En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
15 Ağustos 2020



ZİHİNSEL SAVAŞ AİLE VE AHLAKI YOK EDİYOR

Kadına siddet, taciz, tecavüz, pedofili gibi zihinsel işgalin başımıza bela ettiği sosyal sorunlar giderek artıyor. Bilim sebep-sonuç ilişkisini araştıran disiplinin adı ise, sebepler sonuçlardan önce gelir ve sonuçlar ilişki kurulan sebeplerin ürünüdür. Bu tip olayların gerçek nedeni, medyada yıllardır uygulanan zihinsel soykırım ve zihinsel işgal. Zihinsel savaş bütün insani, ahlaki, vicdani, dini ve milli değerleri yok ederken yerine ahlaksız, vicdansız ve insani değerlerden yoksun bir yaşam tarzını zihinlere sinsice yüklüyor. Çocuk yaştan başlayarak çizgi filmler ve oyunlarla zihinlere yüklenen her çeşit canilik, taciz, tecavüz, şiddet yazılımlarının sonucu olarak kadına şiddet, cinayet, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüzde patlama yaşanıyor. Bu tip olaylar modern sömürünün sonucu olan yozlaşmayla paralel olarak artıyor. Ahlaki erozyonun  arttığı yerlerde en fazla görülüyor. Tarihimizde nadir olan olaylar, yozlaşmayla birlikte artmış bulunuyor.

Küresel yaşam tarzının dayattığı sosyo-ekonomik nedenler ve zihinsel soykırım yüzünden evlilikler azalır boşanmalar artarken taciz, tecavüz, lezbiyenlik, homoseksüalite ve cinsel sapmalar hızla artıyor. AB konseyinin uzantıları tarafından dayatılan İstanbul sözleşmesi, şiddeti azaltmadığı gibi ahlaksız yaşantı ve yozlaşmayı dolaylı olarak normalize ediyor. Evrensel diye bunu savunanlar bilerek veya bilmeyerek aile yapımızı çatışmalı hale getiriyor. Sözleşme öncesi ile sonrası karşılaştırılırsa aile içi şiddeti artırdığını çok net görebiliriz. 2011’de İstanbul sözleşmesi imzalanmış. O yıl öldürülen kadın sayısı 121. Bir yıl sonra 201’e çıkmış. 2015’de bu rakam 303’e yükselmiş. 2017’de 409, 2019’da 474. Son 9 yılda 2996 kadın cinayete kurban gitmiş. İstanbul sözleşmesinin kabulünden 8 yıl sonra yıllık cinayet sayısı neredeyse 4 kat artmış. Bilim sebep - sonuç ilişkisini inceleyen disiplin olduğuna göre, şiddete yol açan sebep çok net olarak görülüyor. Kötü sonuçları önlemenin yolu, buna yol açan sebepleri önlemekten geçer. Çözüm diye sunulan kurallar kötü sonuçları daha da artırıyor ise, yapılacak iş bunu dayatmak değil, bundan en kısa sürede vazgeçmektir. Bilimsel yaklaşım budur.

Ülkemizde 30 - 40 yıl öncesine kadar bu tip olaylar yok denecek kadar azdı. Yüzlerce ülkede sinsice uygulanan küresel oyunlar, diziler, filmler ve programlar sonucu bu olaylar giderek arttı. İstatistikleri incelerseniz zihinsel savaş ve çatışmaların paralel gittiğini göreceksiniz. Karıncayı incitmeyen bir millet, komşusu açken tok yatmayı yasaklayan inancımız, milli kültürümüz ve değerlerimiz zihinsel savaşla önce tahrip edildi. Sonra çizgi filmler, oyunlar, diziler, aile yapısını bozan programlar, şiddet içeren ahlaksız yazılımlar zihinlere yüklendi. Küreselleşmeyle yayılan ahlaksız ve vicdansız yaşam tarzı, zihinlere yüklenen bu küresel yazılımın çıktısıdır. Gerçek bu olmasına rağmen, zihinsel işgal ve zihinsel soykırımın mimarı olan küresel yapı, insanlık aleminin bu vahşete karşı önlem almasını önlemek için İstanbul sözlesmesiyle konuyu saptırmaya, gerçek çözümleri önlemeye ve kontrolü elinde tutmaya çalışıyor. Halbuki şiddet, taciz, tecavüz, gasp, hırsızlık gibi olaylardaki anormal artış, sinsice sürdürülen zihinsel savaşın sonucudur.

Küresel akıl kadın erkek çatışmasıyla pedofiliden lezbiyenliğe, homoseksüellikten transseksüelliğe kadar tüm cinsel sapıklıkları normalize ederken aileyi yıkıyor. Toplumun temeli olan aileyi yıkmak için sürekli kadın erkek çatışması ve aile içi şiddet haberleri medya tarafından bilinçli olarak servis ediliyor. GDOlu yaşam tarzıyla birlikte inanılmaz derecede artan homoseksüellik ve lezbiyenlik, LGBT ve cinsiyet eşitliği maskesi altında empoze ediliyor. Öyle ki batı ülkelerinde milyonlarca transseksüel yürüyüş ve mitingler yapıyor, erkek erkeğe veya kadın kadına evlenme kanunları çıkıyor. Hedefleri çocuksuz bir dünya. Piyasaya çıkarılan robot çocuklar pedofiliyi azdırıyor. Milletin temeli olan aile kurmak zorlaşırken, bir + sıfır gökdelen dairelerde aile kavramı yerini garsoniyer yaşantıya terk ediyor. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle bekarlık özgürlük olarak sunuluyor. Tek oda içinde sunulan hayatta aile ve 3 çocuk olur mu? 

Zihinsel savaş, bunlarla sınırlı değil. En sağlam inançlar, dini kurumlar ve örgütler bile, medya bombardımanıyla sarsılıyor. Nasıl bir milli eğitimin eseri ki, ODTÜ olaylarında bir kız öğrenci devletin polisine, fuhuş yap onurlu yaşa diyebiliyor. Fuhuş, zina, alkol, uyuşturucu gençlerimizin zihnine onurlu yaşam olarak kazınıyor. Hem de milyarlar harcadığımız eğitim kurumları yoluyla. Göktürk uydusunu uzaya gönderen Milli irade, ODTÜ de komün hayatı yaşayan zombiler tarafından taşlanıyor. Morfinli diziler ve reklamlar toplumun bilinçaltını uyuşturuyor, teslim alıyor. Bağımlılık artarken özgürlükler kayboluyor. Algıyı yöneten toplumu esir alıyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya ve kötülük yapmaya alıştırma. Her çeşit kötülük ve ahlasızlık normalize ediliyor, fuhuş, zina, homoseksüel ilişkiler onurlu yaşam diye sunuluyor. Hergün kadın - erkek çatışması, şiddet, cinayet olayları sürekli olarak zihinlere yükleniyor. Bu yazılım çıktısı toplumsal çürüme ve şiddet. Zihinsel soykırım ve zihinsel işgal, bütün insani, ahlaki, vicdani, dini ve milli değerleri yok ederken yerine ahlaksız, vicdansız ve insani değerlerden yoksun bir yaşam tarzını zihinlere sinsice yüklüyor. Çocuk yaştan başlayarak çizgi filmler ve oyunlarla zihinlere yüklenen her çeşit canilik, taciz, tecavüz, şiddet yazılımlarının sonucu olarak kadına şiddet, cinayet, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüzde patlama yaşanıyor. Böyle bir toplumda milli gelir milyon dolar olsa ne yazar? Suça ve suçluya bulaşmadan yaşamanın imkansız olduğu bir toplumda milyon tane kanun adamı, her köşebaşında mahkeme olsa ne yazar?  Koruyucu ve önleyici hukuk yerine, suç oranları bizde Batıdan daha az diye bahane bulunması ise ayrı bir dram. Bilmedikleri şu : Kötü emsal olmaz.

Bu tip olaylar yozlaşmaya paralel ahlaki erozyonun arttığı yerlerde en fazla görülüyor. Küresel yaşam tarzının dayattığı sosyo-ekonomik nedenler ve kültürel yozlaşma yüzünden evlilikler azalır boşanmalar artarken taciz, tecavüz ve cinsel sapmalar hızla artıyor. Küresel yaşam tarzı ve zihinsel savaşın ürünü olan milli olmayan anlayış her çeşit haksızlık, yolsuzluk, ihtilaf, şiddet, çatışma üretiyor ve toplum bu yüzden birbiriyle çatışmalı. Birbiriyle çatışan milyarlarca insan dünyanın servetine sahip bir avuç oligarşinin kurduğu modern sömürü düzenini göremiyor. Etnik, dini, laik-antilaik, sağ-sol... tüm çatışmaların nedeni dünyadaki modern sömürüyü gizlemek ama kimse idrak edemiyor. Şimdi buna kadın-erkek çatışması da eklendi. Mesela İstanbul sözlesmesi. Güya kadına şiddeti önlemek için dış güçler tarafından kucağımıza bırakılan bu bombadan sonra kadına şiddet ve ölümler sürekli artarken, 2 milyondan fazla kişiye evden uzaklaştırma cezası verildi. Milletin temeli aile yok ediliyor, farkında değiliz. Toplum sürekli şiddet haberleriyle sarsılıyor. Kızgınlık, korku ve panikten düşünemez halde. Karıncayı incitmeyen bir millet kasten birbirine düşman hale getiriliyor. Milyonlarca insan aile ve sosyal yapımızın çökertilmesinden mutsuz ama milli çözüm üretemiyoruz.

Bu sözleşmeyi dikkate almayan çiftler mutlu mesut yaşarken, bu sözleşmenin çatışmalı hale getirdiği çiftlerde şiddet ve ölümler giderek artıyorsa, sebep budur. Bilim sebep-sonuç ilişkisini araştıran disiplinin adı ise, sonuçlar ilişki kurulan sebeplerin ürünüdür. Kötü sonuçları önlemenin yolu, buna yol açan sebepleri önlemekten geçer. Ölümleri azaltacak diye verdiğiniz ilaç veya aşıdan sonra ölümler aksine artıyorsa o ilaç veya aşıya devam edilmez. Araştırılır. Önleyecek diye verdiğiniz ilaç öldürüyorsa, ölümün muhtemel sebebi odur. Bu ilaçtan sonra çok sayıda kişi ölüyorsa sebep kesinleşir ve o ilaç tamamen yasaklanır.

AB dayatması İstanbul Sözleşmesini batılı emperyalistler adına savunanlar, felaketleri bir asır öncesinden haber veren Atatürkü iyi okusun. Atatürk'ün önderlik ettiği Milli Mücadele, koskoca imparatorluğu yıkan  emperyalist küresel düşmana karşı yapılmıştı. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 6 mart 1922’de yaptığı tarihî konuşmada, AB uşaklarını ve gayrimilli anlayışı ne güzel özetliyor :

Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre uygun yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatiyle, ecnebilerin planlarıyla yükseltilebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir. Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.

Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.

Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlâk bakımından da düşüyor. Batı’ya yaklaştığımızı zannederken asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez.

Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki: ‘Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar bizi idare etsin’ diyorlardı. 

Atatürk, batılı emperyalistlerin hedeflerini çok net özetlemiş. AB ve küresel emperyalizmin bize, Türk-İslam alemine ve dünyaya İstanbul diye yutturduğu sözleşmenin zehirli sonuçlarıyla karşılaşacağımızı bir asır öncesinden anlatmış ve bizi uyarmış ama sahte Atatürkçülere gelde anlat. Emperyalizm, içimizdeki uzantılarıyla hain planlarını sinsice uygulamaya devam ediyor. Ülkemizde 30 - 40 yıl öncesine kadar bu tip olaylar yok denecek kadar azdı. Yüzlerce ülkede aynı anda gösterime giren diziler, filmler ve programlar sonucu bu olaylar giderek arttı. İstatistikleri incelerseniz zihinsel savaş ve bunun sonucu olan suç oranlarının gittikçe arttığını göreceksiniz. Karıncayı incitmeyen bir millet, komşusu açken tok yatmayı yasaklayan inancımız, milli kültürümüz ve değerlerimiz zihinsel savaşla önce tahrip edildi. Aile yapısını ve ahlaki bozan çizgi filmler, oyunlar, diziler ve programlarla şiddet içeren yazılımlar zihinlere yüklendi. Küreselleşmeyle yayılan kadına şiddet, ahlaksız ve vicdansız yaşam tarzı, zihinlere yüklenen bu küresel yazılımın çıktısıdır.

Gerçek bu olmasına rağmen, zihinsel işgal ve zihinsel soykırımın mimarı olan küresel anlayış, konuyu saptırmaya, çözümleri önlemeye ve kontrolü elinde tutmaya çalışıyor. Halbuki şiddet, taciz, tecavüz, gasp, hırsızlık gibi olaylardaki anormal artış, sinsice sürdürülen zihinsel savaşın sonucudur.

GREVIO adı verilen sömürge müfettişleri ve sömürge medyasıyla da kadına şiddeti önleme numarasıyla aslında bu yıkımı yönetiyor. Aydın dünyası ve halkın gözünden kaçırılan ise bir avuç oligarşinin çatışma ortamı yaratarak küresel sömürüyü gizlemesidir. Yani projenin hedefi sadece aile ve ahlakı yıkmak değil, bu yolla küresel sömürüye  karşı gelişecek muhtemel tepkileri önlemek.

Dünyadaki küresel sömürü düzenini özetleyelim ; Dünyadaki servet dağılımını ve milyarderlerini her yıl ilan eden Oxfam raporuna göre, en zengin 26 ailenin geliri 4 milyar insanın gelirinden fazla. Modern sömürü sonucu, dünya servetinin çoğunu gaspeden oligarşik azınlık servetini korumak ve modern sömürüyü sürdürmek için bilgi ve organizasyona dayalı akıllı bir sistem kurmuş bulunuyor. Faiz, döviz, borsa, emtia spekülasyonu dahil küresel sömürünün yarattığı sosyo-ekonomik sorunlar, yine küresel aklın bu sorunları çözme numarasıyla tezgahladığı iç çatışmalarla kördüğüm yapılıyor. Küresel oligarşi dikkatleri, el altından tezgahlayıp körüklediği şiddet ve çatışmalara çekerek, dünyaya "kuşa bak" oyunu sergiliyor. Sömürüyü başka türlü gizleme şansı yok. Gelişmiş ülkelerin bile bu oligarşiye olan borcu 280 trilyon doları aşmış bulunuyor. Ülkelerden sömürülen paralarla artan bu servet küresel değirmeni döndürüyor. Bu değirmen ise hasta eden yaşam tarzıyla sağlık ve hayatımızı öğütür. Bu devasa servet, bilgi ve organizasyon, küresel aklın öncülüğünde ulus devletleri tasfiye etmeye, kurmaya çalıştığı dijital dünya düzeniyle sömürü düzenini ebedileştirmeye çalışıyor. Ulus devletler ise ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için çalınan paraların hiç değilse bir kısmını geri istiyor. Bu paraları geri dönmeye zorlayan ve küresel planı bozan düzenlemeler, küresel sömürü düzeninin çökmesi demektir. Küresel akıl önlem olarak, sağ-sol, laik-antilaik, etnik, dini, cinsiyet çatışmaları yaratıyor, karşı çıkanları da ifşa etmekle tehdit ediyor. Bu ifşaatların ülkeleri kaosa sokacağını biliyor. Küresel tezgaha bulaşan yönetimlerin bu tehdit ve şantaja karşı çıkması zor. İfşaat korkusu soygun düzeninin devamını sağlarken, borç krizi, açlık ve sefalet ülkelerin kaderi oluyor. Küresel mekanizma böyle işliyor. Küresel oyunları bilmeden, boyunduruktan kurtulmak imkansız.

Küresel iradenin organize ettiği muhaliflerin görevi ise küresel sömürüyü gizlemek için kendi devletini suçlamak ve küresel istek ve sözleşmeleri yerine getirmeleri için yönetimleri zorlamak. Bunlar devletlerin bütçesini sömüren, vergi ve zamları yutan küresel sömürü hakkında tek laf etmezler. Yüksek zam ve vergi alıyor diye devleti suçlarken faiz, döviz, borsa, emtia spekülasyonlarıyla devletleri trilyonlarca $ borca mahkum eden küresel sömürüyü gizlerler. Görevleri, sömürüyü gizlemek için kadın - erkek dahil tüm sosyal grupları, ırkları, inançları, sahte özgürlük- demokrasi sloganlarıyla birbiriyle çatışmalı haline getirmek. Küresel akla hizmet eden muhaliflerin kışkırttığı çatışmalar yüzünden enerjisini tüketen, aklı olan aydın ve bilim gücünü küresel vesayete kaptıran toplumlar, oynanan küresel oyunu göremiyor. Dünya çatışırken küresel sermaye cebini dolduruyor. Servetin az bir kısmıyla da çatışmaları körüklüyor ki, sömürü düzeni devam etsin. Çatışmayı yaratan da, çözüm diye dünyayı meşgul eden de aynı irade. Şimdi anladınız mı küresel tezgahın sözleşme diye sömürüyü dayattığını? Küresel sömürü ve çatışma tezgahını bilimsel verilerle bozacak olan aydın ve bilim dünyası ise, ne yazık ki küresel oyunun figüranı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü trilyonlarca dolarlık bilimsel araştırmaları finanse eden küresel sermaye, bilim ve aydın dünyasına yön vermekle kalmıyor, aynı zamanda kendi çıkarlarının sözcüsü olarak devşiriyor. Bu oyun idrak edilmeden ne sömürü biter, ne de sömürünün devamı için yapılan zihinsel işgal ve soykırımın eseri olan çatışmalar biter. Küresel akıl, sözleşmelerin satırları arasına gizlenmiş kelimelerle ülkelerin elini kolunu bağlayıp dünyayı aldatan akıldır. Fulbright eğitim anlaşması, İMF, BM, DSÖ, Dünya Bankası, küresel ısınma ve pandemi dayatmalarına kadar... Küresel akıl ülkeleri çözüm diye önce deli gömleğine hapsediyor, sonra da deli gömleği içinde debelenen ülkeleri zevkle izliyor. Artık çok geçtir. İstesenizde çıkamazsınız. 

Anayasa madde 90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Kanunların bu konuda farklı hükümler içermesi halinde çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır. Anayasa’nın 11.maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Bu gayrimilli sözleşme, ardında nasıl bir güç varsa Kıbrıs gibi milli davalardan bile yüksek bir oyla birbirine düşman partilerin tamamının desteğini alabiliyor. Metni hazırlayan akıl ve irade,  kanunların üstünde bir güçle sözlesmeyi anayasal güvence altına alıyor. Milli eğitimi vesayet altına alan gayrimilli Fulbright anlaşması neyse, sosyal hayatı vesayet altına alan İstanbul sözleşmesi de odur. Dış kaynaklı bu sözleşme, Milli iradeyi yansıtan Ankara sözlesmesiyle değiştirilmelidir. Tam bağımsız Türkiyeye yakışan budur.

KÜRESEL YAZILIMIN PANZEHİRİ

MİLLİ ANKARA YAZILIMI

Bu yazılımı kim yapacak? Muhafazakar, milliyetci çevreler bile perde arkasını bilmeden çağdaş diye küresel değerleri körükörüne savunuyorsa, zihinsel işgal başarılmış demektir. Üst akıl diğer akılları kontrol ediyorsa, yaşadığız hayat size ait olamaz. Böyle bir dünyada siz kimin hayatını yaşıyorsunuz?

Küresel irade youtube, facebook gibi sosyal medyada ve TV kanallarında ekonomiden siyasete, sanattan televoleye kadar herşeye yön verirken  toplumu güdüyor, zihinleri dönüştürüyor, kendi gönlüyle sömürüye koşan ve sömürüden zevk alan bir dünya yaratıyor. Medyada binlerce kişi bu amaçla küresel iradenin hizmetinde. BBG, televole, aile ve kadın programlarında aile ve ahlak yapımız bilinçli olarak dinamitleniyor. Milyonların önünde horoz dövüşü yapanları millet saf saf izlerken, toplumun bilinçaltına ekonomiden siyasete,  şiddetten her çeşit ahlaksızlığa kirli yazılımlar sinsice yükleniyor. Bunlarla RTÜK filan baş edemez. Zaten öyle bir niyeti de yok. Kısa bir süre sonra şiddet, yozlaşma ve ahlaksızlığın yaygın hale geldiği bir topluma dönüşmek istemiyorsak bilimsel yöntemlerle bu zihinsel savaşa karşı koyan MEDYA AKADEMİSİ kurulmalıdır. 

Çağımız bilim teknoloji çağı. Artık istihbarat savaşları her çeşit medya üzerinden yapılıyor. Bunu bireysel takip etmek yeterli değil organize takip gereklidir. Medyadaki teknolojik gelişmeleri takip edecek ve PROAKTİF önlemleri alacak kurumun adı Medya Akademisidir. 200 Üniversite ve 170 binlik bilim ordumuz niçin var? Çağımızda sürdürülen zihinsel savaşı bilim ordusunu organize etmeden kazanamayız. Başımıza musibet gelmeden proaktif önlem alamıyoruz. Düşmanın silahıyla zafer kazanılmaz. Tweeter, facebook, instegram... Her alanda milli medyamızı kurmalıyız. Tek çare : En gelismiş bilimsel ve teknolojik yöntemleri kullanan Medya Akademisidir. Sağlıklı toplum için kötülük üreten bataklığı kurutan, iyilik, barış, adalet, özgürlük yazılımını zihinlere yükleyen, herçeşit küresel oyuna karşı halkı ve yönetimleri uyaran üst akıl olan Medya Akademisi kurulmalıdır. Kötülük tohumları saçan örgütlerle ve onların aile ve toplum yapımızı çatışmalı hale getiren planlarıyla zihinsel mücadele bilim ve akılla olur. Sosyal ve zihinsel hayatı şiddetten ahlaksızlığa kadar virüslerden temizleyen ve milli değerlere göre düzenleyen, güncelleyen Ankara sözleşmesi, gayrimilli ecnebi yazılımların yerini almalıdır.



Bu yazı 1,335 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,098 µs