En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
5 Nisan 2008

KRİZ NASIL ÖNLENİR ?



TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ 

5 Nisan 2008

• Günümüz dünyasının en yaygın hastalığı aşırı tüketimdir. Çünkü cezbedici her şey açık büfe gibi tüketimi körüklüyor. Reklâmlar ve albenili dış dünya herkesi tüketmeye alıştırıyor hatta zorluyor. Her dakika yapılan reklâm bombardımanı sonucu kolayca ulaşılan her çeşit yiyecek ve içecek,  insanları gerekenden fazla kalori almaya teşvik ediyor. Akılda kalıcı olsun diye konuyu moda olan ekonomik tanım ve benzetmelerle anlatmaya çalışalım : Tıpkı kredi kartının cazibesi veya likidite yani para fazlalığı sonucu harcamaların artışı gibi aşırı kalori alınması bir çok soruna yol açıyor. Konforlu yaşam tarzı sonucu; aldığımız ile harcadığımız kalori arasındaki fark ise cari açığa yol açıyor. Bu cari açık yüzünden insanlar sürekli kilo alıyor yani borçlanıyor. 

• Sonuçta şişman insan sayısı ülkemizde 10 yıl içinde iki kat artarak 11 milyon oldu.  Şişmanlık, hareket azlığı ve aşırı beslenme zemininde gelişen şeker hastası sayısı, 1990 yılında 1 milyon iken, şimdi 10 milyonu aştı. Şeker hastalığı en az bir düzine hastalığın anası. 10 misli artış ne demek? Kriz geliyor demek. Hastalık harcamalarının dörtte biri diyabet ve doğurduğu bir düzine hastalığa gidiyor.  Erişkin nüfusun 16 milyonu yüksek tansiyon hastası. Zaman zaman tansiyonu yükselen 21 milyon kişi ise sırada bekliyor. Hastalık üreten bu yaşam tarzının sonuçları milli felaket gibi. İki dünya savaşının kıtlık yılları sonrası oluşan aşırı tüketim ve hastalık üreten modern yaşam tarzı hastalık salgınlarına yol açıyor. Sanki küresel yaşam tarzının 1980 darbesi sonrası tezgahladığı sinsi bir soykırımla karşı karşıyayız:                        

• Her yüz bin erişkin erkek nüfusta koroner kalp hastalıklarından ölüm oranı, Kore ve Çin’de 50 iken Türkiye’de 650!  Ülkemizde 13 misli fazla. Kalp ve damar hastalıklarından ölümlerde Dünya, Olimpiyat ve Avrupa şampiyonuyuz. Yani bütün madalyalar bizim (!) Kalp hastası sayısı ise 3 milyon.  Önümüzdeki 10 yıl içinde önlem alınmazsa, 3 milyon insanımızı bu sinsi savaşta kaybedeceğiz. Suni gündemler peşinde sürüklenen ülkemizde bu canların çığlığını nasıl duyurabiliriz?

• Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi işbirliğiyle yurt çapında yapılan araştırma ise; ülkemizde hayatını kaybedenlerin % 86’sının yaşam tarzını değiştirmediği için öldüğünü gösterdi. Yani Türkiye'de sağlığa dikkat edilse toplam ölümlerin yüzde 86'sı önlenebilir. Peki kötü kaderimiz neden değişmiyor?

Krizlerin Anası : Metabolik Sendrom

• Bu felaketin bataklığı olan Metabolik sendromun Türkiye sıklığını araştıran METSAR çalışması, felaketin gelişimini ve boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu araştırmaya göre, metabolik sendrom görülme oranı; 20-30 yaş arasındaki kişilerde % 10 iken, yaş ilerledikçe inanılmaz derecede artarak, 60-70 yaş arasındaki erkeklerde %61’e, kadınlarda ise % 75 oranına çıkmaktadır.

• Metabolik sendrom, özellikle göbek çevresinde olmak üzere vücudun yağlanması sonucu tansiyon, kan şekeri ve zararlı yağların yükselmesi ve yararlı HDL’nin azalması gibi risk faktörlerinden üçünün olmasıdır. Aşağıda özetlenen bu risk faktörleri, kalp damar hastalığından ölüm riskini onlarca kat artırıyor.

• Göbek tipi şişmanlık (erkekte 94, kadında 80 cm üzeri) 

• Kan basıncının 130/85 mm Hg üzeri olması 

• Trigliserid yüksekliği (150 mg üzeri) 

• HDL düşüklüğü (erkekte 40, kadında 50 mg altı) 

• Kan şekeri yüksekliği (100 mg üzeri).

CARİ AÇIK NEDEN ARTIYOR ?

• Konforlu yaşam tarzı sonucu; aldığımız ile harcadığımız kalori arasındaki fark ise cari açığa yol açıyor. Bu cari açık yüzünden insanlar sürekli kilo alıyor, sişmanlıyor yani borçlanıyor demiştik.

• Ülkemizde giderek artan sayıda kalp krizine, felçlere ve ölümlere yol açan ‘metabolik sendrom’ adı verilen bu bataklığı, moda olan ekonomik benzetmelerle anlatmaya çalışalım. Çünkü bu önemli sağlık sorunu, borç batağında yüzerken hâlâ borçlanan ve cari açık nedeniyle krizlere açık hale gelen ülkelerin ekonomik hastalığı ile benzerlik gösterir. Tembel yaşantıya rağmen aşırı beslenmeyle ihtiyaçtan fazla kalori alınması, yani gelecekte alınacak kalorilerin bugünden alınarak vücudun şişmanlaması, kişinin bir nevi borçlanması anlamına gelir. Borçlanmanın yani aşırı kalori almanın yararlı olabilmesi için bu kalorilerin kas gelişimini yani üretimi artıracak şekilde yakılması gerekir. Yoksa tembelliğe mahkum eden göbek ve kalçalarda borç birikimi tarzında büyüme olur.

• Kredi kartının kötü kullanımı sonucu borç ve faiz sarmalına düşmeye benzeyen bu borçlanma, cari açığı artırarak bizi yağ tulumuna çevirir. Gerekenden fazla  kalori alımıyla yani aşırı borçlanarak sağlanan bu hormonlu büyüme, kalça ve göbek şişirme olup, böyle bir büyümenin hücrelere ve vücuda hiç bir faydası yoktur, aksine zararı vardır. Şişmanlayarak büyürken kaslarımız eriyor. Bir gram et bin ayıp örter  veya büyüyoruz diyerek kendimizi aldatmanın alemi yok.

• Biriken kalorilerin hücrelere giderek üretime dönüşmesi yerine, göbek bölgesinde toplanmasının maliyeti oldukça fazladır. Beslenirken keyif veren bu yağlanma yani borçlanma şekli, vücudumuzda hamal gibi taşınırken de, zayıflama şeklinde ödenirken de, bize kat kat sıkıntı verir. Bu yağlar göbekte durduğu gibi masum durmaz. Pankreasın aşırı insülin salgılaması sonucu yorulması şeker hastalığına yol açarken, damarlarda yağ birikimi sonucu damar direncinin artması; tansiyonun yükselmesine, koroner damar hastalığına, kalp krizi ve felçlere yol açar.   

Krizin Nedeni ; Borçlanarak büyümek                        

• Bu tablonun temelinde; üretim yani kas gelişimi yerine vücudu yağ tulumuna çeviren ihtiyaçtan fazla kalori alınması yani bir nevi yüksek faizli, yüksek maliyetli borçlanma vardır.  Buradaki yüksek faiz; tansiyon ve kan şekerinin yükselmesidir. Faiz tüm kötülüklerin anasıdır. Bir düzine hastalık faizin eseridir. Yüksek maliyet ise ; bütce açıkları ve enflasyon artışıdır. Bu maliyetin faturası, açlığınj giderilmesi için hergün daha çok kalori alınması, borcun borç ve faizle ödenmesi ve artan borç yükünün damarları tıkaması sonucu felç ve kalp krizidir. Obes ve kriz geçiren insanın hareketi zordur yani üretime dönük yatırım yapamaz. Sağlığınızı tehdit eden yağların diyet veya ameliyatla alınması ise başkasının vesayeti altına girmeniz demektir. Yağların stok maliyeti ise hamallık ve görünümün yani tipinizin bozulmasıdır. 

• Bu borçlanma yani yağlanma; insülin direnci dediğimiz, gelecekte şeker hastalığına dönüşecek ikinci bir tehlikeye daha yol açıyor. Fazladan alınan kalorileri yaksın diye hücrelerin kapısını çalan insülin, hücrelerin direnciyle karşılaşır. Hücreler, hareketsizlik nedeniyle yakamadığı eski yağlar yani borçlar dururken yeni borç almayı reddeder ve insüline direnir. İnsülin de bunları yağ depolarına götürmek zorunda kalır. Böylece göbek ve kalçadan büyümeye başlarız. 150 kiloya çıkan kişi de büyümüştür ama neresi? En basit canlı olan hücreler bile bu gereksiz borçlanmaya direnirken, en gelişmiş organ olan beynimiz neden karşı koyamıyor?  Aksine neden daha fazla oburlukla borçlanmaya yol açıyor?

• Çünkü sıcak para girişini andıran aşırı gereksiz kalori alınması, eroin gibi beynimizi uyuşturuyor, sürekli yemeye ve tembelliğe alıştırıyor. Lüks tüketime harcanan sıcak para girişi, ekonomiyi yani metabolizmayı canlandırmıyor, aksine vücudu şişman ve hantal yaparken metabolizmayı yavaşlatıyor. Üretime dönüşmeyen, bize faydası olmayan bu borçlanma sonumuzu hazırlıyor.  Bermuda şeytan üçgeni dediğimiz koltuk, taşıt, asansör ise borsa, faiz, döviz üçgeni gibi aldığımız borçları ödemeyi yani kaslarımızı kullanmayı, geliştirmeyi engelliyor. Sonuşta 150 kiloya  ulaşan kişi de 2 misli büyümüş olur ama hareket edemez, nefes alamaz, uyuyamaz. Böyle bir hastaya ‘büyüyor’ diye sevinmek, beklenen krize göz yummaktır. Sağlıklı gelişmenin yolu ; sağlıklı beslenme ve bilimsel egzersizden yani teknolojik üretimden geçer. Bilim ve teknolojide ilerleyemezsek, sağlıklı gelişemeyiz ve hiçbir krizi önleyemeyiz. Ülkemizdeki ölümlerin % 86’sı önlenebilir nedenlerden oluyorsa, hastalık ve krizlerin anası olan cari açığı önlemeye önem vermeliyiz.

CARİ AÇIK NASIL ÖNLENİR ? 

• Metabolik sendrom; üretmeden tüketmeyi zevk haline getiren ve bu yolla büyüdüğünü zanneden ülkelerin giderek artan borç yükü altında ezilmesi ve krizlere açık hale gelmesine benzer bir durumdur. Vücudun aleyhine büyümenin faturasını yine vücut öder. Aşırı kalori alımı, ithalat artışında olduğu gibi önceleri geçici bir rahatlık sağlasa da, bir süre sonra aldığımız ile harcadığımız kalori arasındaki cari açık, yani obesite krize yol açacaktır. Bu yüzden denk bütçeyi şişmanlamadan önce yapmalıyız. Şişmanladıktan sonra denk bütçe yapsanız bile kilo veremezsiniz. Bütçe fazlası vererek cari açığı kapatmak gerekir. Bu ise çok zordur. Çalışmadan, yorulmadan, terlemeden sadece borçlanarak başarmak mümkün değildir.

• Eski borçları ödemek yani biriken yağları eritmek istiyorsak; sürekli borçlanmak yerine, daha az yemeli, daha teknolojik çalışmalı yani motor gücümüzü artırmalıyız. Ekonominin motor gücünü yani metabolizmayı artıran kas gelişmesi; enerji fabrikalarının çalışması, yağların erimesi, ekonominin canlanması demektir. 

• Özetle, tüketimin dayanılmaz hafifliğine, dış dünyanın aldatmasına ve borçlanmanın dayanılmaz hafifliğine karşı koyamadığımız için borçlanmaya bağımlı hale geliyor ve sürekli borçlanıyoruz. Sonra da zayıflamak için geleceğimizi ipotek ediyoruz. Aşırı yenen hurmalar, birgün gelir tırmalar.Eğer sağlığımıza kavuşmak ve krizleri önlemek istiyorsak, çalışarak kas gücünü artırmalı, şeytan üçgeninden kurtulmalı ve nefes almamızı engelleyen, gelecekte açlık ve sefalete mahkûm edecek olan aşırı kalori alımından yani borçlanmadan vazgeçmeliyiz. 

“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, istiklal ve istikballerini kaybederler.”  Bu uyarı herkes için geçerlidir.

Kaynak :

Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006

 



Bu yazı 3,321 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,517 µs