En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
11 Haziran 2008

ÖZGÜRLÜĞÜN GASPI





Savaşlar bitmez, şekil değiştirir : Zihinsel, ekonomik, dijital, teknolojik, siyasi, kültürel, psikolojik ve hastalık savaşı. Savaşların amacı sadece kaynakları ele geçirmek değildir. Esas hedef, savaş sonrası sömürüyü sürekli hale getiren yaşam tarzını dayatmaktır. Savaşlar bu nedenle barış döneminde dayatılan yaşam tarzıyla sessiz sedasız devam eder. Yenilen ülkeler ve milletler, savaş sonrası dayatılan yaşam tarzını ve sosyo-kültürel değişimi güzellikle veya zoraki olarak yaşarlar. Dayatılan yaşam tarzı, geleneksel yaşam tarzını yozlaştırır ve milleti tanınmaz hale getirir. Biz de galip geldiğimiz halde, dikte edilen batının tüketici ve yozlaşmış yaşam tarzını yaşıyoruz. Hem de çağdaş uygarlık söylemine yedirilmiş bir halde. Bunun adı gönüllü köleliktir. 

II. Dünya savaşından sonra kurulan düzen çökmeye başlayınca, yeni savaş yöntemleriyle yeni dünya düzeni kuruluyor. Biyolojik, dijital, zihinsel, iklim, ekonomik, hastalık savaşı devam ediyor. Hedef postmodern sömürüye elverişli zombi toplum. Salgın hastalıklar, haarp ve iklim silahları, kripto paralar, metaverse, uzaydan dijital takip, yapay zeka, mRNA teknolojisi yeni savaşın kullandığı silah ve yöntemler.

I. ve II. Dünya savaşı sona erince savaşlar bitti mi? Bitmedi. Peki barış anlaşmaları ne anlama geliyor? Barış anlaşmaları savaş sonrası ganimetleri sindirim için yapılır. Sıcak savaş yemek yemek gibidir. Yemek bitince sindirim başlar. Savaşın yaptırım ve ganimetleri sindirilir. Acıkınca savaş yine başlar. II. Dünya savaşı bu acıkmanın sonucudur. Savaş sonrası da savaşın yaptırımlarının düzenli uygulanması için çeşitli kurum ve kuruluşlar devreye girmiştir. Ganimetlerin paylaşımı ve sindirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. 

 

İkinci Dünya Savaşı bitmeden 1944 yılı Temmuz ayında ABD New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında, 44 ülkeye Uluslararası para sisteminin kurallarını belirleyen dayatma ile modern sömürü dönemi başlamıştır. Devletler ancak bu dayatmayı kabul ettikten sonra Avrupa işgalden kurtarılmış, II. Dünya savaşı da ancak bu anlaşmanın kabulünden sonra bitirilmiştir. Yani sağlanan barış bedavaya değildir. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF), bu sistemi yürütmek için kuruldu. Modern sömürü sistemi 1971 yılında sınırsız dolar basma dayatmasıyla haraç almaya dönüştü. O günden beri kendi kullandığının yüzlerce katı dolar, dünya parası olarak karşılıksız basıldı. Nükleer güçle bu sistem garanti altına alındı.


SÖMÜRÜNÜN TEMELİ : YAŞAM TARZI 

 

II. Dünya savaşı sonrası modern sömürü sistemi kurulurken ülkeler ve zenginlikleri de  dünyanın patronları tarafından Yaltada paylaşılmıştır. ABD, payına düşen Türkiyeye o zaman ki yönetimin kararı sonucu Marshal misyonu, Fulbright eğitim anlaşmasi ve Nato ile girmiş, binlerce anlaşma ile bunu pekiştirmiştir. Türkiye savaşa girmediği halde sanki mağlupmuş gibi kurulan modern sömürü tezgahına boyun eğmistir. Fulbright eğitim anlaşmasıyla beynini ABD ye kiraya vermiştir. Alfabedeki yat yat uyu, uyu uyu yat tekerlemesi bu eğitimin özetidir. Fulbright eğitim sistemi, ülkeyi trilyonlarca dolarlık ilaç, aşı ve teknoloji ithaline bağımlı kılacak yönetim, eğitim ve akademik kadroları pekiştirmek için yapılmıştır.

 

Almanya ve Japonya gibi yenilen ülkeler sanayi ve teknolojide atılımla yeniden eski gücüne kavuşurken, savaşa katılmadığımız halde en büyük zararı biz gördük. Savaşın mağlubu olan Japonya bile ülkenin çoğu yerinde geleneksel yaşam tarzını korurken, II. Dünya savaşı sonrası çaktırmadan dikte edilen modern yaşam tarzının içinde buluverdik kendimizi. Millet istemediği halde gayri milli medya, Fulbright eğitimi ve yozlaşmış aydınlar eliyle yapılan zihinsel soykırım ve işgalin amacı, acıtmadan yapılan modern sömürü idi. Sömürge pazarı haline getirilen ülkemizde son 30 yılda trilyonlarca doları ilaç, aşı ve teknoloji ithaline haraç olarak verdik dersek konu daha iyi anlaşılır. Gelişmekte diye aldatılan bu ülkeler yüksek teknoloji bir yana en basit saat ve gözlük bile yapamaz.

 

YAŞAM TARZI VE ZİHİNSEL İŞGAL 

 

III. Dünya savaşı, SSCB yıkılmasınını takiben 11 eylülle birlikte başlamış, terör orduları ve askeri işgallere ilaveten gittikçe artan zihinsel işgal ve zihinsel soykırımla devam etmektedir. II.Dünya savaşı sonrası kurulan modern sömürü düzeninin temeli, batı tipi hastalıklı yaşam tarzı türkülerle, şarkılarla, filmlerle topluma aşılanmıştır : Zeytinyağlı yiyemem aman nakaratı tarımı bitirirken, basma fistan giyemem aman nakaratıyla tekstil kot pantolona devredildi. Naylon çorap giyemedim, karyolada yatamadım türküsüyle yaşam tarzımız sessizce değiştirildi. Hamburger, kola, bira, paket ürünler ve her yere yayılan AVMler ile zaman içinde küçük Amerika olduk. Kore savaşında otopsilerde conilerin damarlarını bozduğu tesbit edilen konserve et ve süt tozunun acısını sonraki yıllarda çektik. Modern hastalıkların salgın halinde artışı, modern yaşam tarzının eseridir. Bizim kültürümüzde dışarda yemek ayıp sayılırken kaldırımları bile işgal eden kafeler, büfeler, pastane ve restoranlar bu yaşam tarzıyla yayıldı. Çinde, geleneksel yaşam tarzının sürdüğü köy ve kasabalar sağlığını korurken, fastfood kola kültürünün yaygın olduğu şehirlerde obesite, diyabet, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları ve çevresel kirlenme patlama yapmıştır. Her yıl 25 milyon insan hava kirlenmesi, sigara, alkol, fastfood, kola, sağlığa zararlı kimyasallar, tarım ilaçları ile hastalık savaşında katledilmektedir.

 

Modern sömürüyü sağlayan sistem, küresel gücün elindeki binlerce radyo, tv, gazete, dergi, kitap ve sosyal medya ile yapılıyor. Geleneksel yaşam tarzını sinsice değiştiren zihinsel işgal ve zihinsel soykırım, bütün yerli, milli ve geleneksel olan her şeyi yok ederek hastalık üreten tüketici küresel yaşam tarzını dikte ediyor. Markalar dünyasıyla 350 küresel şirket trilyonlarca doları toplarken, toplanan paranın az bir kısmıyla zihinleri sömürüye elverişli hale getiriyor. Binlerce aydın, politikacı, ekonomist, bilim adamı, akademisyen, medya simsarı bu iş için devşirilmiş durumda. Bu hastalıklı yaşam tarzını değiştirmek isteyen ülkeleri de kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyin diye uyarıyor. Yani alkol, sigara, uyuşturucu, GDO, fastfood, kola... modern yaşam tarzına karışmayın diyorlar. Halbuki sahte özgürlük masalıyla dünyanın yaşam tarzını sinsice değiştiren kendisi. Bu milletin yaşam tarzı geçen yüzyılla aynı mı? Çin ve Rus halkı geçen yüzyıldaki yaşam tarzını ne ölçüde yaşıyorlar? Demek ki yaşam tarzı kültürel bir salgınla değişebiliyormuş. Küresel akıl bu savaşta hedef kitle olarak toplumu X Y Z diye kuşaklara ayırıyor. X kuşağı dediği, zihinsel soykırım ve işgalden en az etkilenen grup. Y kuşağı orta düzeyde etkilediği, Z kuşağı ise tamamen kontrolü altına aldığı yeni nesil oluyor. Dünyayı değiştirecek dedikleri bu kuşağa yeni dünyanın yazılımını ve şifrelerini yüklemekle meşgul. Değişmesi zor olan yaşlılar ise harcanacak grup oluyor.


Küresel iradenin Z kuşağına verdiği rol, yeni dünya düzenine geçişin piyonu olmak. Bunlar için vatan en çok parayı veren yerdir. Küresel şirketlerde iş bulmak için çırpınırlar. Bunlara göre vatan, millet, bayrak, devlet modası geçmis kavramlardır. Önemli olan yüksek gelire kavuşmak, tüketim tanrısını tavaf etmektir. Küresel iradenin dünyayı sömürmesi ve insanı zombileştirmesi umurlarında değildir. Önemli olan dünya hayatı, kolay para, markalar ve zevkleridir. İçtikleri kahve, Irakta ölen milyonlardan daha değerlidir ama bir kedi veya ağaç için insanı ve doğayı yakıp yıkabilirler. Bu kuşak zihinsel soykırım ve zihinsel işgalin eseridir. Küresel medya bu nesli devşirmek için eğitimden medyaya bilinçaltı yöntemleri yıllardır uyguluyor.


Z kuşağını kim neden markalaştırıyor? Z kuşağını sosyal medya ile devşiren akıl, bu kuşağı marka haline getiriyor ve ona hem küresel çıkarları hem de küresel hedefleri misyon olarak yüklüyor ve bu kuşağı özgürlük ve demokrasi savaşcısı olarak pazarlıyor. Ne yiyeceğinden ne içeceğine, ne yapıp yapmayacağına kadar yüklenen zihinsel yazılımlarla bu kuşak güya özgür seçimler yapıyor. Bunun neresi özgürlük. Küresel marka ve modelleri almak için geceden kuyruğa giren bu kuşağa verilen misyon küresel yeni dünya düzeni. Küresel aklın zihinlere yüklediği yazılım bu. Yeni dünya kurmak için çalışan bu kuşak küresel aklın piyonu ve figuranı olduğunun farkında değil. Dünyayı yönetmek için artık yönetimleri darbeyle değiştirmeye gerek yok. Yönetimler sayıca artan bu kuşağın yani küresel misyonun çizgisine gelmek zorunda. Bu kuşağın ortak özelliği, küresel yazılımın piyonu olduğundan bihaber olmasıdır. Gelişmiş ülkelerin, dünyayı sömüren küresel akla 330 trilyon $ borçlu olduğunu bilmezler. Bu ülkelerin küresel şirketlerin ardındaki küresel aklın taşaronu olduğunu görmezler.  Borç ve faizle, petrolle, ilaç ve aşılarla devletleri vergi ve zamlara mecbur eden küresel şirketleri değil kendi devletlerini sömürgeci bilirler.


SAVAŞLARIN AMACI NEDİR?  

 

Kaynakları ele geçirmek ve bunu sürdürecek yaşam tarzını dayatmak. Kaynaklar çok çeşitli : Başta insan olmak üzere doğal, ekonomik, yeraltı, yerüstü, zihinsel, sosyal, kültürel aklınıza ne gelirse... 

 

Eski çağlarda insanların yaşam tarzı savaşla değişirdi. Bu amaçla uzun ve kanlı savaşlar yapılır, işgal edilen yerlerde yeni yaşam tarzı zorla dikte edilirdi. Buna rağmen insanlar bir süre sonra zora karşı mücadele ederek eski yaşam tarzına dönerlerdi. Bu yöntemin bugün artık işe yaramadığı ve büyük ekonomik kayıplara yol açtığı çok açık görülüyor. ABD’nin Irak’taki kaybı trilyonlarca dolar. Halbuki çok az bir masrafla toplumun algısını ve yaşam tarzını değiştirmek artık çok kolay. 

 

Yapılacak iş basit : İster kanlı, ister kansız ve ucuz zihinsel yöntemler kullanın, amaç millet ve ülkelere boyun eğdirmek: ‘Yaşam tarzını değiştir, benim istediğim gibi ol’ Şimdi artık bir tek kurşun atmadan ve kanlı savaşların risklerine girmeden ülkeler kolayca fethediliyor. İnsanların yaşam tarzını şekillendiren bu karanlık savaş hiçbir sınır tanımadan sessiz ve derinden devam ediyor. Üstelik savaş bile ilan etmeden hayatı kolaylaştırma, barış, insanlık, demokrasi ve uygarlık götürme maskesi altında, sihirli bir yöntemle toplumlar gönüllü kölelere dönüşüyor. Modern sömürü sistemi, ülkelerin anayasa ve kanunlarını bile İMF, BM, NATO... gibi bağlayıcı anlaşmalarla değiştiriyor, yaşam tarzı denen deli gömleğine sıkı sıkıya bağlıyor. 

 

Dünyadaki savaşın şekli değişti ama klasik orduların bundan haberi yok. Yeni savaş yöntemlerine göre hazırlık yapmayan ülkeler dağılacak. Zihinleri ele geçirdiğiniz zaman ona ait her şeyi ele geçirmiş olursunuz. Zihinleri ele geçirilen toplumlar zombi topluma dönüşür. Ne derseniz onu yaparlar. Yaşam tarzını kurgulamak dijital ve zihinsel savaşla artık çok kolay. Siber saldırıyla internet ve bilgisayar sistemleri silinirse dünya taş devrine dönebilir. Buna elektrik su doğalgaz barajlar internet bankalar borsalar devlet hizmetleri sağlık asansörler trafik lambaları füze sistemleri... aklınıza gelen herşey dahil.  

 

Özgürlüğün gaspedildiği böyle bir dünyada her şey küresel çıkarlara bağlı : bağımsızlık, demokrasi, insan hakları… Zihinsel işgalle eski görüşler, eski inanışlar değişirken yeni bakış açısı dediğimiz paradigmalar yeni gözlüğümüz oluyor. Artık dünyayı bu gözlüğün gösterdiği şekilde algılıyoruz. Toplumlar, planlanan şekilde düşünüyor ve yaşamaya başlıyor. Yaşam tarzı işte böyle değişiyor. Güle oynaya yapılan bu sinsi ve karanlık savaşın hedefi; bilinçaltı kurgulama ile özgürlüklerin sessizce yok edildiği güdümlü bir dünya. Yani, küresel iplerle yönetilen kuklalar alemi. Kanlı savaşlarla bu hedefe ulaşmak mümkün mü?

 

KÜRESEL HEDEF :

ROBOT İNSAN - ZOMBİ TOPLUM

Beyin yıkayan bilgilerin robotu oluyoruz

 

Ekrandan insan beynine yüklenen renkli, sesli, hareketli dosyaların miktarı, zaman içinde kullanılabilir belleğini işgal ettiğinde, kişi artık TV’nin, akıllı telefonun, internet aleminin esiridir. Uyanın bilgimiz artsın derken bilgiyi formatlayan bilgi tanrısının kölesi oluyoruz. Sonra da sosyal atık oluyoruz. İnternet aleminde milyarlarca insan aptal balık sürüleri gibi küresel balinanın ağzına doğru ilerliyor. Küresel balina milyarların beynini yutuyor,  sindiriyor sonra da posa halinde çıkarıyor. Sosyal atık oluyorsunuz. Bilgi tanrısı zihinlerimizi önce işgal ediyor, sonra bize ait değerleri yok ediyor, sonra da kendi değerlerini yüklüyor. Nasıl mı?

 

Dış dünyadan yüklenen bilgilere X diyelim. Dışarıdan yüklenen bilgi (X) sonsuza giderken, yani temel bilgi dışarıdan akan bilgiler içinde kaybolurken, kişinin karşılaştığı sorunu kendi temel bilgisiyle çözme olasılığı matematiksel olarak sıfırdır. Dışardan yüklenen bilgi (X) sonsuza giderken, limit 1 bölü X = sıfırdır. Fulbright eğitimi ve medya, bilgi bombardımanı ile zihinsel işgal ve zihinsel soykırım yaparak toplumu zombileştiriyor.

 

Bilgisayardan anlayanlar bilir, sadece word kayıtlarından oluşan dosyalar hafıza kartında çok küçük bir yer işgal eder. Televizyondan beynimize akan renkli ve hareketli görüntüler ise word dosyalarına göre binlerce kat yer işgal eder. Bu gerçeğin anlamı şudur; Kitap okuyanlara göre, TV karşısında pinekleyenlerde, kullanılabilir belleğin çabucak dolması yüzünden, beyni işgal eden bu bilgi bombardımanı sonucu zihinleri giderek yavaşlar ve bir süre sonra işlem yapamaz hale gelir. Algılama bozulduğu için sorulara anlamsız ve kopuk cevaplar verir. Televizyona aptal kutusu denmesinin nedeni budur. Renkli, sesli ve hareketli görüntüler arasına saklanan virüslü programlar ile beyinleri teslim alır, insanları köleleştirir. Ne yiyeceğinden, ne içeceğine ve hatta hangi marka taşıt alacağına kadar her şey, beyinlere işlenen bu virüslü görüntüler yoluyla kolayca başarılır. Afganistan’da başarılı olamayan Batı’nın tek kurtuluş ümidi bu yüzden halka bedava dağıtılan TV’ler olmuştur.  

 

KİTAP ÖZGÜRLEŞTİRİR, TV ESİR ALIR

 

Kitap okuma ise TV seyretme ile mukayese edildiğinde, beyni çalıştıran ve insanı özgürleştiren bir eylemdir. Bu yüzden Yüce Allah, Kuran’ı Kerim’in ilk cümlesinde tüm insanlara ‘oku’  demiştir. Bizi düşünmeye, hayal etmeye ve sorgulamaya zorlayan bu eylem, özgürlüğe giden yolun ilk işaret levhasıdır. Okumak, kainata gizlenmiş doğa yasalarını yani ALLAH’ın ayetlerini araştırmak, görmek, düşünmek, içindeki hikmeti bulmak okumaktır. Ancak, temel eğitim kurumlarında beynimize çocuk yaşlarda yüklenmesi gereken, ‘bilimsel değerlendirme’ ve ‘virüs tarama’ programlarının ışığında okumalıyız. Bu ışık olmadığı için özgür ve bağımsız olamıyor, başkalarının uydusu oluyoruz. Beyne giren her çeşit bilgiyi sorgulayan, değerlendiren ve zihinsel esareti önleyen bu ışığın yokluğu, ilerlemenin önündeki en büyük engeldir. Türkiye’nin temel sıkıntısı burada düğümleniyor.   

 

Neden acaba? Beynimize akan bilgileri sorgulayan bu temel süzgeçten yoksun olursak, medyadediğimiz dış dünyadan akan bilgilerin aptal belleği ve papağanı oluruz. Çünkü insanlar karşılaştıkları her problemin çözümünde, bu virüslü bilgileri kullandığı için, zaman içinde bu bilgilerin yönettiği küresel kuklalara dönüşür. Bu insanların duyguları, düşünceleri, davranışları ve yol haritası bu yeni bilgiye göre yeniden şekillenir. Davranış ve alışkanlıklar böylece değişir ve toplum bağımlı hale gelir. Siz selfi çeker, mesaj yollar, beğeni yaparken zihin haritanız bilgi tanrısının kontrolüne geçiyor.

 

Çünkü bu bilgiyle beslenen bilinçaltı artık medyanın yani üst aklın elindedir. İstenilen  insan tipini yaratmak artık çok basittir: Bilgi akışını kısıtlamak ve tek yanlı bilgilerle beyinleri beslemek yeterlidir. Radyonun frekansını ayarlar gibi zihinsel frekanslar ayarlanır, toplumun başka kanallardan bilgi alması kolayca engellenir. Zaten toplum belli kanalların dışında tüm kanallara beynini kapatmış, televole anlayışı dışındaki frekansları anlayamaz hale gelmiştir.

 

Bu teknoloji zihinleri sinsice ele geçiriyor. Bilgi sahibi olalım derken, beynimize giren bilgilerin yönettiği robotlar oluyoruz. Trene bakar gibi bakarken, bize çarptığını farketmiyoruz. Sanki her şey sanal! Çizgi filmlerle körpe beyinlere vahşet, tecavüz, kapkaç ve sağlıksız hayat programları kolayca yükleniyor. Çünkü ana babalar bile çizgi filmler, oyunlar ve diziler kadar çocuklarıyla ilgilenmiyor. Sonra da günlük hayata giren vahşet ve her çeşit kötülük ‘niye oluyor?’ diye toplumla dalga geçiliyor. Zihinsel virüsler toplumu düşünemez hale getiriyor.

 

Toplum zihnini uyuşturan televole, futbol ve geyik muhabbet salgını, bu zihinsel savaşın sonucudur. Sigara, alkol, pisboğazlık ve koltukta pinekleme bu sinsi savaşın ürünüdür. Bu yüzden kilo veremeyen, sigarayı ve alkolü bırakamayan hastalar  ‘elimde değil’ demektedir. Bu hastaların hayatı kimlerin elindedir ve nasıl kontrol edilmektedir?

 

Yaşam tarzını değiştir, modern köle ol !

 

Kızılderililerin ateş suyu ile uyuşturulup her şeylerinin ellerinden alındığı gibi, hayatı kolaylaştırdığı söylenen araçları almak için özgürlüğümüzü ve her şeyimizi kaybediyoruz. Almadan önce de, aldıktan sonra da bu araçların esiri oluyoruz, yani bunlardan kurtuluş yok. Sıradan bir tamirci çırağının bir elinde yabancı sigara, diğer elinde cep telefonu, cebinde kredi kartı... Aldığı üç kuruşu bunlara yatıran bu insanlar kimin için yaşıyor? Bu insanların yaşam tarzları nasıl sağlıklı olsun? Hayatı kolaylaştırmak için alınan araçlar bir süre sonra hayatın amacı haline geliyor. Hayatın amacı artık bu araçları almak, bu araçlar için çalışmak ve bu araçlarla yaşamak oluyor. Bunların esiri oluyoruz. Zihinlere servis edilen virüslerle bağlanıyoruz: bağlar hayata, bağlan hayata!

 

İnternet, cep telefonu, yazılı ve görsel medyanın yan etkilerinden nasıl korunabiliriz? Bu bilgi ve iradeden yoksun toplumlar, küresel balinanın ağzına doğru mutlu bir şekilde yüzen balık sürüleri gibi. Küresel balinanın mide ve barsağına gittiğini göremiyor. Yaşam tarzı adını verdiğimiz küresel balina yutuyor, sindiriyor ve posa halinde çıkarıyor. Toplum sosyal atık oluyor. Ruhsal ve sosyal atık olan kötüler her yeri kaplıyor. Pompalı vahşeti, çocuk pornosu ve tecavüzleri bu anti-sosyal atıkların ürünü değil mi?

 

Artık cep telefonu insanların en mahrem arkadaşı, sırdaşı, her şeyi oldu. ‘Bağlan virüsü’ ile aslında insanlar birbirinden ayrılıyor, sosyal hayat atomize edilerek, insanlar doğrudan küresel yapıya bağlanıyor. Tek tip insan modeli yaratılıyor: Aynı markaları tüketen, aynı şekilde davranan...Beyinler binlerce kere tekrarlanan görüntü ve programlarla yeniden formatlanıyor. Yarın çocuklarınız çift antenli sarı elbise isterse şaşırmayın.

 

Değiştirilen yaşam tarzı örneğin cep telefonu yeni pazarlar yaratıyor, yeni pazarlar da yaşam tarzını sürekli değiştiriyor. Çocuklar cep telefonu ile yatıyor, camiden tiyatroya kadar her yerde cep telefonu anonsları yapılıyor. Kültürden beslenme tarzına, ekonomiden yönetim biçimine kadar her alanda yaşam tarzı değişiyor.

 

Sorun ; özgürlük sorunu,

Çözüm : bilim ve akıl oyunu !

 

Caddeler, sokaklar, işyerleri ve evlerimiz kameralarla sürekli izleniyor. Kredi kartlarıyla yaptığımız tüm alışverişler, cep telefonu ve internetle beynimize giren çıkan her şey küresel iradenin bilgisi ve kontrolü altında. Dev ekranda sanki sanal bir hayat yaşıyoruz. Kendi yaptığımızı zannettiğimiz şeyler, aslında büyük gözün bilgisi ve programının bir parçası. Tüm yaşam tarzımız, her şeyimiz gözetim altında.

 

Bedenimizi esir alan taşıt, asansör ve koltuktan oluşan ‘Bermuda şeytan üçgeni’ne hapsedilen tüm yaşantımız, üzerine eklenen kredi kartı, cep telefonu ve internetten oluşan ikinci bir üçgenle, sanki bir kara deliğin korkunç çekim gücü altındaymış gibi her geçen gün biraz daha eziliyor, felç oluyor.

 

İhtiyaçlara göre değil reklâmlara göre belirlenen tüketime dayalı yaşam tarzı, üretmediğimiz malları ve olmayan paraları bize harcatarak sürekli artan faizlerle geleceğimizi ipotek altına alıyor. İnsanlar bir rüya âleminde, olmayan geleceğini tüketiyor, borçlanıyor. Paranın yerini alan kredi kartları, milli egemenliği küresel mağazalar zincirlerine devrederken, yaşam tarzımız artık kuyruğa girmek için aldığımız sıra fişinden öte bir anlam taşımıyor.

 

Algı yönetimi, istediği her şeyi gizlice ve sessizce değiştiriyor, ruhumuz bile duymadan. Değişiklikleri moda olarak algılıyoruz. Sadece modern yaşantı algısı yaratmak yeterli. Sağlıklı yaşam koşulları sağlanmadan, milyonlarca insanın altyapıdan yoksun şehirlere ve beton mezarlara tıkılması bile modern yaşantı algısıyla sunuluyor.

 

 Bu zihinsel esareti neden göremiyoruz ?

 

Çünkü bu karanlık savaşta kullanılan silah ve yöntemler mükemmel. Bunlarla başetmek çok zor. Cep telefonundan hamburgere, koladan sigaraya kadar her türlü silah, ‘hayatı kolaylaştırır, bununla her şey iyi gider’ algısıyla insanları gönüllü olarak teslim alıyor. Hem de inanılmaz bir hızla. Türkiye’deki kayıtlı cep telefonu abone sayısı 100 milyona ulaşmış bulunuyor. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir bulaşıcı hastalık bu kadar hızla yayılmadı.

 

Özgürlüğün tanımı bile sessizce değiştiriliyor. Gerçek özgürlük; insanın kendi hayatını kendisinin yönetmesi ve yaşam tarzını kendisinin belirlemesi iken, kredi kartlarının limiti; özgürlüğün yeni tanımı ve sınırı olarak sunuluyor. Artık daha çok özgürlüğün yolu, bu limitleri genişletmekten geçiyor. İnsanoğlu da, bu sahte özgürlüğün sınırlarını genişletmek için tüm enerjisini, zamanını, aklını ve her şeyini ömür boyu tüketiyor, tüketiyor, tüketiyor.      

 

Alış veriş çılgınlığı ve tüketmenin dayanılmaz hafifliği sağlığımızı, hayatımızı ve dünyamızı bir hastalık gibi kemiriyor, tüketiyor. ‘Ne kadar tüketirsen o kadar özgürsün’ anlayışı, küresel üretim dağlarını eritmek için pompalanıyor. Markalar dünyasında alış veriş çılgınlığı ve kredi kartı limitiyle belirlenen satın alma gücü özgürlük olarak sunulurken, insanlar, derin iradelerinin sinsice teslim alındığının farkında değil. Hafıza kartlarımız işlenirken, ‘kuklalar alemi’ yeni yaşam biçimi oluyor. Algı savaşı herkesi su dolu kapta yavaşca ısıtılan kurbağaya çeviriyor. Bu olayın toplumsal örneği televole uykusu. İnsanlar yıllar süren sessiz ve derin uykuya dalarken derin iradeleri hoş ve boş şeylerle zaman içinde teslim alınıyor. Ayrıca beyinlere çip takmaya gerek var mı?


• Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını yaşıyoruz?  

• Kaybolan bize ait özgür yaşam nerede?

 

  Kaynak :

  • www.kemalyesilcimen.com  

  • Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006  

  • https://www.kemalyesilcimen.com/?artikel,491/zihinsel-savasi-kaybediyoruz/prof-drbr-kemal-yesilcimen



Bu yazı 2,304 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,537 µs