En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
28 Mayıs 2013

HASTALIK ve KÖTÜLÜK LOBİSİ




TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ   

Dünya sağlık teşkilatı, sağlığı bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlıyor. Tabii hastalık ta kötülük hali. Sağlık ve iyilik hayattır (LİVE), hayatın tersi ise(EVİL) ölüm ve kötülüktür. Halkımız, nasılsınız diye sorulursa ‘iyilik sağlık’ diye cevap verir, çünkü iyilik ve sağlık yoksa, hastalık ve kötülük vardır. Bu yüzden inanç ve kültürümüz iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar ve kötülerle mücadeleyi şart koşar.

 

Peki, kötülüklerle nasıl mücadele edeceğiz ve iyilik – sağlık sistemini nasıl kuracağız?. Sosyal, ruhsal ve çoğu bedensel hastalıklar ve kötülükler, kaderin değil kötü yaşam tarzının eseri. Bu yaşam tarzı sadece bizi değil, dünyayı da hasta ediyor. Bu yüzden, Dünya sağlık teşkilatı ve tüm bilimsel kuruluşlar, hastalıkların önlenmesinde ilkönce ve ısrarla buna yol açan yaşam tarzının değişmesini şart koşuyor. Çünkü yaşam tarzının dayattığı riskler ortadan kalkarsa hastalıklar azalıyor, bu kesinlikle doğru. Ancak kişilerin kendi gayretiyle bunu bireysel olarak başarması neredeyse imkansız. Son yapılan bilimsel araştırmalar, maalesef bu görüşü doğruluyor.

Peki bataklığı kurutmadan önlemek mümkün değilse, hastalıklara mahkum muyuz? Hasta eden yaşam tarzını değiştirin diyen bilime rağmen neden değiştiremiyoruz? Bilim adamları mı anlatamıyor, yoksa biz mi anlamıyoruz? Onların söylediği şeyleri yapmak neden bu kadar zor?  Bizi ve dünyamızı boğan bu deli gömleğini nasıl çıkarabiliriz?  Modern ve çağdaş diye peşinden koştuğumuz bu yaşam tarzı, neden bizi ve dünyamızı hasta ediyor? Sorgulanması gereken işte bu! Da Vinci’nin şifresi işte bu! Sağlık ve hayatımız bu şifrenin çözümüne bağlı. Ya bu şifreyi çözüp sağlıklı bir toplum olacağız, ya da her çeşit hastalık ve kötülüğün kurbanı olacağız.

Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, insanlık daha sağlıklı değil. Ülkemizde son 9 yılda hastalıklara harcanan para % 800 artmasına rağmen hastalıklar daha da arttı. Hastalıktan beslenen canavar doymak bilmiyor. Bunca hastalığa yol açan bataklığı kurutmak, kimsenin aklına gelmedi. 50 yıldır yapılan; sivrisinek mücadelesi. Bataklık oluşumunun engellenmesi ise çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen bu mücadele ilk defa başladı. Hastalık ve kötülükten beslenen hastalık lobisi ve uzantılarını rahatsız eden işte bu! Çünkü bataklık kurutulursa bunlar yok olacak. İşte yaygaranın sebepleri :

Sivrisinek bulutlarıyla mücadele ilaçtan, teknolojiye trilyonlarca dolarlık dev bir sektör doğuruyor. Hastalıkların önlenmesi ise bu dev sektörü çökertiyor. Kaynakları dışarıya pompalayan bu emme basma tulumbanın sürekli çalışması, hasta etme ve sonra da tedavi etme oyununa bağlı. Yoksa nazik bir şekilde cepleri boşaltan sistem temelden çöker. Hastalık ve kötülük lobisi ise bu sistemin bekcisi ve yılmaz savaşcısı. Hastalık ve kötülüklerin arkasında hep bu lobi var. Çünkü bunlar hastalık ve kötülükten besleniyor. A’dan Z’ye bizi ve dünyamızı hasta eden, zehirleyen neyi değiştirmek isterseniz hemen karşınızda bu çıkar şebekesi çıkıyor. Çünkü bunların çıkarı hastalık ve kötülük. Hastalık ve kötülük canavarının yaşaması, hastalık ve kötülüklerin artmasına bağlı. Hastalık lobisinin silahı ise insanı hasta eden zararlı maddeler. Bu silahları kısıtlarsanız hemen yaygara başlıyor.

Örneğin, uyuşturucu felaketini ele alalım. Milyonlarca insan bunun pençesinde kıvranıyor ve ölüyor. Peki neden önleyemiyoruz? İşte bu kötülük canavarı yüzünden. Trilyonlarca dolarlık dev bir sektör kötülerin yaşam kaynağı. Kadın ticareti de bunların yüz karası. Milyonlarca kadın ve çocuk bunların yüzünden seks kölesi. Fuhuşu önlemeye kalkarsanız, tecavüzler artar diye hemen karşı çıkarlar. Neyse ki alkol konusunda aklı selim galip geldi de trilyon dolarlık küresel çıkarların baskısı sonuç vermedi, içkiye bağımlı yapılanlar bile bunlara itibar etmedi. Ne de olsa herkes, ailesini, çoluk çocuğunu düşünmek zorunda. Alkolün, ailesine veya çevresine zarar vermesini kim ister? Gizli ve açık reklam parasıyla beslenen medyanın ve sektörün dışında kim ister?

Avrupa Birliği ve Rusya, alkole karşı tarihinin en amansız savaşını verirken, alkol devleri zararı azaltmak için bizim gençlerimizi ve halkımızı kullanıyor. Tam sayfa alkol reklamları bunun için. Alkol muhalefeti de bunlarla birlikte çalışıyor. Alkol, sigara, gıda gibi alanlarda halk sağlığını koruması gereken kurumları gizlice ele geçiriyorlar. Mücadele ediyor görüntüsü altında mücadeleyi etkisiz hale getiriyor, saptırıyor, bunları kendi çıkarlarının borazanı yapıyorlar. Bilim adamı ve aydın kılıklı bir sürü kişinin sağlığa zararlı maddeleri temize çıkarma çabalarının  nedeni tamamen duygusal. Bunlar cümleye halkı savunur gibi başlıyor ama çaktırmadan zihinleri zehirliyor. Bunlara göre alkol ölçüsünde içilirse yararlı, filtreli sigara zararsız, katkı maddeleri gerekli, GDO çağımızın gereği, insanlığın kurtuluşu... Ağızlarından bal damlıyor. Madem öyle hastalıklar neden artıyor?

Bir kısım aydının alkolü, sosyal demokratlık, ilericilik, çağdaşlık, modernlik olarak algılaması ise, ne kadar hazin ve zavallı bir durum.   Bir asırda geldiğimiz yer burası mı? Aslında solcu, ilerici ve halkçı geçinenlerin, hastalık fonuna tazminat ödemesi için, halkı hasta eden küresel şirketlerle mücadele etmesi gerekmez mi? Çaktırmadan küresel şirketlerin çıkarlarını savunmak ve halk sağlığını tehlikeye atmak yakışıyor mu? Bağımlı sayısı yüzbinleri aşarken, tedavinin ne kadar zor ve pahalı olduğunu bunlar bilmiyor mu? Alkol tüketimini azaltmadan bunları nasıl tedavi edeceğiz? Bağımsızlık için mücadele edenlerin, halkı bağımlı yapacak alkolü savunması ne kadar trajik. Uyuşturucu bağımlılığı, maganda kurşunu, trafik terörü, kadına şiddet, cinayet ve her çeşit ahlaksızlık bu kapağın altında yatıyor ama aynı medya, bizde ‘alkol az içiliyor’ diye üzülüyor. Müslüman mahallesinde keş mi olacaktık? Alkolün haram olduğu ülkeyi, sevap olan ülkeyle mukayese etmek, aydın ve bilim dünyamızın aymazlığı.

Çünkü bilim dünyası hastalık sektöründen para kazanmaya çalışıyor. Bilime ve modern tıbba yön veren sektörler, para getiren hastalık ve risklere dayandığı için, tıp kurumu dahil hiç kimse bindiği dalı kesemiyor. Alkol sektörünü üzmeden çözüm arayışının nedeni bu. Bu yüzden bataklık kurutmayı ve önlemeyi üstlenen yok. Küresel boyunduruk altında olan milletlerin böyle bir işe girişmesi oldukça zor. İnsanlığı hasta eden bu deli gömleğini çıkarmak, kimsenin haddi değil. İşte bunların yüzünden milyonlarca çocuk ve gencimiz alkol, sigara ve uyuşturucuya başlıyor, sağlıksız besleniyor, şekere müptela.  

ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bizim bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… Sektör şişmanları öğütürken TV’de bir satırlık alt yazı, artan GDO’lu mısır şekeri kotasıyla sağlık ve hayatımızı çökertiyor. Hangisini önlemek kolay? GDO’lu mısır şekerini mi yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? İşte o bir satırlık iradeyi gösteremediğimiz için hastalıktan sürünüyoruz.

İnsanlar, sebep-sonuç ilişkisi kuramıyor, çünkü eğitim bilimsel anlayışı veremiyor. Bu yüzden kedinin kuyruğu peşinde dolanıp durduğu gibi, hasta olup tedavi peşinde koşuyoruz. Bilimsel çözümler üreten sağlıklı nesillere ihtiyacımız var. Aklını ve bedenini kullanamayan hastalıklı nesiller küresel insan olsa ne yazar?

Peki hastalık üreten bataklığı nasıl önleyeceğiz?

Çözüm basit : Alkol, sigara ve sağlığa zararlı maddeleri kullananların hastalık harcamaları, sağlığına dikkat edenlerden 8-10 kat fazla. Alkolün sağlık dışındaki zararları bu hesaba dahil değil. Sağlığa zararlı maddelere bağlı oluşan her çeşit zarar ve hastalığın parası, bu riski alan ve satanlar tarafından ödenmelidir. Yani küresel şirketlerden ve sektörden her yıl için peşin tazminat alınmalıdır. Bu riski alanlar yani alkol, sigara… kullananlar ise kullanırken ödemelidir ki caydırıcı olsun. Bu takdirde istedikleri kadar içebilirler ama başkalarına zarar vermeden. ABD, 1999 yılında sigara devlerinden 246 milyar doları bu yolla tazmin etti. Kanada aynı şekilde karar aldı. Kural basit: zarar veren tazmin eder. İtirazı olan var mı?

Halkın sağlık ve hayatını korumak için anayasaya, ‘Devleti yönetenler, hastalıkları önlemek ve sağlıklı hayat ortamı sağlamak için her türlü önlemi almak zorundadır, uluslararası anlaşmalar ve mahkemeler bu önlemleri engelleyemez’ maddesi konulmalıdır. Hastalık ve kötülük lobisini hizaya getirecek yöntem işte budur. Bakalım ne diyecekler?

Bizi yutmaya çalışan yaşam tarzına direnmek ve sağlıklı yaşam alanları yaratmaktan başka çaremiz yok. Özgürlüğe atılan ilk adım bu. Sayısı belirsiz oyunların perde arkasını gösteren sihirli bir gözlüğe ve sağlıklı hayata geçişin yol haritasını çizen bir kılavuza ihtiyaç duyuyoruz. ‘Hasta eden yaşam tarzı nasıl değişir’ yani ‘nasıl sağlıklı oluruz’ sorusu içine, gerçekte ‘nasıl özgür oluruz’ şifresi gizlenmiş bulunuyor. Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi çözmeden sağlıklı ve özgür yaşamak mümkün değil.

 

‘Şunu yiyin, bunu yapmayın’ diyen sağlık kitapları, sağlık ve hayatımızı kilitleyen kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor. Sigaradan alkole, uyuşturucuya… hayatımızı kirleten kanallara akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçemeyiz. Sağlık ve hayatımızı kirleten kanalizasyonu bilmeden bu şifreyi çözemeyiz, bu savaşı kazanamayız : Değerlerimizi yok ederek küresel yaşam tarzını dayatan zihinsel soykırım savaşı, ülkemizin havasını, suyunu, gıdasını zehirleyen, çöplüğe çeviren çevre savaşı, esrar, eroin, kokain ve alkolü dayatan uyuşturucu savaşı, bilimsel mandacılığa ve teknoloji çöplüğüne yol açan bilim savaşı, Türk toplumunu süründüren hastalık savaşı ve bundan rant sağlayan küresel sağlık anlayışı…

Bu savaş, hastalık ve kötülük canavarıyla kurbanları arasında. Her çeşit yöntemin kullanıldığı bu karanlık savaşın hedefi; bedenimizi ve zihnimizi ele geçirmek. Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? Patron kim olacak? Dış dünyadan beynimize yüklenen programlar mı, yoksa biz mi? Bu zihinsel savaşın özgür irademizi esir aldığı bir dünyada, özgürlük ve demokrasi olur mu? Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm de bilim ve akıl oyunu.

Bu mücadele, hayatımızı esir alan yaşam tarzına karşı vicdanımızın isyanı ve masum savaş ilanıdır. İrademizi ele geçirmeye çalışan zihinsel esarete karşı irademizin özgürlük savaşıdır. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. Yaşam tarzının beynimize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keseceğiz, ya da küresel robot olacağız. Seçim bizim.

Hastalık ve kötülük lobisinin oyunları sonucu dizilerle, maçlarla, sihirli gıdalarla, içkilerle, uyuşturucularla uyutulan bir toplumun, şok olup uyanması zaman alacaktır. Sağlığı koruyan, hastalık üreten bataklığı önleyen bağımsız ve özgür düşüncelerin, ülkemizin en ücra köşesine kadar yayılması dileği ile…

Üstün doktorlar hastalıkları önler,  vasat doktorlar hastalıkları erken teşhis ve tedavi eder,  diğerleri ise hastalıklardan yarar sağlar.  (Huang Dee, 4600 yıl önce, Çin’in ilk tıp kitabı)

Kaynak : Yeşilçimen K : Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir.  Hayy kitap 2006

ww.aciamagercek.com Twitter:@YesilcimenKemal

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ



Bu yazı 1,970 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,422 µs