En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
31 Ekim 2011

KOLESTEROL-3



Tüm yazılar için en alttaki yatay kutuyu tıklayınız

Değerli meslektaşım Sayın Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta,

 

Kalp ve damar hastalıkları ve ölümler neden artıyor?  başlıklı yazınıza cevabımdır.

 

YAŞADIĞIMIZ KİRLİ AKVARYUM HERKESİ HASTA EDİYOR.

Tıkanmış ve bozulmuş damar yapısına sahip yüzbinlerce  baypaslı ve stentli hasta, kolesterol düzeyleri normal bile olsa ancak ve ancak yoğun kolesterol ilaçları tedavisi ile koroner olaylardan güçbela korunabilmektedir. Yani sizin zannettiğiniz gibi biz bu ilaçları bu hastalarda kolesterol düzeyini düşürmek için değil, ölüm dahil koroner olayları önlemek için veriyoruz.

Biz bu ilaçları kolesterol düzeyini düşürmek için değil, ölüm dâhil koroner olayları önlemek için veriyoruz” cümlesini ait olduğu paragraftan cımbızlayıp tüm kolesterol hastalarına uygularsanız tabii ki anlamı değişir ve çelişki ortaya çıkar. Tıkanmış ve bozulmuş damar yapısına sahip yüzbinlerce  baypaslı ve stentli hasta, ülkemizde kolesterol düzeyi yüksek milyonlarca hastanın küçük bir bölümünü teşkil etmekte olup tedavi kriterleri, milyonlara önerilen tedavi kriterlerinden tabii ki farklıdır. Çelişkinin kaynağı, cımbızlanan cümlelerin genelleştirilmesidir. Paragrafı bütün olarak okursak, bu hastaların tedavisinde çelişki gibi görülen ayrıntıyı anlamış oluruz. 

Aynı çelişki diyabetik hastalar için de geçerlidir. Bu grup hastalarda da önerilen tedavi, statin grubu kolesterol ilaçlarının kolesterol düzeyine bakmaksızın verilmesidir. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, bilimsel rehberler böyle. Yine aynı durum, akut koroner olay (kalp krizi dahil) hastaneye yatan hastalar için de geçerlidir. Yani bilimsel tıbbın uygulandığı bir hastaneye bu tanıyla yatarsanız, yüksek doz kolesterol ilacını içmek zorundasınız hem de kolesterol düzeyine bakmaksızın. Çünkü bilimsel araştırma sonuçlarına göre hazırlanan bilimsel rehberler böyle istiyor. Undan ekmek  de yapılır, makarna da börekte. Bu ilaçlar kolesterol seviyesini düşürme dışında başka amaçlarla da kullanılır. Siz bunlara karşı iseniz o zaman hastaneye gitmeyeceksiniz. Sizin kurallarınıza göre tedavi eden hastane olması için, bu önerilerin kongrelerde tartışılıp kabul görmesi ve bilimsel rehberlere girmesi gerekir.  Günümüzde Uganda’nın üst düzey hastanelerinde bile bilimsel rehberler uygulanıyor.   

Bunlar kardiyoloji eğitimine yeni başlayanların dikkatini çeken çelişkilerdir. Halbuki çok önemli bir çelişki var ki dikkatinizi çekmemiş. Ülkemizde ilaç tüketimi akıl almaz boyutta artarken, hastalığı önlesin, tedavi etsin diye aldığımız ilaçlara rağmen hastalıkların rekor düzeyde artıyor olması. Nedense bu çelişki kimsenin dikkatini çekmiyor. Böyle bir felaket gelişmiş ülkelerde olsa, bilimsel araştırmalar yapılır, meclis araştırması istenir. ‘İlaçların içindeki etken maddeler çalınıyor mu? veya bu ilaçlar bizi zehirliyor mu’ diye gensorular verilir. İlaçlar 8 yılda, enflasyona rağmen 5-6 kat ucuzlar, ilaç tüketimi de 8-10 kat artarsa, azalması gereken hastalıklar ise patlama düzeyinde artarsa, bütün bunlar sizce normal midir?  Burada birçok çelişki yokmudur? Örneğin sizin uzmanlık sahanız olan akciğer ilaçları kullanılma oranı hızla artarken, akciğer hastalıkları da son sürat neden artıyor?

Bağımlı ülkelerde kurulan sistem; önce hasta etme ve sonra da güya tedavi etme üzerine kuruludur. Bu düzene ‘yaşadığımız akvaryumu kirletme sistemi’ de diyebiliriz. Bu ‘hastalık odaklı’ sistemde biz doktorların yaptığı ise, hastalanan balıkları son sistem makinalarda pırıl pırıl yıkayıp yine aynı kirletilen akvaryuma atmaktır. Yaşam tarzımızın yani  yaşadığımız akvaryumun  kirletilmesinin önlenmesi ise kimsenin idrak düzeyinde değildir. Eğer idrak alanımız içinde olsaydı, çevre felaketine yol açan, havamızı suyumuzu gıdalarımızı kirleten çimento, hurda demir ve kimyasal fabrikaların, ahalinin içinde olmasına kimse göz yummazdı. Artık Rusya bile çimentoyu bizden almak istiyor, biz ise iş sahası açılıyor diye seviniyoruz. Bu fabrikaları ıssız bölgelere kaydırmak, kimsenin işine gelmiyor. Asıl konuşacağımız konular bunlar değil mi? 

Bir taraftan ‘ilaç satışında patlama var’ diyorum, diğer taraftan ‘İlaç kullanma oranı çok düşük’ başlıklı yazılar yazıyorum. İlaç satışı aşırı derecede artmasına rağmen, ilaç kullanımı niye düşük? Hastalar ilaç kutularından lego mu yapıyorlar? Yoksa ilaçlar çöpe mi gidiyor? Yüksek kolesterol ve yüksek tansiyon tedavisinde hedef değerlere ulaşma oranı neden yüzde yirminin altında? Bu çok önemli bir çelişki değil mi? Evet bu çok önemli bir çelişki. Kimse sormuyor. Hangisi doğru? Maalesef ikisi de doğru. Hayatımız, yaşam tarzımız çelişkiler içinde. Çünkü, yaşadığımız kirli akvaryum sürekli olarak hastalık ve hasta üretiyor. Bu kadar çok hastaya ne ilaç, ne doktor ne de hastane yetişir.

Zincir hastaneler, ilaç ve tıbbi teknoloji ile kıt kaynaklarımız bizi hasta edenlere pompalanırken, hastalıkları önlemek, sağlığı korumak neden kimsenin işine gelmiyor? Ucuz ilaçlarla hastalıkları önlemek yerine, stentler, baypaslar herkese neden daha cazip geliyor? Sanki hasta olmak marifet, tedavi olmak bir lütuf. Bu çelişki değil mi? Bu konuyu neden bilim ve aydın dünyamız tartışmaz? Çok mu önemsiz? Bu konuyu aydınlatacak bilimsel araştırmaları kim yapacak? SGK’ nın hastalık harcamalarını azaltmak için bu tip araştırmaları organize etmesi gerekmez mi? Peki ülkemizde bu anlayış var mı? Meleklerin kanat sayısı, cennetteki huriler daha mı önemli? Toplum morfinli dizilerle, televoleyle uyutulsa bile, aydın ve bilim dünyasının uyanık olması gerekmez mi?

Türkiye morfinli dizilerle uyutulurken, elin adamı ne yapıyor acaba?

Dünya Ekonomik Forumu'nun Harvard Halk Sağlığı Fakültesi ile yürüttüğü araştırmaya göre, 5 kronik hastalık olan kanser, şeker, ruhsal bozukluklar, kalp ve solunum rahatsızlıklarının gelecek 20 yıl içinde küresel ekonomiye getireceği yükün 47 trilyon ABD dolarını bulması bekleniyor.  Dünya Sağlık Örgütü ise kişi başına yıllık 1,2 dolar (2 TL) harcanarak  bu hastalıkların önemli oranda önlenebileceğini açıkladı. Örgüt, özellikle fakir ülkelerin küçük miktarlarda yapacağı sağlık harcamaları sayesinde, sağlık sistemlerinin iflas etmesinin de önüne geçilebileceğini bildirdi. En zengin ülkeler bile hastalıkların önlenmesi konusunda ciddi araştırmalar yaparken biz ne yapıyoruz? Artan hasta sayısına yetişmek için ya doktor ithal etmek için çırpınıyor, ya da kıt kaynaklarımızı birilerini zengin edecek şekilde çarçur ediyoruz. Yolsuzluğun yeni tanımının kamu kaynaklarını çarçur etmek olduğunu da hatırlatalım.  Unutmadan soralım: ÖNLEYİCİ TIP, ÖNLEYİCİ KARDİYOLOJİ  gibi bilim dalları ülkemizde niye yok?

‘Bilimsel araştırmalara, bunlardan derlenen meta-analizlere ve bilimsel rehberlere uymak zorundayız’ diyoruz. Ne diyecektik?  Bilimsel rehberlere uymayalım mı diyeceğiz?  Böyle bir şey diyebilir miyiz?  Kim diyebilir?

‘Bu rehberler bilim adamları için değil pratisyen doktorlar veya tecrübesiz uzmanlar için hazırlanır. Bilim adamlarının dernek rehberlerine “gözü kapalı” uymalarını doğru değildir. Bunlar tıbbın “Hastalık yoktur hasta vardır” temel prensibi ile bağdaşmadığı gibi büyük ölçüde de ilaç endüstrisinin çıkarları doğrultusunda hazırlanmış rehberlerdir’ diyorsunuz.

Bilimsel rehberler, tecrübeli tecrübesiz herkes için hazırlanır ve herkesi bağlar. Yarın  mahkemeye verilirseniz, hukuk bu rehberleri esas alır. Bu nedenle de bilimsel rehberlere uymak zorundasınız. ‘İlaç endüstrisinin çıkarları doğrultusunda hazırlanmış rehberlerdir’ diyorsunuz. Bu rehberleri yazanlar, konusunda dünyanın en saygın bilim adamlarıdır ve hazırladıkları rehberler, yeni bilimsel araştırma sonuçlarına göre sürekli güncellenir. Bu kurumlara üye seçiminde bilim ve liyakat dikkate alınır. Bu rehberlerin arkasındaki kurumlar, kanarya sevenler gibi dernekler değildir. Dolayısıyla bunları küçümseyerek, bilimde despotlukla suçlayarak bir yere gidemeyiz.

Bunlara firmaların etkisi yok mudur? Olmaz olur mu? Bilimsel araştırmaları dünyada kim yapıyor? Dünyanın en önemli araştırma merkezleri kimin kontrolünde? Bilimsel araştırmaları Kızılay'a yardım olsun diye mi yapıyorlar?  Siz niye yapamıyorsunuz? Parasını sizin verdiğiniz bağımsız bilim kurumlarınız yoksa, her türlü etkiye açıksınız demektir. Sizin bilim dernekleriniz bir kuruş devlet yardımı almadığı için parayı veren düdüğü çalar, siz de dinlersiniz.

Lafa gelince dünyanın en büyük ekonomilerinden biriyiz diye övünürken bilimsel araştırmalarda niye nal topluyoruz? Keşfettiğimiz bir molekül var mı? Elin adamı bilimsel araştırmaları yapıyor ve siz yapamıyorsanız o zaman yapan adama önce saygı duyacaksınız, sonrada onlardan aşırdığınız bilgiler için teşekkür edeceksiniz. Ya da ‘Bilim ve teknoloji merkezi’ kuracak ve  üniversiteleri bu amaca göre düzenleyerek bilim ve teknolojide kimseye avuç açmayacaksınız. Siz önce kendi bilim adamlarınıza, akademisyenlerinize saygı duymalı ve onlara değer vermelisiniz. Tabii onlar da buna layık olmalı. Bunları yapıncaya kadar da, kim yaparsa yapsın bu araştırmalara ve bunlardan çıkan rehberlere uymak zorundasınız. Sizin bunların dışında bir uygulamanız olacaksa yapın görelim. Tavsiye, uyacak kimse yoksa boş laftır. Bilimsel araştırma özellikle ilaç alanında ise, dev araştırma merkezleri ve milyar dolarlar demektir. Bunları kurmanız bile yıllar sürer. Neden basit bir aşı da bile başkalarına muhtacız, neden kendi aşımızı kendimiz yapamıyoruz?   

Domuz gribi olayında başımıza gelenler, bu nedenledir. Başkasının aşısına, bilimsel araştırmasına ve  bilgisine muhtaç olduğumuz için, bizimle oynadılar. Bundan rahatsız oluyorsak, buna mani olmanın yolu yukarıda anlatıldı. Bilim ve teknoloji merkezini kurmak yerine, kıt kaynaklarımızı, nükleer enerjiden aşıya, bilişimden cep telefonuna milyar dolarları saçıp savarsak, bizimle daha çoook oynarlar.

“Acil servis ve yoğun bakıma akut koroner olay nedeniyle gelen hastaların bir bölümü, ilaç karşıtı kampanyalar sonucu ilacını bırakan hastalardır” Ülkemizde hekimlerimiz bilimsel rehberlere uygun olarak ilaçları reçete etse bile, hastalarda hipertansiyon ilaçlarını kullanma oranı çok düşük, kolesterol ilaçlarını kullanma oranı ise çok daha düşüktür. İlaçlar torba torba çöpe gidiyor. En önemli nedeni ise ilaç karşıtı kampanyalardır. Buna ot tacirlerinin sabahtan akşama medya muhabbetleri de dahildir. Ancak akademik tavrınız, bilimsel yaklaşımız ve birçok konuda haklı çıkmanız nedeniyle halkımız size itibar ediyor. Araştırmalarda isminize bağlı ilaç bırakma oranına tabiî ki bakılmamış. Ancak ‘kolesterol ilaçları üfürükten tayyare’ başlıklı yazınızı okuyan bir hastanın bu ilacı kullanma şansı az. Başarınızla övünebilirsiniz.

‘Tüm kardiyologlardan cevap bekliyorum’ başlıklı yazılar yazmadan önce, ve Türk Kardiyoloji Derneğinin hazırladığı raporları ve www.tkd.org.tr sitesini incelemeniz, konunun uzmanı hekimlerle fikir alışverişinde bulunmanız daha uygun olmaz mı?” diyoruz.

Siz ise ‘yazılarımı bilimsel kaynakları inceleyerek yazıyorum, iddialarımın tümünün de bilimsel kaynakları vardır’ diyorsunuz. Ne güzel. Bunları bilimsel kongrelerimize gelip tartışsanız daha güzel olmaz mı? Dünya böyle yapıyor, biz de böyle yapıyoruz. Bu tartışmaları her ilaç ve her tedavi yönteminde medyada yaparsak, toplumun doktorlara güveni sarsılmaz mı? Şimdi olduğu gibi, hocanın birisi yararlı, diğeri zararlı derse vatandaşın kafası karışmaz mı?  “Halkımız otorite kabul ettiği aile, din, bilim gibi kavramlarla, bilim ve din adamlarının medyada kavga etmesini istemiyor çünkü otoriteye olan güveni sarsılıyor, zihinsel dengesi bozuluyor” diyoruz.  ‘Kolesterol ilaçları ……. tayyare’ sözünü duyan cemaat, bu ilaçları yazanlara ne yapar? Siz ise, ‘bu bir kavga değil, bilimsel tartışmadır, düşüncelerimi ifade ediyorum’ diyorsunuz. Ancak, hastalar ilaçlarını bırakıyor, ilaç yerine bitkisel çözümler peşinde koşuyor. ‘İlaçlarda yan etki var, bizde yan etki yok’  diyenlerde bu kaostan yararlanıyor. Bilimsel tıptan, yüz yıl öncesinin otlarla tedavi dönemine geçiyoruz. Yüzde ne kadarı diyorsunuz? Bu oran her geçen gün arttığı için bu konuda yapılan anketler güvenilir olmaz.

Sayın hocam, bu cevaplardan maksat kimseyi rencide etmek veya küçümsemek değildir. Morfinli dizilerle idrak düzeyi bozulan halkımızda, sağlığı koruma ve hastalıkları önleme konusunda sağlık bilinci yaratabilirsek ne mutlu bize. Bu amaca uygun olması halinde okuyucuyu sıkmadan bu tartışmalar yararlı olabilir.

Saygılarımla.

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen

Kardiyoloji ve iç hastalıkları uzmanı 

 



Bu yazı 2,457 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,305 µs