En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
31 Ağustos 2008

BEYİN NAKLİ NASIL YAPILIR ?



Bilim iki ayak üzerinde yükselir.  

Birinci ayak; bilime harcanan paradan çok, bilimden kazanılan paradır. Bilimin ikinci ayağı ise üretilen bilgi ve teknolojinin günlük hayata yani yaşam tarzına yansımasıdır. Bu iki ayaktan yoksun ülkeler ilerleyemez, ayakta bile duramaz. Çünkü bilim bu iki ayak üstünde yükselir ve yararlar sağlar. Bu yararlar; sorunların çözümü, ekonomik gelişme, refah, konfor, yaşam kalitesinde artma, sağlıkta iyileşme ve insan ömrünün  uzamasıdır.

Bilimin birinci ayağı için her yıl harcanan para 600 milyar dolardır. Bu harcamanın amacı, araştırmalarla üretilen bilgi ve  teknolojinin trilyonlarca dolarlık ebedi gelire dönüşmesini sağlamaktır. Aspirinden uçağa, aşıdan domates tohumuna kadar binlerce teknolojik üründen elde edilen bu servet, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji  üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür.

Bilim dünyamız, ne yazık ki bu iki ayaktan yoksun

Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı ? 

Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor ?

Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz ?

Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz ?

BİLİM VE TEKNOLOJİDE İFLAS

Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde yapılan bilimsel kongreler, bu iki bacaktan yoksun olan bilim dünyamızın ağır maluliyetine çözüm bulamıyor. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş.

Bilimsel yayın kalitesi yönünden 1981 - 1999 yılları arasında en çok atıf alan araştırmacı sayısı: İsrail için 44, İngiltere için 350, ABD için 3572 iken ülkemiz için maalesef sadece bir kişi. Bilimsel araştırmaların teknolojiye aktarılması ve teknolojik gelişmenin doğrudan ölçüsü olan milyon kişiye düşen patent sayısı ise ülkemiz için ne yazık ki sıfır. Yeni rakamlar da farklı değil. 27 bin makale basılıyor, patent sayısı 85. Buna Zihn-i sinir projeleri de dahil. İsrail'de 4 bin civarında makale basılıyor, patent sayısı 1.500.

Gelişmiş ülkelere göre alınan patent ve proje sayısı ile bilimsel araştırmaların teknolojik üretime dönüşme oranı bile bilim dünyamızın ne kadar kısır olduğunu gösteriyor. Doçentlik, profesörlük gibi akademik ünvanların kazanılması bile yabancı dergi editörlerine bağımlı. Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işsiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve dev kampüsler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Düşünen ve sorgulayan çocuklarımızı bir servet ödeyerek gönderdiğimiz şaşalı okullar, insanımızı bilimsel düşünemeyen sorgulamayan bir topluma dönüştürüyor. Bu nasıl eğitim ki, seçmen sayısını veya depremde ölenlerin sayısını doğru saymayı bile öğretemiyor.

Eğitim ve öğretimin önündeki en büyük engel, insanları çaresiz robotlara dönüştüren işte bu çoktan seçmeli, ezberci dayatma. Beyinleri kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Sömürge ülkelerin bile direndiği kültür emperyalizmi, küreselleşme masalıyla dil silahını kullanarak reklam, dizi ve filmlerden okullara kadar yayılarak toplumu teslim alıyor. Güzel Türkçemiz bilim dili değil mi? En gözde okullarımızda bile anlatan, dinleyen, herkes bizim vatandaşımız ama kullanılan dil tarzanca. Böyle eğitim sömürge ülkelerde bile terk edildi. Böyle bir ortamda başkalarının nasihat ve projeleriyle çağ atlamaya çalışıyoruz.

Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var?  Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler?  Nerede projeler?  Nerede patentler? ABDde geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000 i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz.

Sözde bilimsel araştırmalar, kıt kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. Altyapısı bile olmayan üniversitelerde bilim, akıl, zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek ne işe yarıyor bilen var mı? Bu aldatmaca sonucu, sarımsağı bile Çinden ithal eder hale geldik. Ulusal Araştırma Merkezi gibi bir bilim kurumunda kıt kaynakları toplamak, aşıdan depreme kadar ülkenin önemli sorunlarını çözecek araştırmalara yönelmek kimsenin aklına gelmiyor. Bu temel sorunu akıl etmek kimin görevi?

BİLİM VE TEKNOLOJİDE VESAYET

Tüm hayatımızı teslim alıyor. Asıl vesayet bu! Bu vesayeti gizleyen diğer vesayetler bunun üzerine kuruluyor. Türkiye'ye dışarıdan gönderilen vesayetin bilim elçileri ise bize akıl vermek için fedakarca(!) çalışıyor. Hangi konularda araştırma yapacağımızı ve lider olacağımızı bile onlar söylüyor. Peki bizim kendi sorunlarımız ve bunu çözecek aklımız nerede? Çağımızda akıl verme yoluyla ülkeleri yönlendirme işte böyle bilim ve teknoloji yoluyla yapılıyor.

Son zamanlarda, yurt dışında çalışan Türk bilim adamlarının bireysel başarılarını parlatma dönemi başladı. Başarı hasretiyle yanan topluma bu haberler cansuyu gibi geliyor. Galibiyet sevinci içimizi kaplarken neden şu soruyu sormuyoruz? Beyin hücrelerimiz tek tek başarı kaydederken neden çözen ve yöneten akıl olamıyoruz? Bu beyin hücrelerini beyin haline kim dönüştürecek? Başka ülkelerde harikalar yaratan bilim adamlarımız, ülkemizde neden üretim yapamıyor? Burada bir eksik yok mu? Başka ülkelerde, başkaları adına kazanılan bu başarılar ne sorunlarımızı çözüyor, ne de kötü kaderimizi değiştiriyor. Bilincimize kazınan 'onlar olmadan yapamayız' anlayışı, bilimsel işgal ve sömürüyü gizlerken bilimsel mandacılığı teşvik ediyor. Aşağılık kompleksi beynimizi esir alıyor.

Teknoloji üretemeyen ve bunu ithal etmekle övünen ülkeler, bilim ve teknoloji pazarı olduğunu ne zaman idrak edecekler? Gözlükten kol saatine, telefondan bilgisayara teknoloji çöplüğü oluyoruz. Bunları almak için verecek neyimiz kaldı? Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur!  Çağımızda bilgiyi üreten, bu bilgiyi uygulayan ve pazarlayan kazanıyor. Bilim ve teknoloji üretiminde nal toplarken, başkalarından aşırdığımız bilgiden ne ölçüde yararlanabiliyoruz? Çevre kirliliğinden trafiğe, sel baskınlarından depreme, ekonomiden sağlığa kötü kaderimiz değişiyor mu? Bilim ve Teknoloji merkezi, Araştırma merkezi gibi tabelaları binalara asmakla sorunlar çözülmüyor. Eğer çözülseydi, bu merkezler yağmur yağdığında seller altında kalmazdı. Demek ki bilim ve teknolojiden nasibimizi alamamışız. Akademi beyindir. Bütün bunları yapacak olan beyin işlevini yapamazsa vücut hasta olur.  Bedensel, ruhsal, sosyal, ekonomik tüm sorunların sebebi dışa bağımlı akademinin eseri olan bilimsel mandacılılık.

BİLİMSEL MANDACILIK

Bilimsel mandacılık; kendi yaşamsal sorunlarımızın çözümünü dışarıdan beklemektir. Marmara denizi fay hatlarını incelemek üzere sismik araştırma yapacak 40 milyon dolarlık bir gemi için, dünyanın 18. ekonomik gücü olan ülkemizin yabancılara avuç açması, birbiriyle didişen bilim dünyamızın iflas ettiğinin belgesi değil mi? Soykırım yasası çıkaranlar bizi depremden koruyacak(!) aklımızı mı yitirdik? Deprem silahının konuşulduğu bir dünyada fay hatları dâhil gizli neyimiz kaldı? Geçirdiğimiz depremin derecesini bile başkalarının ağzına bakıp düzeltiyoruz. Bilimsel ve teknolojik vesayet altındaki ülkeler, yaşamsal sorunlar karşısında çözüm üretemez, ne yapacağını şaşırır, başkasının ağzına bakarak kopya çekmeye çalışır. Bilimsel ve zihinsel işgalin kafamıza geçirdiği esas çuval, felaketler karşısında bocalama ve çaresiz kalmadır.

Küresel şirketler kendi çıkarları için yer-altımızı oyarken madencilik gelişiyor diye toplumu aldatıyor. Dünyadaki çelik üreticisi ülkelerin ham krom yatağı olmakla övünüyor ama ağır sanayinin temeli olan krom alaşımlı nitelikli çelik üretemiyoruz. Çevreyi, ormanı, doğayı, toplumu talan eden sömürgeci dayatmaya karşı, kendi çıkarlarımızı gözeten, akla ve bilime uygun projeleri biz ne zaman üreteceğiz? Küresel beyinlerin aptal ayakları olmanın faydası kime?

Genetiği ile oynanmış ürünlerden, her türlü ilaç ve teknolojiye milyarlarca doları, küresel gücün payı olarak vermek zorundayız.  Domates tohumundan bilgisayar programlarına, ilaçtan teknolojik cihazlara onların payını, lisans ve patent hakkı olarak zaten peşin ödüyoruz.  Küresel yapı bu yolla payını alırken GDOlu ürünlerle genetik yapıyı saptırmaya devam ediyor. Saptırma sadece biyolojik genlerle sınırlı değil. İnternetten medyaya her teknolojiyi kullanarak sosyal ve ruhsal genetiği de saptırıyor. İnsan fıtratı ve doğa, küresel şeytanın emrettiği şekilde acımasızca değişime zorlanıyor. Bitkilerden hayvanlara yaratılan her şey deneme tahtası. İnsanlar endişe ve vesvese içinde. Küresel şeytanın yaptıklarını savunan, planlarına alet olan dostları ise, bilim adına toplumu aldatmaya ve her çeşit belayı başımıza dolamaya devam ediyor.

Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin  ve bağımlılığın asıl nedeni. Medya ise yabancı ülkelerde yaşayan Türklerin başarıları ile toplumu uyutuyor. Başka ülkelerde, başkaları adına kazanılan başarılar ne sorunlarımızı çözüyor, ne de kötü kaderimizi değiştiriyor. Bilincimize kazınan 'onlar olmadan yapamayız' anlayışı, bilimsel işgal ve sömürüyü gizlerken bilimsel mandacılığı teşvik ediyor. Aşağılık kompleksi beynimizi esir alıyor.  Zihinsel ve bilimsel işgal işte budur!

Sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu

İnsanlar bu dünyanın sorunları altında ezilirken, toplum öbür dünyanın ayrıntıları ve televoleyle oyalanıyor, uyutuluyor. Küresel sistem, teravih namazı var mı yok mu, melekler kaç kanatlı, ahirette kaç tane huri gibi konularla bizleri meşgul ederken uçaktan aşıya, cep telefonundan bilgisayara ben size gönderirim, kafa yormayın siz öbür dünyayı kurtarın, sürekli öbür tarafı tartışın diyor. Öbür dünyayı tartışmaktan, bu dünyanın sorunlarını çözecek bilim ve teknolojiye zaman kalıyor mu?

Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Doğal kaynaklara sahip İslam aleminin üretimi bir İtalya kadar değil. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık ilaç ve teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Tehlike ve felaketleri algılayan beynimiz başkalarının kontrolüne geçiyor. Yaşam tarzı denilen kirlenmiş akvaryumda ekonomik, sosyal, ahlaki her çeşit hastalığın dipsiz bataklığında çırpınan kadersiz bir toplumun acı hikayesi bu !

Çağımızda bilim ve teknoloji ürettiğiniz kadar özgür ve bağımsızsınız. Yoksa boynu bükük zavallı olursunuz. Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirerek konuyu özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez.

Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak 'Bilim ve Teknoloji Merkezi kuracağız, ya da futbol, televole, UFO'lar, melekler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve bağımsız olacağız. Hangisini seçelim? Ya 'bilim nerde olsa gidiniz' emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve tüketimle aldatan küresel şeytana...

Beyin nakli neden gerekli ?

Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Beynimizi üstün kılan, vücudun mükemmel çalışmasını sağlayan beyin hücrelerinin arasındaki network yani iletişim ağıdır. Öncelikle yapılması gereken iş, nitelikli beyin hücrelerinden bu anlamda bir beyin oluşturmaktır. İkinci aşamada yapılacak operasyon ise bu özelliklere sahip beyin naklidir. Bunun anlamı, Ulusal Araştırma Merkezi, Milli Sağlık Akademisi, Bilim ve Teknoloji Merkezi gibi ağların kurulmasıdır.

Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Başkalarının çıkarlarına hizmet eden reklam ve pazarlama yerine,  kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar ve kongreler yapmayı ne zaman akıl edeceğiz? Bilimsel yozlaşma ile teknolojik, ekonomik ve kültürel işgalin yol açtığı  yaşamsal sorunlara çözüm arayan 'Ulusal Bilim Kongreleri' ne zaman ve kimin tarafından düzenlenecek? Kongreler yabancı beyinlerin pazarı ve gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak?

Yaşamsal sorunlarımızı çözecek bilimsel araştırmaları akıl eden, planlayan ve yöneten beyin organizasyonunu ve beyin naklini başarmak zorundayız. Kötü kaderimizi değiştirecek olan bu beyin naklini yapmadan, iki ayaktan yoksun olan belden aşağısı tutmayan bilim ve aydın dünyamızı diriltmek mümkün değil.

Üniversiteler, bilim ve düşünce kuruluşları, ulusal sorunları çözmeye yarayacak bilginin üretildiği ve akıl eden, planlayan, yöneten derin aklın oluştuğu ulusal bir beyine dönüşmelidir. Yaşamsal sorunlar karşısında dağıtılan ve işlevsiz bırakılan akıl ve bilim gücümüzü, sağlam bir kafatası içinde toplayarak ulusal bir beyin olmalı yani aklımızı başımıza almalıyız. Bu beyin naklini başarmadan kendi geleceğimizi kendimiz tayin edemeyiz.

İşte Türkiye'nin beyni : Bilim ve Teknoloji Merkezi

Bilim ve teknoloji alanında Anadolu bozkırlarında silikon vadisi benzeri şehirler kurmak yerine, ithal edilen uçak, silah, rüzgar trübinleri, teknoloji için kıt kaynaklarımızı harcıyoruz. Aşıdan ilaca, bilişimden uzay teknolojisine, enerjiden yeraltı kaynaklarımıza kadar hayati alanlarda araştırmalar yapacak Bilim ve Teknoloji Merkezi kurmak yerine, milyarlarca doları ithal teknoloji için yabancılara hediye etmekle çağ atlayacağımız pompalanıyor. Bu değirmene su taşıyan lobinin, komisyon hırsını önlemek mümkün değil. İthal etmek daha ucuz ve mantıklı diyerek, yabancı temsilciliği yapan bu lobinin hedefi teknolojik kastrasyon: Biz size en gelişmişini veririz, yeter ki siz yapmayın. Patente, projeye, üretime ve teknolojiye dönüşmeyen palavra araştırmalarla göz boyayıp, bilim adamı pozlarında medyada fiyaka yapın yeter.

Bilim savaşının hedefi bu : Ne işe yaradığı bilinmeyen sözde araştırmalarla kıt kaynakları tüketmek ve teknolojik kastrasyonla ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirmek. Bilim ve teknolojide bağımlı ülkelerin demokratik ve özgür yaşama şansı yok. Osmanlı neden yıkıldı? Bilim ve teknoloji devriminden uzak tutmanın yolu da tıpkı Osmanlıda olduğu gibi, aydın ve bilim adamlarını öbür dünyanın sorunlarıyla oyalamak. Bu yöntem oldukça başarılı. Ülkemizin en hayati sorunlarını çözmek amacıyla Bilim ve Teknoloji Merkezi kurmak ve ülkeyi pazar olmaktan kurtarmak kimsenin aklına gelmiyor. Çağdaş uygarlık düzeyine, bu amaçtan yoksun eğitim - öğretim anlayışıyla ve ithal mallarla gelemeyiz.

YÖK sistemi, acilen 'Ulusal Araştırma Merkezi, 'Milli Sağlık Akademisi' ve Bilim - Teknoloji Merkezi' kurulmasını organize edecek şekle dönüşmeli, tüm eğitim ve öğrenim kurumları bu merkezin hedeflerine uygun olarak düzenlenmeli ve çalışmalıdır. Bu devrimi yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır. Aksi halde milyarlık bütçeleri, bu amaçtan yoksun üniversitelere  harcamak, bilim ve teknolojide kastrasyon anlamına gelir. Milli sanayi ile bilim dünyamızı buluşturan bu merkezlerin kurulması, her türlü dış baskıdan korunması ve bağımsız olarak çalışması elbette devlet eliyle olacaktır. Bağımlı ülkelerin bunu başarması zordur. Temel sorun burada yatmaktadır. Baskılara karşı çıkan ülkelerin karşılaştığı güçlükleri ise görüyoruz. Bilim ve Teknoloji savaşlarının acımasız şekilde sürdüğü çağımızda, nadide bilim adamlarımızın can güvenliğini bile sağlamaktan aciz durumdayız. Kapalı sistem Bilim ve Teknoloji Merkezleri olmadan bu güvenliği sağlamak mümkün değil.

Özgür ve bilimsel düşünmeyi yok eden ezberci ve teste dayalı sistem yerine, ilaçtan aşıya, enerjiden milli güvenlik ve uzay teknolojisine, temel sorun ve ihtiyaçlarımıza yönelik Bilim ve Teknoloji seferberliği hemen başlatılmalıdır. Bu amaca yönelik olarak bilim adamlarımızın dış merkezlerde çalışması, bilgi ve deneyim transferi için şarttır. Bu amaca yönelmeyen dış geziler turistik seyahat anlamı taşır.

Kötü kaderimizi değiştirecek, arkası bitmez sonuçlarla boğuşmak yerine temel çözümleri sağlayacak beyin nakli olan; 'Ulusal Araştırma Merkezi', 'Milli Sağlık Akademisi' ve Bilim - Teknoloji Merkezini başarmak dileği ile...  Cumhuriyet; fikir, ilim, teknik ve beden bakımından kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.

KAYNAKLAR : Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap. 2006



Bu yazı 6,924 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,108 µs