En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
1 Mayıs 2013

DA VİNCİ'NİN ŞİFRESİ




TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ


Bir günde 69 milyar dolarlık nükleer santral ve İstanbu’a 3. Havaalanı gibi 2 büyük tesise imza atan ülkemiz, süpergüç olma yolunda hızla ilerliyor. Ancak bazı hayati çelişkileri yeni yeni fark ediyoruz. Örneğin hayati öneme haiz bazı ilaç ve aşılar zaman zaman ülkemizde bulunamıyor. Çünkü ilaç ve aşıda % 100 dışa bağımlıyız. Afyon Alkoloid Fabrikasından dünyaya bir sürü ilacın hammaddesini ihraç ediyoruz ama bu hammaddeyi işleyerek yüzlerce kat fazlasına satacak Milli İlaç Sanayi'ni kuramıyoruz. 

Yüzlerce milyar doları, taşa, toprağa, telefona, ithal taşıta, uçağa gömüyoruz ama tasarrufları ilaç ve aşı gibi zorunlu ve karlı işlere yatıramıyoruz. Un var, yağ var, şeker var ama dışarının helvasına mahkumuz. Erciyes Üniversitesi Rektörü’nün dediği gibi, Galatasaray'ın Sneider'e ödediği 25 milyon Euro gibi komik bir parayla bu bağımlılığı kırabilir, sağlık ve hayatımızı kilitleyen şifreyi çözebiliriz. Büyük devlet olmanın yolu bilim ve teknolojinin ürettiği güç ve zenginlikten geçiyor ama göremiyoruz.

Daha bu hafta medyaya yansıdı. Araştırmalarda kullanılacak gerekli ekipmanları olmadığı için ilk araştırma gemimiz denize açılamıyor, 8 aydır limanda bekliyor. Bu cihazlar yurt dışından gelecekmiş. Sadece cihazları almak yeterli değil, araştırma yapılacak projede yokmuş. Sormak lazım : Acaba bu gemiyi biz niye aldık? Proje yok, gemi alıyoruz. Gemi alıyoruz, içinde cihazı yok. Halatları olmadan asma köprü yapmaya benziyor. Bunların hepsini bir araya getirecek bilgi, planlama, akıl ve zeka için ne gerekiyor? Üniversiteler böyle olursa gerisini siz düşünün… Bu kafayla yurt dışına açılsan, küresel dünya ile bütünleşsen ne olacak? Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz. Sadece oto ithali bile modern sömürünün nasıl yapıldığını gösteriyor. Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor. Sömürü lobisi ise bunları biz üretelim, dövizi teknolojik devrim için harcayalım demiyor. Aksine yerli otoda milli teşebbüslere karşı çıkıyor, şeftali üretin diye dalga geçiyor. Ülkeyi modern sömürü ve asgari ücrete mahkum eden bu lobi tasfiye edilmeden Türkiye düze çıkamaz.

Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi  vesayet altına almaktı. Vesayet demek Fulbright eğitimi demektir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Düğünleriniz bile gavur düğünü gibi olur. Savaşların hedefi, sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze eden uydurma bir din ile bunu empoze eden bir avuç din adamından geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor. 

Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur.

Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci’nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır. Kendilerine rakip olabilecek ülkeleri de önce paran olacak, sonra bilim yapacaksın… diye bir güzel uyuturlar. Teşvik ettikleri bilim de harem ağası tipi bilimdir, bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmaz.

Yıllardır güya bilim yapıyoruz da ne oluyor? Bilim dünyamız, ayfon 5′ lerle fiyaka yapmaktan başka ne biliyor, bu oyunu görüyor mu, bu şifreyi çözebiliyor mu? Bu şifreyi henüz çözemeyen bizim gibi ülkeler, rakıya milli kılıf işiyle ağustos böceği olurken, gayri-milli rakı sektörüne çalıştığını bile göremiyor. İçtiğiniz milli(!) rakının parası dışarıya gidiyor, haberiniz var mı?

Yok eğer, Da Vinci şifresini idrak eder ve çözmeye çalışırsanız, bu gayretinizi engellemek için hemen başınıza terörden kaosa kadar her çeşit bela musallat olur. Bilim yapması gereken kurumları bile üzerinize saldırtırlar. Sonunda vazgeçmek zorunda kalırsınız. Göktürk uydusu, Anka uçağı, Atak helikopteri, Altay tankı, elektrikli yerli oto gibi milli projelerden vazgeçin, bunları şimdiye kadar olduğu gibi dışardan alın, her yer ve her şey anında süt-liman olur. Bilim ve akıl oyunu işte bu. Çağımızda akıl oyunu işte böyle oynanıyor.

Her yıl 4 milyar doları aşıya, 4 milyar doları şeker ilaçlarına, 4 milyar doları da kansere ödüyoruz. 150- 200 tane uçak için ödenecek para ne kadar? Son 10 yılda cep telefonlarına ve geyik muhabbete ödediğimiz çeyrek trilyon doları, Bilim ve Teknoloji Merkezleri için harcasaydık ve şimdiye kadar satın aldığımız teknolojik ürünleri, tam tersine biz üretip doğal pazarımız olan İslam alemine satar hale gelseydik, bunları yıllardır bize satanlar ne yapar dı? Adamlar buna müsade eder mi? Tabii ki etmez. Peki nasıl engelleyecekler?

İşte bu oyunu anlatmaya çalışıyoruz. Da Vinci şifresini çözmek bu nedenle önemli. Bu şifreyi çözemediğimiz için kendini bilim adamı zanneden yüzbinlerce insanımız yıllardır havanda su dövüyor. Herkes bilim yapacağız diye kıt kaynakları, kuruş para getirmeyen sözde araştırmalara gömüyor. Arabın gülyağı misali, her yerine sürüyor, çarçur ediyor. Trilyon dolarları cebe indiren batı dünyası da bizim bu ahmaklığımızı, bu zavallı halimizi zevkle izliyor.

Bizim gibi bilim ve teknoloji yarışına daha yeni başlayan ülkelerin yapacağı şey, kıt kaynakları oraya buraya saçıp savurmak değil, belli yerlerde bilim ve teknoloji merkezleri açarak ülkenin cari açığını artıran 10 konuda çalışarak bu açığı kısa sürede kapatmak. Yoksa her yerde bilim yapmak gerekmiyor ama her vatandaşın bilimsel anlayışa sahip olması gerekiyor. Bu ise hem çok kolay hem çok zor. Zor olan şu : Köhnemiş olan tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

Üniversiteler, bilim ve düşünce kuruluşları, ulusal sorunları çözmeye yarayacak bilginin üretildiği ve akıl eden, planlayan, yöneten derin aklın oluştuğu ulusal bir beyine dönüşmelidir. Yaşamsal sorunlar karşısında dağıtılan ve işlevsiz bırakılan akıl ve bilim gücümüzü, sağlam bir kafatası içinde toplayarak ulusal bir beyin olmalı yani aklımızı başımıza almalıyız. Bu beyin naklini başarmadan kendi geleceğimizi kendimiz tayin edemeyiz.

Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Başkalarının çıkarlarına hizmet eden reklam ve pazarlama yerine, kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar ve kongreler yapmayı ne zaman akıl edeceğiz? Bilimsel yozlaşma ile teknolojik, ekonomik ve kültürel işgalin yol açtığı yaşamsal sorunlara çözüm arayan ‘Ulusal Bilim Kongreleri’ ne zaman ve kimin tarafından düzenlenecek? Kongreler yabancı beyinlerin pazarı ve gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak?

Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Beynimizi üstün kılan, vücudun mükemmel çalışmasını sağlayan beyin hücrelerinin arasındaki network yani iletişim ağıdır. Öncelikle yapılması gereken iş, nitelikli beyin hücrelerinden bu anlamda bir beyin oluşturmaktır. İkinci aşamada yapılacak operasyon ise bu özelliklere sahip beyin naklidir. Bunun anlamı, Ulusal Araştırma Merkezi, Milli Sağlık Akademisi, Bilim ve Teknoloji Merkezi gibi ağların kurulmasıdır. Yaşamsal sorunlarımızı çözecek bilimsel araştırmaları akıl eden, planlayan ve yöneten beyin organizasyonunu ve beyin naklini başarmak zorundayız. Kötü kaderimizi değiştirecek olan bu beyin naklini yapmadan, iki ayaktan yoksun olan belden aşağısı tutmayan bilim ve aydın dünyamızı diriltmek mümkün değil.

Çağımızda bilgi ve teknolojiyi üreten ve pazarlayan kazanıyor. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor.

Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Yapılacak iş basit: ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kurmak için zaman kaybetmeden üniversiteleri ve milli eğitimi, sanayi ile entegre olacak şekilde baştan aşağı değiştirmek. Ülkeleri sömürge yapmanın yolu da basit: Eğitim, öğretim, bilim kurumları, sanayi ve üretimi birbirinden kopuk, dünyadan habersiz hale getirerek bu entegrasyonu engellemek.

Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kuracağız, ya da futbol, televole, UFO’lar, melekler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirip özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak dünya devi olacağız.

 

.....

 

Satılan her 100 otomobilin 77’si ithal...

Güngör Uras  - MİLLİYET

Türk markası ile yerli otomobil üretilsin istiyoruz, Volkswagen Türkiye’de üretim yapsın istiyoruz ama, halkımız Türkiye’de yapılan otomobilleri satın almıyor. Satılan her 100 otomobilin 77’si ithal. 

Türkiye’de 5 otomobil, 6 kamyon ve otobüs, 3 hafif ticari araç üreticisi var. 2012 yılında 577 bin otomobil, 495 bin ticari araç olmak üzere toplam 1 milyon 73 bin araç üretildi. Üretilen toplam araçların 730 binini (yüzde 68’ini) ihraç ettik. 

2012 yılında iç pazarda toplam 812 bin otomobil ve ticari araç satıldı. Satılan toplam araçların yüzde 65’i ithal araç. Her yıl toplam satışlarda ithalatın payı da artış gösteriyor. 

Yabancı otoya meraklıyız 

Türkiye’de 2012 yılında üretilen toplam 1 milyon 73 bin aracın, 577 bin adedi otomobil. Bir yılda üretilen 577 bin otomobilin 412 binini (Yüzde 72’sini ihraç ettik). 2012 yılı üretiminden elimizde 165 bin araç kaldı. 

Bunların sadece 127 bini 2012 yılında iç piyasada satılabildi. 

2012 yılında iç piyasada satılan toplam otomobil sayısı 556 bin ama, halkımız yerlisini değil yabancısını tercih ediyor. 127 bin yerliye karşılık 429 bin ithal araç satıldı. 

2012’de satılan otomobil ve ticari araç toplamı 812 bin aracın yüzde 65’i ithal araç. 

Yerliler ihracatla yaşıyor 

İhracat pazarı olmasa yerli otomobil ve hafif ticari araç sanayinin yaşaması imkansız. 2012 yılında ana otomotiv sanayinin ihracat geliri 11.1 milyar dolar, yan sanayinin 8.2 milyar dolar. 

 En lüks sınıftaki ithal otomobillerden 497 Porsche, 84 Jaguar, 21 Ferrari, 18 Bentley, 18 Maserati, 10 Austin Martin satılmış. Diğer lüks markalardan 15 bin Mercedes, 13 bin Audi, 15 bin BMW alıcı bulmuş. 

On yılın ortalaması olarak Türkiye’de yılda toplam 372 bin otomobil satılıyor. Pazarın büyüklüğü bu kadar. 

İşte bu rakamlara bakan üretici firmalar Türkiye’de Türk markası ile otomobil üretmeye veya Türkiye’de yeni bir otomobil fabrikası kurmaya korkuyorlar.

Hyundai’den önce yola çıkmıştık! (Kaçan balık büyük oluyor)

 

.........

  

Güngör Uras                      


Şimdilerde dünyanın 5’inci büyük otomotiv grubu olan yılda 3 milyon aracı satılan Kore’deki Hyundai fabrikası, Anadol’dan sonra, bizim Anadol projemiz örnek alınarak kuruldu. 

Üstüne üstlük bizim Anadol’u üretenlerin daha önceleri az çok bir otomotiv sanayi birikimi varken, Hyundai’nin üretimine soyunanlar sektöre yabancı idi. 

Ford 1920 yılında İstanbul’da bir montaj fabrikası kurmuştu. 1950’lerde ordu için Jeep Willys üretimi yapılıyordu. Bu arada değişik gruplar kamyon montajına başlamıştı. 

Anadol projesinin arkasında olanlar uzun yıllardır otomotiv sektöründe pazarlama deneyimine sahip olmuşlardı. 1966 yılında, daha önceleri kamyon montajı yapılan Otosan Fabrikası’nda Anadol’un üretimine başlanıldı. 

Anadol örnek oldu 

Anadol temel olarak fiberglas gövdeye ve çelik tam şasiye sahipti. Fiberglas tekniği Reliant’tan öğrenilmiş, motor, şanzıman ve diferansiyel teknolojisi de Ford İngiltere’den alınmıştı. 

Otosan’ın Kadıköy’deki fabrikasında, 1966-1984 yılları arasında çeşitli modellerden toplam 63 bin adet binek Anadol üretildi. 36 bin adet üretilen kamyonet modeli ise 1991 yılı sonuna kadar üretimde kaldı. Otomobil ve kamyonet üretimi toplamda 100 bini buldu. 

Koreli Chung Ju Yung inşaat işi ile uğraşıyordu. Otomotiv deneyimi yoktu. 1947 yılında Hyundai Motor şirketini kurdu. Anadol projesini örnek alarak otomobil üretmeye niyetlendi. İngiltere’den Ford Cortina modeli araçları kit halinde Kore’ye getirerek Hyundai tesislerinde monte etmeye başladı. 

Chung Ju Yung, baktı ki iş montaj ile büyümüyor, İngiltere’de Austin-Morris’in genel müdürlüğünü yapan George Turnbul’u 1974 yılında Kore’ye getirdi. İşin başına geçirdi. George Turnbul’dan “İki yıl içinde Kore markası ile Kore malı bir otomobil yapmasını istedi”. George Turnbull, İngiltere’deki fabrikadan 5 uzman arkadaşını Kore’ye davet etti. Mitsubishi Motors’un teknolojik desteğini aldı. İtalyan tasarımcı Giorgio Giugiaro’ya tasarımını yaptırdı. Ve 1975 yılında ilk Kore otomobili Pony’nin üretimini gerçekleştirdi. 

Talebi olmayan mal üretilemez 

Hyundai’nin Pony modeli teknolojik yetersizlikler nedeniyle ABD ve Kanada pazarına giremedi. Doğu Avrupa ülkelerinde satılabildi. Ama üreticiler yılmadılar. Teknolojiyi geliştirdiler. 1986 yılında Excel modeli ile ABD pazarına ve diğer gelişmiş ülke pazarlarında Hyundai otomobillerinin satışı başladı. 

Şimdilerde Hyundai 70 milyar dolar geliri 7 milyar dolar net karı olan bir otomotiv devi. Üçü Kore’de diğerleri ABD, Japonya ve Hindistan’da 6 araştırma ve geliştirme merkezi var. 

Biz Anadol’dan doğru dürüst yerli üretime geçemediğimizden fırsatı kaçırdık. Kuş serisinden de yerli üretime geçme fırsatı vardı. Onu da değerlendiremedik. 

Kaçan balık büyük oluyor diye üzülmek işe yaramıyor. Dünyada şartlar değişiyor. Piyasalardaki değişimi iyi değerlendirmeye mecburuz. 

....

AYDIN VE BİLİM DÜNYAMIZ SADECE KARŞI ÇIKAR

ZİYA ÖZEL'İN KANSER İLACI İNTERNETTEN KAPIŞ KAPIŞ. TÜRKİYE GAZETESİ -  23 Eylül 2013

Zakkumlu tedavi 25 yıl sonra bile Türk halkının umudu! Patenti ABD tarafından alınan ancak 4 aşamalı testten henüz ilkini geçen ilaç, el altından satılıyor.

Bundan 25 yıl önce 'kanserin çaresini buldum' dediği için 'şarlatan' ilan edilen Dr. Ziya Özel'in zakkumdan elde ettiği 'Anvirzel' isimli ilaç, internet üzerinden Honduras'tan sipariş edilip usulsüz olarak Türkiye'ye getiriliyor. 4 aşamalı 'faz' testlerinden sadece ilk aşamayı geçen ilacı, Türkiye'de bir çok kişi internet üzerinden 1500-2000 dolara alabiliyor. İrlanda'da da özel olarak üretilip satın alınan, ancak tam olarak onay alamadığı için güvenli olup olmadığı belli olmayan ilaç sebebiyle, bir çok hasta farkında olmadan kobay olarak kullanılıyor.

Şu an Faz-2 testleri için bekleyen, ismi bile Türkçe olan Anvirzel (An=Anti, Vir=virüs, Zel=Özel'in zel'i) isimli ilaç, Dr. Ziya Özel'e o yıllarda Türkiye'de destek verilmediği için 1996'da Amerika'da tescil ettirildi. Ancak ilacın formülü dışarı sızınca Honduras'ta bir klinikte de üretimine ve satışına başlandı. ABD'den verilen patentle üretim yaptığı iddia edilen bir kliniğe ait ofisin İstanbul'da olduğu iddia ediliyor.

Türkiye'de bulunan kanser hastaları, tetkiklerini firmaya gönderip ilaçları 1500-2000 dolar arasında bir fiyatla Honduras'tan getirtebiliyorlar. İnternetten ilaç hakkında bilgi almak istediğinizde, çok sayıda kullanıcı yaptığı yorumlarda, ilacı İstanbul'daki bir irtibat bürosu kanalıyla Honduras'tan getirttiğini belirtiyor. Anvirzel, Faz-2 ve diğer aşamaların tamamlanıp FDA onay verdiğinde ise Türkiye'ye ve bütün dünyaya ABD'den tedarik edilecek. Bir başka deyişle, Dr. Özel'in “Bunun patenti bize ait olursa, Türkiye'nin dış borcu diye birşey kalmaz” dediği ilacı, yurt dışından ithal etmeye başlayacağız.

Dr. Ziya Özel, 1988 yılında 'zakkumdan elde ettiğim ilaç kansere iyi geliyor” dediğinde, başta 'ilaç lobisi' olmak üzere bir çok yetkili karşı çıkmıştı. Hâtta bir vatandaşımız, kaynatıp içtiği zakkum yapraklarından hayatını kaybedince ismi 'zakkumcu doktor'a çıkan Ziya Özel, bir anda?'istenmeyen doktor' oldu. En sonunda ABD'den davet alan Dr. Ziya Özel, Pharmaceutical Ventures Thrust isimli bir firmayla anlaşma imzaladı. Firma doktorumuz için, Ozelle Pharmaceuticals isminde bir şirket kurdu ve 400'de 1 hissesini Dr. Özel'e vermek kaydıyla Anvirzel'in patentini aldı.?

İlacın Faz-1 safhasında, hastalar üzerinde olumlu etki yaptığı ve kanser hücrelerini öldürdüğü saptanınca, daha çok hasta üzerinde denenmesi için Faz-2'ye start verilmişti.  Türkiye'de büyük tepki ile karşılaşınca 1992'de ABD'den zakkumdan elde edilen “Oleander” maddesinin bağışıklık sistemini güçlendiren etkisi üzerine patent alan Dr. Özel şöyle konuşmuştu: “Benim yaptığım zakkum ekstresi, kanser ilacı değil. Bu, vücudun bağışıklık sistemini güçlendiren bir sistem. Sadece iyilik yapmak istiyordum, mücadelem buydu. Neredeyse vatan haini ilan edildim.”

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ



Bu yazı 2,243 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,943 µs