En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
22 Mart 2021

TEKNOLOJİK KISIRLIK NASIL ÖNLENECEK?



 ESKİ YAZILAR : 2013

• Bilim dünyamız ve üniversiteler, asırlardır bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Harem ağası yapmanın yolu, önce bilim ve teknoloji üreten yolu budamak, sonra da teknolojik üretime ve kazanca dönüşmeyen sözde bilimsel çalışmalarla kıt kaynakları tüketmek : Bilimde kendi kendini tatmin. Yapılan anlamsız araştırmalar ve ithal edilen akıllı telefonlar kendini tatminden başka bir işe yaramıyor.

• Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir. Bu akıl oyunu, Üniversite Sanayi bağını keserek teknoloji üretimini önlerken, herkes bilim ve araştırma yapacak diyerek kıt kaynakları tüketiyor. Sonuç : bilim ve teknolojide mandacılık. Kısırlığın nedeni bu. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynakları, ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’nde şimdiye kadar trilyonlarca $ harcadıgımız ilaç, aşi ve yüksek teknolojide hayati ihtiyaçları üretmek için harcamak gerekiyor.  Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor.

• Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, kaynakları dışarıya akıtan bu haremağası modelinden kurtulmalıdır. Neden mi? Kaynaklar sonsuz değil sınırlıdır. Bu sınırlı kaynakların bilimsel anlayışla ve akıllı kullanımı gerekiyor. Aksi halde solunum cihazından uçağa, ilaçtan aşıya kadar binlerce teknolojik ürüne harcanan para, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür. İşin özü bu. Modern sömürü böyle yapılıyor.

• Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık solunum cihazlarını, yapay kalp cihazlarını, kalp kapaklarını (klips), kalp pillerini(ICD) bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan KKK hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor.

• Bilim dünyamız ve aydınımız hacıağa gibi, başkasının keşfedip ürettiği teknolojiyle caka satıyor, fiyaka yapıyor ama başkasını zengin edeceğimize bunları biz de üretelim demiyor, teşebbüste bile bulunmuyor. Bunları farkedecek beyinler yabancılaşıyor. Beyinleri işlemez hale getiren akıl oyunu işte böyle oynanıyor. Kopya ve birbirinin tekrarı olan sözde araştırmalar ve uzmanlık tezleri, kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. Modern sömürünün kurduğu sistem bu.

 MODERN SÖMÜRÜ 

ESKİ YAZILAR : 2013

• Bilim dünyamız ve üniversiteler, asırlardır bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Harem ağası yapmanın yolu, önce bilim ve teknoloji üreten yolu budamak, sonra da teknolojik üretime ve kazanca dönüşmeyen sözde bilimsel çalışmalarla kıt kaynakları tüketmek : Bilimde kendi kendini tatmin. Yapılan anlamsız araştırmalar ve ithal edilen akıllı telefonlar kendini tatminden başka bir işe yaramıyor.

• Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir. Bu akıl oyunu, Üniversite Sanayi bağını keserek teknoloji üretimini önlerken, herkes bilim ve araştırma yapacak diyerek kıt kaynakları tüketiyor. Sonuç : bilim ve teknolojide mandacılık. Kısırlığın nedeni bu. Herkes güya araştırma yapıyor da hangi sorunumuz çözülüyor ve kaç para kazanıyoruz bilen var mı? Halbuki, kıt kaynakları, ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’nde şimdiye kadar trilyonlarca $ harcadıgımız ilaç, aşi ve yüksek teknolojide hayati ihtiyaçları üretmek için harcamak gerekiyor.  Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor.

• Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, kaynakları dışarıya akıtan bu haremağası modelinden kurtulmalıdır. Neden mi? Kaynaklar sonsuz değil sınırlıdır. Bu sınırlı kaynakların bilimsel anlayışla ve akıllı kullanımı gerekiyor. Aksi halde solunum cihazından uçağa, ilaçtan aşıya kadar binlerce teknolojik ürüne harcanan para, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür. İşin özü bu. Modern sömürü böyle yapılıyor.

• Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, başkalarının güdümündeki araştırmalarla oyalanmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Dün Hintlilere logaritma cetvellerini ezberleterek beyinleri körelten anlayışın bugünkü yöntemi çok farklı. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık solunum cihazlarını, yapay kalp cihazlarını, kalp kapaklarını (klips), kalp pillerini(ICD) bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan KKK hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor.

• Bilim dünyamız ve aydınımız hacıağa gibi, başkasının keşfedip ürettiği teknolojiyle caka satıyor, fiyaka yapıyor ama başkasını zengin edeceğimize bunları biz de üretelim demiyor, teşebbüste bile bulunmuyor. Bunları farkedecek beyinler yabancılaşıyor. Beyinleri işlemez hale getiren akıl oyunu işte böyle oynanıyor. Kopya ve birbirinin tekrarı olan sözde araştırmalar ve uzmanlık tezleri, kaynakları tüketen göz boyamaya dönüşüyor. Modern sömürünün kurduğu sistem bu.

Bir kere daha anlatalım :

• Bilim iki ayak üzerinde yükselir.

• Birinci ayak; bilime harcanan paradan çok, bilimden kazanılan paradır.

• Bilimin ikinci ayağı ise üretilen bilgi ve teknolojinin günlük hayata yani yaşam tarzına yansımasıdır.

• Bu iki ayaktan yoksun ülkeler ilerleyemez, ayakta bile duramaz. Çünkü bilim bu iki ayak üstünde yükselir ve yararlar sağlar. Bu yararlar; sorunların çözümü, ekonomik gelişme, refah, konfor, yaşam kalitesinde artma, sağlıklı toplumdur : Bedensel, ruhsal, sosyal, zihinsel. Toplum hastalıklar içinde kıvranıyorsa, bilim ve teknolojiye harcanacak paralar sömürüye gidiyor demektir. 

• Bilimin birinci ayağı için her yıl harcanan para 600 milyar dolardır. Bu harcamanın amacı, araştırmalarla üretilen bilgi ve teknolojinin trilyonlarca dolarlık ebedi gelire dönüşmesini sağlamaktır. Aspirinden uçağa, aşıdan domates tohumuna kadar binlerce teknolojik üründen elde edilen bu servet, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür.

• Bilim dünyamız, ne yazık ki bu iki ayaktan yoksun

• Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı?

• Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor ?

• Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz ?

• Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz ?

Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işsiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve dev kampüsler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Düşünen ve sorgulayan yetenekli çocuklarımızı bir servet ödeyerek gönderdiğimiz şaşalı okullar, insanımızı bilimsel düşünemeyen bir topluma dönüştürüyor. Bu nasıl eğitim ki, seçmen sayısını veya depremde ölenlerin sayısını doğru saymayı bile öğretemiyor. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanlar, bizim üniversitelerimizde yetişiyor. Bilimden nasibini alamayan bir toplumun kaderi bu. Bilim dünyamız, keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yapmayı marifet sanıyor. İthal ürünlerle caka satmak kimi zengin ediyor? Ürettiği ile değil, tükettiği ile övünenler yüzünden Apple trilyon dolara koşuyor. Üniversiteler, sarımsağın Çin’den ithalini bile sorgulamaktan aciz dünya vatandaşı yetiştiriyor.

MODERN SÖMÜRÜ 

FULBRİGHT EĞİTİMİ ESERİ

• Bilim ve teknoloji üretiminde nal toplarken, başkalarından aşırdığımız bilgiden ne ölçüde yararlanıyoruz? Çevre kirliliğinden trafiğe, sel baskınlarından depreme, kötü kaderimiz değişiyor mu? Yaptığımız kopya tezlerle, üretmediğimiz ama kopyaladığımız bilgi işimize yarıyor mu? Ne gezer… Yürüttüğümüz bilgiyi bile uygulamayı beceremiyor, ağzımıza yüzümüze bulaştırıyoruz. Domuz gribi ve kolesterolle ilgili zavallı halimiz ortada. İdrak etmedikten sonra, copy past yapmanın faydası yok. Ne işe yaradığı belirsiz tezler ve araştırmalar yapmakla, Bilim ve Teknoloji merkezi, Araştırma merkezi gibi tabelaları binalara asmakla, yapılan binlerce tezi depolara veya bilgisayar ortamına atmakla sorunlar çözülmüyor. Eğer çözülseydi, yağmur yağdığında bu merkezler ve içindekiler seller altında kalmazdı. Demek ki bilim ve teknolojiden nasibimizi alamamışız. Bütün bunları yapacak olan beyin, bilim dünyamızdır. Beyinlere yüklenen yazılım modern sömürüye yarıyor. Bu yazılım değişmeden asgari ücretle yaşamaktan kurtulamayız. 

• Sadece donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, yılda dört trilyon dolara yaklaşıyor. Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, halkımız sadece telekominikasyonda akıllı telefonlara ve GSM hatlarına şimdiye kadar 250 milyar dolar harcadı. Her yıl yeni modelini aldığımız akıllı cihazlar modern sömürüyü akıl etmemize yaramıyor. Üretmeden, keşfetmeden, hazıra konduğunuz, tükettiğiniz her şey sizi de tüketir, ülkeyi de. Bu harcamalar, ne yazık ki akıl ve bilim olarak geri dönmüyor.

• İlaçtan aşıya, uçaktan silaha yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, bir Afrika ülkesi gibi yıllarca fındık fıstık üzüm incir ihracıyla oyalanan ve uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da oyalanır ve orta gelir tuzağına hapsedilir? Nasıl mı? Çok basit. Bizi zengin edecek paraları solunum ve kalp cihazlarına, telefonlara, ilaç ve aşıya harcıyoruz. Kaynaklar, emekler, zamanlar ve hevesler heba ediliyor ve bu akıl oyununu hala farkedemiyoruz. Artık uyanma zamanı gelmedi mi?

Masa başı işlemlerle, oynanan rakamlarla, finansal çözümlerle, faiz lobisinin söylemleriyle ve 2 asırdır yapılan reformlarla ne enflasyon, ne döviz, ne cari açık ve ne de faiz düşer. Düştü mü zaten? Düşmedi. Borçlanma, kapitülasyon, enflasyon ve krizler kaderimiz oldu. Akıl verenlere söylemek lazım : Çin de insan hakları mı var, hukuk mu var, demokrasi mi var? 

Ekonominin kuralı; çalışacaksın, yüksek teknoloji dahil üreteceksin, satacaksın o zaman hepsi de düşer. Düşünceye kadar da çarık ve kuru ekmeği yani sıkıntıları göze almalıyız. Bedava hayat yok. Borç alan emir alır, bunu da bileceyiz. Ha bir de arapın gülyağı misali har vurup harman savurmayıp tasarruf etmeliyiz. Ekonomi budur. Paraları betona değil, muhtaç olduğumuz enerji ve yüksek teknolojiye, milli ilaç ve aşı üretimine yatırmalıyız.

Bugünden yarına döviz faiz enflasyon ve cari açıkta düşme beklemeyin. Üzüm incirle buraya kadar. Bir hastanın SMA ilacı 2.4 milyon dolar. Kanser ilaçları, akıllı ilaçlar, organ nakli ilaçları ve aşılara reklam ve pazarlama yapan bilim dünyamız marifetiyle her yıl milyarlarca dolar ödüyoruz. Son 30 yıl da trilyonlarca dolar ödediğimiz ilaç, aşı ve teknolojiyi almak için kaç TIR üzüm satmak lazım? Matematik, fen ve okuduğunu anlamayı gösteren PİSA testinde Fulbright sömürge eğitimi yüzünden sonuncuyuz. Bu yüzden yağı buğdayı mısırı bile ithal ediyoruz. Niye fazlasıyla üretmiyoruz? Bu eğitimin değişmesi lazım. Önemli olan eğitimin modernliği değil içeriği yani yazılımı. Mevcut yazılım ülkeyi enayi pazarına çevirdi. Bilim dünyamızı sömürge pazarına çeviren bu eğitim sistemini kim değiştirecek? Çalışmadan, yorulmadan üretmeden, yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdur.

GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR?

Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz.

Bundan habersiz yönetimler 2 asırdır ya yabancı devşirmelerden medet umuyor, ya da faiz, döviz, borç gibi masa başı yöntemlerle zaman harcıyor. Sonuç malum. İdrak edemedikleri şu :  Anlamsız ithalat, anlamsız döviz kaybı ve savurganlık sona ermeden teknolojik yatırım için kaynak bulamazsınız. Elin adamı da sadece tüketim için borç verir. Bilim dünyamız arge, patent, proje ile teknolojik devrimi başlatmak yerine ithal ilaç, aşı ve teknolojinin reklam ve pazarlaması için çalışıyorsa, kaderiniz modern sömürge olmaktır.

Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur.

Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi  vesayet altına almaktı. Vesayet demek Fulbright eğitimi demektir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Düğünleriniz bile gavur düğünü gibi olur. Savaşların hedefi, sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze eden uydurma bir din ile bunu empoze eden bir avuç din adamından geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor. 

Teknolojik üstünlükle dünyayı sömüren binlerce küresel şirketin arkasındaki akla, gelişmiş ülkelerin bile 286 trilyon dolar borcu var. Sadece Apple 2 trilyon dolar ediyor. Kaç Türkiye eder? Para kazanmanın yolunu bulan akıl dünyayı parmağında oynatıyor. Bilim ve teknoloji araştırma merkezlerini finanse eden bu akıl, bilim dünyasına da yön veriyor. Parayı veren düdüğü çalar, yani kuralı koyar. Parayı alan ise kurala uyar yani emir alır. Vietnamdan Afganistana, Koreden Irakın işgaline kadar bu aklın emir ve talimatları geçerli. Trump ne dedi : Irak işgalinde binlerce ABD askeri öldü, 6 trilyon dolarımız gitti ama petrole bu şirketler çöktü. Tüm evrensel kurumlar işte bu aklın hizmetinde : Dünya Bankası, BM, İMF, FED, NATO, CFR, DAVOS...Dünyayı yöneten gizli iktidarın gücü; sınırsız servet, sınırsız güç, olağanüstü organizasyonla, küresel akıl ve iradeye dönüşüyor. Bilim ve teknolojik üstünlük gücün temel kaynağı. Bilim ve teknolojide ileri giden ülkeler arge, patent, proje ve teknolojiyle uğraşır. Bilim ve teknolojide geri kalan ülkeler ise hammaliye işlerle uğraşır.

Bunun anlamı şu : Apple gibi bir şirket teknolojik üstünlük nedeniyle trilyon dolara koşarken üzüm, incir, fındık, kahve üreten ülkeler asgari ücrete talim eder, bunların getirisini bile yabancı şirketlere kaptırır. Bugün çalışanların % 43ü asgari ücret alırken çalışmayan emekli, dul ve yetimler ise yine bu düzeyde gelirle geçinmeye çalışıyor. Bilim ve teknolojide ileri giden ülkeler, trilyonlarca dolarlık zenginlik ve bilimsel araştırma yatırımlarıyla gelişmiş silah, techizat ve güçlü ordulara sahip olarak geri kalan ülkeleri vesayet altına alıyor. Eski Türkiyenin vesayet ve yoksulluk altında olmasının nedeni budur. Borç alan emir alır. Üzüm incirle buraya kadar. Bilim ve teknolojik gelişim için pahalı yatırımlar şarttır. Ancak zenginlik, refah ve gücün kaynağı bu yatırımların getirisidir. Yeni Türkiye bu gerçeği idrak ettiği için gücünü bilim ve teknolojik devrime çeviriyor. Aksi halde ilaçtan aşıya, biyoteknolojiden yapay zekaya kadar dışa bağımlı modern sömürge oluruz.

TEKNOLOJİK KISIRLIĞIN NEDENİ

Bilim ; sebep-sonuç ilişkisini kuran disiplinin adıysa, kötü sonuçlara yol açan sebepleri bilmeden ve bunları düzeltmeden kötü kaderimizi değiştiremeyiz. Bilim ve teknolojide sömürü sistemi, küresel araştırma merkezlerinde süper zekaları toplayan beyin avcılığı üzerine kuruludur. Süper beyinler nasıl avlanıyor?  Sömürge ülkelerde Fulbright eğitimi ve kolejler, aidiyet duygusunu yok ederken beyin göçünü teşvik ediyor. Küresel akıl, iyi polis kötü polis oyunu ile beyinleri ülkelerinden koparıp onlara her türlü imkanı sunuyor. Kötü polis geleceğin bilim insanlarını kendi ülkelerinden kovarken iyi polis bunlara sahip çıkıyor. Böylece sömürge ülkeler beyinsiz hale gelirken, küresel akıl bilim ordusunu güçlendirir. Beyin göçünü sağlayan iyi polis - kötü polis oyunu, bilim ve teknolojide sömürünün temelidir. Nobel alan, küresel araştırma merkezlerinde mucizeler yaratan Türkler kendi ülkesinde neden başarılı olamıyor, kendi ülkesinden neden ve nasıl göçüyor? Bunları ülkesinden kaçıran haremağası sisteminin kötü adamları. Bunların görevi sistemi kısırlaştırmak. Kötü polis oyunu, süper beyinleri canından bezdirirken iyi polisler bunların önüne her türlü imkanı sunuyor. Küresel aklın süper beyinlerle donatılan bilim ve teknoloji merkezleri, binlerce patent ve devasa üretimle trilyon dolarlar kazanıyor. Dijital paralar, dijital hayat, buluş ve yenilikler, FED, bankalar... bu aklın ürünü. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile kurulan bu sistemin sahibi küresel akla 250 trilyon dolar borçlu. Küresel akıl bilim ve teknolojinin araştırma merkezlerini Kızılaya yardım olsun diye finanse etmiyor. İlaçtan aşıya, akıllı telefondan her çeşit teknolojiden elde edilen trilyonlarca dolarlık gelir, gelişmiş ülkeleri bile borçlu hale getiriyor. Borçlu ülkeler teknolojik üretimin sahibi değil sadece pazarıdır. Apple 3 trilyon dolarlık hacmiyle kaç Türkiye ediyor?

KÜRESEL YAZILIMLA 

ULUSAL SORUNLAR ÇÖZÜLMEZ

Çalışmadan, üretmeden, teknolojide ilerlemeden borsa faiz dövizle oynayarak gelinen yer burası. Borsa, faiz, döviz, emtia oyunlarıyla modern sömürüyü sağlayan, her çeşit sorunun nedeni küresel anlayışla sorunlar çözülmez. Küresel yazılımlar ulusal sorunlar yaratır, sonra işin içinden çıkamazsınız. İstanbul sözleşmesinde yaşadık. Ulusal sorunlara  ulusal çözümler gerekir. Küresel yazılımın kriptoları sorun çözmez, sorun yaratır. Hala kimsenin anladığı yok, anlamaya da niyeti yok. Masa başında finans oyunlarıyla bir yere gidemeyiz. Küresel akıl ne diyor : Döviz değerliyse faiz artır, TL değerlenince faiz indir. Swap yap, krediler ve likiditeyle oyna... 40 yıldır uygulanan fakat yararlı netice vermeyen bu kısır döngüde hala ısrarcı olan küresel anlayıştan bir an evvel kurtulmak gerek. Asıl yapısal reform yüksek gelir getiren yüksek teknolojik üretim, biyoteknolojik ilaçlar, aşılar, tıbbi cihazlar, güneş ve rüzgar enerji santralleri, uçaklar, füze kalkanı, arge ve patentlere dayalı üretim. Patenti yabancıya ait montaj üretimi zenginlik getirmez, bizi asgari ücretli ırgat yapar. AVM lerin, otellerin garsonu, bulaşıkcısı... ucuz işçisi oluruz. Zenginlik üreten teknolojiler yerine ottan sarımsağı, muzdan mangoya kadar ithal ederseniz buna hiçbir hazine dayanmaz. MR, BT, DA VİNCİ ROBOTLARI, ANJİYO cihazlarını üretmek yerine ithal ederseniz buna hiçbir hazine dayanmaz. Yağ, Buğday, Mısır, mercimek, pirinç üretmek yerine ithal edilirse buna hiçbir hazine dayanmaz. En kolay yapılacak iş olan hayvancılık bile ithal yemle yapılırsa buna hiçbir hazine dayanmaz. Ülke ot bile bitmeyen hale gelir.  Belediyeler vergileri kaldırımlara kadar har vurup harman savurursa buna hiçbir hazine dayanmaz. Kamu, kendi taşıtın binmek yerine pahalı ithal taşıtlarda yabancıya çalışırsa buna hiçbir hazine dayanmaz. Liyakat, sadakat, milli anlayış olmadan çözüm zor. Osmanlıdan beri aynı dert : Bu şartlara haiz insan. Acilen yapılması gereken bu.

• Liyakat, sadakat ve milli anlayışa sahip adam yetiştirmek zorundayız. Altyapısı bile olmayan üniversitelerde bilim, akıl, zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. İnsanımızın %86’sı önlenebilir nedenlerden dolayı hasta oluyor ve ölüyor. Önlenebilir demek önlemiyorsunuz demektir. Bilim dünyamız bu felaketi görmüyor, bilmiyor, duymuyor, okumuyor, anlamıyor, düşünmüyor, umurunda değil. Bu felaketi, Üniversiteler seyretse bile Milli irade seyredecek değildir.

• YÖK sistemi, acilen ‘Milli Araştırmalar Merkezi’, ‘Milli Sağlık Akademisi’ ve Bilim Teknoloji Merkezi’ kurulmasını ve sanayi ile bütünleşmesini organize edecek yapıya dönüşmelidir. Tüm eğitim ve öğrenim kurumları ve sanayi, bu merkezin hedeflerine uygun olarak düzenlenmeli ve çalışmalıdır. Beyin olmadan organların sağlıklı çalışması ve yönetimi mümkün değildir. Bilim ve teknoloji devrimini yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır.Aksi halde milyarlık bütçeleri bu amaçtan yoksun üniversitelere harcamak, bilim ve teknolojide kısırlığın artmasına yol açar. Milli sanayi ile bilim dünyamızı buluşturan bu merkezlerin kurulması, her türlü dış baskıdan korunması ve bağımsız olarak çalışması elbette devlet eliyle olacaktır. Bağımlı ülkelerin bunu başarması zordur. Temel sorun burada yatmaktadır. Baskılara karşı çıkan ülkelerin karşılaştığı güçlükleri ise görüyoruz.

• Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Çağımızda milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti.Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Doğal kaynaklara sahip 57 İslam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya etmiyor.

• Milli irade sanayi üniversite bağını kurarak teknolojik üretime öncü olmalıdır. Örneğin elektrikli yerli oto, milli ilaç, milli aşı, milli savunma, milli bilişim, milli enerji… İHAdan GÖKTÜRK uydusuna, ALTAY tankından ATAK helikopterine kadar, bağımlılığı kırmak için çalışanlara, bilim ve teknolojik üretim için çırpınanlara minnettarız. Milli uyanış, gerçek bağımsızlık ve özgürlük işte budur. Bilim ve teknoloji üretirsek, trilyon dolarlık soygun sona erer. İlaç, aşı, enerji, taşıt, uçak, telefon… kime satacaklar? Bilim ve teknolojide lider olursak modern sömürü düzeni çöker. Adamlar Patriotları alırız deyince sudan çıkmış balığa döndük. Hani Çin’den alacaktık? Daha eski teknoloji penisilini bile yapamıyoruz. Adamlar vermese hastalıktan sürünüp öleceğiz. Hammaddeyi ithal edip ambalaj yapmayı ilaç üretiyiruz diye yutturmak marifet değil. Önemli olan patent.

• ‘Ulusal Araştırma Merkezi’ gibi bilim kurumlarında kıt kaynakları toplamak, aşıdan depreme kadar ülkenin önemli sorunlarını çözecek araştırmalara yönelmek gerekiyor. Bu temel sorunu akıl etmek kimin görevi? Tabii ki Milli iradenin görevi. Halkın imkanlarıyla kurulan ve yaşatılan üniversiteler, halkın denetiminde olmalı. Peki nasıl olacak? Milli irade yoluyla. Bizler yapamıyorsak hiç değilse yapması gereken iradeye engel olmayalım. Ya bir yol bulun, ya da yoldan çekilin !

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ  


TÜBİTAK ne yapar?

GÜNGÖR URAS - MİLLİYET

TÜBİTAK, ülkeyi bilim ve teknolojide öne çıkarmak amacıyla kurulan çok önemli bir kurumdu.  

50 yılda ne yaptığını kamuoyu öğrenemedi ama şimdilerde TÜBİTAK, kriptolu telefonlardan ve e-devlet uygulamasından sorumlu, beceriksiz, içinde bin türlü oyunların oynandığı acayip bir kurum olarak ünlendi. Başkanları gözaltına alınıyor, casuslukla suçlanıyor.

 “Yazık oldu Süleyman Efendiye...” denilir ya.... İşte o biçim... Yazık oldu 50 yıldır TÜBİTAK’a yapılan yatırımlara.  

Suç, TÜBİTAK’ı kuruluş amacı doğrultusunda çalışmaya yöneltemeyen hükümetler kadar, bugüne kadar TÜBİTAK’ta sorumluluk alan ama kuruluş amacında çalıştıramayan ilim-bilim adamlarında.  

Bina var, para var, kadro var... Ama 50 yılın bilançosu ortada. Yüksek teknolojili ürünlerin Türkiye’nin üretiminde payı yüzde 3.5, ihracatındaki payı yüzde 3.7 oranında. AB ortalaması ise yüzde 19.8 oranında.  

50 yıl boş geçti

50 yılda TÜBİTAK sayesinde küresel piyasalara çıkarabildiğimiz dünyada sözü edilen ne bir proje ne bilim adamı var.  

İçeride TÜBİTAK sayesinde ülkenin teknolojide dünya ülkelerine fark atabildiğimiz üretime dönük bilime katkı yapacak bir yenilik gerçekleştiremedik.  

TÜBİTAK dev bir kuruluş. 11 bin dönüm alanda 365 bin metrekare kapalı alana sahip yönetim birimleri, araştırma enstitüleri, laboratuvarları var. Yarısı teknik eleman, 5 bin kişi çalışıyor. 2015 yılı bütçesi 2 milyar TL. (Dışişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı kadar.)  

TÜBİTAK’ın araştırma geliştirme yapılmak için oluşturulmuş 7 Araştırma Geliştirme Birimi (Marmara Araştırma Merkezi, Bilişim ve Bilgi Güvenliği İleri Teknolojiler Araştırma Merkezi, Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü, Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü, Ulusal Meteoroloji Enstitüsü, Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü, Teknoloji Serbest Bölgesi ve TEKNOPARK) ile, 3 Araştırma-Geliştirme Kolaylık Birimi’nde (Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi, Bursa Test ve Analiz Laboratuvarı, TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi) 50 yıldır birileri çalışır gibi yapıyor da ne yaptıkları bilinmiyor.  

Ar-Ge desteği kaynak oldu  

TÜBİTAK, 1963’te kanunla kuruldu. Kuruluş amacı, “Türkiye’nin rekabet gücü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için, toplumun her kesimi ve ilgili kurumlarla işbirliği içinde, ulusal öncelikler doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek, bunları gerçekleştirecek altyapı ve araçların oluşturulmasına katkı sağlamak, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini özendirmek, desteklemek, koordine etmek, yürütmek, bilim ve teknoloji kültürünün geliştirilmesinde öncülük yapmak” olarak belirlenmişti.  

Kurumun “tüzel kişililiği, idari ve mali özerkliği” var. Önceleri Başbakanlık şemsiyesi altında olan TÜBİTAK daha sonra Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın “ilgili” kuruluşlarından biri haline geldi. Şimdilerde Ar-Ge projesiyle başvuran kuruluşlara para dağıtıyor.  

Desteklenecek Ar-Ge projeleri TÜBİTAK’ta iyi değerlendirilemediği için, kaynaklar boş yere harcanıyor. “Ar-Ge yapar gibi yapılması sonucu” Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı artıyor ama bugüne kadar “otomatik kahve pişirme aleti”, “hızlı çamaşır yıkama makinesi” benzeri üretime dönük projeler dışında sonuç alınan proje olamadı.



Bu yazı 1,175 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,763 µs