En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
12 Eylül 2011

DOKTOR İTHALİ ÇÖZÜM MÜ ?



Doktor ithali çözüm mü?

Slayt indirmek için;

http://www.slaytyerim.com/component/docman/doc_details/1663-beyin-nakli-nasl-yaplr.html

• Ülkemizin önemli sorunu, bilmediği her konuya atlayan, her şeye maydonoz olan bilgiden yoksun yarım aydınlar.  Bu aydın takımı, şimdi de hiç bilmediği ve hiç anlamadığı sağlık alanına el atmış bulunuyor. Doktor ithaline karşı çıkan hekimleri matbaaya karşı çıkan yobazlara benzeten bu yarı aydın taifesi, bilgiden yoksun olarak fikir yürütmeye çalışıyor.

Bu aydın takımı, son 9 yılda sağlık harcamaları % 800 artarken hasta sayısının da % 600 arttığını neden tartışmıyor. Çünkü bilmiyor, okumuyor, araştırmıyor, sadece ahkam kesiyor. Gerçi bilse de tartışamaz. Sağlığa harcadığımız para son 9 yılda % 800 artmış olsa da bu artış % 800 sağlık anlamına gelmiyor, harcadığımız para sağlık olarak geri dönmüyor. Adeta paramızla hasta oluyor ve hastalık satın alıyoruz. Burada bir çelişki, bir kısır döngü yok mu? Bu aydınlar bu çelişkiyi tartışmaz da, neden doktor ithali için çırpınır?

Tartışamaz çünkü işin temelinde, hazırladıkları sistemi bize dayatan ve bizde denemek isteyen yabancı beyinler ve yabancı doktorlar vardır.

Tartışamaz çünkü, bizi paramızla hasta eden ve zincir hastaneler yoluyla dışarıya para aktaran akıl oyununu yabancı beyinlerin kurduğu açığa çıkacaktır.

Tartışamaz çünkü, ‘ne kadar hasta o kadar para’ diyen performans oyununun ahlak ve hukukun iflas ettiği ülkelerde ‘ne kadar para o kadar sağlık’ hedefine yani hasta edilen toplumu bir nevi imha savaşına dönüştüğünü görecektir.

Yabancı doktorlar bize yardıma gelecekler, bizim doktorlar da Somali’ye yardıma gidecek. Küreselleşme masalı bu. Devri daim makinası böyle çalışıyor. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Hastalıklar içinde kıvranan zavallı ülkeleri Somali’de olduğu gibi yardıma muhtaç hale getiren kendi efendileri değil mi? Aydın ve bilim adamlarının görevi artan hastalıklardan rant sağlamak mı, yoksa hastalıkları ve Somalileşmeyi önlemek mi?

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:

Artan tecavüzler karşısında sermaye ithali nasıl ki çözüm değilse, artan hastalık salgını karşısında da doktor ithali çözüm değildir. Çözümün temeli her çeşit hastalığı ve kötülüğü olmadan önlemektir. Yoksa olduktan sonra hastaneler, hapishaneler, adalet sarayları açmak değildir. Allah iyiliği(sağlığı) emreder, kötülüğü(hastalığı) nehyeder, size tutasınız diye nasihat eder.

Dünya Ekonomik Forumu'nun Harvard Halk Sağlığı Fakültesi ile yürüttüğü araştırmaya göre, 5 kronik hastalık olan kanser, şeker, ruhsal bozukluklar, kalp ve solunum rahatsızlıklarının gelecek 20 yıl içinde küresel ekonomiye getireceği yükün 47 trilyon ABD dolarını bulması bekleniyor.  Dünya Sağlık Örgütü ise kişi başına yıllık 1,2 dolar (2 TL) harcanarak  bu hastalıkların önemli oranda önlenebileceğini açıkladı. Örgüt, özellikle fakir ülkelerin küçük miktarlarda yapacağı sağlık harcamaları sayesinde, sağlık sistemlerinin iflas etmesinin de önüne geçilebileceğini bildirdi.(3)  En zengin ülkeler bile hastalıkların önlenmesi konusunda ciddi araştırmalar yaparken biz ne yapıyoruz?

Artan hasta sayısına yetişmek için ya doktor ithal etmek için çırpınıyor, ya da kıt kaynaklarımızı birilerini zengin edecek şekilde çarçur ediyoruz. Yolsuzluğun yeni tanımının kamu kaynaklarını çarçur etmek olduğunu hatırlatalım.  Fiyatı 400 bin Euro'yu bulan yapay kalp destek cihazının ücretini artık devlet karşılayacakmış.(4)  Eski parayla 1 trilyon lira, bin hasta için 1 katrilyon eder. Bu servetle  hastalıkları önlemek yerine, ithal mallara para saçmaya devam ediyoruz. Yazık değil mi milletin parasına, sağlığına. Zavallı halkı hastalıklara karşı kim koruyacak? Aydınlar bu konuyu tartışmaz da, neden doktor ithali için çırpınır?

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:  

Hastalık için yapılması gereken hastalıklarla boğuşmak iken, sağlık için yapılması gereken; hastalıklara yol açan risk faktörlerinin önlenmesidir. Yani sağlıklı yaşam tarzı ve sağlıklı çevrenin sağlanması, katkı maddeleri, fastfood, zararlı meşrubat ve gıdaların yasaklanması, hipertansiyon, diyabet, şişmanlık, sigara, tembel yaşantının önlenmesi…Hastalıkların önlenmesi, hastalık oluştuktan sonra tedavisine göre, çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olduğu için İngiltere bile şimdi bu yolu seçmiş bulunuyor. Eski Çin’de 4600 yıl önce başarıyla uygulanan bu sistemde, doktorların geliri hasta sayısına göre değil toplumun sağlık durumuna göre artıyordu. Yani hasta sayısı arttıkça doktor geliri azalıyor, hasta sayısı azalıp sağlıklı insan sayısı arttıkça toplum sağlıklı hale geldikçe doktorun geliri artıyordu. Sistem, hastalıktan değil sağlıktan besleniyordu. Salgın hastalık halinde o bölgeden sorumlu doktor her şeyini kaybediyordu. Bu yüzden doktorlar tüm varlıklarını, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunmasına adamışlardı.    

• Peki şimdi nasıl? Küresel sağlık sisteminin uygulandığı ülkemizde doktorlar, sağlıktan değil hastalıktan para kazanıyorlar. Performans adı verilen bu sistemde, ne kadar hasta bakar, ne kadar ameliyat yaparsanız o kadar para kazanıyorsunuz. Daha fazla para kazanmanın yolu daha fazla hastalıktan geçiyor. Böyle bir ortamda hastalıkların azmasına ve satılık hastalıkların artmasına şaşmamak gerekir. Özellikle hukuk, ahlak ve insani değerlerin iflas ettiği ve en yüce değerin para olduğu toplumlarda güven duygusu yok olacaktır. Böyle bir toplum ise bedensel, ruhsal ve sosyal yönden her türlü hastalık ve yolsuzluğa açık, sağlıksız bir toplum olacaktır. Özetle sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu sistem; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme, sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor. Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyonlarca dolarlık sektör ne olacak? Ecdad yadigarı Haseki, Haydarpaşa,  Vakıf Guraba gibi vakıf hastanelerin başını çektiği Osmanlı sisteminde ise para kazanma değil, hayır işleme, sevap kazanma anlayışı hakimdi. 

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:  

• Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan küresel sağlık anlayışı, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘Performans’ adı verilen gavur icadı kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları çoşturmak. Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor. İnsanlık vicdanını ve genel ahlakı kanatan bu anlayış, hastalıkları önleyen işlemlere puan verilerek, sağlığı koruyan şekle dönüştürülmelidir ama nasıl? Aydınlar bu konuyu tartışmaz da, neden doktor ithali için çırpınır?

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:

• Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor. Kutsal vakıf şifahanelerinin yerini, kar etmezse kapatılmakla tehdit edilen hastaneler alıyor. Bu dev hastanelerin sağlığı koruma ve hastalıkları önleme işlevi ise budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamaların devamı için gerekli olan bu! Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysa ki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında değil.  

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım: 

• Ülkemizdeki diyalize giren böbrek hastalarının yarısında sebep; hipertansiyon ve diyabet. Bu iki neden de önlenebilir. ‘Arkası bitmez dertlerle değil buna yol açan sebeplerle uğraşın’ çığlığını, akıl ve yetki sahipleri duyamıyor. Sivrisinek bulutlarıyla uğraşmaktan bataklığı göremiyoruz. Diyalize giren hastalarda diyabet oranı 15 yılda 5 misli arttı. Diyabet hızla artıyor, küçük Amerika oluyoruz. Hipertansiyonlu hasta sayımız ise 17 milyon. 21 milyon kişi de sırada bekliyor yani aday. Bu felaket değilse nedir? Sebep; yaşam tarzımız. Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacak. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı sebepleri önlemeye değil sonuçlarla uğraşmaya harcıyoruz. Bu yanlış yolun sonu, mahalle aralarına kadar yayılan zincir hastanelerle beraber doktor, ilaç ve tıbbi malzeme ithalatının patlamasıdır.  Aydınlar bu konuyu tartışmaz da, neden doktor ithali için çırpınır? Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:  

• Türkiye’nin toplam sağlık harcaması 1992 yılında 6 milyar dolar iken, 2006 yılında yüzde 500 artışla 30 milyar dolara yükseldi. Kamu ilaç harcamaları 2003’de 5 milyar dolar iken 2006’da on milyar dolara çıktı. Son 4 yılda ruhsal depresyon ilaçları tüketimi bile % 85 oranında arttı. Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde yapılan ameliyat sayısı 2002’ye göre 2005’de yüzde 270 arttı. Yeni rakamlar ise dudak uçuklatıyor. SGK 2011 açıklamasına göre sağlık harcamaları son 9 yılda % 800 artmış bulunuyor. Hastane sayısı, doktor sayısı ve ilaç satışı artmasına rağmen, tedavi nedeniyle azalması gereken hasta sayısı ise azalacağı yerde arttı. 2007 yılında muayene olan hasta sayısı 500 milyon adete ulaştı. yani kişi başına yılda 7 kere doktora gitmişiz. Dünya ve Olimpiyat rekorları kırarken bunlarla övünen başka  toplum var mı? Sağlığımızın iyi olduğunu ve iyiye gittiğini söyleyebilir miyiz?    

Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış herkes bununla övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf ! Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Sağlıklı yaşamanın toplumsal formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Aydınlar bu konuyu tartışmaz da,  neden doktor ithali için çırpınır? Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:  

• Sağlık savaşında hastalıklara harcanan para, son yıllarda kat kat artmasına rağmen, halkımız eskisinden daha sağlıklı değil. Hatta giderek daha hasta bir topluma dönüşüyor. Her gün yeni bir hastane açmakla, doktor, ilaç ve ileri teknoloji ithal etmekle meşgulüz.  Ürettiğimizle değil tükettiğimizle övünüyoruz. Kıt kaynaklarımız akıl oyunuyla küresel sisteme akıtılıyor. İthal edilen elektronik sigaraya kadar yapılan bu harcamalar topluma irade, akıl ve sağlık olarak geri dönmüyor. Bize borç veren ülkelerin oyuncağı ve finans kaynağı oluyoruz. Sebepleri yok etmek yerine gücümüzü sonuçlarla uğraşmaya harcıyoruz. Ulusal ekonomi ve sağlığımız tükeniyor.  Aydınlar bu konuyu tartışmaz da,  neden doktor ithali için çırpınır? Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:

Yaygın hastalıklar tsunami gibi zavallı halkımızı ve ekonomiyi ezip geçerken, morfinli diziler ve programlar narkoza devam ediyor. Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişman hasta sayısı rekor düzeyde artmış, adeta bir salgına dönüşmüş. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Şeker hastası sayısı TURDEP II - 2010 verilerine göre 10 milyonu aştı. Hastalık artış hızında dünya ve olimpiyat şampiyonuyuz.

Sonuçta ne mi oluyor? Hastalıklar daha şimdiden rekora koşuyor. Kanser çığ gibi artıyor, önümüzdeki yıllarda 1 numaralı ölüm nedeni olacak. Türkiye’de her yıl 200 bine yakın kişiye kanser teşhisi konuluyor. Böyle devam ederse bu rakamın 2030’da yarım milyona ulaşabileceği belirtiliyor.(5)  Kalp hastalıkları ise zaten 1 numaralı ölüm nedeni. Herkes anjiyo yaptırmak için sırada. En pahalı cihazlarda anjiyo olmak, parmağa yüzük takar gibi damarlara stent taktırmak, baypas ameliyatı olmak moda oldu. Bu gidişle haftanın her günü ayrı bir uzmana ihtiyacımız olacak: Kalp, damar, akciğer, böbrek hastalıkları, kanser, diyabet… Buna SGK dayanır mı? Buna ithal doktor dayanır mı? Sivrisinek kurbanlarıyla uğraşmak çözüm mü? Hastalık üreten bataklığı kurutmak kimin görevi? Kirlenmiş akvaryumda yaşamaya çalışırken hastalıkların dipsiz bataklığına gömülen ve sonra da tedavi için çırpınan kadersiz bir toplumun acı hikayesi bu !  Aydınlar bu konuyu tartışmaz da,  neden doktor ithali için çırpınır?

• Bu sonuçlara yol açan bataklığı kurutmak yerine, son 10 yılda 2 kat artan ve önümüzdeki 10 yılda 2 kat artacağı öngörülen koroner kalp hastalarının teşhis ve tedavi sorunlarıyla uğraşmaktan sağlık sistemimiz yorgun. Hayatımızı karartan felaketin boyutunu çizelim: Bu sinsi sağlık savaşında ülkemizin kalp damar sağlığı alanındaki kayıpları bile, günümüzün işgallerinden, tsunamiden ve beklenen depremde tahmin edilen kayıplardan daha fazladır.  Bu sinsi sağlık savaşında, sağlık otoritelerine yakışan hastalıkları önlemektir, hastalık sektörünün peşinden koşmak değildir.

• Sağlığı koruma ve hastalıkları önleme yerine, sektöre para getiren tıbbi işlemlere odaklanan sağlık anlayışı, sağlığın önündeki en büyük engel. Çünkü herkesi hasta, hastaları da müşteri olarak gören bu sistem, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.

• Küresel sağlık anlayışı hastalıkları önlemek yerine, daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Akvaryumu temizlemek, kirleten kaynaklara akıllı filtreler takmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir. 

• Sektörün, yaşam kaynağı olan herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı işte bu nedenlerden dolayı sağlığın önündeki en büyük engeldir. Sağlığın önündeki engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası  değil, günümüz tıbbını ve bilimi bu yola sevk eden anlayıştır. Hasta ile doktorun arasına karakedi gibi giren bu anlayış, sağlığın önündeki duvardır. Hastalık üreten yaşam tarzı ise bu anlayışın hayat kaynağıdır. Sağlığın önündeki bu duvar yıkılmalıdır, ama nasıl ?  Aydınlar bu konuyu neden tartışmaz da doktor ithali için çırpınır? 

• Kanser, diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları gibi takip ve  tedavisi son derece pahalı ve zor olan hastalıkların önlenmesi için, Sosyal Güvenlik Kurumunun ülke çapında yapılacak kampanya ve bilimsel araştırmalara destek vermesi ve hatta bunları kendisinin düzenlemesi gerekmez mi? Özellikle kalp, böbrek, karaciğer nakline götüren hastalıkların önlenmesi hem daha kolay hem de daha ucuz ve mantıklı değil mi? Aydınlar bu konuyu neden tartışmaz da doktor ithali için çırpınır?

• Medyamız ise yüzbinlerce dolar tutan kalp, karaciğer, böbrek nakline gösterdiği ilgiyi, birazda sağlığı korumaya ve hastalıkları önlemeye gösterse daha yararlı olmaz mı? Neden hep zor ve pahalı işler peşinde koşuyoruz? Sigara lobileri milyarlarca dolar harcayıp, sigara yasağını engellemeye çalışırken, yıllardır yüzmilyarlarca dolarlık hastalık ve ilaç faturaları ödemekten bıkmayan sosyal güvenlik kuruluşlarının, sigarayı yasaklayan yasanın hemen uygulanması için her çeşit kampanya ve lobi faaliyetini bizzat düzenlemesi gerekmez mi? Sigaradan en büyük zararı gören kim?  Aydınlar bu konuyu neden tartışmaz da doktor ithali için çırpınır?

Bu yarım aydınlara ve onların aklına uyanlara bir kere daha hatırlatalım:

• Artan hasta sayısı karşısında doktor ithali çözüm olabilir mi? Sürekli artan tecavüzlerden korunmak için, sermaye ithali nasıl ki çözüm değilse, giderek artan hasta sayısına karşı da, hastane furyası ve yüzbinlerce doktor ithali çözüm değildir. Kötülük ve hastalığın çaresi önlemektir. İslamın, aklın ve bilimin gereği de budur. Aklı koruma, nesli koruma, ahlakı koruma, adaleti koruma ve sağlığı koruma İslamın temelidir. Bir kişiyi tedavi eden bir sevap kazanır. Toplumu koruyan ve toplum için çalışan sonsuz sevap kazanır. Geleceği planlarken kötü sonuçlarla uğraşmak yerine, bunları oluşmadan önlemek gerekir. Kötü örnek, emsal olmaz! Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma savaşı ciddi bir şekilde yapılırsa, hasta sayısı hızla azalarak sağlığın önündeki engeller kalkacak, toplum daha sağlıklı olacaktır. Bilimsel veriler çok açıktır. Örnek aldığımız İngiltere bile şimdi bu yolu seçmiş bulunuyor.   

Sağlıklı bir toplumun çözemeyeceği sorun, kazanamayacağı başarı yoktur. ‘Her işin başı sağlık’ lafı boşuna söylenmemiştir. Siz ecnebilerin ve onların sözcüsü yarım aydınların ağzına bakmayın; ‘şu kadar nüfusa bu kadar doktor ve hastane lazım’ laflarına… Bize yaşlı ve çökmekte olan Avrupa'yı örnek göstermeyin. Biz, bedensel ruhsal ve sosyal yönden sağlıklı toplumdan bahsediyoruz, bize dayatılan hastalık üreten yaşam tarzından ve hasta toplumdan değil. Sağlıklı toplumla hasta bir toplumun doktor ve hastane ihtiyacı aynı mıdır?  İnancımızın temeli sağlıklı hayat tarzı değil mi?

Küresel sağlık mehdileri ve medya güzelleri ise sihirli gıdalarla, mucize bitkilerle ve teknolojik rüyalarla toplumu uyutmaya devam ediyor. Yeter ki bu kirli akvaryumu temizlemeyi, kimse aklına bile getirmesin! Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Neden acaba? Doktor eksiği nedeniyle mi hasta sayısı artıyor? Doktor ithal edersek hasta sayısı azalacak mı? Nerede hata yapıyoruz? Eksik olan nedir? Aydınlar bu konuyu neden tartışmaz da doktor ithali için çırpınır?

Sağlık Bakanlığı - Başkent üniversitesi işbirliği ile yapılan araştırma, hastalık ve kayıpların % 86’sına hastalıklı yaşam tarzının sebep olduğunu söylüyor. Bilim, ‘sebepleri yok edin, hastalık ve ölüm üreten bataklığı kurutun’ diyor, biz ise kedinin kuyruğu peşinde dolandığı gibi hastalıkların vahim sonuçlarıyla ömür tüketiyoruz. Sebepleri yok edecek farkındalık yaratmak kimsenin işine gelmiyor.

İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler ve ne de giydiğimiz kırmızılar kötü kaderimizi değiştiremiyor. ‘Şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler de, sağlığımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık ve hasta üretmeye devam ediyor. Sorun doktor azlığı değil, toplumun bilinçli bir şekilde hasta edilmesi ve hastalıktan kırılmasıdır. Çözüm ise doktor ithali değil, hastalıkların önlenmesidir. Hastalık savaşına seyirci kalmamız halinde ithal ettiğimiz doktorlar da hasta olacaktır. Aydınlar bu konuyu tartışmaz da, neden doktor ithali için çırpınır?

Sağlığa harcanan bunca parayla yaptığımız, kirlenen hasta balıkları güya tedavi edip yine aynı kirli akvaryuma atmak. Akvayumu temizlemek ve kirlenmesini önlemek ise idrak sınırlarımız ötesinde. Halbuki kültürümüz ve inancımızın temeli bu. Bitmek bilmeyen hastalıklarla uğraşmak yerine, bunlara yol açan sebepleri yok ettiğimizde, yaşadığımız kirli akvaryumu temizleyen ‘gerçek sağlık devrimi’ işte o zaman gerçekleşmiş olacaktır.

Türkiye'nin doktor ithal eden değil, ihraç eden bir ülke olması dileği ile…

Kaynaklar :  

1. http://www.slaytyerim.com/component/docman/doc_details/1663-beyin-nakli-nasl-yaplr.html

2. Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap 8. Baskı, 2008

3. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-hastalklarn-maliyeti-47-trilyon-dolar-bulacak-1-76-37482.html

4. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1180238&title=400-bin-euroluk-yapay-kalbin-bedelini-artik-devlet-odeyecek 
 

5. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-turkiyenin-kanser-gercegi-1-11-37770.html

 

 

 



Bu yazı 2,449 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    13,226 µs