ESKİ YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ
Tülay KARABAĞ, ntv.com.tr
Dünyada GDOlu ilk gıdanın buğday olduğunu belirten Dr. Ümit Aktaş, kanser, diyabet gibi hastalıklardaki hızlı artışın nedeninin kimya sektörü olduğunu söyledi, Önce gıdamızın genetiği ile oynayıp sağlığımızı bozdular, sonra da ömür boyu kullanacağımız kimyasal ilaçları bize sattılar dedi.
Dünyada hızla artan diyabet, kanser gibi hastalıkların en önemli nedeninin gıdalar olduğunu belirten Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş, gıdaların bozulmasına ve onlara konulan kimyasal katkı maddelerine dikkat çekti. Bitkisel Kürlerle İlaçsız Tedavi adlı yeni kitabının tanıtım toplantısında konuşan Aktaş, koruyucu hekimliğin ilk basamağının beslenme olduğuna vurgu yaptı. Kimyasal ilaçları kullanmadan birçok hastalıktan korunmanın ve kurtulmanın mümkün olduğunu öne süren Aktaş'a göre, hastalıkların temelinde yatan etken; doğası bozulan gıdalar.
GDO'LU BUĞDAY DÜNYAYA YAYILDI, HASTALIKLAR PATLADI
Bu konudaki en çarpıcı örneğin buğday olduğunu söyleyen Fitoterapist (Bitkilerle bilimsel tedavi uzmanı) Aktaş, Aslında buğday bir GDOlu gıdadır diyerek şöyle devam etti: Ama dünyadaki hiçbir ülkenin gıda yasası buğdayın GDOlu olduğunu söylemez, yazmaz. 1943 yılında Amerikada buğdayı ıslah etmek için kurulan enstitü, bütün dünyaya bu genetiği değiştirilmiş buğdayı yaydı. Bu buğday, şu anda mücadele ettiğimiz hastalıkları yarattı. Buğdayın genetiği değiştirilene kadar dünyada çölyak, gluten intoleransı gibi hastalıklar yoktu. Ama şu anda sadece Türkiyede 5.5 milyon çölyak ve gluten intoleransı hastası var.
HASTA İÇİN İLAÇ DEĞİL, İLAÇ İÇİN HASTA YARATTILAR
Önce gıdamızı bozdular, genetiği ile oynanan gıdalar sağlığımızı bozdu, sonra 'sağlığınızı geri getireceğiz' diye ömür boyu kullanacağımız kimyasal ilaçları bize sattılar diyen Dr. Aktaşa göre, bütün bu olan bitenin arkasında kimya sektörü ve onun firmaları var: Kimya sektörü, 2. Dünya Savaşında kazandığı parayı iki önemli alana yatırdı. Birincisi gıda ve tarım, ikincisi ilaç sektörü. Her şey kimya sektörüne bağlı firmaların başının altından çıktı, önce gıdaların ticaretini yapabilmek için içine katkı maddeleri koydular, çünkü raf ömrü gerekiyordu. Arkasından GDO yaptılar ve bu gıdaları bize yedirip hasta ettiler. Sonra da bizi ilaçlara mahkum ettiler. Yani 20. yüzyılın belası kimya sektörüdür.
DİYABET KANSERDEN DAHA TEHLİKELİ BOYUTTA
Günümüzde daha çok kanserin konuşulduğunu ancak asıl tehlikenin diyabet olduğunu kaydeden Aktaşın verdiği rakamlar bir hayli çarpıcı. ABDde 1980de % 6 olan diyabet görülme sıklığının 2009da % 24e çıktığını aktaran Aktaş, Türkiyede diyabetin 12 yılda % 80 artış gösterdiğine dikkat çekti.
"30 YIL SONRA TÜM TÜRKİYE DİYABET OLACAK"
Ülkemizde 10 milyonun üstünde diyabet hastası olduğunu söyleyen Aktaşın Böyle giderse 30 yıl sonra Türkiye nüfusunun toplamı diyabet olacak tespiti ise endişe verici. Bu artışın genetiği ile oynanan tam tahıllı ürünlerin tüketilmesinden sonra olduğunu dile getiren Dr. Aktaş, diyabetteki bu iç karartıcı tablonun arkasında ise ekonomik çıkar peşinde olan çevreler bulunduğu görüşünde:
"HASTALIKLARIN BİTMESİNİ İSTEMİYORLAR ÇÜNKÜ BU BÜYÜK BİR PAZAR"
Bu hastalara sadece tam buğdaylı diyetler verilerek hastanın şekerinin daha çok artması sağlanıyor. Bu sadece ülkemizde değil dünyada da böyle. Amerikan Diyabet Derneği, 1980den itibaren diyabeti önlemek için tam buğdaylı ürünler tavsiye ediyor. Türkiyede devlet diyabetteki bu ürkütücü rakamlarla ilgili ne yapıyor
Diyabet, hiçbir ilaç, insülin veya oral antidiyabetik kullanmadan tedavi edilebilir. Bu hastaların % 95i beslenmenin düzenlenmesi, bazı bitkisel takviyeler yani fitoterapi, ozon terapi, hastanın egzersiz yapması ve kilo vermesinin sağlanmasıyla tam şifaya kavuşabilir ve ilaçlarından kurtulabilir. Yani ilaçsız tedavi mümkündür. Peki niye bunu yapmıyoruz da ilaçlara mahkum yaşıyoruz? Çünkü bu, çok büyük bir pazar ve bundan yararlananlar hastalığın bitmesine izin vermiyor. Kanserde de aynı tablonun geçerli olduğunu belirten Aktaş, Sağlık Bakanlığının verilerine atıfla, 2002de Türkiyede kanserden ölüm oranı % 12, 2012de % 21. Yani klasik kanser tedavileri kanserden ölümleri engellemiyor dedi.
HASTALAR AKTARLARIN KUCAĞINA İTİLİYOR
Aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi Fitoterapi Eğitim Koordinatörü olan Dr. Ümit Aktaş, kanser tedavisinin içinde mutlaka fitoterapinin olması gerektiğini söyledi ve şöyle devam etti: Bunu onkologlarla fitoterapistler birlikte yapmalı. Onkologlar hastalarını azarlayarak, Sakın hiçbir şey kullanma diyerek onları aktarların kucağına itiyor. Hastalar, doktorlarından bu cevabı alamadıkları için, aktarların veya komşu önerilerinin kurbanı olabiliyor. Ancak onkologlar, fitoterapi uzmanlarına yönlendirirlerse hastalar zarar görmez. Aktar tıbbının bu kadar güçlenmesinin sebebi doktorların, fitoterapiyi reddeden tutumlarıdır. Fitoterapiyi yapması gerekenler, bu işin eğitimini almış doktorlardır. Fitoterapi, aktar demek değildir, bitkilerle bilimsel tedavi demektir.
BESİNİNİZ İLACINIZ, İLACINIZ BESİNİNİZ OLSUN
Sadece onkolojinin değil, bütün tedavilerin fitoterapi ile kol kola olması gerektiğini kaydeden Aktaş, Bitkisel Kürlerle İlaçsız Tedavi kitabında; kronik hastalıklarda en etkili kürleri ve savaş stratejilerini okurlarıyla paylaştığını söyledi.
Kitapta, hastalıkları tamamen iyileşen gerçek yaşam öykülerinin de yer aldığını belirten ve evde bitkilerin nasıl doğru kullanılacağını anlattığını dile getiren Dr. Aktaş sözlerini, Hipokrattan bir alıntıyla noktaladı: Besininiz ilacınız, ilacınız besininiz olsun.
İLGİLİ YAZILAR :
SAĞLIK EN BÜYÜK SEKTÖR
Amerika Birleşik Devletleri, 2014 yılında ilaç için 374 milyar dolar. 23 milyar dolarlık kişisel ilaç harcamasıyla 397 milyar dolara ulaşıyor. ABDde 2014 yılı reçete sayısı 4,3 milyar adede ulaşmış. ABD İlaç harcaması Çin, İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanyanın yıllık askeri harcaması toplamından daha fazla. 1,5 milyar nüfusu olan Çin ilaç için 60 milyar dolar, bir o kadar nüfusu olan Hindistan ise sadece 16 milyar dolar harcıyor.
2014de bütçe sağlık harcaması ise 750 milyar dolar. Amerikan halkı sağlığa yılda 2,5 trilyon dolar harcıyor. ABDde 45 yaşına kadar ortalama yıllık sağlık harcaması 4500 dolarken 65 yaş üzerinde bu rakam 10 bin doların üzerine çıkıyor. Yaşamın son yılında ise 20 kat artıyor. Amerikan sağlık sistemindeki idari işlem ve evrak maliyeti bile 190 milyar doları aşıyor.
Dünyanın her yerinde üssü, savaş filoları ve askeri bulunan, ABDnin askeri harcamaları bile 700 milyar dolarken, sağlık harcamaları askeri harcamalardan daha yüksek. Amerikanın kedi köpek maması harcaması ise, yılda 42 milyar dolar.
KAYNAKLAR
http://www.gidahareketi.org/Soyan-Ve-Soyulan-Amerika--827-yazisi.aspx
ŞİŞMANLAYAN TÜRKİYE Yİ FIRTINA BEKLİYOR
Dünyanın sayılı genetik bilimcilerinden Prof. Dr. Hotamışlıgil, Türkiyede nüfusun 3te 1inin şişman, 3te 1inin klinik şişman, yüzde 3ünün aşırı şişman olduğunu hatırlatarak ekledi:
Türkiye, 15-20 yılda kronik hastalıklar fırtınasına kapılacak!
SABRİ Ülker Gıda Araştırmaları Enstitüsü Vakfının dün düzenlediği Beslenme ve sağlıklı yaşam Zirvesine katılan Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, sorularımızı yanıtladı.
Türkiyede nüfusun 3te 1inin şişman, 3te 1inin klinik olarak şişman, yüzde 3ünün ise aşırı şişman olduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil, ürkütücü tabloyu şöyle değerlendirdi:
Buna 3-3-3 sorunu diyorum
imdiye kadar ki kesin.
Patlamanın yaşandığı kuşaktayız
Son yıllarda bilhassa kentlere göçle yaşam tarzı değişikliklerinin de etkisinin büyük olduğunu belirten Prof. Dr. Hotamışlıgil, şunları söyledi:
Klasik geleneksel yeme-içme âdetlerimiz hatta bazen yemeklerimiz bile yavaş yavaş kayboluyor. Beni çok üzen tohum, lezzet zenginliğimizin de tehlike altına girmiş olması. Sadece yemek tarzı değil, yemeğin muhteviyatı da çok büyük değişikliğe uğradı. Fiziksel aktivite de iyice azaldı. Bu değişikliklikler nerede oluyorsa çok büyük sağlık sorunları da beraberinde geliyor. Türkiyeden Japonyaya kadar uzanan kuşakta şu anda diyabet ve kalp hastalığı patlaması yaşanıyor. Risk çok yüksek
ESKİ YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle