En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
11 Mayıs 2012

NEDEN BİLİM VE TEKNOLOJİ ÜRETEMİYORUZ?



Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz.

Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi  vesayet altına almaktı. Vesayet demek Fulbright eğitimi demektir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Düğünleriniz bile gavur düğünü gibi olur. Savaşların hedefi, sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze eden uydurma bir din ile bunu empoze eden bir avuç din adamından geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor. 

Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur. Sadece oto ithali bile modern sömürünün nasıl yapıldığını gösteriyor. Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor. Sömürü lobisi ise bunları biz üretelim, dövizi teknolojik devrim için harcayalım demiyor. Aksine yerli otoda milli teşebbüslere karşı çıkıyor, şeftali üretin diye dalga geçiyor. Ülkeyi modern sömürü ve asgari ücrete mahkum eden bu lobi tasfiye edilmeden Türkiye düze çıkamaz.

Acı gerçeklerle yüzleşelim:

Küresel sistemin üyesi olan ülkeler, küresel sistemin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bu sistemin nimetlerinden yararlanma karşılığında da küresel sistemin kurallarını, isteklerini, külfet ve sorunlarını kabul etmiş olurlar. İnternetten yararlanıyor, e-postanıza giriyor, tweet atıyor, facebook'ta arz-ı endam ediyor, dev ekranı zevkle izliyor, uçakla geziyor, tıkanan damarınız stentle açılıyor... bilimsel tıp sayesinde hayata tutunuyorsunuz. Bunları siz mi keşfettiniz? Küresel yapının keşfettiği katrilyon dolarlık bu sisteme bağlananlar, sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye kadar onların koyduğu kurallara farkında bile olmadan harfiyen uyarlar. Hayatınız ve alışkanlıklarınız kökten değiştiğinde bu kuralları hissedersiniz. Nedir bu kurallar;

Birinci kural; parayı veren kuralı koyar. Kural denilen şey, parayı verenin çıkar ve isteklerinin hukuki metinleridir. Yoksa parayı veren kaybeder. O zaman parayı niye versin?

İkinci kural; parayı veren düdüğü çalar, parayı alan dinler. Yani parayı verenin kural dışı isteklerini de parayı alan dinlemek zorundadır. Bu nedenle parayı verenin hukuku, bir gecede parayı alanın hukuku olur ve 'nasıl bir gecede her şey değişti' diye de hayret edersiniz. Kural basit: 'para alan emir alır'. Başka ülkelerde kısıtlanan mısır şekeri kotasının her artışında veya ektiğiniz maydanozun bile suç olduğunu öğrendiğinizde bu kuralı hatırlayın.

Üçüncü kural; Bir şeyler alan bir şeyler vermek zorundadır, verdiklerine sağlık ve hayatı da dahil olabilir. Bedava konforlu hayat yoktur. Domates tohumundan bilgisayar programlarına, ilaçtan teknolojiye, onların payını lisans ve patent hakkı olarak vermek zorundadır.

Bu yüzden, geriye dönüp baktığınızda, kendinize ait bir otomobil bile üretemediğinizi görüp üzülürsünüz. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanların, depremde enkaza dönen şehirleri yapanların bizim üniversitelerimizde yetiştiğini görür üzülürsünüz. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Bilim dünyamız keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yaparken, Apple trilyon dolara koşuyor. Gecekondu üniversiteler ise, diplomalı işsizlerin ne işe yaradığını bilemiyor. Beklenen Marmara depremi için soykırım yasası çıkaran ülkelerden medet umarken, bir araştırma gemimiz olmadığını görüp kahroluyoruz. Çünkü borçlu ülkelerin ne üretip üretmeyeceğini kurallar gereği onlar belirler. Bu kuralın dışına çıkarsanız kendi bilim adamlarınız intihar(!) etmeye başlar. Bilim adamlarının can güvenliğini bile korumada acizliği idrak edersiniz.

Sizler, ancak onların keşfedip ürettiği uçak, taşıt, hızlı tren, nükleer santral, ilaç, bilgisayar, cep telefonu… gibi ürünlerden ithal edip bunlarla övünebilirsiniz. Paranız yoksa size borç da verirler. Ancak bu parayla 2. dünya savaşı sonrası Almanya ve Japonya gibi çadırda idare edip 'bilim ve teknoloji merkezleri kuralım' derseniz müsade etmezler. Eğlencelik ve göstermelik merkezler kurabilirsiniz. Dev gökdelenler ve dev AVM'lerle şehirleri boğabilir, tüketim ekonomisiyle kaynaklarınızı dışarıya pompalayabilirsiniz.

Aldığınız borç paralarla her yıl 50 milyar $ hastalıklara, 60 milyar $ enerjiye, 50 milyar $ uydu teknolojiye (cep telefonu, tv, bilgisayar), 50 milyar $ taşıtlara (uçak,gemi, tank…) saçıp savurabilirsiniz. Ancak bunları ben üreteceğim dediğiniz zaman izin almanız gerekir, açıkcası üretemezsiniz. Söz dinlemezseniz, akibetiniz İran gibi olabilir. Nükleer teknolojide lider olayım derseniz, başınıza nötron düşebilir. Ya da onlar size parası mukabilinde nükleer enerjiyi hediye ederler. Tercih sizin.

Bilim ve teknoloji üretimi gibi en yüksek gelir getiren nitelikli işleri yapmak onlara aittir. Onların yaptığı köprülerle övünebilirsiniz. Onların izin verdiği konularda ve ancak izin verdikleri kadar yapabilirsiniz. Örneğin şeftali üretebilir, kimyasal katkı maddeli meyve suyu fabrikaları kurabilir, sonra da 'bunlar zararlı' kampanyası açabilirsiniz. Mısır şekeri kotasının artışıyla şişmanlayabilir, şeker hastası, hipertansiyon, metabolik sendrom, kalp ve damar hastası olabilirsiniz. Ancak 'mısır şekeri istemiyoruz' diyemezsiniz veya aşırı vergi koyarak önüne geçemezsiniz. O zaman bunca hastane nasıl dolacak? Hasta oluruz diye de korkmayın zincir hastaneler hizmetinizde. Merak ve endişe etmeyin, küresel sistemde her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. Hasta olacak ve tedavi olacaksınız bu kadar basit. Hasta olurken de, tedavi olurken de her türlü yardım hazır, tabii parası mukabilinde.

Hurda demir ve çimento işi size aittir. Ancak nitelikli çelik üretemezsiniz. Enerji ve çevre canavarı kirli sanayi size görev olarak verildi ise çaresi yok yapacaksınız. Bu kirli işleri batı ülkelerinde yine biz yapalım, ama onların oksijeni ve enerjisi tükensin, onlar enerji ithal etsinler, onların çevresi kirlensin, taşıma masrafı da olmasın diyemezsiniz. Çevre felaketine yol açan pis işlerin ülkelerini mahvetmesine adamlar niye müsade etsin? Eliniz mahkum siz yapacaksınız.

Çevre feleketine yol açan sanayi sizin ülkenize taşınacak, dünyanın çöplüğü olacaksınız. Yaptığınız üretimi gemilerle onlara gönderin, adamlar tertemiz kullansın, siz de ihracat ve istihdam artıyor diye övünün. Sizin enerjiniz ve oksijeniniz tükenecek, sizin insanınız kanser olacak, sizin çevreniz kirlenecek, sizin akciğerleriniz tükenecek, görmezden geleceksiniz. Zaten kimin umurunda? Sigara içimi azalırken, akciğer hastalıkları ve KOAH neden artıyor?

Adamlar tükenen enerjinizi telafi için nükleer tesis bile kurarlar. Böylece hem milyarlarca $ kazanır, hem de kendilerinde oluşacak nükleer zarar ve riskleri de satmış olurlar. Çağımızda akıl oyunu böyle oynanıyor. Üniversitelerimiz bunları akıl ediyor mu, tartışıyor mu?

Kurulan bu sistemde nitelikli işleri isteseniz de yapamazsınız. Örneğin aşı ve ilaç. Sadece ambalaj size ait olabilir. Kendiniz bir molekül keşfedebilir misiniz? Bunun için milyarlarca dolar tutan araştırma merkezlerini kurmak için gerekli parayı size kim verir ve niye versin? Zaten sizin bilim dünyanız ve üniversiteleriniz bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmıştır. Harem ağası yapmanın tekniği ise basittir. 'Herkes bilim ve araştırma yapacak diyen cahillerle kıt kaynakları tüketmek yeterlidir. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynaklarımızı, kurulacak 'Bilim ve Teknoloji Merkezi'nde hayati konularda üretim için kullanmak gerekmez mi?

Kayda değer bilim ve teknoloji üretemediğiniz için, sadece onların ürettiğinden yararlanma yolunuz açıktır, o da parasını ödemek ve kurallara uymak koşuluyla. Bu sisteme pazar olarak giren ülkeler bilim ve teknoloji üretemediği gibi, bilgi üretecek bilimsel araştırmaları da yapamaz. Bu yüzden her alanda onların ürettiği bilimsel bilgiyi dikkate almak zorundayız. İsterseniz dikkate almayın ve orta çağı yaşayın. Örneğin sağlık alanında onların ürettiği bilgi ve teknolojiye muhtacız. Çünkü çağımızda İbni Sina'ya takılarak bir yere gidemeyiz. Onlarla övünerek teşhis koyamayız, tedavi olamayız.

Her ülke küresel sistemin sunduğu bilimsel rehberleri aşırabilir, kendi koşullarına ve özelliklerine göre uyarlayabilir. Bunda bir kötülük yoktur. Onlar da buna göz yumarlar ve böylece kendi ürettiklerini reklam edip bize satarak gelişmiş ülke olurlar. ilacı da, bilgiyi de, teknolojiyi de üreten onlar, gururumuza dokunsa da bunu kabul edelim. Gururumuza çok düşkünsek 'Bilim Teknoloji Merkezi'ni kuralım, kendimiz bilim üretelim, öğrencilere dağıtacağımız bilgisayar tabletlerini kendimiz yapalım.

Gelelim kongreler konusuna. Bayi toplantısı denilen kongreler, küresel sistemin geleneklerinden biridir. Bilimsel kongrelerde veya onların keşfettiği internette, hepsini sunmadıkları kısıtlı bilgiye muhtacız. Dünyanın öbür ucuna kadar bu sistemi kuran bizler değiliz, biz sadece misafir ve seyirciyiz. Bizim ülke insanı olarak sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye düzenlenen kongrelere gidecek ne paramız var ne de onlara sunacak bilgi ve teknolojimiz. Her şey küresel yapı tarafından düzenlenir ve orada içeceğiniz bir bardak suya kadar her şey bu yapı tarafından ödenir. Çünkü büyüklerimiz bunun için bize para vermez, veremez. Bunda da bir kötülük yoktur. Gavurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar diyebilirsiniz. Milli ruhunuz kayıpsa mümkündür.

Bizler planlanan tiyatronun sadece seyircisiyiz o kadar. Öğrendiğiniz, seyrettiğiniz her şey onların sunduğu bilgidir. Kongrelerin programından konuşmacılara kadar her şey bir orkestra titizliğinde hazırlanır. Parayı veren düdüğü çalar, siz de zevkle dinlersiniz. Bu da kötü bir şey değildir. Büyükleriniz dahil herkes küresel yapının parçası olmak için can atıyor ve bu gayeyi hedef olarak gösteriyorsa, doğru yerdesiniz. Sizin tavaf ettiğiniz kongreler, küresel sistemin tapınaklarıdır. Burada öğrendiklerinizi bir daha ki kongreye kadar ezber edersiniz. Çünkü bilim ve teknoloji üretmekten acizsiniz. Neskafeden aşıya…Sarımsağı bile Çin'den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz? Kongrelerin havası, 'biz niye bilim ve teknoloji de nal topluyoruz, nasıl lider olabiliriz' motivasyonu yaratabilir. Bu hava ise uçmanızı sağlayabilir, ya da aşağılık kompleksi yaratabilir.

300 yıldır iç çekişmelerle her şeyini tüketen bir toplumun kötü kaderi değişmiyor. Çünkü güçlü olmanın, dünyada söz sahibi olmanın, sömürge olmamanın bir tek yolu var; bilim ve teknoloji üretmek.'Bilim ve Teknoloji Merkezi' kurmak için hemen kolları sıvayıp kamuoyu yaratmalıyız. 'Hadi karpuz keselim' türünden eğlencelik bilim - teknol oji merkezleri açarken, zaman kaybetmeden üniversiteleri ve milli eğitimi, bilim ve teknoloji üretimine entegre olacak şekilde baştan aşağı değiştirelim. Öncelikle yerli araba ve öğrencilere dağıtacağımız tablet bilgisayarları bizzat üreterek işe başlayalım. Gereksiz tartışmalara son verip bu hedefe ulaşmak için çalışalım. Başka türlü uçamayız. Sizin pazar olmaktan çıkıp pazarlar bulmanız için, güçlü ülke olmanız gerekir. Güç, narsizmle olmaz, narsizm hastalıktır. Güç, bilim ve teknoloji üretmekle olur. Bu ise çok güçlü milli irade ister. Bunları halka anlatırsanız ve halkta bu hedefe kitlenirse milli irade olur.

Ancak Milli iradenin bu hedefin gereklerini ve sonuçlarını da göze alması gerekir. Bu ise lüks ve israftan kaçınarak tasarrufları, bilim ve teknolojiye yatırmak demektir. Hastalık sektörüne saçtığımız paraları, sağlıklı bir toplum olarak tasarruf etmek demektir. Nükleer enerjiden, cep telefonlarına, aşıdan ilaca kadar başkalarına hediye ettiğiniz milyar dolarları, üreteceğiniz bilim ve teknolojiye yatırmak demektir. Buna müsade ederler mi? O zaman ayfonları, cipleri, tüketim ürünlerini kime satacaklar?

Bunları başaracak 'Bilim ve Teknoloji Merkezi' kurmak için alınacak tarihi karar, bitmek bilmeyen sıkıntı ve acılara katlanmak demektir. Halbuki, parasını küresel sisteme hediye ettiğiniz ithal uçak, hızlı tren ve 4 çeker ciplere binmek ise zevk ve sefa demektir. Yerli araba dahil bunları üretmek için kafa yormak, ter dökmek, çile çekmek, acı ve ızdırap demektir. Ülkemizin temel sorunu burada yatmaktadır; Acılarla yüzleşmek ve acılara katlanmak. Her şeyiyle bizim eserimiz olan yerli taşıt üretimi, kötü kaderimizin değişim noktasıdır. Daha önceki yenilgimizin rövanşını her ne pahasına olursa olsun almalıyız. Tablet bilgisayarıda, cep telefonunu da aşıyı da üretmek zorundayız.

Çağımızda bilim ve teknoloji ürettiğiniz kadar özgür ve bağımsızsınız. Yoksa boynu bükük zavallı olursunuz. Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirerek konuyu özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir.Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve bağımsız olacağız.

Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak 'Bilim ve Teknoloji Merkezi' kuracağız, ya da futbol, televole, UFO'lar, melekler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve bağımsız olacağız. Hangisini seçelim? Hangisini seçelim? Ya 'bilim nerde olsa gidiniz' emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüketimle aldatan küresel şeytana… Karar sizin.

Kuralları koyan irade ve güce kavuşmak dileği ile…

"Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da istiklal ve istikballerini kaybederler." Atatürk.




Bu yazı 2,093 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,820 µs