Meksika meclisinin alt kanadında kabul edilen bir yasa tasarısına göre, ülkede ‘abur cuburlara’ özel bir vergi getirilecek. Meksika hükümetinin, ülkedeki obezite ve diyabet sorununa bir çözüm bulmak amacıyla hazırladığı tasarı yasalaşırsa, 100 gramında 275’ten fazla kalori bulunan ürünlere yüzde 5’lik bir vergi uygulanacak. Zira bu tür ürünlerin yüksek oranda tuz ve şeker içerdikleri ve besin değeri olmadığı belirtiliyor. Ancak yeni tasarının ülkede faaliyet gösteren büyük firmalar tarafından tepkiyle karşılanacağı tahmin ediliyor. Bunun dışında büyük destek gören tasarının kabul edilmesi için Senato’da onaylanması bekleniyor.
En somut önlem
Abur cubura gelen bu vergi, hükümet tarafından çok daha kapsamlı bir vergi düzenlemesinin yalnızca bir bölümünü oluşturuyor.
Uzmanlar, yeni yasaların dünyada obeziteye karşı atılmış en somut hareket olarak kabul edilebileceğini belirtiyor. California Kamu Sağlığını Koruma Merkezi’nden Harold Goldstein, ‘Meksika’yı bir model ülke olarak gördüğünü’ belirtti. Goldstein, ‘önlemlerin hem ekonomiyi daha verimli kılacağını hem de kamu sağlığı giderlerini azaltacağını’ dile getirdi. Meksika, obezitenin yaygınlığı bakımından OECD üyeleri arasında birinci. Ülkede yetişkinlerin yüzde 70’i, çocukların ise üçte biri obez. Obeziteyle ilgili hastalıkların Meksika sağlık sistemine faturasının yılda 3 milyar dolardan (6 milyar TL) fazla olduğu belirtiliyor.
Evde iş yapmak şişmanlatıyor
Ev işi yapmanın zayıflattığı görüşü İrlanda’da bulunan Ulster Üniversitesi’nden araştırmacıların yaptığı bir çalışma sonrasında yıkıldı. Araştırmada en çok ev işi yapanların aynı zamanda en fazla kiloya sahip olan insanlar olduğu görüldü. Araştırmacılar, ankete katılanların yaptıkları aktiviteden çok daha fazla yediklerini ifade ediyor.
http://gundem.milliyet.com.tr/abur-cubura-vergi-geliyor/gundem/detay/1778665/default.htm
BİR YORUM :
YILLARDIR SÖYLÜYORUZ AMA BATILI ÜLKELER YAPMADAN YAPMAYA CESARET EDEMİYORUZ. DIŞARIDAN SİNYAL GELECEK BİZ DE BUNA DAYANARAK BİR ŞEYLER YAPACAĞIZ. KENDİMİZE GÜVENİMİZ YOK. NEDEN? ÇÜNKÜ KENDİ BAŞIMIZA ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ KARARLAR VERİRSEK HEMEN ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİYORLAR. BUNUN EN GÜZEL ÖRNEĞİ MİLLİ FÜZE VE FÜZE KALKANI. ÇİN TEKLİFİ BİZE UYGUN VE UCUZ OLDUĞU İÇİN ÇİN'İ SEÇTİĞİMİZDE BAŞIMIZA GELMEYEN KALMADI. ADAMLAR SÜREKLİ TEHDİT EDİYORLAR.
BİZ NE ZAMAN MISIR ŞEKERİ VE GDO DAHİL KENDİ KARARLARIMIZI MİLLİ İRADE DOĞRULTUSUNDA KENDİMİZ VERİR VE UYGULARIZ, İŞTE O ZAMAN SAĞLIKLI OLURUZ, YOKSA HAYAL. GERÇEK NE : BATININ BİZE İLAÇ VE TEKNOLOJİ SATMAYA DEVAM ETMESİ İÇİN, HASTA OLMAMIZ VE SONRA TEDAVİ OLMAMIZ GEREKİYOR, BİZ DE OLUYORUZ. YILLARDIR YAZDIĞIMIZ ÖNERİLERİ TEKRAR YAYINLIYORUZ. BELKİ FAYDASI OLUR.
SAĞLIKLI SİSTEM NASIL KURULUR – I
Sağlık harcaması son 9 yılda % 800 arttı, ancak bu artış bize sağlık olarak geri dönmüyor. Hastalıkları önlemediğimiz için boşuna para harcıyoruz. Ne dev hastaneler, ne sağlığa harcanan milyarlar ne de giydiğimiz kırmızılar sağlığı korumuyor.
Giderek sağlıksız bir toplum oluyoruz
Türk toplumu milli bir felakete doğru hızla ilerliyor… Bu sonuçlara yol açan bataklığı kurutmak yerine, son 10 yılda 2 kat artan ve önümüzdeki 10 yılda 2 kat artacak hastalıklarla uğraşan sağlık sistemi yorgun. Bu sinsi sağlık savaşında kayıplarımız, günümüzün felaketlerinden, terörden ve beklenen depremde tahmin edilen kayıplardan fazla. Sivrisinek bulutlarıyla uğraşmaktan bataklığı göremiyoruz.
Koroner kalp hastalığı ve kalpten ölümler hızla artıyor. Kalp yetmezliği oranı dünya ortalamasının 3 katı olmuş. Kalpten ölümler önümüzdeki 10 yılda % 100 artacak. Sekiz milyon kişi böbrek hastası. Yani her 6 kişiden birisinde kronik böbrek hastalığı var. Astım ve KOAH 6 milyon insanı etkiliyor. Yani 40 yaş üstü her 5 kişiden biri akciğer hastası. Hepatit B – C taşıyıcı sayısı 5 milyona ulaşmış. Her yıl 200 bine yakın kişiye kanser teşhisi konuluyor. Böyle devam ederse 2030’da yarım milyona ulaşacak. Bunlar felaket değilse nedir ?
Yok edilen sağlık ve hayatımız
Derelere akıtılan zehirler, kimyasal atıklar, içme suyuna karışan kanalizasyon suları, oksijenimizi tüketen kirli sanayi, ekzos ve partiküller, filtresiz bacalardan üstümüze çöken dumanlar, devasa gemilerle ülkemize sokulan radyasyonlu hurdalar, GDO’lu, hormonlu, katkı maddeli, tarım ilaçlı gıdalar her çeşit kanser, hastalık ve ölümlere yol açıyor. Kirlenmiş akvaryumda önce hastalanan, sonra da tedavi için çırpınan zavallı bir toplumun içler acısı hali.
Bunca hastane, doktor, ilaç ve parayla yaptığımız,
hasta balıkları yıkayıp temizleyip yine aynı kirli akvaryuma atmak. Peki tartışılan ne? Tartışılan şu; hasta balıklara 1000 euro’luk stent mi takalım, yoksa 100.000 euro’luk yapay kalp cihazı mı takalım? Halbuki bu iki yöntem de ne hastalığı önlüyor ve ne de ölümü. Elimizde ayda 5-10 euroya hastalığı önleyen, ölüm oranını azaltan koruma yöntemleri var, ancak en ucuz yolla hastalık ve ölümü azaltmak sosyetemizi bozuyor. Neden pahalı yöntemler peşinde koşuyoruz?
En zengin ülkeler bile hastalıkları önlemek için en kolay, en ucuz ve en etkili yöntemleri uygularken biz neden yapamıyoruz? ABD’de Framingam araştırması sonuçlarına göre başlatılan sigara, şişmanlık, hipertansiyon ve kolesterolle mücadelede, kalp hastalıkları ve kalpten ölümler % 53 azaldı. Bu tarihi savaşın sonuçları sarsıcıydı; İstikbalde kurulacak her iki hastaneden biri ve yine her iki mezardan biri olmayacaktı. Bu başarı her yıl kalp hastalıklarına harcanan 200 milyar dolar kadar tasarruf demekti. Peki biz ne yapıyoruz.
SGK 2011 açıklaması dudak uçuklatıyor:
Sağlık harcaması son 9 yılda % 800 arttı, ancak bu artış bize sağlık olarak geri dönmüyor. Hastalıkları önleme yoluna gitmediğimiz için boşuna para harcıyoruz. Ne dev hastaneler, ne sağlığa harcanan milyarlar ve ne de giydiğimiz kırmızılar sağlığı korumuyor, hastalık ve ölümler artıyor. ”Vasküler Risk” araştırması kötü kaderimizin belgesi; Balon, stent, baypas oranı son 5 yılda % 90 artarken, azalması gereken kalp krizi veya inmeye bağlı ölüm oranı ; % 270 arttı. TV’lerde aydın ve bilim dünyası neyi tartışıyor?
Hasta sayısı artmış, ilaç satışı rekor kırmış herkes övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf. Herkesin elinde tahliller, filmler dev hastaneleri tavaf ediyor. Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Hasta ve hastalık artışıyla övünen başka toplum var mı? Milyarlarca dolara aldığımız ilaçların % 40′ını da çöpe atıyoruz. Yazık değil mi?
Dünya Sağlık Örgütü ise kişi başına yıllık 1,2 $ (2 TL) harcanarak hastalıkların önemli oranda önleneceğini bildiriyor. Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi ortak araştırması ; ülkemizde ölenlen yüzde 86′sının hastalıklı yaşam tarzından öldüğünü gösterdi. Yani önlem alınsa, ölümlerin yüzde 86′sı önlenecek ve geçtiğimiz yıllarda ölen milyonlarca insan hayatta olacaktı.
Sebepleri ortadan kaldırmadan kötü sonuçları önleyemeyiz.
YAZININ DEVAMI : http://www.kemalyesilcimen.com/haber.php?haber_id=82
TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ
Yorumlar
+ Yorum Ekle