En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
2 Mayıs 2012

DOKTORLA HASTA NEDEN KANLI BIÇAKLI OLDU?




 

• 10 yıl öncesine kadar hastanelerde şimdiki gibi düzenli bir alt yapı yoktu. Poliklinik odaları ve sayıları yetersizdi. Telefonla randevü bile yoktu. Hastalar havasız bodrum katlarında, basit bir muayene için saatlerce kuyruklarda sürünürdü. Ağır hastalar bile geceden sıraya girer, sıra gelmezse kaderine küser evine geri dönerdi. Kuyruklar bir yaşam tarzıydı. Muayenede kuyruk, eczanede kuyruk, ameliyatta kuyruk vardı. Hastalar ilaçlarını bile doğru düzgün alamazdı. Balık istifi 8 kişilik koğuşlarda hastalar çile çekerdi. Şimdiki gibi düzenli bir şekilde ne bilgi verilir ne de yazılı onamları alınırdı. MR ve tomografi imkanı yoktu varsa da aylar sonra ve yüksek fiyatla cebinden öderse çekilirdi. Parası olmayan hasta rehin alınır ya da senetle borçlanırdı. Hastanelerde doktorun canını koruyan sıra sıra güvenlik elemanları da yoktu.

 

• Bütün bu kara tablo karşısında halkımız ‘Allah, doktora ve hastaneye düşürmesin, eksik te etmesin’ derdi. Bu sürüngen hayatı düzeltemeyen iktidarı ve muhalefeti herkes bu kara tabloyu ‘çözümü olmayan kötü kader’ olarak kabul eder, sineye çekerdi. Pardon, parası ve imkanı olan Amerika’ya veya Avrupa’ya giderdi. ‘Paran kadar konuş’ veya ‘onun özel doktoru var’ denirdi.

 

• Bütün bu olumsuz şartlara rağmen hastaneler şimdiki gibi kavga ve cinayet mahalli değildi. Hastalar en küçük bir muayene ve tedavi karşısında bile, takdir ve teşekkürlerini ifade için ne yapacaklarını bilemezdi. Kimi doktoruna canlı horoz, kimi yumurta, kimi çiçek, kimi de çikolata getirir, ‘Allah razı olsun’ derdi. Yalan mı?

 

• Peki şimdi ne değişti de hastalar bunca iyiliğe, bunca gelişmeye, bunca memnuniyete rağmen hayat kurtarma ve iyileştirme ideali için ömrünü feda eden doktorlara karşı, şizofrenik bir şekilde ve büyük bir hınçla tekme tokat saldırıp öldürüyorlar? Neden hastaya verilen hizmetin kalitesi artarken doktora ve sağlık çalışanlarına karşı gelişen nefretin ve şiddetin derecesi artıyor? Bu çelişkili durum neden tüm önlemlere rağmen giderek artıyor ve ansızın patlak veriyor? Bu durum sizce normal mi? Bu anormal çelişkinin sebebi yok mu?

 

• Hastalar telefonla randevü alıyor, kimsenin hayal bile edemediği şekilde nüfus kartını gösterip her çeşit sağlık hizmetinden, medeni bir şekilde yararlanıyor. Her çeşit muayene ve ameliyat için herkese ayrıntılı bilgi veriliyor, rızası alınıyor. Tek kişilik veya 2 kişilik özel odalarda hastalar ve refakatçileri keyif sürüyor. Tıkalı kalp damarını açmak için 365 gün-24 saat doktorlar nöbet tutuyor, hayatını kurtarıyor. İnkar eden nankör olur. Daha önce böyle bir hizmet var mıydı? Hastanelerde rehin kalan yok, parası olmadığı için hastalıktan sürünen ve ölen yok. ‘Muayenehaneye gel’ diyen yok, ‘niye gelmedin’ diyen yok, çünkü artık bahane edeceği muayenehane yok. Hastalar arasında fakir zengin, muayenehaneye geldi gelmedi ayırımı da yok. Daha ne? Daha ne istiyorlar? Aşağıdaki yazı bu paradoksu açıklamak amacıyla yazılmıştır.

 

DOKTORLA HASTAYI KANLI BIÇAKLI YAPAN;

MATERYALİST SAĞLIK SİSTEMİ

 

• Hekimliğin güçlü iki temeli vardır. Birincisi; sağlık; hastalıkları, acı ve ızdırabı önleme, insan hayatını kurtarma, ikincisi de; bu gaye uğruna kendi hayatını adamak. Bu iki temelden yoksun hekimlik duygusuz robotluktur. Sağlıkta dayatılan küresel anlayış, hekimliğin bu iki temelini yok ediyor. Maneviyattan yoksun maddeci anlayış, hayat kurtaran doktoru sermayenin askeri yapmak istiyor. Dev hastanelerin şaşalı salonlarında cepheye sürdüğü doktoru günah keçisi ve şamar oğlanı yapıyor. Hastayı hekime karşı kışkırtan, hekimi de paranın askeri yapmak isteyen küresel anlayış, iki tarafı sigortalı olmaya mecbur ederek, hiçbir riske girmeden ve hiçbir emek harcamadan hem hasta ederek, hem ilaç, teknoloji ve dev hastanelerden, hem de milyarlarca insanı ve doktoru sigorta ederek trilyonlarca doları cebe indirmeye devam ediyor. Hastaların kanı, canı, gözyaşı, doktorların da paha biçilmez her çeşit emek ve stresi, bu akıl oyununu kurgulayanların cebine para olarak akıyor.

 

•Hastayı para kaynağı müşteriye indirgeyen bu anlayış, korku tüneline sokulan müşteriler için satılık hastalıkları, ilaçları ve teknolojiyi dayatıyor. Hekimlik mesleği de, hastalıkları önleyen ve sağlığı koruyan bir sanat olmaktan çıkarak alışveriş merkezi gibi dev hastanelerde, hastalara ilaç ve yüksek teknoloji giydiren konfeksiyon işine dönüşüyor. Maneviyattan yoksun bu anlayış, hastaları, kesilip biçilen konfeksiyon ürünü, hekimleri de hayat kurtarma ve sağlığa kavuşturma şevk ve heyecanından yoksun konfeksiyon işçisi olmaya zorluyor.

 

• Sevilen, sayılan ve kutsal otorite kabul edilen hekim algısı artık yok! Hekim yüzünüze değil bilgisayarın ekranına bakarken sizinle değil bürokratik işlemlerle ilgileniyor. Soğuk makinaların içinde, bilgisayarların teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, borsada işlem gören ve menkul değerlere çevrilebilen hastalık dünyasında yaşıyoruz. Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Hekimin ilgisi ve iyileştirici gücü ilaç, teknoloji ve paraya devrediliyor. Hekimin saygınlığı bile kariyeri, şöhreti ve aldığı ücreti kadar.

 

• Artık hekim ve hastanın robotlaştığı, sağlığın ise metalaştığı duygusuz ve vicdansız bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni anlayış, hastalıkları önlemek yerine, gittikçe büyüyen dev bir sektör yaratıyor. Sağlığın önündeki en büyük engel; işte bu materyalist sağlık anlayışı. Bu maddeci anlayış, sağlığı koruma yerine, sektöre para getiren tıbbi işlemlere odaklanmış durumda. Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.

 

• Eskiden doktorlar tüm varlıklarını, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunmasına adamışlardı. Ecdad yadigarı Haseki, Haydarpaşa, Vakıf Guraba gibi hastanelerin başını çektiği Osmanlı vakıf hastaneler sisteminde, para kazanma değil, hayır işleme, sevap kazanma anlayışı hakimdi. Bu vakıf hastaneler sistemi ticareti değil sağlığı esas alıyordu. İnsanı parçalayan parça başı performans ucubesi geçerli değildi.

 

• Peki şimdi nasıl? Küresel sağlık sisteminin uygulandığı ülkemizde doktorlar, sağlıktan değil hastalıktan para kazanıyor. Performans adı verilen bu sistemde ne kadar hasta bakar, ne kadar ameliyat yaparsanız o kadar para alıyorsunuz. Daha fazla para almanın yolu daha fazla hastalıktan geçiyor. Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan piyasa tanrısı, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘Performans’ adı verilen kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları koşturmak. Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor.

 

• Sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu sistem; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise bu yapı için çöküş getiriyor. Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyonlarca dolarlık sektör ne olacak? Hastalık canavarının yaşaması için artan hasta sayısının kurban olarak verilmesi gerekiyor. Piyasaya çıkan milyon dolarlık yeni akıllı ilaçların fiyatı hastanın aklını alıyor. Medyada ağlayan bebekler ve anneleri çaresiz bırakan canavar, doktoru ve devleti günah keçisi ilan ediyor. Kurulan acımasız sistemin temeli bu. Hastalıkların önlenmesi, hastalıktan beslenen bu canavarı aç bırakıyor. Doktorlar ise bu canavarı beslemek ve onun kölesi olmak istemiyor. Çünkü dayatılan bu kölelik, hekimliğin ruhuna aykırı. Sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu.

 

• Amerika’da hekimler kendilerini korumak için aldığı ücretin önemli bir kısmını sigortaya harcıyor. Hastalar ise, hastalıkları önlemek için değil, hasta olduktan sonra tedavi olabilmek için milyarlarca doları özel sigortalara ödemek zorunda. Artan sağlık harcamaları ise, kar etme telaşında olan sigorta şirketlerini doktor ve hastalarla mahkemelik hale getiriyor. Doktor ile hastanın arasına kara kedi gibi giren bu sistem, iki tarafı birbiriyle çatıştırıp kanlı bıçaklı hale getirirken, yine iki tarafı sigorta yapmaya zorlayarak milyarlarca doları hiçbir riske girmeden cebe indiriyor. Hastaların kanı, canı, gözyaşı, doktorların emeği ve her çeşit stresi, bu sistemi kuranların cebine para olarak akmaya devam ediyor. Hastalık canavarını hastanın ve hekimin üstüne süren küresel anlayış, küresel ısınmayla dünyayı da hasta ederken tedavi tezgahıyla yeni dünya düzenini pazarlıyor. Gelişmiş devletlerin bile küresel finansa borcu 300 trilyon doları aşmış bulunuyor.

 

• Hastayı para olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor. Paranın karşılığı ise her zaman sağlık olarak dönmediği için, hastanın hekime olan saygı ve güveni sarsılıyor. Müşteri haline getirdiği hastayı kışkırtarak çatışma ortamı yaratan bu anlayış, her iki tarafı mahkemelik hale getiriyor. Özel hastanelere verecek parası olmayan hastalar, küçültülen kamu hastanelerinde boş yatak bulamayınca faturayı doktora kesiyor. Gün geçmiyor ki bir doktor veya bir sağlık görevlisi dövülmesin, taciz edilmesin veya öldürülmesin. Hastaneler kavga dövüş ve cinayet mekanları oldu. Doktora ve sağlık çalışanlarına şiddetin nedeni, hastaneleri Afrika’nın vahşi otlaklarına çeviren işte bu merhametsiz anlayış. Bu anlayışın sırtlana çevirdiği yaratıklar, yavru ceylanlara saldırıyor, parçalıyor, yok ediyor ve bizler de belgesel gibi seyrediyoruz.

 

• Kutsal vakıf şifahaneleri yerini alan ve kar etmezse kapatılmakla tehdit edilen dev hastanelerde hekimler çaresiz. Hasta sayısını artırmak için canla başla çalışıyor, çünkü sistemin temeli bu : ne kadar hasta o kadar para. Görevimiz tehlike. Görevimiz hastalık satmak ve karşılığında yaşamak. Peki hastalıkları kim önleyecek? Bu dev hastanelerin hastalıkları önleme işlevi budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamalar, ülkemizi yiyip bitiren hastalık canavarının beslenmesi için gerekli. Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysa ki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında değil.  

 

• Trilyon dolarlık ilaç, teknoloji ve dev hastanelerle beslenen hastalık canavarının performans kırbacı, insani, ahlaki ve vicdani değerleri yok ederken hekimleri maksipuan peşinde koşan paramatik robotlara dönüştürüyor. Hekimler ise yaptıkları her hizmetin parayla ölçülmesinden ve paragöz olarak anılmaktan rahatsız. Hekimler beyinlerine taksimetre takılmasını istemiyor, bütün sıkıntı bu. Hastalıkları önlemeyi ve bilimi esas alan hekimleri çıldırtan, işte bu anlayış.

 

• Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Bir yanda ekonomik endişeler, öbür yanda ayaklar altına alınan bilim ve ahlaki değerler. Hekimler ise insani ve ahlaki değerlerinin aşınması karşısında sahipsiz. Birçok hekim, bu hastalıklı sistemi değiştirecek gücü bulamadığı için böyle adaletsiz ve vicdansız bir dünyada yaşamak istemiyor. Karıncayı bile incitmeyen insancıl bir kültürün hekimleri, ahlaki ve insani değerlerini kaybetmek istemiyor. Ya doktorluğu bırakıyor, ya da bu dünyaya küsüyor. Hayat kurtarmak için çırpınan bir insan kendi hayatına neden kıysın?

 

• Sağlığa odaklanan doktorlar, para etrafında dönen bu dünyada yaşamak istemiyor. Performans sisteminde ahlaki, vicdani ve insani değerlerin karşılığı yok. Varsa yoksa puan ve para. Sağlık ve hastayı metalaştıran, pazarlama görevi verdiği hekimi de komisyoncu duruma düşüren bu sisteme, doktorlar alet olmak istemiyor. Herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı işte bu nedenlerden dolayı sağlık ve hayatımız önündeki en büyük engel. Bu engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası değil, tıp ve bilimi de zorla bu yola sevk eden işte bu hastalıklı küresel sağlık anlayışı.

 

• Bu sistemde hastalıkların artmasına, hekimlerin de vicdan azabından bunalıma girmesine şaşmamak gerekir. Çünkü hekimler yüksek ahlaki ve insani değerlere göre yetiştiği için, zorla dayatılan bu vicdansız sisteme uyum sağlayamıyor ve bu maddeci anlayış onları derinden sarsıyor. Hekimleri hasta eden ve öldüren işte bu çelişki. Bu hastalıklı sistem değişmediği sürece hekimler, zihinsel depresyon ve dağınıklık içinde dünyaya küsmeye ve ölmeye devam edecektir. Hasta tedavisini olumsuz yönde etkileyen bu durum vicdani, ahlaki, insani değerler yok oluncaya ve doktorlar bu vicdansız maddeci dünyaya uyum sağlayıncaya kadar sürecektir.

 

• İnsanlık vicdanını ve sağlığı kanatan bu sistem mutlaka değişmelidir ama nasıl?

 

  

 

 

 

 

 

 

 



Bu yazı 2,666 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,827 µs