En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
8 Haziran 2013

NEREDEN... NEREYE...




TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ     

Küresel güçlerin operasyonlarıyla ülkemiz teslim alınmak isteniyor. Almanya Başbakanı Merkel ve Batı dünyası, göstericilerle masaya oturun diyor. AB'den Swoboda, Türkiye ile müzakereler ertelenebilir diyor.  Gösterileri aniden ülkenin her yerine yayan perde arkası ise, 'batının canını sıkan işlerden vazgeçin ve istifa edin' diyor. Borsayı çökerten, kardeş kavgasını körükleyen ve ülkemizin kazanımlarını yok eden savaşın amacı netleşiyor. 

300 yıldır hep aynı oyun, hep aynı tezgah. İslam alemini aynı yöntemle bir asırdır sömüren, kan revan içinde bırakan sömürgeci Batının ve işbirlikçi oligarşinin çıkarları zedelendiği an, hemen kargaşa ve kaos çıkıyor. Ve hemen ardından o zehirli ve buyurgan dil akıl vermeye başlıyor. Bıkmadan usanmadan bu oyunu ne de güzel oynuyorlar.

2002'de toplanan 100 liralık verginin 86 lirası devletin faizine giderken bu oran şimdi %17'ye inmiş. Yani kene gibi kanımızı emen oligarşik yapının maması, isyan edecekleri kadar azalmış. Eğitim, sağlık, duble yollar işte bu parayla yapılmış. Örneğin eğitime ayrılan bütçe 6 kat artmış. Net kamu borcunun (iç + dış) milli gelire oranı ise, %70'lerden %17'e düşmüş. Ülkemizi iç ve dış sömürge olarak gören oligarşiyi isyan ettiren gelişme ise daha da tehlikeli :

Bilim ve teknoloji üretemeyen acizlikten, ALTAY tankını, GÖKTÜRK uydusunu, ANKA uçağını, ATAK helikopterini, elektrikli yerli otoyu yapabilen irade ve güce kavuşmamız, küresel ve yerli oligarşiyi çıldırtıyor. Trilyonlarca dolarlık ballı pazar ellerinden kaçtığı gibi, Türkiye kendilerine dişli rakip olacak. Kafesteki kuş, özgürlüğe ve bağımsızlığa doğru uçuyor. Adamları ürküten ve panikleten bu. Krizler içinde kıvranan batının krizden çıkması, bizim krize girmemize bağlı. Bundan sonra her çeşit krize hazır olun.

Kullandıkları yöntem de klasik  ve hep aynı tezgah : 3 S yöntemi : yani 'Seni Sana Öptürme'. Tüm İslam aleminden Afrika'ya kadar vahşice sömürmek için kullandıkları yöntem işte bu akıl oyunu. Uzaktan kumandalı aydınlarıyla halkları birbirine öptürürken, barış ve demokrasi havarisi kılığında, sanki arabulucu gibi kendi isteklerini devşirdikleri adamlarla dikte etmeye çalışırlar. Ülkesini ve halkını seven aydınların bu gerçekleri bilmesi ve oynanan oyunları idrak etmesi gerekmez mi? Olacakları önceden haber veren yazımızı yeniden yayınlıyoruz.

NEREDEN... NEREYE...

17 mayıs 2013

Bugün acı gerçekler yanında milletimizi mutlu edecek gerçekleri görme zamanı :

Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Washington’da Türk ve ABD’li işadamlarına hitap etti. ‘
Hedef şu ; Türkiye kendi otomobilini üretecektir. Kim ne derse desin bu da olacak!’ Aynı gün tarihi bir karara daha tanık oluyoruz :

Türkiye’nin ilk yerli aşısı Hacettepe imzası taşıyacak. Yerli aşı üretmek için düğmeye basan Hacettepe Üniversitesi, ilgili kurumlarla görüşmeleri tamamladı.Örnek bir aşı olarak Hepatit-B aşısının başlangıç noktasından son ürün haline gelmesine kadar tüm aşamalar Türkiye’de yapılacak. 3-4 yıl içinde Türkiye’nin ilk yerli aşısını piyasaya sunacak konuma geleceğiz.

Bir günde 69 milyar dolarlık nükleer santral ve İstanbu’a 3. Havaalanı gibi 2 büyük tesise imza atan ülkemiz, süpergüç olma yolunda hızla ilerliyor. Kanal İstanbul projesi de yakında başlıyor.

Kore Savaşına katılmasına, NATO’ya girmesine, yabancılara petrol arama ve çıkarma izni vermesine, yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarmasına ve her türlü tavize rağmen Amerika kapılarında bekletilen, tersyüz edilen bir dönemden, dünya barışı ve küresel sorunların çözümü için yardımı istenen bir döneme geçiyoruz.

Ümraniye’de bir apartman dairesi tutarı olan 1 milyon dolar için Lüksemburg’a muhtaç olan bir Türkiye’den, IMF’ye borçlarını kapatıp 5 milyar dolar yardım veren bir Türkiye’ye geçiyoruz. Onurumuz kırıldığı için ağlayan ve intiharı düşünen devlet büyüklerimizi(Özal) unutmayalım.

Seçilmeden başımıza gelen ve seçilmiş hükümeti de önüne katarak ülkeyi yöneten Derviş tipi güdümlü ve gütme odaklı sosyal demokrasi anlayışından, kendi anayasasını yapmaya çalışan bir döneme geçiyoruz. Devir değişti bu yüzden kader yüzümüze gülüyor diyeceklere hatırlatalım : Evet devir değişti ama evrensel kurallar aynı. Ülkenize ve kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız, siz de öyle davranacaksınız. Bu kuralı bilmeyenlerin acıklı halini görüyoruz. Bu küresel düzende kuralları bilmeyenleri, kendi çevreleri bile kapı dışarı ediyor, öğrende gel diyor. Ne demiş atalarımız : At binenin kılıç kuşananın, at sahibine göre kişner.

Bilim ve teknoloji yolunda yıllardır boş muhalefet yapanlara bir kuralı daha hatırlatalım : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak dünya devi olacağız. Geliniz bu milli konuda yekvücut olalım.

300 yıldır iç çekişmelerle her şeyini tüketen bir toplumun kötü kaderi değişiyor. Çünkü güçlü olmanın, dünyada söz sahibi olmanın, sömürge olmamanın yolunu biliyor ve gereğini yapıyoruz ; Bilim ve teknoloji üretmek. Bilim ve teknoloji üretemeyen acizlikten, ALTAY tankını, GÖKTÜRK uydusunu, ANKA uçağını, ATAK helikopterini, elektrikli yerli otoyu yapabilen irade ve güce kavuşuyoruz. Bunlar başlangıçtır ve gerisi mutlaka gelecektir, gelmelidir. Kıbrıs için çıkarma gemisi bile yapamadığımız günleri unutmayalım. Sorun özgürlük ve bağımsızlık sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu. Bu oyunu artık biz de oynuyoruz.

İster ulusalcı, ister millici, ister ne olursa olsun, bilim ve teknoloji alanında yapılan icraat yoksa yazılan, çizilen, söylenen herşey hikayedir, masaldır. Bu masalı çoook dinledik. Şimdi artık gözümüz açıldı, acı gerçekleri görüyor, yapılacak devrimi de biliyoruz : Ülke çıkarlarını korumanın, vatanseverliğin, milliyetciliğin en önemli yolu, en önemli kriteri; bilim ve teknolojide devrimdir. Bunu başaracak icraatlar, ülkeleri boyunduruktan kurtarır. Bu irade, inanç ve bilgi yoksa, keşfedene muhtaç, ithal etmeye bağımlı, modern sömürge oluruz.

‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kurmak için hemen kolları sıvayıp kamuoyu yaratmalıyız. Zaman kaybetmeden üniversiteleri ve milli eğitimi, bilim ve teknoloji üretimini sağlayacak şekilde, sanayi ile entegre ederek bizi kısırlaştıran sistemi baştan aşağı değiştirmeliyiz. Öncelikle yerli araba ve öğrencilere dağıtacağımız tablet bilgisayarları bizzat üreterek işe başlayalım. Gereksiz tartışmalara son verip bu hedefe ulaşmak için çalışalım. Başka türlü uçamayız. Pazar olmaktan çıkıp pazarlar bulmamız için, güçlü ülke olmanız gerekir. Güç, bilim ve teknoloji üretmekle olur. Bu ise çok güçlü milli irade ister. Bunları halka anlatırsanız ve halkta bu hedefe kitlenirse milli irade olur.

Ancak Milli iradenin bu hedefin gereklerini ve sonuçlarını da göze alması gerekir. Bu ise lüks ve israftan kaçınarak tasarrufları, bilim ve teknolojiye yatırmak demektir. Hastalık sektörüne saçtığımız paraları, sağlıklı bir toplum olarak tasarruf etmek demektir. Cep telefonundan 4 çeker ciplere, aşıdan ilaca kadar başkalarına hediye ettiğimiz milyar dolarları, üreteceğimiz bilim ve teknolojiye yatırmak demektir.

Çağımızda bilgi ve teknolojiyi üreten ve pazarlayan kazanıyor. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor. İslam alemi ayağa kalkmak için bizi bekliyor.

Bunları başaracak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kurmak için alınacak tarihi karar, bitmek bilmeyen sıkıntı ve acılara katlanmak demektir. Halbuki, parasını küresel sisteme hediye ettiğiniz ithal uçak, hızlı tren ve 4 çeker ciplere binmek ise zevk ve sefa demektir. Yerli araba dahil bunları üretmek için kafa yormak, ter dökmek, çile çekmek, acı ve ızdırap demektir. Ülkemizin temel sorunu burada yatmaktadır; Acılarla yüzleşmek ve acılara katlanmak. Her şeyiyle bizim eserimiz olan yerli taşıt üretimi, kötü kaderimizin değişim noktasıdır. Daha önceki yenilgimizin rövanşını her ne pahasına olursa olsun almalıyız. Tablet bilgisayarı da, cep telefonunu da aşıyı da üretmek zorundayız.

Bilim ve teknoloji yoluyla para kazanma, Da Vinci’nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur. Ancak biliniz ki bu şifreyi çözerseniz, başınıza terörden kaosa kadar her çeşit bela musallat olacaktır. Herkesi akla hayale gelmeyen nedenlerle üzerinize saldırtırlar. Sonunda vazgeçmek zorunda kalırsınız. Göktürk uydusu, Anka uçağı, Atak helikopteri, Altay tankı, elektrikli yerli oto gibi milli projelerden vazgeçin, bunları şimdiye kadar olduğu gibi dışardan alın, her yer ve her şey anında süt-liman olur. Bilim ve akıl oyunu işte bu. Çağımızda akıl oyunu işte böyle oynanıyor.

Bizde ki Da Vinci sistemi, kaynakları dışarıya pompalayan emme-basma tulumba sistemidir. Yabancıların taşaronu haline getirilmiş şirketler pompa, başındakiler ise pompacıdır. Asırlardır bu sistem değişmiyor. Adamlar canla başla pompalıyor, ama dışarıya. Küresel sistemin devşirip kurduğu, gövdesi içeri de beyni dışarıda olan sistemi yıkmanız halinde başınıza gelmeyen kalmayacaktır. Adamların tek istediği bu sömürge sistemi önünde eğilmemiz.

Bu savaş dışarıya pompalanan trilyonlarca doları ele geçirme savaşıdır. Bizi bağımlı yapan küresel hastalık lobisine karşı yapılan bağımsızlık ve özgürlük savaşıdır. Bakalım nereden, nasıl ve ne zaman saldıracaklar? Bu savaşta her çeşit saldırıya karşı, çok önceden önlem alan ‘Zihinsel Savaş Merkezi’ne ihtiyaç duyuyoruz. Gazamız mübarek olsun.

 “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da istiklal ve istikballerini kaybederler.” Atatürk.

www.aciamagercek.com Twitter:@YesilcimenKemal 

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ 

İlk yerli aşı ve morfini ‘Hacettepe' üretecek

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, 'Hacettepe' markası taşıyacak morfin ve aşı için geriye sayımın başladığını açıkladı.

Rektör Prof. Dr. Tuncer, Eczacılık Günü nedeniyle Hacettepe Üniversitesi'nin Sıhhiye yerleşkesinde düzenlenen toplantıda konuştu. Yerli üretim morfinin gelecek yıl, aşının da 3 yıl içinde hastaların hizmetine sunulacağını müjdeleyen Tuncer, üniversitelerin dünyada yaşanan değişime ayak uydurmak mecburiyetinde olduğuna dikkat çekti. Tuncer, Türkiye'nin ilaç sanayiinde eksikleri bulunduğunu belirterek, "Hacettepe Eczacılık Fakültesi çok başarılı. Ülkemizde öncü bir rol oynuyor. Kısmet olursa 2014'ün ilk çeyreğinde yerli üretim morfin tabletler hastaların kullanımına sunulacak. Yine önümüzdeki 3 - 4 yıl içinde yerli aşı üretimini gerçekleştireceğiz." dedi.

Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi DekanıProf. Dr. Bülent Gümüşel de Türkiye'de eksikliği hissedilen birçok kritik ilacın üretimi için adımlar atıldığını aktardı. Morfin ve aşının da eksikliği hissedilen önemli kalemler arasında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gümüşel, kanser hastalarının morfin yerine daha pahalı ağrı kesici ilaçlar kullanmak zorunda kaldığını, bunun ülke ekonomisine ciddi yük getirdiğini ifade etti. Prof. Dr. Gümüşel, "Kanser ağrısında eksikliği çekilen morfin tabletlerin Türkiye'de üretimi konusunda Sağlık Bakanlığı'nın görevlendirmesi neticesinde adım attık. Morfin tabletlerin formülasyonunun geliştirilmesi ve Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılarak gelecek yılın Mart veya Nisan ayında hastaların kullanımına sunulmasını planlandık." açıklamasını yaptı.   

Türkiye'nin ilk yerli aşısı da Hacettepe imzasıtaşıyacak. Yerli aşı üretmek için düğmeye basan Hacettepe Üniversitesi, ilgili kurumlarla görüşmeleri tamamladı. Örnek bir aşı olarak Hepatit-B aşısının başlangıç noktasından son ürün haline gelmesine kadar ki tüm aşamalarının Türkiye'de yapılması noktasında fikir birliği sağlandı. Dekan Gümüşel, "Kısa süre içerisinde projeye hız vereceğiz. 3-4 yıl içinde Türkiye'nin ilk yerli aşısını piyasaya sunacak konuma geleceğiz." bilgisini verdi.    Kaynak: CİHAN

Türkiye kendi otomobilini üretecek     

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye’nin dünyada 16. büyük otomotiv üreticisi ve Avrupa’nın en büyük ticari araç üreticisi olduğunun altını çizmek istiyorum. Ama hedef şu; Türkiye kendi otomobilini de üretecektir" dedi.

Erdoğan, Washington'da ABD Ticaret Odası'nda düzenlenen yuvarlak masa toplantısında, Türk ve ABD'li işadamlarına hitap etti. Geçtiğimiz 10 yılda kaydettiği büyüme performansıyla Türkiye'nin dünyada Çin’in ardından enerji talebi en hızlı artan ülke olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Türkiye’nin dünyada 16. büyük otomotiv üreticisi ve Avrupa’nın en büyük ticari araç üreticisi olduğunun altını da burada çizmek istiyorum. Ama hedef şu Türkiye kendi otomobilini de üretecektir. Kim ne dersin bu da olacak ve Türkiye küresel enerji tüketiminin yarısının ve petrol ve doğalgaz rezervlerinin yüzde 70’inin de kavşağında bulunuyor. Böyle bir durum var. Şimdi kaya gazının üretildiği bir süreç yaşanıyor. Tabii ki bunların da değerlendirmesinin yapılacağı bir sürecin içerisindeyiz" diye konuştu.

Küresel ekonomik krizin etkilerinin sürdüğü bir dönemde Türkiye'nin yakın çevresinde ve dünyada önemli yatırım merkezlerinden biri olarak öne çıktığını belirten Erdoğan, "Biz sizleri de Türkiye’de yatırım yapmaya davet ediyoruz. Türkiye Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyalarına erişim imkanı olan istikrarlı bir eknomik ve ticari güçtür. İstanbul’dan dört saatlik bir uçuşla 50’den fazla ülkeye ve dünya nüfusunun dörtte birine erişmek mümkündür. 76 milyonluk nüfusumuzun yaş ortalaması yüzde altmış itibariyle 30’un altındadır. Genç ve dinamik bir nüfusa 26 milyonluk iyi eğitilmiş ve motivasyonu yüksek bir işgücüyle Türkiye AB üyesi ülkeler arasında 5. büyük işgücüne sahip ülke durumundadır"     

       

100 milyon kişi kapasiteli bu havalimanı da yine 22 milyar 152 milyon avro ile neticelendi ve beş Türk firması ki kendilerine veya dışarıdan medyanın taktığı sıfat çılgın Türkler diyorlar. Zaman zaman aramızdan böyle çılgın Türkler çıkar bizim ve onlar bir yerde kaderi değiştirirler ve inanıyorum ki atılan bu adımlarla farklı gelişmeler var. Şimdi de yeni bir adım atılıyor o da Karadeniz’i Marmara’ya bağlayacak olan bir Kanal İstanbul ihalesi hazırlıkları var. Sanıyorum ki burada da çok ciddi bir rekabet olacaktır ve bu ciddi rekabetle birlikte gerek havalimanı gerek Kanalİstanbul, gerek çevrede oluşacak model şehirleşmeler İstanbul’un dünyadaki konumunu yerini çok daha farklı bir yere taşıyacaktır.

ORHAN AKKURT, İHSAN DENLİ | WASHINGTON 

Satılan her 100 otomobilin 77’si ithal...

Güngör Uras  - MİLLİYET

Türk markası ile yerli otomobil üretilsin istiyoruz, Volkswagen Türkiye’de üretim yapsın istiyoruz ama, halkımız Türkiye’de yapılan otomobilleri satın almıyor. Satılan her 100 otomobilin 77’si ithal.
Türkiye’de 5 otomobil, 6 kamyon ve otobüs, 3 hafif ticari araç üreticisi var. 2012 yılında 577 bin otomobil, 495 bin ticari araç olmak üzere toplam 1 milyon 73 bin araç üretildi. Üretilen toplam araçların 730 binini (yüzde 68’ini) ihraç ettik.
2012 yılında iç pazarda toplam 812 bin otomobil ve ticari araç satıldı. Satılan toplam araçların yüzde 65’i ithal araç. Her yıl toplam satışlarda ithalatın payı da artış gösteriyor.

Yabancı otoya meraklıyız
Türkiye’de 2012 yılında üretilen toplam 1 milyon 73 bin aracın, 577 bin adedi otomobil. Bir yılda üretilen 577 bin otomobilin 412 binini (Yüzde 72’sini ihraç ettik). 2012 yılı üretiminden elimizde 165 bin araç kaldı.
Bunların sadece 127 bini 2012 yılında iç piyasada satılabildi.
2012 yılında iç piyasada satılan toplam otomobil sayısı 556 bin ama, halkımız yerlisini değil yabancısını tercih ediyor. 127 bin yerliye karşılık 429 bin ithal araç satıldı.
2012’de satılan otomobil ve ticari araç toplamı 812 bin aracın yüzde 65’i ithal araç.

Yerliler ihracatla yaşıyor
İhracat pazarı olmasa yerli otomobil ve hafif ticari araç sanayinin yaşaması imkansız. 2012 yılında ana otomotiv sanayinin ihracat geliri 11.1 milyar dolar, yan sanayinin 8.2 milyar dolar.
 En lüks sınıftaki ithal otomobillerden 497 Porsche, 84 Jaguar, 21 Ferrari, 18 Bentley, 18 Maserati, 10 Austin Martin satılmış. Diğer lüks markalardan 15 bin Mercedes, 13 bin Audi, 15 bin BMW alıcı bulmuş.
On yılın ortalaması olarak Türkiye’de yılda toplam 372 bin otomobil satılıyor. Pazarın büyüklüğü bu kadar.
İşte bu rakamlara bakan üretici firmalar Türkiye’de Türk markası ile otomobil üretmeye veya Türkiye’de yeni bir otomobil fabrikası kurmaya korkuyorlar.

Hyundai’den önce yola çıkmıştık! (Kaçan balık büyük oluyor)

 

Güngör Uras                        

Şimdilerde dünyanın 5’inci büyük otomotiv grubu olan yılda 3 milyon aracı satılan Kore’deki Hyundai fabrikası, Anadol’dan sonra, bizim Anadol projemiz örnek alınarak kuruldu.
Üstüne üstlük bizim Anadol’u üretenlerin daha önceleri az çok bir otomotiv sanayi birikimi varken, Hyundai’nin üretimine soyunanlar sektöre yabancı idi.
Ford 1920 yılında
İstanbul’da bir montaj fabrikası kurmuştu. 1950’lerde ordu için Jeep Willys üretimi yapılıyordu. Bu arada değişik gruplar kamyon montajına başlamıştı.
Anadol projesinin arkasında olanlar uzun yıllardır otomotiv sektöründe pazarlama deneyimine sahip olmuşlardı. 1966 yılında, daha önceleri kamyon montajı yapılan Otosan Fabrikası’nda Anadol’un üretimine başlanıldı.

Anadol örnek oldu
Anadol temel olarak fiberglas gövdeye ve çelik tam şasiye sahipti. Fiberglas tekniği Reliant’tan öğrenilmiş, motor, şanzıman ve diferansiyel teknolojisi de Ford
İngiltere’den alınmıştı.
Otosan’ın
Kadıköy’deki fabrikasında, 1966-1984 yılları arasında çeşitli modellerden toplam 63 bin adet binek Anadol üretildi. 36 bin adet üretilen kamyonet modeli ise 1991 yılı sonuna kadar üretimde kaldı. Otomobil ve kamyonet üretimi toplamda 100 bini buldu.
Koreli Chung Ju Yung inşaat işi ile uğraşıyordu. Otomotiv deneyimi yoktu. 1947 yılında Hyundai Motor şirketini kurdu. Anadol projesini örnek alarak otomobil üretmeye niyetlendi. İngiltere’den Ford Cortina modeli araçları kit halinde Kore’ye getirerek Hyundai tesislerinde monte etmeye başladı.
Chung Ju Yung, baktı ki iş montaj ile büyümüyor, İngiltere’de Austin-Morris’in genel müdürlüğünü yapan George Turnbul’u 1974 yılında Kore’ye getirdi. İşin başına geçirdi. George Turnbul’dan “İki yıl içinde Kore markası ile Kore malı bir otomobil yapmasını istedi”. George Turnbull, İngiltere’deki fabrikadan 5 uzman arkadaşını Kore’ye davet etti. Mitsubishi Motors’un teknolojik desteğini aldı.
İtalyan tasarımcı Giorgio Giugiaro’ya tasarımını yaptırdı. Ve 1975 yılında ilk Kore otomobili Pony’nin üretimini gerçekleştirdi.

Talebi olmayan mal üretilemez
Hyundai’nin Pony modeli teknolojik yetersizlikler nedeniyle ABD ve Kanada pazarına giremedi. Doğu Avrupa ülkelerinde satılabildi. Ama üreticiler yılmadılar. Teknolojiyi geliştirdiler. 1986 yılında Excel modeli ile ABD pazarına ve diğer gelişmiş ülke pazarlarında Hyundai otomobillerinin satışı başladı.
Şimdilerde Hyundai 70 milyar dolar geliri 7 milyar dolar net karı olan bir otomotiv devi. Üçü Kore’de diğerleri ABD, Japonya ve Hindistan’da 6 araştırma ve geliştirme merkezi var.
Biz Anadol’dan doğru dürüst yerli üretime geçemediğimizden fırsatı kaçırdık. Kuş serisinden de yerli üretime geçme fırsatı vardı. Onu da değerlendiremedik.
Kaçan balık büyük oluyor diye üzülmek işe yaramıyor. Dünyada şartlar değişiyor. Piyasalardaki değişimi iyi değerlendirmeye mecburuz.


TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ    



Bu yazı 1,982 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,905 µs