• Hastalık üreten yaşam tarzı yüzünden küresel bir salgınla karşı karşıyayız. Şeker, kalp, akciğer, böbrek hastalıkları, kanser, şişmanlık, hipertansiyon gibi yaygın sağlık sorunları giderek artıyor.
• Bu salgına yol açan yaşam tarzı, ‘uygunsuz gerçek’ olarak sadece bizi değil dünyamızı da tehdit ediyor.
• Peki uygunsuz olan ne?
• ABD Başkan yardımcısı Al Gore'un belgeselinde üzerine basa basa söylediği ‘Uygunsuz gerçek’ şu:
• Peşinden koştuğumuz bu modern ve çağdaş yaşam tarzı, çok matah bir şeyse neden bizi ve dünyamızı hasta ediyor?
• Sorgulanması gereken bu! Bizi ve insanlığı hasta eden, tek dişi kalan canavar olmasın?
• Bizi ve dünyamızı boğan bu deli gömleğini nasıl çıkarabiliriz? Bu gömleği giydirenler de dahil kimse bu sorunun cevabını bilmiyor
• Zihinlerin moloz bilgiyle kirlenmesi ve işgali, sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi çözmeyi engelliyor.
• Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, insanlık daha sağlıklı değil. Ülkemizde son 9 yılda hastalıklara harcanan para % 800 artmasına rağmen hastalıklar daha da arttı. Hastalıktan beslenen canavar doymak bilmiyor.
• Bu hastalıklarla mücadelede bunca yılda gelinen yer; zincir hastanelerle sivrisinek mücadelesi. Bunca hastalığa yol açan bataklığı kurutmak, kimsenin aklına gelmiyor. Bataklık oluşumunun engellenmesi ise, çok daha ucuz ve kolay olmasına rağmen idrak sınırlarının ötesinde. Henüz bu kavramdan haberimiz bile yok. Sivrisinek bulutlarıyla mücadele ilaçtan, teknolojiye trilyonlarca dolarlık dev bir sektör doğuruyor. Hastalıkların önlenmesi ise bu dev sektörü çökertiyor. Emme basma tulumbanın sürekli çalışması, hasta olup tedavi olmaya bağlı. Yoksa tıkır tıkır çalışan bu sistem çöker. Hasta ederken de, güya tedavi ederken de nazik bir şekilde cepleri boşaltan sistem, hayır duamızı almayı da ihmal etmiyor.
• Bilim dünyası ise bu dev sektörü doğuran hastalıklara odaklanmış bulunuyor. Bilime ve modern tıbba yön veren sektörler, para getiren hastalıklara, krizlere ve risklere dayandığı için, tıp kurumu dahil hiç kimse bindiği dalı kesemiyor. Bu yüzden bataklık kurutmayı veya bataklık oluşumunu önlemeyi üstlenen yok. Küresel boyunduruk altında olan, küresel sistem için çalışmaya zorlanan devlet ve milletlerin ise tam bağımsız olmadan böyle bir işe girişmesi oldukça zor. İnsanlığı hasta eden bu deli gömleğini çıkarmak, kimsenin haddi değil.
• Şişmanlıktan kansere kadar bir dizi sağlık sorununa getirilen çözümler, hastalık üreten yaşam tarzını değiştirmek yerine yaratılan sektörü daha da büyütmek esasına dayalı. Daha şimdiden, 5-6 ilacın ayrı ayrı veya bir tek tablet halinde alınacağı ilginç bir döneme giriyoruz. Sadece yüksek tansiyon için bile çok sayıda ilaca mahkum olabiliriz. Bunu alamayanların akibeti ise kötü.
• Yüksek tansiyon ve kalpten ölümler bu yöntemle kontrol altına alınabilirse, şeker hastalığı ile boğuşan şişman bir dünyada yaşıyor olacağız. Şeker hastalığı ve şişmanlıkla ilgili araştırmalar ise son sürat devam ediyor. Yediğiniz içtiğiniz kalorilerin emilmeden atılması da dahil olmak üzere bir sürü çözüm(!) hizmetinizde. Mideye konan kelepçe ve balonlar, karında toplanan yağların ameliyatla alınması, iştah artıran reklamlardan sonra alınan iştah kesen ilaçlar ve daha niceleri…
• Herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak gören bu sözde sağlık anlayışı, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığın önündeki engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası değil, günümüz tıbbını ve bilimi bu yola sevk eden sektörün can damarı olan işte bu küresel sağlık anlayışı. Hastalık üreten yaşam tarzı ise bu anlayışın bataklığı.
• Küresel sağlık mehdileri ise sihirli gıdalarla ve yüksek teknolojiye dayalı rüyalarla toplumu uyutmaya devam ediyor. Yeter ki bu hastalık üreten yaşam tarzını değiştirmeyi kimse aklına bile getirmesin! Zaten isteseniz bile değiştiremezsiniz. Verilen mesaj bu! Dayatılan yaşam tarzını zorunlu olarak yaşıyoruz.
• Herkes ‘poliklinik sayısını artırıp SGK’yı nasıl tokatlarız’ bunun ilmini yapıyor. Son 6 yıl içinde hasta sayısı % 500 artmış, muayene sayısı rekor kırmış herkes bununla övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, mahalle aralarına kadar yayılan hastanelerde tedavi olmak bir lütuf! Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış bilen var mı? Sağlıklı yaşama ve hastalıkların önlenmesi neden kimsenin aklına gelmiyor?
• Yaşam tarzımız, bizi ve dünyamızı tüketiyor. Canavarı yaratanlar ne yapacağını bilemez durumda. Küresel ısınma mehdisi ABD eski başkan yardımcısı Al Gore, bizi ve dünyamızı yok oluşa sürükleyen gerçek felaketin bu yaşam tarzı olduğunu, bu uygunsuz gerçeğin mutlaka sorgulanması gerektiğini söylerken Nobel ödülü alıyor(?).
• İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler, sağlığımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor.
• Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu.
• İşte, yaşadığımız akvaryumu kirleten kanallar :
• Sayısı belirsiz oyunların arka planını gösteren sihirli bir gözlüğe ihtiyaç duyuyoruz.
• Küresel yel değirmenlerine saldıran Don Kişot’luk yerine, yaşam tarzı filminin perde arkasını gözler önüne sermeliyiz.
• Bu dayatmanın sağlık ve hayatımızı tehdit ettiğini idrak eden derin akıllar ve karar vericiler için çözüm yollarını sunmalıyız. Çünkü çözüme onlar karar verecek. Hastalık üreten bir yaşamdan sağlıklı yaşama geçişin yol haritasını onlar çizecek. Onlar çözelim derlerse çözülecek, yoksa kötü kaderimiz devam edecek.
• Batı dünyasının tüketim anlayışı gaz emisyonunu artırır, küresel kıyamete yol açarken, maddi ihtiyaç ve ihtirasları sınırlayan inanç ve kültürümüz, insanlığın yegane sağlık ve hayat sigortası. İsrafı yasaklayan, karıncayı bile düşünen manevi anlayışımız küresel ısınmaya yol açmıyor. Aydın ve bilim dünyamıza düşen iş, bunu sunabilmek. Ama sahte çözümler herkesi peşinden koşturuyor.
• İnsanı tüketim canavarına dönüştüren, küresel ısınma ve çağımızın yaygın hastalıklarıyla sonumuzu hazırlayan bu yaşam tarzının alternatifini bulmak zorundayız. Modern yaşam tarzının akıl hocası Noam Chomsky bile dünyanın geleceğini iyi görmüyor. Küresel ısınmada 2 yıl içinde doğru adımlar atılmazsa geri dönülmez bir felaketin yakın olduğunu söylüyor. Aborjinleri bile perişan eden bu vahşi yaşam tarzından kurtuluşu, dün ilkel ve vahşi dedikleri çevreye saygılı tüketmeyen yaşam tarzında görüyor.
• Yunus'tan Mevlana'ya Anadolu erenlerinin ruhsal zenginliği artıran gönül anlayışı çözümün temeli. Batı dünyasının dünyayı kirleten tüketim hırsının tek tedavi yolu bizim gönül dünyamız. Dünyayı ve insanı tüketen hastalığın ilacı olan kültürümüz dünyayı ve insanı hasta etmiyor, aksine çağımızın kötülük ve hastalıklarını önlüyor. Ancak bu anlayışı dünyaya sunacak aydınımız, dünyayı hasta eden küresel anlayıştan medet umuyor, çağdaş diye ona koşuyor.
• Insan bünyesine ve çevreye uyumlu, karıncayı bile düşünen inanç ve kültürümüzün dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılması dileği ile…
KAYNAKLAR
5. http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-saglik-harcamalari-9-yilda-8-kat-artti-2-18-34892.html
6. Sigaraya yılda 15 milyar dolar harcıyoruz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25101255/
Doğayı yok eden Batı medeniyeti
İçinde bulunduğumuz dünyada her şeyden zayıf olan tabiattır!’
Çevre ve toplum arasındaki ilişkiyi inceleyen, İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi üyesi Profesör Yasuda Yoshinori Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konuşmasının ardından sorularımızı yanıtladı.
Özge Özdemir - MİLLİYET
Yasuda, insan eliyle ormanların ve deniz yaşamının yok oluşunu çarpıcı verilerle açıkladı.
2050’de uygarlığın yok olacağını öngören bir projede çalıştınız. Bunu önlemek için ne yapmalıyız?
“Arzularımızı nasıl kontrol edeceğiz?” sorusuna verdiğimiz cevap önemli. Birçok felaket senaryosu var. Çözümü de insanların isteklerini nasıl kontrol edeceğinde yatıyor. Çevre felaketlerinde “insan”ın etkisi nedir? Şimdiye kadarki medeniyet insanın doğa üzerinde hakimiyet kurmasıyla şekillendi.
17. yüzyıldaki bilimsel devrimle Avrupa medeniyeti müthiş bir hızla büyüdü. Bu medeniyet doğayı ezmek ve ondan faydalanmak üzerine kurulu. Fakat buna alternatif bir medeniyet de var. Bu da tabiatla birlikte yaşamaktan geçiyor.
Doğayı yok edip üzerine krallığını kuran Batı medeniyetinin dikte ettiği uygarlık anlayışı bütün dünyada geçerli. Görmemiz lazım ki bu medeniyet tarzı artık tıkandı. Bu problemler sanayileşmeyle tabiatın yok edilmesi, suyun ve havanın kirlenmesini beraberinde getirdi. Bu ana akım düşünceye alternatif olan medeniyet tasarımı Japonya’nın da dahil olduğu, çok tanrıcı kültür ve kavimlerin yer aldığı bir bölgede hala hayatını sürdürüyor. Bana kalırsa bunun bir başka yansıması da İslam.
Hava kirliliği çok yüksek
Ana akım düşüncenin değişeceğine dair umudunuz var mı?
Umut var. Çevre felakatleri ve sorunları bunu gerektiriyor. İhtiraslarını patlatan bir Çin var önümüzde. Kar etmek peşinde koşuyorlar. Ama hava kirliliği çok yüksek, yer altı suları kirlendi. Yaşayamayacak duruma geldiler. Eminim Müslümanlar temiz ve tabiatla uyum içinde bir dünya hayal ediyorlardır. Fakat nedense savaşçılıklarıyla ön plana çıkıyorlar ve yanlış anlaşıldıklarını düşünüyorum.
Türkiye örnek olabilir
Türkiye ana akım düşüncede olduğu gibi doğayı yok edegeldi. İslam dünyasında demokrasiyi en iyi bilen ve liderlik yapabilecek konumda olan bir ülke Türkiye. İslam dünyasının önderi bence. Türkiye ekonomik gelişmesinden ödün vermeden, çevreye duyarlı, zayıfı koruyan bir şekilde gelişebilirse, radikal şiddete meyilli İslam değil, alternatif bir şekilde sevgiden bahseden bir İslam ile örnek oluşturabilirse dünyaya verebilecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum.
Batı dünyasını bulunduğunuz coğrafyada anlayabilen tek ülke var, o da Türkiye. Avrupa Birliği’ne girmeye bile ihtiyacınız yok. Çin zamanla iflas edecek, AB de iflas etmiş durumda. O noktada herkes kendi elinde ne varsa onunla yaşamak zorunda kalacak. Japonya bizim bulunduğumuz bölgede, Türkiye de bu bölgede liderliği almalı.
‘Öncelikle kalbimiz değişmeli’
Çevre sorunlarının temelinde kültür mü var? Küresel ekonominin rolü nedir?
Aslında yürekle ilgili bir şey. Kalbimizi değiştirmezsek çevre sorunları değişmeyecek. Bütün dünyada hakim olan ekonomik model Milton Friedman tarafından geliştirilen model. Bu model “İnsanoğlu ne yaparsa daha çok para kazanır” üzerine kurulu. Bu insan için ne geçmiş önemlidir, ne de gelecek. Mühim olan ne kadar kâr edeceğidir. Bu düşünce tarzında zayıf olanlar Tanrı istediği için öyle olmuşlardır. İslam kültürünün ise karşı tezleri olduğunu düşünüyorum.
Yazının tamamı :
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle