En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
20 Mayıs 2012

EVRİM VE DARWİNİZM



EVRİM VE DARWİNİZM - 2011

Canlıların nesiller boyu değişimi gözlemsel bir gerçektir. Maddi ve manevi tekamül yani evrim vardır. Fakat evrimcilerin kasdettiği şekilde bir türden başka bir türe geçiş yoktur. Eğer olsaydı ilgili teorinin gerçek olduğu anlamına gelirdi. Yani maymundan veya orangutandan insana geçiş yoktur. Maymun veya canlılar zaman içinde mutasyonlar geçirerek gelişebilir veya değişebilir. Bu tür içi değişime ve gelişime evrim değil varyasyon yani değişim diyoruz. Yani maymunun kuyruğu kopmuş, tüyleri dökülmüş, beli doğrulmuş olanına da maymun denir insan denmez. Aynı tanım başka canlılar için de geçerlidir. Mesela Covid 19 virüsü sürekli mutasyon geçirir ama bu değişim tür içi varyasyon olup yeni bir virüs türü değildir. Örnekler çoğaltılabilir ama sonuç değişmez. Özetle evrimden kastedilen bir türden başka bir türe geçiş ise, böyle bir evrim yoktur.

Ancak evrimi maymuna indirgeyen Darwinci anlayışın hedefi, kutsal dinleri bilim dışı ilan ederek yerine ateizmi koymak. Bilim adı altında yapılan eğitimin amacı, yeni dünya dinini körpe zihinlere yüklemek. Önce kadim dinleri tutarsız hale getirmek, sonra da insana tanrı payesi veren yeni anlayışı pazarlamak. Bilimsel vesayete karşı olanların akıllı tasarım gibi tezleri ise bilim dünyasına hakim olan materyalist anlayış tarafından kabul görmüyor.

Biyolojiden evrenin gelişimine kadar olan değişimlere artık evrim gözlüğü ardından bakılıyor : Evrenin yoktan var oluşu, yoğun enerjiden CHON ve elementlerin evrimi, galaksiler, yıldızlar ve gezegenlerin evrimi, aminoasitlerden DNA ve RNAnın ve ilk ilkel canlının evrimi ve sonrasında canlı hayatın evrimi...

Darwinizm sosuna batırılan evrim teorisi, evrenin yoktan varoluşunu izah ederken, onca hassas dengeyi kimin kurduğu konusunda çaresiz. Cansız atomlardan ilk canlının evrimini de kör tesadüflerle izah ederken bocalıyor. Buna göre hayat ve canlı varlıklar tesâdüfen meydana gelmiştir. Önce inorganik maddelerden organik moleküller ortaya çıkmış, sonra da bunlar yine tesadüfen biyolojik varlıklara dönüşmüştür. Cansız maddeden canlı hücreye geçişi sonsuz bir kudret olmadan bir türlü izah edemeyen Evrim Kuramı, çareyi topu taca atmakta buluyor : Canlılığın başlangıcı, Evrim kuramı'nın ilgi alanında değilmiş. Evrim kuramı, canlılığın "bir şekilde" başlamasından sonra, nasıl çeşitlendiği ile ilgilenmekteymiş. Bu yüzden "canlılık" ve "cansızlık" kavramlarını birbirinden ayırmıyormuş.

Evrim tartışmaları sonuçta bilimsel bakışı engelleyen ideolojik dayatmaya dönüşüyor : Sonsuz akıl ve kudretin eseri olan bir evrim veremedik, onun yerine tesadüf tanrısının eseri olan Darwinci bir evrim verelim. En basit cihaz veya buluşun patentinin olduğu bir dünyada, en basit hücreden evrene kadar herşeyi yaratan ve sürdüren sonsuz akıl ve kudretin yok sayılması, ateizm ve Darwinizmin zihinlere kazınması için gerekli.

Evrim konusunda herşey tartışılıyor ama büyük patlamadan günümüze tartışılmayan tek konu, evrimin kimin eseri olduğu. Sonsuz bir akıl ve kudreti kabul etmek zorunda kalan insanın akıl ve mantığı, böyle bir soruya cevap ararsa bilimsel anlayışa ters düşermiş. Cansız DNA RNAdan ilk canlı hücreye evrimin, kör tesadüflerin eseri olduğunu söylemek ise her nedense bilime, bilimin temeli olan akıl ve mantığa ters düşmüyor. Evrimi ağız dalaşı ve meydan okumaya çevirenlerin tartışmaktan kaçındığı konu burası.

Önce bilimsel kuralları hatırlayalım : Hipotezler kabul görürse teoriye, teori de kanıtlanırsa bilimsel niteliğe kavuşur. Evrimle ilgili görüşlerin sürekli değişmesi bilimin izafi gerçeği bulma arayışından kaynaklanır. Ancak bilimi kullanarak bilim dışı bir inanç devşiren Darwinizmin bilimin dışına çıkarak, inceleme alanına girmeyen yaratıcı hakkında spekülasyonlar yapması ve ateizme dayanak bulma arayışı, bilime gölge düşüren ideolojik saplantıya dönüşüyor. Milyarlarca dolarlık finansmanla bilime yön veren küresel irade, sistematik olarak evrimle ilgili bilgileri Darwinizm olarak ideolojiye ve ısrarla modern putperestliğe dönüştürmeye çalışıyor. 

Bilim dünyası şimdiye kadar kendi kendine oluşan bir hücre gösteremedi yani bitki, hayvan insan virüs bakteri ve parazitlere dönüşen hücrelerin tesadüfen oluştuğu gösterilemedi. Mantık açısından bir şeyin oluşumu ya tesadüflerin ya da iradenin eseridir. Tesadüfi oluş gösterilemediğine göre, DNA ve RNA dahil bir hücrenin oluşumu nasıl bir iradenin eseri derseniz sonsuz akıl, sonsuz kudret, sonsuz enerjiye sahip bir irade diyebiliriz. Binlerce ansiklopediye bedel bilgilerin kusursuz bir şekilde DNA ve RNAya dizilmesi, hücre zarı içinde mitokondri, ribozam gibi organellerin oluşumu ne tesadüfen oluşur, ne de sınırlı bir bilgiyle olur. Tek doğru cevap, sonsuz bir akıl kudret ve iradedir.

Evrim teorisinin birçok şeyi izah edemediğini bile bile bir kısım ateistin cansız atomlardan canlı hücre oluşumuna kadar herşeyi evrimle izah etme gayreti, evrim teorisini alet ederek Allaha alternatif aramaya zorlayan Darwinist anlayışın eseri. Bilimi bilimdışı bir alanda kullanmaya çalışan bu anlayış, hayatın temeli olan sorulara cevap veremiyor. Mesela cansız atomlardan canlı bir hücre nasıl meydana gelmiştir. Hücre zarı, DNA, RNA nasıl evrimleşmiştir. C H O N nasıl aminoasit olmuştur. Bilindiği gibi 4 amino asit ; Adenin, Timin, Guanin, Sitosin 3 milyar tane şifre halinde DNA sarmalını oluşturuyor. Bakterilerden bitkilere, hayvanlardan insana kadar genetik yapı %90 benzer şekilde. Bu şifrelerin çoğu inaktif ve bunların ne işe yaradığını bile bilmiyoruz. Bu inaktif genler çevre koşullarına göre aktive olarak tekamülü sağlıyor. Hücre, DNA, mitokondri ve genleri yaratan sonsuz akıl ve kudret, her koşula uyumu sağlayan yazılımı da genlere yüklemiş bulunuyor. Yani evrim dahil hiçbir şey tesadüfe bırakılmış değil. Bu 3 milyar tane şifre DNA RNA içinde milyarlarca fonksiyonu kusursuz bir şekilde nasıl akıl edebilmiş ve becermiştir. DNA ve RNA minik bir hücre içine nasıl sığmıştır. Canlı hücre oluşumunda ilk adım RNA oluşumu. RNA oluştuktan sonra, nereden öğrenmiş ve akıl etmişse güya DNAyı sentez etmiş. Sentez için gerekli enerjiyi mitokondri olmadan nereden temin etmiş o ayrı bir muamma. Mitokondri, canlı bir hücrenin organelidir.  Ayrıca RNA, kopyalama ve sentez eylemi için hücreye muhtaçtır. İçinde uygun bir ortamın olduğu hücre olmadan bunları nasıl ve nerede yapacak? Bütün molekül ve organellerin suyun içinde dilüe olup kaybolmasını önleyen yapı membrandır. Membran olmadan hücre olur mu? Membran basit bir zar değildir. Hücrenin canlılığı ise membranda bulunan binlerce Na, K, Ca ATPaz gibi pompaların her salise çalışmasına ve bunun için gerekli enerjinin sürekli sağlanmasına bağlıdır.

DNA ve RNA tesadüfi moleküler reaksiyonlarla oluşamaz. Yapılan deneyler başarısız olmuştur yani böyle bir kanıt yoktur. DNA ve RNA olmadan filogenetik ve evrim de olamaz. Bu durumda tartışılacak konu DNA RNA oluşumu, bunların hücreye nasıl girdiği veya nasıl membran oluşturduğudur. Membran yoksa bunlar dilüe olup yok olur. Ayrıca ribozom, mitokondri, endoplazmik retikulum, nukleus yani hücre elemanlarındaki enerji pompaları için gerekli enerji üretimi olmadan bunların hiçbiri olamaz. Olur demek bir taşıtın yedek parçalarının tesadüfen birleşip yine tesadüfen benzine kavuşup harekete geçmesi demektir. Yine bir sürücüye veya yazılıma ihtiyaç vardır. Taşıtta benzin en son iştir, hücrede ise enerji olmadan ilk iş bile olmaz. Her şey anbean enerji teminine bağlıdır. Enerji olmadan yaprak kıpırdamaz, hücre anında ölür. Canlılığın temeli enerjidir. Bilimin temeli olan akıl ve mantık böyle söylüyor.

Cansız atomlardan moleküllerin ve ilk canlı hücrenin evrimini anlatan Biyogenez teorisi bir sürü açmazla doludur. 4,5 milyar yıl önce oluşan dünyamızda canlılık, söylenen teoriye göre 3.8 milyar yıl önce başlamış, yani oksijenin oluştuğu büyük oksidasyon olayından 1 milyar yıl önce. Siyanobakteri adı verilen, göllerin ve denizlerin üzerinde mavi-yeşil bir tabaka oluşturan Siyanobakteri adı verilen mikroskobik organizmalar, güneşten aldıkları enerjiyle su ve karbondioksitten şeker yapmanın yolunu bulmuşlar yani fotosentez yapmışlar. Fotosentez sonrasında  siyanobakterinin havaya oksijen salması sonucu Büyük Oksidasyon Olayı gerçekleşmiş yani dünya oksijenli atmosfere kavuşmuş. Yani oksijenli hayat 2.5 milyar yıldan beri var. Bu tarihten önce canlılığın oluşması için gerekli enerjinin nasıl ve nereden sağlandığı ise meçhul. Dolayısıyla hücre membranında anbean enerji gerektiren pompaların ve her salise oksijen gerektiren mitokondrinin çalışabilmesi için şart olan oksijen ve enerji olmadan canlılığın oluştuğunu anlatan teoriler fasaryadan ibaret. Bu teoriler okullarda bilim diye okutuluyor.

Bir teorinin bilimsel olabilmesi için anlatılan deneylerin farklı laboratuvarlarda ve farklı bilim insanları tarafından tekrarlanabilir olması gerekir. Ayrıca deneyde kullanılan kimyasal moleküllerin ve şartların da ayrıntılı olarak yöntemde belirtilmesi gerekir ki, başka bilim insanları da deneyin doğruluğunu test edebilsinler. Güya bilimsel olan bu teoriye göre, milyarlarca yıl önce olan şartların bugün için sağlanması mümkün değilmiş. Bu yüzden cansız moleküllerden canlı bir organizma oluşturma deneyi bugün için mümkün değilmiş. Hadi cansız atomlardan canlı bir hücre yapında görelim denildiğinde verdikleri cevap bu. Son 100 yıl içinde bilim ve teknoloji alanında dev ilerlemelere rağmen evrimin temel taşı olarak bahsedilen deneyler tekrar edilemedi. Ben yaptım oldu yönteminin bilimde yeri yoktur. Tekrarlanabilirlik bilimin temel ilkelerinden biridir.  

Kromozom ve genlerin tesadüfen oluşma şansı nedir? Hücrenin canlılığını her saniye sağlayan enerjiyi üreten mitokondriler olmadan membranın geçirgenliği nasıl sağlanır. Aminoasit, DNA, RNA gibi oluşumların dilüe olup yok olmasını önleyen membran olmadan hücre olur mu? Mitokondriler olmadan hücre, membran olmadan mitokondri, ribozom, nukleus, DNA, RNA olmayacağına göre bunlar aynı anda nasıl evrimleşti. Bu konuları bilmeyen din adamları ve Diyanet ise, evrimi maymundan gelmeye indirgeyerek tartışıyor.

Darwinizm ve evrim teorisi okullarda bilimin temeli diye okutuluyor. Harari'nin kitaplarında uzun uzadıya anlattığı gibi biyoloji bilimine göre insanlar yaratılmamış, evrimleşmiştir ve evrim teorisi kesinlikle eşitlikci değildir. Evrim eşitlik değil farklılık üzerine kuruludur. Eşitlik fikri yaratılışa dayanan dini inanışın ürünüdür. Yine evrime göre insanlar yaratılmadığı gibi, insanlara hayatı bahşeden bir yaratıcı da yoktur. Ortada sadece hiçbir amacı olmayan ve körü körüne ilerleyen evrimsel bir süreç vardır. Evrimde hak ve özgürlük diye birşey yoktur. Sadece beceriler ve özellikler vardır. Kuşlar uçmaya hakkı olduğu için değil kanatları olduğu için uçar. Bu hakları tesadüfen kazanır veya kaybeder. Şükretmeniz gereken bir yaratıcı yoktur. Yaratan yok, yani ahiret ve hesap yok, cennet cehennem yok diyen bu anlayış temel işletim programı olarak körpe zihinlere işlenirse, suçu nasıl önleyeceksiniz? Herkesin başına polis mi dikeceksiniz? Kutsal metinler, kurallar, günah, haram... uydurma ise, evreni ve insanı sürekli gözeten herşeye kadir bir yaratıcı yoksa, yani ilahi adalet yoksa, kötülüğün tüm kapıları açık demektir. Yaratıcının lütfettiği hak ve özgürlükler yoksa, her türlü istibdat ve faşizmin önü açık demektir. Bu temel işletim anlayışıyla yetişen nesillerin kutsal bir inanca sahip olmasına rağmen ahlak, vicdan, merhamet, adalet gibi kavramlardan uzak olması, Darwinci eğitimin eseridir.

Evrimi yorumlarken yapılan genel yanlış, evrimin kör tesadüflerin yani tesadüf tanrısının eseri olduğunu iddia etmek. Bilimi alet ederek, adına ne derseniz deyin, bir yaratıcıya gerek yok diyorlar. Halbuki yaratılışı yani herşeyi yoktan var eden sonsuz bir kudreti, aklı, gücü inkar etmek bilimin sınırlarına girmez. Böyle bir yola sapılması, bizi bilimsel bir tartışmadan çıkarıp Darwinizm gibi Tesadüf tanrısına iman eden bir anlayışa götürür. Ancak sonsuzda bir gibi çok düşük bir olasılığın tesadüfen olmasının imkansız olduğunu, bunun için sonsuz bir kudret, akıl ve güce ihtiyaç olduğunu söylemek aklen mümkündür ve başka olasılıkta zaten yoktur.

Darwinizm ; Tesadüf tanrısına iman eden bir dini inanışın bilimsel bir kılıf altında sunulmasıdır diyebiliriz. Teori bilim değildir. Bilimsel bir teori olarak sunulan Darwinizm de gerçekte teori değil, Tesadüf tanrısına imana dayalı bir inanç sistemidir. Bu görüşün bilim olabilmesi için yanlışlanabilmesi gerekir. Bunun için dayandığı Tesadüf tanrısının inkarı gerekir. Bunu inkar ederseniz Darwinizm çöker. Nasıl mı?

Bir torbanın içine element tablosundaki atomları koyup çalkalayın. Açtığınızda 4 tane amino asit olsun : Adenin, Timin, Guanin, Sitosin. Yetmez. Bu 4 amino asit 3 milyar tane şifre halinde DNA yapsın. Ve bu DNA noktanın yüzde biri büyüklügünde bir hücrenin içine sığsın. Bunun olabilmesi için önce bunları dış ortamın zararlı etkilerinden koruyan bir membran olması ve bunun içinde mitokondri, ribozom, endoplazmik retikülüm gibi yapıların bulunması lazım. Membran olmazsa bu atom ve moleküller dilüe olur gider. DNA ve RNA yapamadan kaybolur. Bu gerçekler bilimsel deneylerle ispat edildi. Ayrıca hücre ve mitokondri membranları üzerinde permeabilite lazım.  Bir sürü kanalın her salise düzgün bir şekilde çalışabilmesi ve akıllı permeabilitenin sağlanması  için, gerekli maddelerin girişi ve zararlı maddelerin çıkışı için uygun miktarda enerjinin anbean temini gerekir. Darvinizm bir canlı hücrenin oluşumunu bile Tesadüf tanrısına iman etmeden izah edemez. Din imana, bilim ise inkara dayanır. Darvinizm temeli olan Tesadüf tanrısını inkar edemez. Bu yüzden bilim değildir. Bir görüşün bilimsel olması için sonuçların tekrarlanabilir olması gerekir. Darvinizm böyle bir deneyde, ne bu cansız atomlardan DNA, membran, mitokondri, ribozom yapımını, ne de bir hücre yapımını tekrar başarabilir, ne de buna can verebilir.

Özetleyecek olursak,

Canlılığın vazgeçilmez şartı, metabolizmadan pompaların çalışmasına kadar her türlü faaliyeti için gerekli olan enerjinin, her salise ve sürekli olarak sağlanmasıdır. Enerji temini olmadan canlılık olmaz. Hibernasyondaki hücrelerde bile azda olsa bu enerji gereklidir. Hücrenin enerji santrali mitokondri demektir, yani mitokondri benzeri yapılar olmadan enerji sağlanamaz ve hücre anında ölür. Demek ki hücrenin evriminde öncelikle mitokondrinin olma şartı vardır. Tabiri caizse mitokondri olmadan hücrede yaprak kıpırdamaz. Mitokondri, enerji temini, membrandaki kanal ve pompalarla birlikte diğer hayati fonksiyonların anbean çalışabilmesi için, enzim ve protein sentezi gibi faaliyetleri yöneten ve sağlayan  RNA ve DNA yani genetik yapının da enbaştan ve birlikte olması gerekir. Yani bu faaliyetlerin biri olmadan diğeri de olmaz, hepsinin birlikte olması gerekir. Böylesine sofistike yapının iddia ettikleri biyokimyasal çorba içinde tesadüfen olabilmesinin ilk şartı da, hücre içindeki tüm organellerin, moleküllerin ve iyonların dilüe olup yok olmaması için, bunları birarada tutan, muhafaza eden hücre membranı gerekir. Membran demek, canlılığı sağlayan pompaların her salise çalışması için gerekli enerjiyi üreten mitokondrinin vazgeçilmez olarak olması demektir. Aksi takdirde içerdeki su ve her salise atılması gereken iyonlar atılamazsa hücre anında şişer, patlar yani ölür. Anlaşıldığı üzere en basit canlı olan hücrenin abiyogenez teorisiyle izah etmeye çalıştıkları, cansız molekülerden canlı hücrenin biyokimyasal çorba içinde tesadüfen oluştuğu tezi palavradan ibarettir. Hiçbir bilimsel yönü yoktur. Zaten cansız moleküllerden canlı hücreye geçişi gösteren hiçbir deney de söz konusu değildir. Bazı moleküllerden yine başka bazı moleküllerin kendiliğinden sentezi, canlılığa geçişin delili değildir.

Bütün dinler imana, bilim ise inkara yani yanlışlanabilmeye dayanır demiştik. Bilim olarak sunulan Darwinizmi yanlışlayabilmek için Tesadüf tanrısını İnkar etmek gerekir. O zaman da bir hücrenin bile oluşumunu izah edemezsiniz. Bilim olarak sunulan bu anlayışın Tesadüf tanrısına imanla bağını koparmadan nasıl yanlışlayacaksınız? Bu durumda bilimsel bir öneriyi nasıl tartışacaksınız? İnkar ederseniz Tesadüf dininden çıkarsınız. 

Bilimde tekrarlanan deneylerin büyük olasılıkla aynı sonuçları vermesi gerekir. Yani bilimde p değerleri ve Cİ gibi parametreler vardır. Yani bilinen elementleri torbaya benzeyen bir hücre içine attığınız bir deneyde, tesadüfen torbadan DNA, RNA ve Adenin Timin Guanin Sitosin gibi AAler çıkması ve bu işlemin bin kere tekrar edilmesi halinde bile, 999 kere aynı sonucu elde edilmesi gerekir. Darwinizm, RNA ve DNAnın sonsuz bir kudretin imzası olduğunu kabul etmeden ve bunların nasıl oluştuğunu izah etmeden bilimin dışına çıkarak evrimi Tesadüf tanrısıyla nasıl izah edecektir. İstatistik bilimi bize, bu ve buna benzer olaylarda Tesadüf tanrısının gücünün sıfır olduğunu söylüyor : X sonsuza doğru giderken limit 1 bölü X = sıfırdır. Minnacık bir hücre içine sığdırılan 3 milyar şifrenin bir canlının fonsiyonlarını tesadüfen tekrar etme ihtimali sıfırdır. Önce DNA ve mitokondriyi yap ve bunları aynı anda bir noktanın yüzde biri kadar olan bir hücrenin membranı içine sığdır ve aynı anda bunlara can ver. Öncelikle yaşayan bir tek hücreli yap ki bundan çok hücrelilere geçiş yapabilesin. Bunu yaparken de tesadüf tanrısını işin içine katma. Çünkü katarsan bu bilim değil imana dayalı bir din olur. O zaman Tesadüf tanrısının varlığını ispat etmen gerekir. Edemediğine göre senin teori bilime değil akla ve matematiğe aykırı bir imana dayanır. Buna bilim diyemezsin. Bilimi konuşuyorsanız, verilerin ve aklın dışına çıkamazsınız.

DNAnın oluşumu ve cansız molekülerden canlı hücrenin evrimine kadar bütün aşamaları tesadüf tanrısına bağlamak yerine sonsuz bir kudreti aklen kabul eden bir evrim teorisi İslamla çelişmez ama böyle bir evrim teorisi yok. İslamla çelişen, sonsuz bir kudreti inkar ederek bilimsel metodolojiye tesadüf tanrısını sokan anlayıştır. Bilimsel teoriler tanrıyla uğraşmaz derken tesadüf tanrısıyla bilimi ideolojik bir taassubun aracı yapan bir anlayışı evrim teorisinden ayırmak ve bilimi Darwinizme alet etmesini önlemek gerekiyor ama bu durumda tanrıyı ısrarla inkar eden materyalizmi evrim teorisine bağlayan ateizmin temelleri çöküyor. Maddi alemde atom, canlılar aleminde ise DNA, sonsuz akıl ve kudretin eseridir. Bunları yoktan var eden Allahtan başka bir güç yoktur. Bunların tesadüfen oluşması da aklen mümkün değildir.

Akıl ve mantık, en küçük hücreden kainatın ihtişamına kadar işleyen düzen ve ahengi izah ederken sonsuz akıl, sonsuz kudret, sonsuz bilgi ve sonsuz bir gücün varlığını kabul ediyor. Büyük patlamayla evrenin yoktan var oluşuna, DNA RNA mitokondri ve ribozomdan en küçük hücrenin oluşumu ve işleyişine kadar hiçbir konuda en küçük bir tesadüfe yer yoktur. Her şeyi hesaplayan ve gerçekleştiren sonsuz bir kudret olmadan evrensel düzen ve hayatın olmayacağını istatistik yani bilim söylüyor. Bilimin ortaya koyduğu fizik kanunları ve doğa yasalarını dindarlardan dinsizlere kadar herkes kabul ediyor.

Mikrokosmosdan makrokosmosa kadar akıl almaz bir düzen ve ahenk olduğunu herkes idrak ediyor. Tartışılan konu, bu sonsuz nizam ve ahengin mahiyeti yani nasıl oluştuğu. Sonsuz irade veya sonsuz tesadüfler serisi. Yani ateistler de gerçekte bir tanrıya inanıyor : Tesadüf tanrısı. Tartışılan konu, bu kudretin sıfatları yani özellikleri. Materyalizm, Panteizm gibi pek çok inanç maddenin kendisini tanrı kabul ederken İslamın Allah inancını kabul etmiyor. Bunlara göre evrenin dışında bir tanrı olmadığı gibi, herhangi bir yaratıcı ve yaratma eylemi de söz konusu değildir yani hayat dahil herşey tesadüfen var olmuştur. Tesadüf tanrısı dışında sonsuz bir irade ve kudret yoktur. Evren, ezelden beri vardır ve ebediyen var olacaktır. Halbuki bilim bunun tersini söylüyor.

Tesadüf tanrısına inanıyoruz onu inkar edemeyiz ve tartışamayız, bu bir inançtır derseniz o zaman size kimse birşey diyemez. Bu benim inancım dersiniz olur biter. Ama bunu bilimsellik kılıfıyla sunarsanız, Darwinizm dinine iman edenler dışında buna kimse inanmaz. Geçen yüzyıl bilim nedir bilinmiyordu. Cahil halka bunu bilim diye yutturmak kolaydı. Bugün herkes bilim nedir bilmese bile, googla girip bilim neymis öğreniyor. Araştıran çoğunluk bilimin evrimi izah çabasına hoşgörüyle yaklaşırken, Darwinizmin bilimi ve evrimi kullanarak ateizm ve deizme dayanak yapmasını yutmuyor.

HEDEF ZİHİNSEL İŞGAL

Ama önce inandığınız bütün değerlerin zihinsel soykırımla yok edilmesi ve sonra da zihinlerin formatlanması gerekiyor. Küresel şeytanın modern putperestlik dinini zihinlere yüklemesi için, Ademin yaratılışını ve Allahın kutsal kitaplarda bildirdiği kelamını bilimdışı göstermesi gerekiyor. Bunun yolu da evrimi anlatırken kendi inancının temeli Darwinizmi zihinsel illüzyonla bilimsel gerçek gibi sunmaktan geçiyor. Artık bilimi alet ederek bilimdışı yorumlar yapmak ve bunu izm ekleyerek bilimsel gerçeklik gibi sunmak bilimin ruhuna aykırı. Materyalizm, Panteizm, deizm, ateizm, reenkarnasyon gibi sapık inançlar bu bataklıkta gelişiyor. Yıllardır sürdürülen küresel oyunun amacı, bilimi kullanarak yapılan zihinsel soykırım ve zihinsel işgaldir. 

İnancımıza göre ilk insan olarak Cennetten dünyaya indirilen Hz. Ademin yaratılışı dahil dini inançları bilimdışı hikaye olarak göstermenin en kolay yolu, bu işi sözde muhafazakar aydın ve akademisyenlere ihale etmekten geçiyor. Çünkü halkımızın zihnini çelecek kişilerin inandırıcı olması gerekiyor. Bazı akademisyenleri izleyin, adamlar işini gücünü bırakmış canhıraş Darwinizm peşinde koşuyor. Güya Kuranda yazılan Hz. Ademin yaratılış kıssaları hikayeymiş. Asıl bilimsel gerçek evrim teorisiymiş. Bu akım genç nesilde hızla yayılıyor. Entel dindar elit ise bu adamlarla birlikte paneller, konferanslar düzenleyip aynı değirmene su taşıyor. Darwinizmi savunan akademi, üniversitelerde ve bilim dünyasında fikren hakim durumda. İnançları gereği karşı çıkanları, geri kafalı bilim düsmanı ilan ediyor. Bilimi öğrendikce kutsal metinlerin bilim dışı hikayeler olduğunu anlarsınız diyor. Evrimi anlatanlar herşey tesadüflerin eseri derken, yorum lobisi "o zaman tanrıya ne gerek var, dinler ve kutsal kitaplar hikaye-masal diyor. Bu zihinsel işgal ve soykırım sonucu eskiden müslümandım ama şimdi deistim diyenler çoğalıyor. Evrimi maymundan gelmeye indirgeyen din adamları ve Diyanet ise bilimsel argumanlardan uzakta Evrim - Darwinizm ayırımından habersiz ne diyeceğini bilemiyor. Evrimin içine sokulan şeytani oyunu farkedemiyor. Bir kısmı evrimi savunurken bir kısmı da İslamın evrime ters düşmediğini savunuyor. Meğer İslam alimleri evrimi Darwinden önce keşfetmiş.  

Darwinizmi bilimsel gerçek gibi zihinlere yüklemenin ne sakıncası var diyenler olabilir. Her şeyi bilen, gören sonsuz bir kudrete olan inancımız, bilimsel gerçek gibi sunulan teorilerle bilim dışı ilan edilirse, ahiret ve hesap günü korkusu ortadan kalkarsa, sözel inançlar ne olursa olsun her türlü suç oranı artar, sosyal yapı yozlaşır. İslam ülkelerinde İslama aykırı olan ahlaksız ve vicdansız yaşam tarzının nedeni budur. İslam alemi, iman temeline konan nükleer bombayla görünürde Müslüman ama gerçekte sonsuz kudrete olan inancı sarsılan bir topluma dönüşüyor. Giderek artan ateizm, tüm inançları ve toplumu düzenleyen kuralları yok ederken dünyayı birbirini yiyen sırtlan sürüsüne çeviriyor. Oynanan küresel oyun bu. 


İman konusunda sürdürülen zihinsel savaşın hedefi, Ademin yaratılış inancını ve vahiyle indirilen gerçekleri bilim dışı hikaye olarak göstermek ve mevcut dinleri zihinlerden tasfiye etmek. Dijital devrimle birlikte bu proje sosyal medyada hızla ilerliyor. Küresel oyun bilimsel gerçeklerle deşifre edilip çürütülmezse ateizm, deizm, panteizmin hızla yayıldığı, vahye dayalı dinlerin bilim dışı ilan edilip dışlandığı bir dünyada yaşıyor olacağız. Oyun büyük ama İslam alemi akaide yönelik bu zihinsel soykırımın farkında değil.

BİR ÇEKİRDEK ZARINA BİLE HÜKMEDEMEZLER

Ortalama bir insan vücudunda 70 trilyon hücre varken, mikroorganizma sayısı ise bunun on katı kadardır.

Katrilyona yakın sayıdaki hücrelerin yapısı, sitoplazma ve içinde bulunan çekirdekten ibaret olup, bunların yaşaması sitoplazma zarı ve çekirdek yani nukleus zarının akıl almaz derecede yönetimine muhtaçtır. Bilim ve teknolojideki gelişmelere rağmen, hücrenin  sitoplazma zarındaki kanallara etki eden ilaçların keşfine rağmen, çekirdek zarına hükmetmek mümkün değildir.

Bundan 14 asır önce hücrenin hayal bile edilemediği bir dönemde,  Kuranı Kerim bu gerçeği açıklıyor :

Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş’i ve Ay’ı buyruk altına almıştır. Herbiri belirlenen bir süreye kadar akıp gidiyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk ve yönetim O’nundur. Onun dışında yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. FÂTIR SURESİ " 35/13

Hücre zarıyla çekirdek zarı arasındaki farkı bilmeyenler, Fatr suresindeki "Bir çekirdeğin zarına bile hükmedemezler" ayetindeki ilahi gerçeği nasıl anlasın? Hücre zarı deyip geçmeyin. Çoğu hücrelerde sitozol ile hücre dışı arasında oldukça dar, seçici ve inorganik iyonların geçişine izin veren protein kanalları vardır. İyon kanalları  belli iyonlara özgüdür. İyon kanallarından geçiş taşıyıcı proteinlere göre yaklaşık 1000 kez daha hızlıdır. Açık bir kanaldan saniyede 1 milyon iyon geçebilir. İyon kanalları her zaman açık değildir. Kanalların ağzı gelen uyarılara bağlı olarak bir “kapı” ile kontrol edilir. İyon kanalları yapı ve işleyişine göre üç çeşittir. 1) Ligant kapılı iyon kanalları 2) Voltaj kapılı iyon kanalları 3) Mekanik kapılı iyon kanalları. Bütün bunlar hücre zarı diye bilinen muazzam bir evrende oluşan ve her salise düzen içinde sürdürülen mekanizmalardır.

Ligant kapılı iyon kanalları nörotransmitter veya başka bir sinyal molekülünün bağlanması ile açılır.  Na+, K+, ve Cl- gibi iyonları belirli ligantlar aracılığı ile geçirir. Voltaj kapılı iyon kanalları plazma zarının iki tarafındaki elektriksel potansiyelinin değişimine bağlı olarak açılan kanallardır. Na+ , K+ , Ca+2 ve Cl- iyonları yoğun olduğu yerden zarın diğer tarafına kontrollü bir şekilde bu kanallardan geçirilir. Mekanik kapılı iyon kanalları ise mekanik uyarı ile açılan kanallardır.

Pasif difüzyon ile geçişte, taşınacak olan spesifik molekül zarın bir yüzeyine bağlanır. Daha sonra taşıyıcı protein molekülün diğer yanda serbest kalmasını sağlayacak şekilde değişikliğe uğrar. Taşıyıcı proteinlerle şekerler, amino asitler ve nükleosidler taşınır. Pasif difüzyon ile geçişte ise taşınacak olan spesifik molekül zarın bir yüzeyine bağlanır. Daha sonra taşıyıcı protein molekülün diğer yanda serbest kalmasını sağlayacak şekilde değişikliğe uğrar. Taşıyıcı proteinlerle şekerler, amino asitler ve nükleosidler taşınır.

Basit ve kolaylaştırılmış difüzyon ile geçemeyen maddeler aktif taşıma ile hücre zarından geçer. Hücre çok fazla maddeyi enerji harcayarak hücre dışına atar ya da gerekli maddeleri ekstraselüler sıvıdan içeri alır. Şekerler bazı iyonların yardımı ile hücreye alınır. Amino asitler ve benzer aminler hücreye aktif taşınma ile geçer. Aktif taşımada taşıyıcı proteinler kullanılır. ATP bağımlı aktif taşınmaya örnek, sitoplazma zarının her iki tarafında ATP enerjisi ile iyon pompaları 3 çeşittir :

1) Sodyum-Potasyum pompası (Na+ ,K+ ATPaz) 

2) Kalsiyum pompası (Ca2+ ATPaz) 

3) ATP bağımlı H+ (proton) pompası. 

Hücrenin dışında içeriye göre 10-15 kat daha fazla Na+ iyonu bulunur. K+ hücre içinde dışarıya göre 30-35 kat daha fazladır. Plazma zarının iki tarafındaki bu iyon dengesi Na+ -K+ ATPaz pompası ile sağlanır.

Büyük moleküllerin geçişi ise, endositoz, fagositoz, pinositoz, ve ekzositoz gibi hassas mekanizmalarla olur. Zararlı maddeler hücre içine alınarak sindirilir, artık maddeler ise hücre dışına atılır. Hücrede bulunan genetik mataryeli taşıyan DNA RNAnın oluşumu, çalışması ve bilgiyi gelecek nesillere aktarması ise tesadüfen olması imkansız olan muhteşem bir tasarım. Hücre biyolojisi binlerce cilt bilgi içeren bilim dalı olup burada anlatılan, hücre zarının akıl almaz oluşumu ve işleyişinin tesadüfen olmasının imkansız olduğudur.

Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneş’i ve Ay’ı buyruk altına almıştır. Herbiri belirlenen bir süreye kadar akıp gidiyor. İşte Rabbiniz Allah bu; mülk ve yönetim O’nundur. Onun dışında yakardıklarınız ise bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. FÂTIR SURESİ  35/13


Bu yazı 1,506 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    13,130 µs