En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
5 Nisan 2013

BİLİMDE AKIL OYUNU NASIL OYNANIYOR?



BEYİNSİZ GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR

• Sadece donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, yılda dört trilyon dolara yaklaşıyor. Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, halkımız sadece telekomünikasyona şimdiye kadar çeyrek trilyon dolara yakın para harcadı. Nasıl mı? Her yıl yeni modelini aldığımız telefon, ayfon, aypedlerle… GSM hatlarına sürekli ödediğimiz  servetle... Peki, bir karış boyumuz mu büyüdü? Sosyal ilişkilerimiz mi düzeldi? Tam tersine, konuşma adabından uzak bir topluma dönüştük. Üretmeden, keşfetmeden, hazıra konduğunuz, tükettiğiniz her şey sizi de tüketir, ülkeyi de. Bu harcamalar, ne yazık ki akıl ve bilim olarak geri dönmüyor.

• Bu pazarın dışında, dünya kadar çeşitli teknoloji pazarları var. İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, bir Afrika ülkesi gibi yıllarca fındık fıstık üzüm incir ihracıyla oyalanan ve uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da oyalanır ve orta gelir tuzağına hapsedilir? Nasıl mı ? Çok basit. Sizin bilim kadrolarınız, pazar olduğundan habersiz, bir işe yaramayan, üretime dönüşmeyen uzmanlık tezleriyle, palavra araştırmalarla oyalanıyor, uyutuluyor. Kaynaklar, emekler, zamanlar ve hevesler heba ediliyor ve bu akıl oyununu hala farkedemiyoruz. Artık uyanma zamanı gelmedi mi?

• Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesinin bilim ve teknoloji üretimi bir İtalya kadar değil. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık ilaç, aşı ve teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. Kalp kapakları, stentler, kalp pilleri, MR, Tomografi cihazları... Bilim dünyamız ve aydınımız hacıağa gibi, başkasının keşfedip ürettiği teknolojiyle caka satıyor, fiyaka yapıyor ama başkasını zengin edeceğimize bunları biz de üretelim demiyor, teşebbüste bile bulunmuyor. Bunları farkedecek beyinler yabancılaşıyor. Beyinleri işlemez hale getiren akıl oyunu işte böyle oynanıyor :

• Kopya ve birbirinin tekrarı olan sözde araştırmalar ve uzmanlık tezleri,  kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. Hayatının geri kalanında sadece hasta bakacak veya ameliyat yapacak bir hekimden bilimsel çalışma yapmasını istemenin ne anlamı var? Hangi hayati sorunumuzu çözdüğü belirsiz kopya ve palavra araştırmalarla, zaman ve para tüketmek, bilim yapıyor görünmek ne işe yarıyor? Bilime katkı yapacak altyapımız olmadığına göre, önce kendimize katkıda bulunan araştırmalar için belli alanlarda yoğunlaşsak daha uygun olmaz mı? ‘Milli Araştırma  Merkezi’ gibi bir bilim kurumunda kıt kaynakları toplamak, aşıdan depreme kadar ülkenin önemli sorunlarını çözecek araştırmalara yönelmek kimsenin aklına gelmiyor. Bu temel sorunu akıl etmek kimin görevi?

Mütevazi bir uzmanlık tezi için 30-40 bin dolarlık bir bütçe gerekirken, hiçbir fon ayrılmadan yapılan tezlerle, faydasız çalışmalarla zaman ve emek tüketmeye devam ediyoruz. Yazık değil mi? Lise veya üniversite düzeyinde yapılması gereken öğrenme işlemini adet yerini bulsun diye yapmak ne işe yarıyor? Dünya böyle yapıyor demeyin, fonsuz, bütçesiz araştırmayı bizden başka yapan yok. Bilimsel araştırma; hipotez kurma, veri toplama, istatiksel analiz, literatürü tarama, bilimsel analiz ve değerlendirme yeteneği daha önceki yıllarda öğrenilmelidir. Bu konuda yetenekli kişiler, ülkenin bilim ve teknoloji kadroları belli bir plan dahilinde ayrıca yetiştirilmelidir. Herkesin bilim adamı olması gerekmiyor. Bilimsel düşünce ve araştırma yöntemlerini öğrenmenin daha akıllı ve ucuz yolları olmalı. Araştırma yapmayı öğrensinler diyerek, bilimden soğutacak şekilde yanlış ve eksik işler yaptırmanın mantığı yok.

• Teknoloji üretemeyen ve bunu ithal etmekle övünen ülkeler, bilim ve teknoloji pazarı oluyor. Gözlükten kol saatine, telefodan bilgisayara teknoloji pazarı ve çöplüğü oluyoruz. Çağımızda bilgiyi üreten, bu bilgiyi uygulayan ve pazarlayan kazanıyor. Eğitim sisteminde, ‘Bilim ve Teknoloji’ dersi okutuluncaya kadar, gelişmelerden habersiz yaşamaya devam edeceğiz. Çözüm basit; bu dersi eğitime koyduralım. Ancak bu kolay değil. Hayat sahnesine bilimsel bir toplum daha çıkarsa adamlar bizi pazar olarak kullanamaz, istediklerini satamaz. Ayfon 5 leri, ilaç ve aşıları, tablet bilgisayarları, elektrikli otoları kime satacaklar? Bedava konforlu hayat yok.

• Peki bizi uyutmakla meşgul medya ne yapıyor? Yabancı ülkelerde yaşayan Türk bilim adamlarının başarıları ile toplumu oyalıyor, uyutuyor. Halbuki, başka ülkelerde, başkaları adına kazanılan başarılar ne sorunlarımızı çözüyor, ne de kötü kaderimizi değiştiriyor. Bilincimize kazınan ‘onlar olmadan yapamayız’ anlayışı, bilimsel işgal ve sömürüyü gizlerken bilimsel mandacılığı teşvik ediyor. Aşağılık kompleksi beynimizi esir alıyor. Ya da sabah akşam beyinler dizilerle, maçlarla, televoleyle, geyik muhabbetle meşgul ediliyor. Kulakları deldirmek caiz mi? Melekler kaç kanatlı? Uzaylı amcalar tekrar gelecek mi? Siz, en iyisi böyle konularla vakit geçirin, bilim size göre değil sizi yorar, bilim batının işi. Ayfon 6, İ-pad 4, ne zaman piyasaya çıkacak? Verilen mesaj bu. Halbuki, ilim Çin’de bile… diyen anlayışı ne zaman idrak edersek, o zaman adam oluruz.

• Bilim ve teknoloji üretiminde nal toplarken, başkalarından aşırdığımız bilgiden ne ölçüde yararlanıyoruz? Çevre kirliliğinden trafiğe, sel baskınlarından depreme, kötü kaderimiz değişiyor mu? Bilgi veya bilim üretemiyoruz ama aşırdığımız bilgi işimize yarıyor mu? Ne gezer…  Başkalarından aşırdığımız bilgiyi uygulamayı da beceremiyor, ağzımıza yüzümüze bulaştırıyoruz. Okuduğumuzu anlamaktan aciz durumdayız. Domuz gribi ve kolesterolle ilgili zavallı halimiz ortada. İdrak etmedikten sonra, copy past yapmanın kimseye faydası yok. Ancak kendimizi tatmin ederiz o kadar.

• Ne işe yaradığı belirsiz tezler ve araştırmalar yapmakla, Bilim ve Teknoloji merkezi, Araştırma merkezi gibi tabelaları binalara asmakla, yapılan binlerce tezi depolara atmakla veya bilgisayar ortamında saklamakla sorunlar çözülmüyor. Eğer çözülseydi, yağmur yağdığında bu merkezler ve içindekiler seller altında kalmazdı. Demek ki bilim ve teknolojiden nasibimizi alamamışız. Bütün bunları yapacak olan beyin, bilim dünyamızdır. Beyin işlevini yapamazsa vücut hasta olur. Bedensel, ruhsal, sosyal, ekonomik… tüm hastalıkların sebebi bu. 

• Neyse ki son yıllarda şeytanın bacağını kırdık. Bilim ve teknoloji üretemeyen acizlikten, Altay tankını, Atak helikopterini, ANKA uçağını, Göktürk uydusunu, elektrikli yerli otoyu yapabilen irade ve güce kavuşuyoruz. NATO'nun palaskasına muhtaç olduğumuz dönemden, uzaya kendi uydusunu gönderen Türkiye'ye geçiyoruz. Bunlar başlangıçtır ve gerisi mutlaka gelecektir, gelmelidir. Kıbrıs için çıkarma gemisi bile yapamadığımız günleri unutmayalım. Bir milyon dolar için, Avrupa kapılarında dilendiğimiz günleri unutmayın. Sorun özgürlük ve bağımsızlık sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu. Bu oyunu artık biz de oynuyoruz. Geri kalmış ülkeleri bilim ve teknolojide kısırlaştıran,  pazar ve teknoloji çöplüğü haline getiren bu akıl oyununu, uzmanlık tezleri ve yararsız araştırmalar nedeniyle bir kere daha özetleyelim :

• Bilim iki ayak üzerinde yükselir.

Birinci ayak; bilime harcanan paradan çok, bilimden kazanılan paradır.

Bilimin ikinci ayağı ise üretilen bilgi ve teknolojinin günlük hayata yani yaşam tarzına yansımasıdır.

Bu iki ayaktan yoksun ülkeler ilerleyemez, ayakta bile duramaz. Çünkü bilim bu iki ayak üstünde yükselir ve yararlar sağlar. Bu yararlar; sorunların çözümü, ekonomik gelişme, refah, konfor, yaşam kalitesinde artma, sağlıkta iyileşme ve insan ömrünün uzamasıdır.

Bilimin birinci ayağı için her yıl harcanan para 600 milyar dolardır. Bu harcamanın amacı, araştırmalarla üretilen bilgi ve teknolojinin trilyonlarca dolarlık ebedi gelire dönüşmesini sağlamaktır. Aspirinden uçağa, aşıdan domates tohumuna kadar binlerce teknolojik üründen elde edilen bu servet, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür.

• Bilim dünyamız, ne yazık ki bu iki ayaktan yoksun

Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı?

Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor ?

Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz ?

Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz ?

• Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde yapılan bilimsel kongreler, bu iki bacaktan yoksun olan bilim dünyamızın ağır maluliyetine çözüm bulamıyor. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş.

• Üç asırdır bilim dünyamız ve üniversiteler, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası olarak bağlanmış. Bu yüzden bilim ve teknoloji üretemiyoruz. Bilimsel yayın kalitesi yönünden 1981 - 1999 yılları arasında en çok atıf alan araştırmacı sayısı: İsrail için 44, İngiltere için 350, ABD için 3572 iken ülkemiz için maalesef sadece bir kişi. Bilimsel araştırmaların teknolojiye aktarılması ve teknolojik gelişmenin doğrudan ölçüsü olan milyon kişiye düşen patent sayısı ise ülkemiz için ne yazık ki sıfır. Yeni rakamlar da farklı değil. 27 bin makale basılıyor, patent sayısı 85. Buna Zihn-i sinir projeleri de dahil. İsrail’de 4 bin civarında makale basılıyor, patent sayısı 1.500. Gelişmiş ülkelere göre alınan patent ve proje sayısı ile bilimsel araştırmaların teknolojik üretime dönüşme oranı bile bilim dünyamızın ne kadar kısır olduğunu gösteriyor. Son yıllarda şeytanın bacağını kırdık ancak henüz işin başındayız.

Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işsiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve dev kampüsler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Düşünen ve sorgulayan yetenekli çocuklarımızı bir servet ödeyerek gönderdiğimiz şaşalı okullar, insanımızı bilimsel düşünemeyen bir topluma dönüştürüyor. Bu nasıl eğitim ki, seçmen sayısını veya depremde ölenlerin sayısını doğru saymayı bile öğretemiyor. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanlar, bizim üniversitelerimizde yetişiyor. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Bilim dünyamız, keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yapmayı marifet sanıyor. İthal ürünlerle caka satmak kimi zengin ediyor? Ürettiği ile değil, tükettiği ile övünenler yüzünden Apple trilyon dolara koşuyor. Üniversiteler, sarımsağın Çin’den ithalini bile sorgulamaktan aciz dünya vatandaşı yetiştiriyor. Böyle bir ortamda başkalarının nasihat ve projeleriyle çağ atlamaya çalışıyoruz. Doçentlik, profesörlük gibi akademik ünvanların kazanılması bile yabancı dergi editörlerine bağımlı. Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? ABD’ de geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000 ‘i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz.

BİLİMSEL MANDACILIK

Bilimsel mandacılık; kendi yaşamsal sorunlarımızın çözümünü dışarıdan beklemektir. Marmara denizi fay hatlarını incelemek üzere sismik araştırma yapacak 40 milyon dolarlık bir gemi için, dünyanın 18. ekonomik gücü olan ülkemizin yabancılara avuç açması, birbiriyle didişen bilim dünyamızın iflas ettiğinin belgesi değil mi? Soykırım yasası çıkaranlar bizi depremden koruyacak(!) aklımızı mı yitirdik? Deprem silahının konuşulduğu bir dünyada fay hatları dâhil gizli neyimiz kaldı? Geçirdiğimiz depremin derecesini bile başkalarının ağzına bakıp düzeltiyoruz. Bilimsel ve teknolojik vesayet altındaki ülkeler, yaşamsal sorunlar karşısında çözüm üretemez, ne yapacağını şaşırır, başkasının ağzına bakarak kopya çekmeye çalışır. Bilimsel ve zihinsel işgalin kafamıza geçirdiği esas çuval, felaketler karşısında bocalama ve çaresiz kalmadır.

• Küresel şirketler kendi çıkarları için yer-altımızı oyarken madencilik gelişiyor diye toplumu aldatıyor. Dünyadaki çelik üreticisi ülkelerin ham krom yatağı olmakla övünüyor ama ağır sanayinin temeli olan krom alaşımlı nitelikli çelik üretemiyoruz. Çevreyi, ormanı, doğayı, toplumu talan eden sömürgeci dayatmaya karşı, kendi çıkarlarımızı gözeten, akla ve bilime uygun projeleri, tezleri biz ne zaman üreteceğiz?

• Yaşam tarzı denilen kirlenmiş akvaryumda ekonomik, sosyal, ahlaki her çeşit hastalığın dipsiz bataklığında çırpınan kadersiz bir toplumun acı hikayesi bu !

Beyin nakli neden gerekli ? 

• Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Beynimizi üstün kılan, vücudun mükemmel çalışmasını sağlayan beyin hücrelerinin arasındaki network yani iletişim ağıdır. Öncelikle yapılması gereken iş, nitelikli beyin hücrelerinden bu anlamda bir beyin oluşturmaktır. İkinci aşamada yapılacak operasyon ise bu özelliklere sahip beyin naklidir. Bunun anlamı, Ulusal Araştırma Merkezi, Milli Sağlık Akademisi, Bilim ve Teknoloji Merkezi gibi ağların kurulmasıdır.

• Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Başkalarının çıkarlarına hizmet eden reklam ve pazarlama yerine, kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar ve kongreler yapmayı ne zaman akıl edeceğiz? Bilimsel yozlaşma ile teknolojik, ekonomik ve kültürel işgalin yol açtığı yaşamsal sorunlara çözüm arayan ‘Ulusal Bilim Kongreleri’ ne zaman ve kimin tarafından düzenlenecek? Kongreler yabancı beyinlerin pazarı ve gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak?

• Yaşamsal sorunlarımızı çözecek bilimsel araştırmaları akıl eden, planlayan ve yöneten beyin organizasyonunu ve beyin naklini başarmak zorundayız. Kötü kaderimizi değiştirecek olan bu beyin naklini yapmadan, iki ayaktan yoksun olan belden aşağısı tutmayan bilim ve aydın dünyamızı diriltmek mümkün değil.

• Üniversiteler, bilim ve düşünce kuruluşları, ulusal sorunları çözmeye yarayacak bilginin üretildiği ve akıl eden, planlayan, yöneten derin aklın oluştuğu ulusal bir beyine dönüşmelidir. Yaşamsal sorunlar karşısında dağıtılan ve işlevsiz bırakılan akıl ve bilim gücümüzü, sağlam bir kafatası içinde toplayarak ulusal bir beyin olmalı yani aklımızı başımıza almalıyız. Bu beyin naklini başarmadan kendi geleceğimizi kendimiz tayin edemeyiz.

Türkiye’nin beyni : Bilim ve Teknoloji Merkezi

• YÖK sistemi, acilen ‘Milli Araştırmalar Merkezi’, ‘Milli Sağlık Akademisi’ ve Bilim Teknoloji Merkezi’  kurulmasını ve sanayi ile bütünleşmesini organize edecek yapıya dönüşmelidir.  Tüm eğitim ve öğrenim kurumları ve sanayi, bu merkezin hedeflerine uygun olarak düzenlenmeli ve çalışmalıdır. Beyin olmadan organların sağlıklı çalışması ve yönetimi mümkün değildir. Bilim Teknoloji Sanayi Bakanlığı beyin olarak, TÜBİTAK ile birlikte mükemmel bir uyum içinde çalışıyor ancak YÖK buna uyum sağlamalıdır.  Bu devrimi yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır. Aksi halde milyarlık bütçeleri bu amaçtan yoksun üniversitelere harcamak, bilim ve teknolojide kısırlığın artmasına yol açar.  Milli sanayi ile bilim dünyamızı buluşturan bu merkezlerin kurulması, her türlü dış baskıdan korunması ve bağımsız olarak çalışması elbette devlet eliyle olacaktır. Bilim ve Teknoloji savaşlarının acımasız şekilde sürdüğü çağımızda, nadide bilim adamlarımızın can güvenliğini sağlamak zorundayız. Kapalı sistem Bilim ve Teknoloji Merkezleri olmadan bu güvenliği sağlamak mümkün değil. Aksi halde adamlar bir enter tuşuyla uçağınızı düşürür, bilim adamlarınızı öldürür, size de yıllarca tartışması kalır.  

• Çağımızda bilgi ve teknolojiyi üreten ve pazarlayan kazanıyor. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor.

• Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Yapılacak iş basit: ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kurmak için zaman kaybetmeden üniversiteleri ve milli eğitimi, sanayi ile entegre olacak şekilde baştan aşağı değiştirmek. Ülkeleri sömürge yapmanın yolu da basit: Eğitim, öğretim, bilim kurumları, sanayi ve üretimi birbirinden kopuk, dünyadan habersiz hale getirerek bu entegrasyonu engellemek.

• Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirip özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak dünya devi olacağız.

• Özgür ve bilimsel düşünmeyi yok eden ezberci ve teste dayalı sistem yerine, ilaçtan aşıya, enerjiden milli güvenlik ve uzay teknolojisine… temel sorun ve ihtiyaçlarımıza yönelik Bilim ve Teknoloji seferberliği hemen başlatılmalıdır. Enerji, aşı, cep telefonu, bilgisayar… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kurmalıyız. Bu amaca yönelik olarak bilim adamlarımızın dış merkezlerde çalışması, bilgi ve deneyim transferi için şarttır. Bu amaca yönelmeyen dış geziler turistik seyahat anlamı taşır.

• Kötü kaderimizi değiştirecek, arkası bitmez sonuçlarla boğuşmak yerine temel çözümleri sağlayacak beyin nakli olan; ‘Milli Araştırma Merkezi’, ‘Milli Sağlık Akademisi’ ve Bilim �" Teknoloji Merkezi’ ni başarmak dileği ile…

KAYNAKLAR : 

1.  Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006

2. Çelebi S S: Bilim ve ulusal teknoloji: Niçin ve nasıl? Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi.sayı  1099, 2008

3. Yetiş N: Geçmişten Geleceğe Türk Bilim ve Teknoloji Politikaları. TÜBA yayınları, 2005

4. http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-salk-harcamalar-9-ylda-8-kat-artt-2-18-34892.html

5. http://www.medimagazin.com.tr/ilac-sanayi/genel/tr-ilk-9-ayda-ilaca-195-milyar-euro-harcandi-8-60-37665.html 

6. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-hastalklarn-maliyeti-47-trilyon-dolar-bulacak-1-76-37482.html

7. www.kemalyesilcimen.com 

BİR HABER BİR YORUM

TEKNOLOJİYE  3,7 TRİLYON DOLAR 

Bu yıl bilgisayar, mobil telefon ve yazıcılara 700 milyar dolara yakın harcama yapılması öngörülüyor. Gartner araştırma şirketinin raporuna göre geçtiğimiz yıl yapılan 3,6 trilyon dolarlık yatırım, yüzde 4,2 artışla 3,7 trilyon dolara ulaşacak. Donanım, yazılım, bilgi teknolojileri servisleri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, küresel ekonomik tedirginliğe rağmen yine de bilgi teknolojilerine olan yatırımın artarak süreceğini gösteriyor. Raporda bu yıl bilgisayar, mobil telefon ve yazıcılara 650 milyar dolardan fazla para harcanacağı öngörülüyor. A.A.

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ   

   


Bu yazı 2,370 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,567 µs