İnançları sağlıktı : Süper doktorlar hastalıkları önler, vasat doktorlar erken teşhis ve tedavi eder, adi doktorlar ise hastalıklardan yarar sağlar. Bilim dünyamız, bunu da bilmiyor.

Bilim ve teknoloji üretemeyen bilim dünyamız, hastalıkları önleyecek çözümler de üretemiyor. Ne keşfediyor, ne de hastalıkları önlüyor. Bu konuda çok ucuz ve kolay olan çözümleri üretebilse, hem sağlıklı toplum olacağız, hem de hastalık harcamaları azalacağı için tasarruf edilen milyarlarca doları kazanmış olacağız. Bu yolla kendi payıda artacak ama görmüyor, anlamıyor. Hastalıklar içinde kıvranan toplumdan ve görevini yapmadığı için tükenen kaynaklardan, sürekli pay isteyen işte bu yapı sorumludur. Bu kısırlığa rağmen bu yapı sürekli istiyor, doymak kanmak bilmiyor. Ne yüzle?

Bu yapı, bilim ve teknoloji üreterek, hastalıkları önleme konusunda çözüm üreterek para kazanmanın yolunu bilmiyor ama akıllı telefondan dörtçeker ciplere, milyon dolarlık villalara kadar sadece almak ve tüketmek istiyor. Bunun için de sürekli bol para istiyor. Ne yüzle? Ne bilim üretiyor, ne teknoloji ve ne de hastalıkları önleyecek çözüm. Sadece laf üretiyor. Hastalıklar ve sağlık harcamaları niye artıyor? İşte bu yüzden sana daha fazla para kalmıyor. Paralar, keşfetmekten aciz olduğun ilaç, aşı ve teknoloji ithalatına gidiyor, öğren artık.

Sağlıklı bir toplum için; para odaklı, egoist, açgözlü toplum modelinden, insani değerleri olan, haline şükreden, kendinden çok sıkıntıda olanları düşünen tokgözlü toplum modeline geçmeliyiz. Hastalıklı Batının bize dayattığı bu aç gözlü toplum modeli, kaçınılmaz şekilde kendinden başka kimseyi düşünmeyen, kendi konforu için her yolu mübah gören bu hastalıklı yaşam tarzını dayatıyor. Bu toplum modeliyle buraya kadar.

Hastalıkları önleyecek, bilim ve teknoloji üretecek şekilde, bu yapının ve sistemin değişmesi gerekiyor. Tabii önce, aç gözlü toplum modelinden, gönül insanı yetiştiren tok gözlü toplum modeline geçmeliyiz. Çünkü bunları yapacak olan, kendini değil ülkesini, dünyayı ve insanlık alemin düşünen fedakar gönül insanları. Onlara selam olsun.

www.aciamagercek.com

KAYNAKLAR

1. Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap
2. Yılda 372 bin kişi pisi pisine ölüyor. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/24/gun101.html
3. Böbrek hastalığında dünya şampiyonuyuz. http://bizimsaglik.com/c/ho.asp?Pagenum=11&id=6455&yid=-1&
4. Erişkin diyabetli sayısı 1990'da 1 milyon. TKD Arşiv 2000; 28: 20-26. KKH riskini yükselten diyabet hızla artıyor.
5. Kalp krizi ölümlerinde Avrupa'nın zirvesindeyiz. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/saglik/58911.aspx
6. http://www.sdplatform.com/Haberler/Haberler/2510/Vaskuler-Risk-Calismasinin-sonuclari-aciklandi.aspx
7. Türk Kardiyoloji Derneği Ulusal kalp sağlığı raporu – 2007 http://www.tkd.org.tr/pages.asp?pg=432
8. 'Happy' araştırması. http://www.medimagazin.com.tr/medimagazin/tr-kardiyologlar-istanbul8217da-toplandi-676-405-6680.html
9. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1180238&title=400-bin-euroluk-yapay-kalbin-bedelini-artik-devlet-odeyecek
10. TURDEP-1 ve TURDEP-2 (2010) HEM BEL HEM KALÇA BÜYÜYOR. http://kongresunumgazetesi.com/archives/933
11. Türkiye'de şişmanlık ve diyabet alarmı ! PURE – 2010.http://www.sagliktagundem.com/haber/turkiye_de_sismanlik_ve_diyabet_alarmi.htm
12. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-hastalklarn-maliyeti-47-trilyon-dolar-bulacak-1-76-37482.html
13. Sigaraya yılda 15 milyar dolar harcıyoruz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25101255/
14. SAĞLIK HARCAMALARI 9 YILDA 8 KAT ARTTI.
http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-saglik-harcamalari-9-yilda-8-kat-artti-2-18-34892.html

15. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-dunya-saglik-harcamalari-127-trilyon-dolara-cikacak-1-11-65015.html

16. 230 milyar lira ''duman'' oldu.  http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=358195

SAĞLIK HARCAMASI 12 YILDA 16 KAT ARTTI. SGK BATAĞI 58 MİLYAR

SAGEM'in verilerine göre, 1999'da 4,9 milyar olan toplam sağlık harcaması, 2011'de 76 milyar seviyesine çıktı.

ASTIMIN TÜRKİYE’ YE MALİYETİ 9 MİLYAR LİRAYI AŞTI. BUNA KONTROLSÜZ HASTALAR DAHİL DEĞİL.

Astımın Türkiye'ye maliyeti 9 milyar lirayı aştı. Ankara'daki 4 üniversiteden öğretim üyelerinin ortak araştırması, sadece astımın sosyal güvenlik sistemine yıllık maliyetinin 9 milyar lirayı aştığını ortaya koydu. Türkiye’de 2 milyon 292 bin yetişkin astım hastası bulunuyor. Bir milyondan fazla astım hastası, “kontrol edilemeyen” kategorisinde yer alıyor.
Astımı kontrol edilmeyenlerin maliyetinin diğerlerinden 2,5 kat daha yüksek olduğu dikkate alındığında, 1 milyon astım hastasının kamu kaynaklarına maliyeti de 2,5 kat daha fazla.

KALP, DAMAR, HİPERTANSİYON, DİYABET, DİYALİZ, TRANSPLANTASYON, KANSER....

Altalta hesaplayın bakalım. Bu kadar faturayı ödemek için paranız çıkışmazsa ne yapmayı düşünüyorsunuz? Emekli maaşlarını bile ödeyemez hale gelebiliriz.

AŞAĞIDAKİ KAYNAKLARI İNCELEYİN LÜTFEN :

http://www.bugun.com.tr/saglik/saglik-harcamalari-71-milyar-artti-haberi/206471

http://www.gazetevatan.com/57-6-milyar-liralik--batak--551944-ekonomi/

http://www.aksam.com.tr/ekonomi/sgk-butcesi-alarm-veriyor-hedeflenen-acik-asilabilir/haber-223271

http://www.aa.com.tr/tr/saglik/516163–astimin-turkiyeye-maliyeti-9-milyar-lirayi-asti

Teknoloji yönümüz ne kadar doğru?

Güntay Şimşek

Son zamanlarda millilik ve yerlilik kavramları o kadar karışık bir hal aldı ki, övünme ve gururlanma adına yurtdışından devşirmeye çalıştığımız projeleri bile ilginç sıfatlarla anmaya başladık. Neyse ki, bugün Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından tanıtımı yapılacak bölgesel uçak için “milli” ibaresinden imtina edilerek “yerli” kelimesi kullanılmış.

Ama bugün “milli” diye anılan Atak helikopterini Türkiye dışında kullanma şansımız yok. Ancak motorunu, üretildiği ülke Amerika izin verirse ihraç edebiliyoruz. Bir süre sonra Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için 100 adet üretmeye kalksak bunda bile motor vermekte sıkıntı çıkarabilir. Şimdi bu helikoptere nasıl milli diyebiliriz?

Geçen hafta TUSAŞ Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üstü kapalı olarak tam da bu konuya temas etti. TAI’nin Atak helikopteri için çeşitli ülkelerden sipariş aldığını, ancak ihraç etmek için motoru verme taahhüdünde bulunan ülke, motoru vermediği için ihracat yapılamadığını söyledi. Cumhurbaşkanı, “Bu ülkenin, ben kime istersem oraya istediğim kadar satabilirsin” yaklaşımı sergilediğini belirterek savunma sanayiinde millileşmenin önemine dikkat çekmişti.

Ben de bu yaklaşımı bir adım daha ileri götürerek Türkiye’nin savunma sanayiinde doğru adım atması gerektiğini, TAI gibi kurumları doğru kullanması ve doğru yönetmesinin şart olduğunu vurgulamak istiyorum. Her ürüne milli kaşesi vurmak yerine gerçekten milli olabilmesi için kabiliyet kazanılması gerekiyor. İşte bu noktada bazı sıkıntılar var. Tank, gemi, savaş uçağı, insansız hava araçları gibi gündemdeki projelerin, bu gözle yeniden ve mutlaka masaya yatırılması gerekiyor. Atak’taki ihracat sıkıntısı, TAI’nin Anka’sında yaşanan (İsrail otopilot ve Alman motor vs.) yabancı tedarik mevzuundan dersler çıkarılmalı.

Eğer Türkiye’nin, savunma sanayiinde bir farkındalık oluşturmak istiyorsa birilerinin peşinden değil, teknolojinin gittiği yöne hareket etmesi şart. O yön de özellikle savunma sanayiinde robotik alan, insansız araçlar. Ama biz hâlâ milli savaş uçağı yapmak, 2030’da uçurmak gibi hesaplar yapıyoruz. İlk defa yapacağımız ürünün ne kadar başarılı olacağı, TSK tarafından bile ne derece tercih edileceği, rakipleri karşısında kabiliyetinin ne olacağı kesinlikle tartışmalı olduğu gibi, 2030’lardan sonra insanlı savaş uçağı çağının kapanacağını görmemiz gerekir. Amerika bile son insanlı savaş uçak projesi JSF- 35’e başlayalı 15 yıl geçti ve artık insansız modellerinin çok daha ileri modellerini geliştiriyor. Rusya ise 2025 hedefi doğrultusunda 100’lerce insansız savaş uçağı projesi geliştirmek için program açıkladı. Teknolojinin gittiği yönü hedef alıp buna göre yatırım yapmazsak netice pek hayırlı olacak gibi görünmüyor.

Öte yandan Türkiye 10 yıldan fazla bir süredir İHA konusunda proje açıklıyor. TAI’ye 500 milyon dolar civarında kaynak aktarılmasına rağmen henüz TSK envanterine girebilmiş bir ürün yok. Bayraktar’ın milli mini İHA’sı dışında neden TSK envanterine girmiş herhangi bir milli operasyonel İHA koyamadığımızın hesabını birilerinin vermesi gerekmez mi?

SSM Daire Başkanı Yakup Taşdelen’in açıklaması da ilginç: “10 yıla bakınca, insansız sistemler konusunda notumuzun kırık olduğunu görüyoruz. ANKA, ANKA Geliştirme, A-Projesi, ANKA Seri diyoruz, ortada teslim aldığımız ürün yok! ANKA Seri’nin ANKA-B’ye ilave o kadar fazla özelliği olmasını istemişiz ki, proje, ilk teslime kadar 36 ay gerektiren bir geliştirme projesi haline gelmiş. ‘Hazır bir ürünün seri üretime aktarılması’ özelliği kalmamış.” Evet tespitler doğru, ama çözüm nerede?

Günümüzde İsrail, dünya İHA pazarının bütçe bazında % 60’ını domine ediyor. Amerika İHA ihracatı için adım atmaya hazırlanıyor. Türkiye’den çok sonra yola çıkan Çin, Hindistan, Pakistan ciddi mesafeler kat etmişken, Türkiye “Milli Muharip Uçak” projesiyle zaman kaybediyor. Teknolojinin gittiği noktayı yakalayacak kaynaklar da bu şekilde heba ediyor.

http://www.haberturk.com/yazarlar/guntay-simsek-1019/1083409-teknoloji-yonumuz-ne-kadar-dogru

 

ESKİ YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ

 



Bu yazı 1,420 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    13,417 µs